İngiltere tarihinin ikinci kadın Başbakanı Theresa May, Muhafazakar Partinin yeni lideri olarak görevi David Cameron’dan devraldı. Peki, AB ile yeni dönemi nasıl yönetecek, Türkiye ile ilişkiler ne yöne evrilecek? İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Muzaffer Şenel kaleme aldı.
MUZAFFER ŞENEL
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkış isteğini onaylayan Brexit referandumu sonrası İngiltere’de hükümet değişimi gerçekleşti. Brexit’in mimarı David Cameron, ülkesini içine sürüklediği krizi yönetemeyeceğini görünce koltuğu hemen devretti. 10 Downing Street’in yeni ev sahibi sert ama uzlaşmacı kimliği ile öne çıkan İçişleri Bakanı Theresa May oldu. Referandumda Bremain (AB’de kalalım) taraftarı olmakla beraber bunu en düşük tonda söyleyen isim olarak bilinen Avrupa-şüpheci bir siyasetçi olan May’in seçilmesi, Brexit taraftarlarını rencide etmeyecektir. Demir Leydi lakaplı Margaret Thatcher’dan sonra ülkenin ikinci kadın başbakanı olan “Çelik Leydi” adayı May, deyim yerindeyse bir enkaz devraldı. Bu nedenle May, başbakanlığı döneminde ciddi sorunlarla uğraşmak zorunda kalacak.
Öncelikle Brexit sürecinde bölünen Muhafazakâr Parti’yi yeniden birleştirebilecek mi? AB ile yeni dönemi nasıl yönetecek? Almanya ve Fransa’nın çabuk ayrıl baskılarına göğüs gerebilecek mi? İngiltere’nin muhtemel bir finansal krize sürüklenmesini önleyebilecek mi? İngiltere’nin küresel ekonomik ve siyasal imajını yenileyebilecek mi? Brexit sonrası İngiltere yolunu nasıl çizecek? İngiltere bu zorlu süreci nasıl atlatabilecek? May ve ekibinin belirleyeceği özellikle dış politika, mülteciler, AB ile ilişkiler ve mali piyasalar hakkındaki yol haritası, gerek küresel siyasette gerekse Avrupa siyasetindeki İngiltere’nin yeni rolü belirleyecektir.
‘Eve dön kamyonları’
Demir Leydi kadar sert bir siyaset izleyeceği beklenmeyen May’i zor bir başbakanlık süreci bekliyor. Son 20 yılda hiçbir İngiliz başbakanı Theresa May kadar belirsizlikle yüzleşmek zorunda kalmamıştı. Hem ülke içi birliği ve bütünlüğü sağlamak zorunda hem de küresel imajını restore etmekle uğraşmak durumunda. Öncelikle kabineyi en kısa sürede belirlemek zorunda. Güçlü bir başbakanlık için Brexit referandumuyla çalkantılar yaşayan Muhafazakârların birliğini sağlaması gerekiyor. Brexit kararı, İngiltere’nin parçalanmasının yolunu açma tehdidini içinde taşıyor. Brexit kararına İskoçya’nın tepkisi sert oldu. Birliğe üye olduğundan beri birbirleriyle geçinemeyen iki birlik arasında karar vermek durumunda kalmaları durumunda Birleşik Krallığı değil, büyük ölçüde AB’yi tercih edeceklerini ilan etmiş durumdalar. Her ne kadar sakinleşmiş durumda olsa da ayrılıkçı İskoçya’nın Brexit karşısında Birleşik Krallık’tan ayrılmayı tekrar gündeme alması ihtimali bile May’in uykularını kaçıracak, başını ağrıtacaktır. May’in İskoçya’yı sakinleştirmek için nasıl bir politika izleyeceği merak konusu. AB’den çıkış müzakerelerinde İskoçya’nın daha fazla hak talebinde bulunması durumunda Londra ve Brüksel’in nasıl bir tavır izleyeceği büyük bir muamma.
May, Brexit kararı sonrası dalgalanan piyasalardaki çalkantıları yatıştıracak cesur mali kararlar almak durumunda kalacak. Brexit kararı üzerine uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Standard and Poor’s, Fitch Ratings ve Moody’s ülkenin kredi notunu en yüksek düzey olan AAA’dan iki alt seviye olan AA’ya indirdi. Brexit yavaş yavaş İngiliz ekonomisini vurmaya başladı. Gelişmiş ekonomiler arasında en fazla bütçe açığına sahip olan ülke olan İngiltere’nin Brexit ile belirsizlik sürecine girmesi kaçınılmaz gözükmekte. Uzmanlarca Brexit kararının AB ile ticarete elverişli şartların değişmesi, göç ve yabancı yatırımlarda azalma gibi nedenler dolayısıyla orta vadede büyüme görünümüne olumsuz etkilerinin olacağı vurgulanmaktadır. Bu durumun neden olacağı düşük ekonomik büyümenin yaratacağı olumsuz etkiyle, İngiltere’nin mali planlarının zorlu bir döneme gireceği beklenmektedir.
Merkel mi May mi?
May’in insan hakları karnesi oldukça zayıf. Zaman zaman aşırı sağ parti liderleri benzeri açıklamalar yapan May, kesinlikle adını aldığı merhamet timsali olarak bilinen Rahibe Theresa değil. Erken seçime gitmeyi düşünmeyen May, içişleri bakanlığı dönemindeki politikalar nedeniyle aşırı sağ parti UKIP’in taraftarlarının desteğini almış durumda. 6 yıllık bakanlığı süresince uyguladığı “eve dön kamyonları” gibi göçmen karşıtı politikalardan büyük eleştiri almasına rağmen vazgeçmemişti. May’in bakanlığı döneminde mülteci dostu, insan hakları savunucusu milletvekili Jo Cox’un sokak ortasında ırkçı saldırıyla öldürülmesinin de gösterdiği üzere Brexit sonrası İngiltere’yi aşırı sağ tehlike beklemektedir. İngiltere’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden ayrılmasına yönelik de kampanya yürüten May’in söz konusu tutumunu değiştirip değiştirmeyeceği merak konusu. Ülkedeki görece liberal hoşgörü ortamına büyük bir darbe vuracak böylesi bir gelişme sadece İngiltere’deki göçmenleri değil tüm Avrupa ve dünyayı sarsacaktır.
İngiltere’nin AB’den ayrılmasını desteklemeyip kampanya süresince düşük profil sergileyen May, referandum sonrası Brexit isteyen vatandaşların tercihine saygı duyulması gerektiğini vurguladı. İkinci referanduma karşı çıkan May “Brexit, Brexit demektir. Bu kampanyanın ardından AB içinde kalma ya da tekrar çıkarılma gibi bir yola girilmemeli” diyerek pozisyonu belli etmekle birlikte, İngiltere’nin Birlik’ten ayrılma sürecinin başlatılması anlamına gelecek olan Lizbon Antlaşması 50. Maddesini 2016 sonundan önce uygulamaya koymayacağını belirtti. Brexit belirsizlik ortamının Başbakan’ı olan May, AB ile müzakereleri mümkün mertebe uzatma yoluna gidip AB’yi belirsizliğe iterek pazarlık payını artırmaya çalışacaktır. AB’nin kurucu üyeleri Almanya, Fransa ve İtalya sürecin bir an önce başlatılması taraftarı. Zira belirsizlik sürecinin AB içi dengeleri bozması ve yeni çalkantılara yol açması muhtemel. Tam da bu nedenden dolayı Brexit sonrası Brüksel’in diğer üye ülkelerin ayrılmasını engelleyici adımlar atarak ayrılma sürecini güçleştirmeye çalışması beklenmekte. AB ile yapılacak ayrılma müzakerelerinde Almanya ve Fransa’nın “ayrılmak için hızlı davranın, acele edin” baskılarına karşı, May’in “sert mizacını ve kurnazlığını” kullanması da beklenmekte. AB ile müzakerelerde Birlik vatandaşlarını pazarlıklarda bir koz olarak kullanmak gerektiğini söyleyen May’in Alman Şansölyesi Merkel ile çatışması da olası.
Gerek iç gerekse AB ile ilişkilerdeki yoğun mesai süresince May’in DAEŞ ile mücadele, Suriye, Kıbrıs ve ABD ile ilişkiler konusu dâhil dış politika konularında büyük bir değişikliğe gitmesi beklenmemektedir. May, Türkiye’nin AB üyeliğine mesafeli yaklaşmaktadır. İngiltere’nin Tel Aviv Büyükelçisi David Quarrey, Brexit’in İngiltere’nin Ortadoğu’da önünü açan bir gelişme olduğuna vurgu yaparak AB’den bağımsız bir siyaset geliştirmeye odaklanacaklarının sinyalini vermektedir. Tam da bu noktada Jerusalem Post gazetesinin başlığı “Theresa May, İsrail’in uzun süreli arkadaşı”, bölgede barışçıl değişimin zor olacağına işaret etmektedir.
Ayakkabı seçiminde leopar, kaplan gibi sert ve erkeksi desenleri tercih eden May, bu seçimiyle mesaj veriyorsa atalarımızın dost başa düşman ayağa bakar sözünü hatırlamak gerekiyor. Eğer ki bu sözde bir gerçeklik payı varsa mülteciler gibi temel insani konularda katı bir siyaset gütmesi beklenen May’in yönetimindeki İngiltere’den dolayı, Avrupa’yı ve dünyayı zor günler bekliyor olabilir.