Mustafa Kutlu okumak iyi fikir
Galiba ilk ‘Yoksulluk İçimizde’yi okudum. Ne zaman? Galiba ilk basıldığında.
İlk baskının tarihi? 1981.
Okudum ve benimsedim.
Oradaki bakış açısını sevdim.
Hatırımda bir Süheyla ismi kaldı ama, bir özeleştiri tadı aldım ve o kat hala damağımda.
İkinci olarak da ‘Sır’ kitabını okumuşumdur. Yine ilk basıldığı yıllarda.
Ben çoğu zaman bir kitabı okuduğum esnada bana yaşattığı hisler, düşünceler, lezzetler için okuyorum.
Ara sıra da bir şey öğrenmek, bilgi sahibi olmak için.
Sır’daki sırroluştan da lezzet aldım.
Sır da bir eleştiri içeriyordu ve o eleştirinin benim dünyamda da karşılığı vardı.
Kitaptaki derviş ‘sırroldu’ gitti.
Sırrolmasaydı da dirense miydi? Veya dirense bu hikaye nasıl seyrederdi? Diye sual etmiş olabilirim.
Ama hikaye, müstakildir, yani istiklali vardır.
Kitaptaki derviş de öyle.
Belki bir gün, başka bir hikayede, başka bir derviş direnmeyi başarır belki.
Mustafa Kutlu’nun bende kuvvetli iz bırakan kitapları bu ikisidir.
Başka okumadım mı?
Okudum.
Dergah’taki yazılarının çoğunu okumuşumdur.
Mesela, Dergah’ın ilk sayısında yoldan çıkmış bir martı vardı.
İnsandaki yozlaşmanın hayvana sirayet etmiş şekli.
Sonra başka yazılar.
Yeni Şafak’ta beraberdik.
Mustafa Kutlu’nun ağabeyliğini, dostluğunu teneffüs ettik.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca evinizde oturun, Tolstoy okuyun, Mustafa Kutlu okuyun deyince hiç yadırgamadım.
Başka isimler de sıralayabilirdi. Yine yadırgamazdım.
Mesela kitabını hiç okumadığım bir yazar söyleseydi, sevinirdim bile.
Zaten okuyacak kitap sıkıntısı çekiyorum. Besbelli bir şey var içinde der, alır okurdum.
Kitabın içinde bir şey bulursam ne ala.
Bulamazsam, bu bakan bu işlerden bu kadar anlıyormuş demek ki der geçerdim.
Fakat, Bakan Bey’in açıklamasından sonra bir gürültü koptu sosyal medyada.
Ben doğrudan izlemedim. Sağdan soldan, eşten dosttan işittim.
Daha çok sol cenahtan geliyormuş gürültü.
Var mı bizim memlekette sol cenah?
Benim bilmediğim bir yerlerde vardır belki.
Hayatta yok.
Hayatta, sağ denilen tarafta ne varsa onun bir benzeri var.
Hangi kötülük, hangi uyanıklık, hangi affedersiniz yavşaklık varsa benzeri.
Hangi iyilik, hangi efendilik, hangi dürüstlük ne kadar kalmışsa onun da benzeri.
Her zaman olduğu gibi iki tarafta da iyiliğin sesi daha az çıkıyor.
Mamafih, yazılanlar çizilenler, bilip bilmeden ileri-geri atıp tutanlar beni bir Mustafa Kutlu yazısı yazmaya teşvik etmiş oldu.
Olanda hayır vardır buna denir, işte Mustafa Abi’ye bir selam vermiş oldum.
Bilvesile, bir iki eski kitabını daha okudum.
Bulabildiklerimi.
Benim, kütüphanemde kitap bulamama sorunum var.
Oğlum İsmail’e söyledim. Bak bakalım Mustafa Kutlu kitabı bulabilecek misin dedim.
Buldu birkaç tane, Allah razı olsun.
Son üç günde ‘İyiler Ölmez’ ile ‘Uzun Hikaye’yi okudum.
‘Akasya ve Mandolin’ ile ‘Hüzün ve Tesadüf’e de göz gezdirdim.
Bana iyi geldi.
Ne kadar yerli...
Küçük kentleriyle, kasabalarıyla Anadolu’nun halleri.
Ve kendine mahsus bir İstanbul.
Çoğu zaman iyi insanlar. Bakkal, marangoz, okul müdürü, katip, kasap, doktor, mühendis, amele...
Araya kötüler girer fakat fazla durmaz.
Sağcı solcu?
Var öyle bir şey.
Emeğe, alın terine sevdalı, hakşinas solcular. Hatta solculuktan ara sıra başı derde girenler.
Sağcı da olsalar, solcu da olsalar, namussuzluktan, hırsızlıktan, yolsuzluktan rahatsız olan düzgün insanlar.
Aralarında sarhoşu berduşu da bulunur. Yani hayatta neyse o...
Eğer solcu kaldıysa memlekette tüyo vereyim. Yer yer Orhan Kemal tadı bile alırsınız.
İnsan cahili olduğu şeye düşmanlık edermiş. Galiba ondan bu gürültü patırtılar.
Neyse geçmiş olsun.
Kim neyi istiyorsa onu okusun.
Yeter ki sağlık olsun.