Görüşler

Michelangelo Guida yazdı: İtalya’da ‘külüstür’ bir seçim

Michelangelo Guida yazdı: İtalya’da ‘külüstür’ bir seçim

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Michelangelo Guida, İtalya’da yaklaşan seçimleri değerlendiriyor.

4 Mart’ta İtalyanlar senato ve parlmentolarını yenileyecekler. İtalyan basını, Avrupa Birliği’nin en güçlü dördüncü ekonomisinin seçim sonrasında istikrarlı bir yönetime kavuşmayacağını ve hatta bir koalisyon hükümeti kurmanın bile pek kolay olmayacağını öngörmekte. İlaveten, yarışa katılan siyasi partilerin agresif dil kullanması ve yapıcı programlar sun(a)maması nedeniyle bu seçim kampanyası basında “külüstür” olarak niteleniyor. Tüm bunların doğal sonucu olarak yapısal ve sosyal reformlar yapılamayacağı için mevcut durum Avrupa Birliği üyeleri arasında da tedirginlik yaratıyor. İtalya’daki siyasi belirsizlik, Avrupa Birliği üyesi olmayan ama sahip olduğu sıkı ticari ve siyasi ilişkiler nedeniyle Türkiye gibi ülkeleri de yakından ilgilendiriyor.

Ana akım medyanın kötü propagandasına rağmen 4 Mart’ta muhtemel birinci parti, 2009’da kurulan ve 2013’te ilk defa parlamentoya giren Movimento 5 Stelle (M5S, Beş Yıldız Hareketi) olacak. Bir komedyen tarafından kurulan hareket, siyasetin kaynak israfına karşı olmak ve çevreci bir tutum sergilemekten başka bir ideolojiye sahip değil. Genellikle sosyal medyayı kullanarak parti tabanından gelen öneriler doğrultusunda ‘doğrudan demokrasi’ uygulayarak politikasını belirliyor. Ancak bu sistem sürekli hem popülizme maruz kalmakta hem de parti içinde tartışma yaratarak ayrışmalara neden olmakta.

Önceki yıllarda Avrodan çıkma politikasını benimsemiş olan ‘Hareket’, şu anki programında Güney Avrupa ülkelerinin ekonomik yapılarına daha yakın bir para birimi politikası gerçekleştirmeyi vaat ediyor. Zira 2016’da GSYH’ın yüzde 132’sine varan kamu borcu ile İtalya, Yunanistan’dan sonra Avrupa’nın en borçlu ekonomisine sahip. Ayrıca M5S’in programında doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren konular da bulunuyor. İlk olarak M5S, NATO’yu sadece savunma odaklı bir örgüte dönüştürme politikası benimsemiştir. Buna göre NATO artık Libya veya Afganistan’da yürüttüğü operasyonları yapmamalı. Aynı doğrultuda Avrupa Birliği de Rusya’ya uyguladığı ambargoları derhal kaldırmalı hatta Libya ve Suriye krizlerinin çözüme kavuşması için Rusya’yla ortak bir politika izlemeli. Bu program gerçekleştiği takdirde elbette Türkiye’nin aleyhine olarak Rusya’nın Orta Doğu stratejisi güçlenecek ve son zamanlarda zayıflayan Avrupa-Amerika ortaklığı biraz daha kan kaybedecek. ‘Hareket’in programında Türkiye açısından tek olumlu öneri ise, Orta Doğu sorunlarına çözüm olarak Filistin Devleti’nin tanınması sayılabilir.

BEŞ YILDIZ HAREKETİ

Yukarıda anlatılanlara rağmen, herhangi bir hükümete katılmış olmasa da Hareket, 2013’ten bu yana İtalyan siyaseti üzerine olumlu bir etki yarattı: Mesela siyasete ayrılan bütçenin küçülmesinde, senatör ve milletvekillerine tahsis edilen makam araçlarının sayısının ve niteliklerinin büyük ölçüde azaltılmasında etki sahibi. Öbür tarafta da siyasetin gençleşmesinin yolunu açtı. Nitekim hareketin gayrıresmi lideri, Luigi di Maio 1986 doğumlu. Aslında İtalya’da gençliğin sorunları, siyasetin dinozorların elinde olmasının çok ötesinde. Ülkede gençler arasında işsizlik oranı yüzde 32.2 (Türkiye’de ise yüzed 19). Son yıllarda yapılan emeklilik ve iş kanunu reformlarıyla birlikte genç kuşak artık devletin anne ve babalarına sunduğu refahtan mahrum. Seçmenlerin yüzde 41’i 55 yaş üzerinde olduğu için ise bu kuşak kendilerine tanınan refahın devamını sağlayan sistemi muhafaza etmeye kararlı.

''İtalya seçimlerinde sonuç ne olursa olsun siyasi ortamın ‘külüstürlüğünün’ devam edeceği anlaşılıyor. Tüm bu karmaşadan uzak kalmayı tercih edecek seçmen ise küçük partilere yönelecek.''

Muhtemel ikinci parti olacak Partito Democratico (PD, Demokrat Parti) da 2013’te benzer şekilde kendi kadrolarını gençleştirmeye başladı. 1975’te doğan Matteo Renzi, eski kadroyu ‘hurdaya’ ayırarak partiyi yenilemeye niyetliydi. Ancak eski kadroyu saf dışı bırakma girişimi amacını aştı ve parti birliğini bozuldu. Böylece 2016’da Renzi tarafından sunulan anayasal referandum ‘hayır’la sonuçlandı ve Renzi, başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Büyük sermayeyle ilişkileri ortaya çıkınca da genç yaşına rağmen seçmenlerin gözünde eski moda siyasetçilere benzemeye başladı. Böylelikle eski kadroda yer alan ve Renzi adına emanetçi başbakan olan Gentiloni, parti başında olmasa da PD’nin en çok benimsenen başbakan adayı. Zira orta solun küçük partileri seçim kampanyası sırasında Paolo Gentiloni’yi tercih ettiklerini belirtmişlerdi. Maalesef Renzi ve daha sonra Gentiloni hükümetleri zayıf koalisyonlardan oluştuğu için hemcins evliliklerini kabul eden yasa ve ailelere yapılan küçük devlet destekleri dışında başarılı olarak nitelenemezler. PD’nin imdadına yetişecek tek avantaj, seçmenlerin sağdan gelen radikal ve popülist hareketlere karşı geliştirdiği korkular.

BERLUSCONİ’NİN DÖNÜŞÜ

Gençleşmeden uzak kalmış üçüncü bir aktör Forza Italia’dır (FI, Haydi İtalya). Yeniden sahaya giren Silvio Berlusconi liderliğindeki parti, yaklaşık yüzde 36 oy alabilecek dört partili bir seçim ittifakı ile seçime girmektedir. Bu ittifakın ikinci en güçlü partisi Lega Nord (LN, Kuzey Birliği). Lega Nord eskiden, sanayileşme dolayısıyla diğer bölgelere oranla daha müreffeh olan Kuzey İtalya’nın bağımsızlığı için mücadele etmiştir. Son zamanlarda ise yerel yönetimlerin güçlendirilmesini yeterli görmek, göçe karşı çıkmak ve İslamofobik bir ajanda üzerinden güç kazanmaktadır. BM Mülteci Örgütü’ne göre Kuzey Afrika’dan 2017 yılında takriben 120 bin mülteci ve 2018 yılbaşından itibaren en az 5 bin 200 mülteci, İtalyan sahillerine ulaştı. Bu rakamların Türkiye’nin yaşadığı mülteci kriziyle kıyası imkânsız olsa da İtalyan kamuoyu çoğunlukla Kuzey Afrika sahillerinden gelen yasadışı göçmenlere rahatsızlıkla bakıyor. Son yıllara kadar kamuoyunun rahatsızlığı yabancılara karşı bir eyleme dönüşmemişti. Ne var ki şubat ayının başında ilk kez sağcı bir militan, göçe karşı bir eylemde bulunmak için Macerata şehrinde 6 Afrikalı göçmeni vurdu. Olay, kamuoyunu dehşete düşürmüş olsa da maalesef güçlü ve geniş katılımlı bir kınamayla karşılaşmadı.

Berlusconi’nin önderliğindeki seçim ittifakı, seçim beyannamesinde sınır güvenliğinin yeniden inşasını (Schengen anlaşması sonu mu?) ve uluslararası denizcilik kanununa aykırı olsa da göçmenlerin karaya inişlerini durdurmayı hedefliyor. Beyannamede yer almasa da Kuzey Birliği’nin lideri Matteo Salvini, İslam’ın İtalyan Anayasası’na aykırı olduğunu iddia etmişti. 2015’te partinin yönettiği Lombardia bölgesinde yeni camii inşaatını yasaklanmıştı (ama daha sonra bu yasak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi). Berlusconi ise Başbakan iken, benzer bir siyasi ittifak içinde olmuş olsa da Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a samimi bir dostluk göstermişti. Hatta Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini güçlü bir şekilde savunmuştu. Ancak o dönemde Kuzey Avrupa ülkelerinin Türkiye karşıtı duruşları nedeniyle tam üyelik meselesi hiçbir zaman İtalyan Parlamentosu’nun gündeminde yer almadı. Görevi bıraktıktan sonra da Putin’le münasebetlerini devam ettirmesine rağmen Erdoğan’la görüşmemiş hatta AK Parti’nin otoriter bir parti olduğunu dile getirmiştir. Bununla beraber, kamuoyu nezdinde Türkiye, ‘göç ve İslam’ tehlikesi (!) ile daha çok ilişkilendirildiği için coşkulu bir ilişkinin yeniden canlanmasının zorluğu tahmin edilebilir. İlaveten eğer Salvini, hareketinin oylarını artırabilirse, yaşlı Berlusconi’nin liderliğini sorgulamak isteyecektir.

KOALİSYON İHTİMALİ DÜŞÜK

İtalya’daki seçimlerde katılım muhtemelen yüzde 70’lerde kalacak. Seçimlerden sonra bir koalisyon kurmak ise bir hayli zor olacak. Eğer PD veya Berlusconi’nin ittifakı bir koalisyon kurmayı kabul ederse M5S, kesinlikle oyun kurucu aktör olacak. Ancak PD veya Berlusconi, belirsizlikten kaçmak isteyen İtalyanların yeni bir seçimle kendilerine yönelebileceğini düşünürse herhangi bir koalisyondan uzak kalabilirler. Yani sonuç ne olursa olsun siyasi ortamın ‘külüstürlüğünün’ devam edeceği anlaşılmaktadır. Tüm bu karmaşadan uzak kalmayı tercih edecek seçmen ise küçük partilere yönelecektir. Bir tarafta 1995 ila 1999 arasında Avrupa Komisyonu’nda görev yapan liberal Emma Bonino’nun listesi bir alternatif teşkil ediyor. Öbür tarafta uzun bir aradan sonra CasaPound (Ezra Pound Evi) gibi Faşizmi benimseyen sağcı partiler ilk üç partiyle yarışamayacak olsa da dikkat çekici bir oy oranına ulaşabilirler.

Sonuç ne olursa olsun siyasi partiler göç, Avro ve AB ile ilişkiler gibi popülist konuları hep gündemde tutacak. İtalya’nın asıl sorunları olan gençlik, emeklilik ve istihdam konularından kaçacaklar ve bizler önümüzdeki yıllarda daha zayıf bir İtalya göreceğiz.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir