Türk Silahlı Kuvvetleri’nin desteğiyle El Bab’a ilerleyen muhalif güçler, kritik kenti üç yönden kuşatmış durumda. Ancak Türkiye, asıl gücünü güvenli bölgeden çok sorunsuz bölgeye saklıyor. Üstelik hem Irak hem de Suriye için.
METE YARAR / ÖZEL HABER
Çok beğendiğim bir sözdür, “stratejik iletişim için sahada gerçekliğinizin olması gerekir”. Bunu, bugüne kadar İran net olarak ortaya koyduğu için tüm masalarda başköşeye oturmayı başarmıştır. Çünkü sahada gerçekliği var ve o çağrılmadan sorunun çözülemeyeceğini bütün uluslararası toplum bilmektedir. Uluslararası toplum da onun bugün ne yaptığından çok önümüzdeki dönemde yapılacak paylaşımda pozisyonunu belirlemeye çalışmaktadır.
Gittiğim bütün konferanslarda anlatmaya çalıştığım konu da tam bununla ilgilidir. Müttefik olmak ve stratejik ortak olmak istemekle olmaz. Onu, politika belirleyen ülkenin önüne kaçınılmaz bir seçenek olarak koymakla gerçekleştirilir. Bu seçeneği yaparken de milli politikanızdan vazgeçmenize gerek yoktur. Çünkü sizi zaten stratejik ortak yapan o milli duruşunuzdur.
GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEK
Bu kısa girişten sonra sahadan haberlere gelmek gerekiyor. İlk yazımda operasyonun tipi ve zorluklarını yazmaya çalıştım; şimdi de gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor.
Türkiye, başlangıç itibarıyla 90 kilometre en ve 20 kilometre derinlikte bir harekatı koalisyon güçleriyle beraber icra etti. Bunu yaparken sanmayın ki muazzam bir kara ve hava desteği aldı. Bize katkısı, uluslararası toplumun sesini çıkarmaması oldu. Size şimdi anlatacağım olay her şeyi anlamanızı sağlayacaktır. Fırat Kalkanı öncesinde de IŞİD ile mücadele kapsamında sahada koalisyon güçleri koordinasyonunda ÖSO operasyon yapmaya çalışıyordu. Hatta zaman zaman bu operasyona atış desteği de veriliyordu. Ama planlama ve icra tamamen bize ait değildi. Bu söylediklerimin 15 Temmuz öncesinde gerçekleştiğini de unutmamak gerekir. Buranın koordinasyonunu Ömer Halisdemir’in vurduğu cuntacı Semih Terzi’nin yaptığını bir kenara not ederek okuyun. Sınıra yakın bölgede IŞİD’e yaklaşık 100 kilometrekarelik alanda yapılan operasyonlarda ÖSO bin 500 şehit vermişti. Alınan yerler birkaç gün sonra tekrar kaybediliyor, muhalifler adeta bölgede kırdırılıyordu. Muhalifler moral üstünlüğünü kaybederken bir yandan da PYD tek kara gücü olarak uluslararası kamuoyuna lanse ediliyordu.
Toplantılarda PYD’ye itiraz etmeye kalktığınızda ise “bize övdüğünüz ÖSO’nun halini gördük” deniyordu. Bu geçen zamanda PYD legalleştiği gibi Suriye’nin devletten sonraki en büyük toprak parçasına sahip gurubu haline geliyordu.
SANIRIM ÇOK OLDUK!
Türkiye Devleti, “bırakın bu işi biz çözelim” dediğinde ise ipe un seriliyordu.
Türkiye güvenli bölgeyi Fırat Kalkanı ile sağlamaya çalışacağını ifade ettiğinde artık çare kalmadığını düşünen koalisyon izin vermek zorunda kalıyordu. Ama onların kafasındaki düşünce, ordunun bunun altından kalkamayacağı ve ÖSO’nun ağır zayiat vereceğiydi. Yani kös kös geri döneceğiz diye düşünüyorlardı.
Ama bir kot pantolon reklamında olduğu gibi sanırım çok olduk. 1300 kilometrekarelik alanı en az şehit ve yaralı sayısıyla almayı başardık. Dabık’ı efsane hale getirip alamazsınız diyenlere manevranın hası ile cevap verdik.
Cepheden girmemizi bekleyenlere çift taraflı kuşatma ile Dabık’ın nasıl alınacağı gösterdik. Dabık’ın alınmasından sonra zorlanırsınız diyenlerin yüz ifadelerini çok görmek isterdim. Dabık’ın erken alınmasından sonra bu sefer başka işler çevrilmeye başlandı. “Bundan sonra koalisyon olarak harekatı desteklemiyoruz” demeye başladılar.
Kim dediyse Allah razı olsun diyorum, “biz kendi başımızın çaresine bakarız”. Kendi yağımızla kavrulduğumuzda eskisinden daha fazla iş yapmaya başladık. Hızla aşağı inmeye devam ederken karşımıza bu kez farklı sıkıntılar çıkarılmaya başlandı. Önce Hava Kuvvetleri’ne kısıt konuldu. Bunu yapınca ilerlemenin duracağı zannedildi. Fakat Türk topçusu bu açığı kapatmayı başardı. Şimdi burada bir anıyı paylaşmak istiyorum.
HER BİRİ KAHRAMAN
Fırtına obüsleri menzil olarak limitlerine geldiği için ileri doğru ilerlemiş durumdadır. İleri üs bölgesinde bulunan bir fırtına bataryasında yaşananlar beni gerçekten çok duygulandırdı. Bu batarya, harekatın başından bu güne ileri unsurlara ateş desteği veriyor. 24 saat boyunca bu görev devam ediyor. Bataryada dört adet namlu var. Bu batarya harekatın başından beri on bin mermi atmış durumda, yani namlu başına 2 bin 500 atım düşüyor. Her merminin 40 kilo ve barut hakkının 20 kilo olduğunu belirteyim. Her saniye atış desteği için atış payının yüklü olması bir gereklilik. Aslında mühimmat obüslere otomatik olarak yüklenebiliyor. Fakat bu arada atışa ara vermek zorunda kalabiliyorlar.
Personel atışa ara vermemek için çoğu zaman kendi yüklemelerini yapıyor. Atış sayısını 60 rakamı ile çarpın ve sonucu görün. Bu ülke, başka ülkelerin gözünde niye çok fazla oluyor biliyormusunuz; ne Çanakkale ruhu ne de Seyit onbaşıları tükeniyor.
Özel görev gücü, harekatı Dabık’tan El Bab’a taşıdıkça tam bağımsız operasyona katılmak isteyenlerin sayısı artıyor; ama bu sefer de Türkiye bağımsızlığından vazgeçmiyor. Biz yürüyerek savaş kazanmaya alışmış bir toplumuz. Lüksümüz olmadan da savaş kazanırız.
Mevcut durumda El Bab’ı üç yönden kuşatmış bir özel görev gücü bulunuyor. Sanırım bu kuşatma ile harekat ilerletilmeye çalışılacaktır. Türkiye, asıl gücünü güvenli bölgeden çok sorunsuz bölgeye saklıyor.
BİZE DÜŞEN ASLINDA...
Bundan sonra Türkiye kendi sınırlarında sorunsuz bölgeler yaratmak için proje geliştirecektir. Bunu hem Irak’ta hem de Suriye’de yapacaktır.
Bize düşen de bu milli duruşu ortaya koyan kişileri hem sahada hem de siyasette korumaktır. Çünkü her defasında düştüğümüz tuzak aynı; milli ve yerli olanları koruyamamak. Sorunsuz bölge kavramı herkese hayırlı olsun. Yarın size Münbiç gerçeğini anlatacağım.