Görüşler

‘Kurt, dumanlı günü sever’

‘Kurt, dumanlı günü sever’

Derin Ahlak kitabının yazarı Prof. Dr. İlhami Güler “Bugün Türkiye’de dini mezhep, tarikat, cemaat ve partiler, sisli-puslu-dumanlı ortamdan dolayı dini ‘istismar’ ediyor” değerlendirmesinde bulunuyor.

İnsanın anlam arayışı ve ahlak olarak din, insanlık tarihi kadar eskidir. Dinler tarihi, bin bir çeşit anlam (Tanrılar-Dinler) ile doludur. Ahlak konusunda üç aşağı beş yukarı nispeten bir ortak payda yaratılmıştır. İlahi vahiy dini, her iki alanı netleştirmeye çalışmış olsa bile; tarihi süreç içerisinde o da fraksiyonlara (Yahudilik-Hrıstıyanlık-Müslümanlık) ve mezheplere (Esseniler-Ferisiler-sadukiler, Katolikler-Ortadoxlar-Protestanlar, Sünniler-Şiiler-Hariciler) ayrılmaktan kaçınamamışlardır. Dinler arasında metafizik (itikat) alanında olmasa da, ahlak alanında bir ortak payda olduğu gibi; ahlak konusunda dinsizler ile dindarlar arasında da belli bir ortak payda vardır. İlahi dinler de, Tanrı tasavvurları ve ölüm ötesi konularında ihtilaf etseler de adalet, barış, sevgi, affetme, dürüstlük, paylaşma, merhamet…in ‘iyi’liği; zulüm, savaş/öldürme, kin-nefret, yalancılık, çalma-sömürme, cimrilik, haset…in ‘kötü’lüğü konusunda neredeyse bir uzlaşma mevcuttur.

İnsanın dünyadaki ‘fani’liğinin, yanlızlığının çözümü olarak Tanrı ve ölümsüzlük/ebedi hayat/Ahiret (cennet) arayışı, beklentisi/umudu/vaadi veya keşfi, dini, ‘Hayatî’ bir mevzu haline getirmektedir. Tanrı, Ruh, Ahiret gibi mevcut/ortada olmayan (metafizik) değer ve kavramlar, bunların ‘olması gerektiği/hakikatı’ konusunda uzlaşmış olan ‘dindar’ları, kendi aralarında ihtilafa sevk etmektedir. İnanç/itikat (iman) konusunda ortaya çıkan ihtilaf, dolaylı olarak, önceden uzlaştıkları ‘ahlak’ mevzusunda da aralarında derin uçurumlar, ihtilaflar yaratmaktadır. Dinlerin ve mezheplerin ‘itikat/dogma’ aracılığı ile düşünceyi-vicdanı din alanından uzaklaştırıp vicdanı dumura uğratmaları, ortalığı ahlaki bağlamda sis-pus ve dumanın kaplamasına sebebiyet vermektedir. Kur’an’ın ifadesi ile “Her din-mezhep-parti-cemaat-tarikat (hizb) kendi (kesin-kör/dogmatik/taklidî) pozisyonu ile iftihar etmektedir.” (30/32,23/53)

İnanç/itikat (iman) konusunda ortaya çıkan ihtilaf, önceden uzlaştıkları ‘ahlak’ mevzusunda ‘dindarlar’ arasında derin uçurumlar, ihtilaflar yaratıyor.

Cehalet ve çıkar tutkusu, dogmatik (kesi-kör) olarak oluşmuş herhangi bir dinsel gurup (mezhep-tarikat-cemaat-parti) ile birleşince, samimiyetle veya art-niyetle -ortalığı sis-pus-duman kapladığı için- kötülük, kolayca meşrulaştırılabilmektedir. Yahudi ve Hristiyanların dinlerini bu hale getirerek -özellikle  Haham ve Rahiplerin- ‘insanların mallarını haksız yere yemeleri’ (9/34), Kur’an’da şiddetle eleştirilmiştir.

Ortalıkta dini bağlamda ilmi-vicdani olarak ‘neyin ne olduğunu’ tespit edecek (9/122) ve yöneticileri-halkı uyaracak ‘otorite’ makamında tarafsız bir ‘Ulema’ heyetinin olmayışı, bahsi geçen gurupların dini ‘istismar’ını doğurmakta ve kolaylaştırmaktadır. Türkiye’de Diyanet kurumu, bürokratik doğası ve siyasi iradeye bağlı oluşu ile; İlahiyat Fakülteleri ise, olması gereken ilmi otoriteye haiz olmadıkları için, bu işlevlerini hakkı ile yerine getirememektedirler. Bundan mütevellit olarak, guruplar, kendi otoritelerini (şeyh, gavs, efendi, seyyit, mehdi, hoca…) kendi içlerinden çıkarmaktadırlar. Dinin yaratmış olduğu ‘yücelik-kutsiyet ve haklılık’ payesini (sponsorluğunu) uhdesine almış olan guruplar, art-niyetli veya samimiyet/coşku ile ‘kötülüğü’ kendilerince ‘iyiliğe’ çevirebilmektedirler. İslam’ın erken dönemlerinde ‘Haricilik’; orta dönemlerinde ‘Haşşaşiler/Hasan Sabbah’; şimdilerde ise ‘IŞİD ve FETÖ’, bunun en kesin örnekleridir. Yine Ortaçağlarda ‘Kilise’nin yaratmış olduğu dehşet, işkence, terör ve Yahudiliğin modern dönemlerde yaratmış olduğu ırkçılık-terör ve şiddet (Siyonizm), bunu örnekleridir.

Sünnilikteki “ameller, niyetlere göredir” prensibi, işin yarısı. Diğer yarısı ise, yine bir sahih (Buhari) hadis olan “ameller, sonuçlarına göredir” prensibi.

Bugün ülkemizde de dini mezhep, tarikat, cemaat ve partiler, bu sisli-puslu-dumanlı ortamdan dolayı dini ‘istismar’ etmektedirler. Bu hususta kamuoyunda yaygın bir konsensüs bulunmaktadır. Bu gerçeği tespit ve itiraf etmek, bu gurupların içinde samimiyet ile ve ‘ne yaptığını bilen’ yani doğru-dürüst ‘dindar’ların olmadığı anlamına gelmiyor. Diğer taraftan Sünnilikteki “ameller, niyetlere göredir” prensibi, işin yarısıdır. Diğer yarısı ise, yine bir sahih (Buhari) hadis olan “ameller, sonuçlarına göredir” prensibidir. Yani ‘din adına’ yaptığı işin ‘sonuç’larının kamuya-halka-insanlara neye mal olduğunu bilmek ve hesaba katmaktır. “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine (kör-kesin inaç/taklit ile) düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bundan sorumlu tutulacaktır.” (17/36) ayeti de, bu gerçeği ifade etmektedir. Veya Ziya Gökalp’ın dediği gibi: “Ahlak yolu, pek dardır. / Tetik bas, önü yardır.”

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir