Rus klasiklerini tekrar tekrar okumak

Rus klasiklerini tekrar tekrar okumak

Rus Edebiyatı adlı eser, insan ruhunun derinliklerine inen ve toplumsal, felsefi sorgulamalarla örülü eşsiz bir yolculuğa çıkıyor. Ömer Faruk'un yorumu ile eser, Karar'ın bugünkü Kitap Köşesi yazısında ele alındı.

ÖMER FARUK

Andrew Baruch Wachtel (Northwestern Üniversitesi) ve Ilya Vinitsky (Princeton Üniversitesi) tarafından kaleme alınan ‘Rus Edebiyatı’ kitabı (Vakıfbank Kültür Yayınları), Ali Karakaya tarafından Türkçeye kazandırıldı. Arka kapaktaki takdime göre eser, “…okurlara Rus kültürü ve edebiyatının tarihsel gelişimini disiplinler arası bir bakış açısıyla sunuyor (…) edebiyatın toplumsal ve siyasi bağlamlarını derinlemesine inceliyor.” Görür görmez sipariş ettim.

Kuzeydeki komşumuz fevkalade ‘bize benzediği için midir’ bilmem, liseden bu yana ‘Rus edebiyatının’ tutkulu bir okuruyum. Ağustos 1969’da Moskova’ya giden Orhan Kemal telaşsız, sakin ve ‘bol bol okuyan’ bir Rus toplumu eskizi çizer: “Hiç umulmadık yerlerde, hiç umulmadık zamanlarda ellerinde kitaplarla insanları bol bol görebilirsiniz. Anladığım kadarıyla çok okuyorlar.”

screenshot-10.jpg

Orhan Kemal’in izlenimlerinin ne kertede etkisi vardır bunda bilmem fakat oldum olası kafamda, bizdeki gibi baskıcı bir devletin gölgesinde, bizim gibi ‘Avrupa’nın kenarında’ yaşayan fakat bizim kadar politikadan söz etmekten hoşlanmayan, votka içen, bizden çok daha iyi satranç oynayan ve kitap okuyan, ‘hep okuyan’ bir ulus imgesi var. ‘Gelenek ile modernlik arasında’ sıkışmış, yarı Batılılaşmış... Bizim gibi!

Belki bu sebeple, edebiyat denildiğinde ‘roman,’ roman denildiğinde dünya klasikleri, dünya klasikleri denildiğinde Ruslar, Rus klasikleri denildiğinde ‘yedi büyük Rus romancı’ geliyor aklıma sıklıkla; birbirinin içinden çıkan ‘matruşka bebekler’ gibi! Puşkin (d.1799), Gogol (d.1809), Gonçarov (d.1812), Lermontov (d.1814), Turgenyev (d.1818), Dostoyevski (d.1821) ve Tolstoy (d.1828). Edebi bir ‘Ursa Minor!’ Bu takımyıldızı kümesinin en parıldayanı Dostoyevski kuşkusuz; en azından benim için.

İki raflık mütevazı bir kitaplık Rus komedyası: Yevgeni Onegin, Yüzbaşının Kızı, Ölü Canlar, Oblomov, Zamanımızın Bir Kahramanı, Babalar ve Oğullar, Anna Karenina, Savaş ve Barış, Diriliş, İnsancıklar, Öteki, Ezilmişler, Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Kumarbaz, Budala, Ecinniler ve Karamazov Kardeşler… Geniş ve büyük Rus bozkırı üstünde kaynayan bir mahşer. Vıcık vıcık insan, vıcık vıcık Rusya.

Cemil Meriç’ten alıntıyla, Vogüe şöyle buyurmuş Rus romanı için: “Düşünceler, hayalin gevşek ağları arasından ancak kılık değiştirerek geçebilmiş.” Fransız Profesör Jean Bonamour’a göreyse Rus romanını besleyen iki büyük hırs söz konusudur: “Rusya ve insan konusunda gerçeği söylemek. Bu felsefi ve dinsel araştırma Rus gerçekçiliğinin özgünlüğünü oluşturur. Entelektüeller/halk, Avrupa/Rusya ikilemleri bir kimlik sorunu çıkarmıştır.”

Haklıdır Vogüe, haklıdır Bonamour. Bir önceki yüzyılda hüküm sürmüş Büyük Petro’nun fırlattığı taş hedefi tam bulmamışsa da ıskalamamış. Çar Birinci Nikolay ile [1825-1855] Çar İkinci Aleksandr’ın [1855-1881] baskısı altındaki düşünce, Rus romanı içinde tohumlanıp filizlenmiş. Rusya romanla yatar, romanla kalkar, romanla konuşur, romanla tartışır: Rusya ne olmalı? Ne yapmalı? Rusya nasıl kurtulur? Rus ruhu nedir? Rus insanı kimdir? Batılılaşmalı mı, Batılılaşmamalı mı? Ne olacak bu Rusya’nın hali? Yüzümüzü nereye dönmeli: Avrupa’ya mı İsa’ya mı? Çarlığın ‘en uzun yüzyılıdır’ bu.

Ve bu yüzyılı belirlemiş dört büyük Batılı kafa: ekonomi-politikte Marks, biyolojide Darwin, psikolojide Freud, felsefede Nietzsche. Dört koldan dört cephede ‘Tanrı’ya’ hücum ve ‘Tanrı’nın ölümünün’ ilanı! Alemde, eşyada ve insanda tesadüfün ve maddenin egemenliği. Dinlerin düşüşü…

Ateizmin ve nihilizmin yükselişi. Fabrika bacalarının tütmeye başladığı çağda ‘bir direnç’ Rus romanı. Bir set… Gogol delirmeden önce Roma’ya koşar. Vatikan’a. Yani Tanrı’ya. Dostoyevski dindar, Tolstoy dindar. Rus edebiyatı bir çöl, Allah’ını kaybedenlere O’nu tekrar vaat eden. Bazarovlar ölürken Nehlüdof’lar, Raskolnikov’lar diriliyor ‘Rus takım yıldızının’ göğü ışıttığı bu çölde.

Dindarlara ya da Tanrıtanımazlara… Gelenekçilere ya da modernist Batıcılara… Bilgisayarsız, uçaksız, telefonsuz, televizyonsuz bir çağda yazılmış olsalar da ‘insanı insana açan’ ve onun ruhunun karanlıklarında dolaşıp ona ışık tutan bu klasikler her görüşten, her yaşta herkese bir şeyler söylüyor. Zirvelerde kar erimez. Önce yirmisinde okumalı insan. Sonra otuzunda… Ve mutlaka kırkında, ellisinde… Her okumada yeni bir perspektif edinecektir. Her okumada evrendeki bu en tuhaf en muammalı canlıyı, insanı, yani kendisini ‘uçurumları ve zirveleriyle’ daha iyi tanıyacak, alçalış ve yükselişlerini daha iyi anlayacaktır. Bizden içerü var olan biz, çözüldükçe birbirine dolaşan bir kördüğüme dönmüşse bile.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN