Amerikalı Yahudi yazar Bernard Malamud’un ‘The Tenants’ romanı Kafka Kitap tarafından ‘Kiracı’ adıyla yayımlandı. Seda Çıngay Mellor’un Türkçeye aktardığı roman, New York’ta Zenci-Yahudi çatışmasına sahne olan ‘31st Street-3rd Avenue’ adresindeki 1900’lerden kalma ve yıkıma hazırlanan bir apartmanda geçiyor.
Son günlerini yaşayan apartmanda, biri Yahudilerin diğeri de zencilerin yazar ruhu olan iki ‘öteki’ karşı karşıya kalıyor. Üstelik, bu iki ‘beyaz sever’, birbirlerinin etnik kimliklerinden de nefret ediyor...
TANER AY
Bernard Malamud ismini ’71 yılında Küçükyalı 63 Sineması’nda seyrettiğim ‘Kiev’deki Adam’ filminde öğrenmiştim. John Frankenheimer’ın ’68 yapımı bu filmi Bernard Malamud’un ’66 yılında yayımlanan ‘The Fixer’ romanından uyarlamaydı. Ardından, aynı yıl içinde, ‘The Fixer’, Nihal Yeğinobalı’nın ve Azize Bergin’in nefis çevirileriyle Altın Kitaplar’dan ‘Kiev’deki Adam’ ismiyle çıktı. Romanı da hemen okumuştum. O yıllarda Altın Kitaplar’ın başında olan Doğan Hızlan, bir yazısında, Barbara Cartland sayesinde epey iyi kitap basabildiklerine değinmişti. Haklıydı. Çünkü, Bâb-ı Âli’de herkes, Altın Kitaplar’ın parayı Barbara Cartland’dan kazandığını ve parayı hemen pek satmayacak kitaplara yatırdığını biliyordu.
Bernard Malamud
Bernard Malamud’un ‘Kiev’deki Adam’ı da o kitaplardandı. Sanıyorum aynı yıl, ama ‘Dar Dizi’den değil, Malamud’un ‘Çırak’ isimli romanını da basmışlardı. Bernard Malamud’un ismi ‘60’lı ve ‘70’li yıllarda Saul Bellow’un ve Philip Roth’un yanına yazılıyordu. Üçü de iyi romancıydılar ama, bizim edebiyat pazarımızda Malamud nedense diğer ikisi gibi rağbet görmedi, uzunca bir süre de unutuldu. Son bir iki yıl içindeyse Kafka Kitap Malamud’u yeniden keşfetti. Bunu önemli ve değerli bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Geçenlerde Kafka Kitap’tan Seda Çıngay Mellor’un çevirisiyle Malamud’un ilk baskısı ’71 yılında yapılan ‘The Tenants’ romanı ‘Kiracı’ ismiyle çıktı. ‘Kiracı’yı ‘Kiev’deki Adam’ kadar sevdiğimi söylersem yalan olur, ancak ilginç ve keyifli bir roman olduğu da muhakkak.
DAKTİLO SESİYLE BAŞLAYAN BİR HİKÂYE
‘Kiracı’, New York’ta, ‘31st Street-3rd Avenue’ adresindeki 1900 yılından kalma, altı katlı bir apartmanda geçiyor. Yıkım kararının tebliğinden sonraki dokuz ay içinde otuz beş aile taşınmış, binâda otuz altı yaşındaki Yahudi asıllı yazar Harry Lesser’dan başka kimse kalmamıştır. O da yazmakta olduğu romanı bitirmeden dairesinden çıkmayacağını söyleyerek mal sâhibi Levenspiel’i delirtmektedir. Apartmanın asansörü epey önce son nefesini vermiştir, merdivenlerse sidik ve kusmuk kokuyordur. Bununla birlikte o apartman Harry Lesser’in çalışmak için unutması gereken her şeyi unuttuğu yerdi. Derken bir gün, ıssız apartmanda, yaşlı Holzheimer’in yandaki boş dairesinden daktilo sesi duyar, kapıdan içeri baktığındaysa çok koyu siyah tenli ve keçi sakallı Willie Spearmint’i görür. O kendisi gibi bir yazardır, meteliksiz olduğundan sırf romanını bitirmek için Levenspiel’in metruk apartmanına sığınmıştır. Oysa bir süredir ‘31st Street-3rd Avenue’ şehirdeki Zenci-Yahudi çatışmasının sahnelerinden biriydi. Şimdi, ıssız bir apartmanda, biri Yahudilerin diğeri de zencilerin yazar ruhu olan iki ‘öteki’ karşı karşıya kalmıştır. Üstelik, bu iki ‘beyaz sever’, birbirlerinin etnik kimliklerinden de nefret etmektedirler...
ŞİRAZE DERGİSİ KAPANMAMAK İÇİN DİRENİYOR
Haftanın en üzücü haberi Şiraze dergisinden geldi. Biliyorsunuz, Şiraze Bursa’da çıkan bir kitap dergisi. Bir başka örneği daha yok. Derginin paylaşımlarında, ‘Her gün artan matbaa ve kargo giderleri artık bizi karar almaya zorluyor. Şayet abone sayısı artmazsa ve gerekli reklam desteği bulamazsak, yıl sonunda dergiyi kapatmak zorunda kalacağız’ deniyor. İyi kazanan ‘büyük’ yayıncılar ve kültür sanat sayfası yapan gazeteler var. Şiraze’ye destek amaçlı verecekleri reklamla sarsılmazlar, ama bir kitap dergisini yaşatabilirler. Edebiyat severler de ‘[email protected]’ adresinden Şiraze’ye abone olabilirler. Altı şişe ‘arpa suyu’ veya bir şişe ‘anzarot’ parasına Şiraze’yi yaşatabilirsiniz, tercih sizin! Aslında ekonomik sıkıntı sadece Şiraze’nin sorunu değil, sanırım Sözcükler ve Ayarsız gibi edebiyat dergileri de aynı sıkıntıyla boğuşuyor olmalılar. Ha, az kalsın belediyeleri unutuyordum; Zeytinburnu, Küçükçekmece, Kartal ve Bursa gibi kültür yayıncılığı yapan kitap dostu belediyelerimizin varlığına karşın, şâyet bu dergiler kapanırsa, inanın kahrolurum...
İKİ USTA KALEM İKİ TOPLU ÖYKÜ
Yılın en güzel sürprizlerinden ikisi Everest Yayınları’ndan ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan geldi. Everest Yayınları, Bahriye Çeri’nin derlemesiyle Nahid Sırrı Örik’in ‘Toplu Öyküleri’ni, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları ise Serkan Yıldırım’ın derlemesiyle Osman Cemal Kaygılı’nın toplu hikâyelerinin ilk cildini ‘Perili Bostan’ ismiyle yayımladı.
Nahid Sırrı Örik’i henüz bitiremedim, ama Osman Cemal Kaygılı’yı bir gecede yuttum. ‘Perili Bostan’ın içinde ‘Çuvalcı Şeyhin Halefi’ ve ‘Altın Babası’ gibi harika iki hikâye var, sizler de çok seveceksiniz. ‘Çingene Kavgası’nı ve ‘Mahkemede Gelin Kaynana Kavgası’nı ise, İstanbul’un kayıp sayfaları olarak okumalısınız. Ancak, ‘Çingene Kavgası’ndaki ‘Nah Fethiye, nah Drağman!’a düşülen dipnotta, ‘Fatih ilçesi ve Draman semti kastediliyor olmalı?’ deniyor. Soru işâretine hiç gerek yoktu, bugün ‘Draman’ denen yerin aslı Drağman’dır, Cenab Şahabeeddin’in annesi İsmet Hanım’ın ahşabı da orada, Kefevî Tekkesi’nin yakınındaydı, kardeşleri Ali Nusret ve Osman Fahri Drağman’da büyümüşlerdi. Fethiye ise Çarşamba semtinin bir mahallesiydi, Drağman’ın hemen altındaydı ve tulumbacı kahvehâneleriyle pek şöhretliydi. O kahvehânelere Şeyh Vasfî Efendi, Fâzıl Mahmut, Ali Nusret ve Osman Fahri çok takılmışlardı. Ben, Ahmed Rasim, Sermet Muhtar ve Osman Cemal gibi üstadlardan yapılacak derlemelerin komisyon işi olmasından yanayım, o komisyonda mutlaka bir şehir tarihçisi ve bir de argoya vâkıf kültür tarihçisi bulunmalıdır. Bununla birlikte, ‘Perili Bostan’ müthiş bir kültür hizmeti, emeği geçen herkesi kutlarken, toplu hikâyelerin ikinci cildini de en kısa sürede beklediğimi belirtmeliyim.