‘Müslüman sokağında demokrasi hayal mi?’ kitabı okurla buluşan Mehmet Ocaktan: İslamcı entelektüel ideolojiye hapsoldu

‘Müslüman sokağında demokrasi hayal mi?’ kitabı okurla buluşan Mehmet Ocaktan: İslamcı entelektüel ideolojiye hapsoldu

İslam dünyasının tarihsel ve düşünsel süreçlerini incelediği ‘Müslüman Sokağında Demokrasi Hayal mi?’ kitabı Araştırma Yayınları tarafından okura sunulan KARAR yazarı Mehmet Ocaktan: “1970’li, 80’li, 90’lı yıllarda bu ülkedeki İslamcı entelektüellerin, şairlerin, romancıların, hikayecilerin dünyadaki bütün kültürel ve sanatsal eserlere açık, geniş bir zihin dünyaları vardı. Ama bugün bu iddialarından vazgeçmiş durumdalar ve tamamen AK Parti’nin yarattığı ‘ideolojik dünya’ya hapsolmuş halde.”

SALİHA SULTAN

Şahsen 1994’lü yıllarda tanıştığım ve birlikte çalışma fırsatı bulduğum ağabeyim, KARAR yazarımız Mehmet Ocaktan’ın ‘Müslüman Sokağında Demokrasi Hayal mi?’ adlı kitabı Araştırma Yayınları tarafından okura sunuldu. Ocaktan kitabında İslam dünyasının tarihsel ve düşüncel süreçlerini derinlemesine inceliyor, okuruna İslam dünyasının mevcut durumunun portresini çizerek, gelecekteki potansiyel dönüşümler üzerine düşünebilecekleri bir pencere de açıyor. Kitabında, İslam toplumlarının dini düşünce ve fikri faaliyetlerde günümüzde neden hala bir uzlaşı sağlayamadığını da sorgulayan Ocaktan ile KARAR okurları için konuştum.

Okurlarınız sizi sanattan siyasete yazılarınızla tanıyor. Türkiye’de ‘Müslüman sokağındaki’ düşünce dünyasının Mehmed Akif’e dayanan ‘Batı’nın ilmi, Doğu’nun ahlakı’ tartışması malumunuz. ‘Batı’nın icadı demokrasiye karşı, şeriat isteyen’ bir kesimle hemhal olmuş bir şahsiyet olarak neden böyle ezber bozan bir çalışma kaleme alma ihtiyacı hissettiniz? Size göre yüzleşme zamanı mı?

-Aslında bugün geldiğimiz noktayı modernleşme maceramızdan ayırarak düşünmek çok mümkün değil. İşin başında kabaca “Batı’nın ilmini alalım ama ahlakını almayalım” şeklinde formüle edilen modernleşme hikayesi aslında eksik bir hikayedir. Çünkü bilimsel ve teknolojik gelişmeler, toplumların kültürel hafızasından bağımsız faaliyetler değildir. Bu açıdan baktığımızda, Batı’daki bilimsel gelişmelerin kültürel disiplinle başat giden bir çizgide geliştiğini görürüz. Kısacası Batı’daki pozitif bilimler, aynı zamanda sistematik bir zihniyet temelinden neşet etmektedir. Oysa Doğu sistematik değildir, daha çok deruni bir karaktere sahiptir.

Haliyle Batı düşüncesiyle tanışması eksik başlayan Müslüman dünyanın bugün, Batı kültürünün bir ürünü olan demokrasiye “Batı icadı” diye karşı çıkması son derece doğal. Dolayısıyla Müslüman dünya, günün sonunda hem kendisiyle hem de Batı ile yüzleşmek durumundadır. Yüzleşme ne kadar erken olursa, Müslüman dünyadaki zayiat o kadar az olur.

‘NETENYAHU GÜNAHINI BİR KENARA NOT EDERİZ’

Peki neden demokrasi? Bugün mesela İsrail’in Filistin’de kırk bini aşkın insanı katlettiği günlerden geçiyoruz ve demokrasi ile anılan Batılı ülkelerin liderlerinden hukukun, insanlığın üstünlüğüne dair bir tavır göremiyoruz. Demokrasi Orta Doğu’daki Müslüman ülkelerin kanayan yaralarına bir merhem olabilir mi?

Çünkü, insanlığın yüzyıllar süren tecrübelerinden sonra bulduğu en ehven yönetim biçimi demokrasidir. Belki yarın daha iyi bir sistem bulunur ama şimdilik demokrasi…

Lafı hiç eğip bükmeden söyleyelim, halen Batı ülkeleri hukuk, özgürlükler ve insan hakları konusunda standartları en yüksek ülkelerdir. Ayrıca refah düzeyi en iyi olan ülkeler de yine Batılı ülkelerdir. Ama bir gerçek var ki bu ülkeler, maalesef bugün itibariyle Netanyahu faşizminin Gazze’deki katliamlarını ve soykırımı destekleyen ülkelerdir aynı zamanda. Batılı ülkelerin bu günahlarını bir yere not ederiz, ama kendi halklarının hukukunu, özgürlüklerini garanti altına almalarını da görmezden gelemeyiz. Biz de Müslüman dünya olarak önce kendi halklarımızın özgürlüklerini, hukukunu garanti altına alalım, sonra konuşuruz…

İslami camianın yazıp çizen kalemlerinin Batı’ya karşı argüman olarak ürettiği ‘İslam zaten demokratik bir din’ tezi hakkında ne düşünüyorsunuz peki? İslam demokratik bir din mi? Ya da böyle bir argümana ihtiyaç var mı?

-Maalesef yıllardır “Kur’an’da her şey var, en güzel demokrasi İslam’da” benzeri hamasi söylemlerle kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Bir kere Kur’an, insanların sıratı müstakim üzere olmaları için gönderilmiş ilahi bir mesajdır, bir anayasa kitabı değil. Kur’an özü itibariyle iyi insan olmayı, adaletli olmayı, insanlara zulmetmemeyi, kimsenin hakkına-hukukuna tecavüz etmemeyi, yolsuzluk ve hırsızlık yapmamayı, yalan söylememeyi, şeffaf olmayı, kadınların, çocukların haklarını korumayı, yaşadığımız çevreyi korumayı ve tüm yaratılmışlara merhametle muamele etmeyi öğütler.

Kısacası İslam bir yönetim modeli önermez, toplumların demokrasiyle mi, monarşiyle mi, krallıkla mı yönetileceği ile de ilgilenmez. Dolayısıyla bu, tamamen beşeri iradenin bir meselesidir. İslam esas itibariyle ‘doğru’yu ve ‘yanlış’ı tarif eder, gerisi insanın aklına ve iradesine emanettir. Bu dünyanın bir imtihan yeri olmasının hikmeti de budur. Ne yazık ki Müslüman dünya yüzyıllar içinde, Kur’an’ın çok net ‘adalet’ önerisine rağmen, hukuk temeline dayalı bir yönetim modeli ortaya koyamamıştır. Haliyle bu toplumlarda, modern anlamda demokratik bir sistem inşası da mümkün olmamıştır. Kabul edelim ki Müslümanlar ‘demokratik hukuk devleti’ni değil, demokrasi taşlamayı seviyorlar.

Sizce geleneksel din anlayışının baskın olduğu Müslüman toplumların modern dünya ile güncel ilişkisi nasıl kurulacak? Osmanlı’nın modernleşmesi gibi tepeden aşağı reformlar mı gerekiyor? Yöneticiler mi, alimler mi bunu başarmalı? Çözümü nerede görüyorsunuz?

-Bir kere Müslümanların öncelikle gökyüzünden gerçek dünyaya inmeleri gerekiyor. Eğer din Müslümanlar için bir anlam ifade ediyorsa, geleneksel İslam kültüründen devraldıkları ezberleriyle yüzleşerek ‘hakikat’i, yaşadığımız dünyanın diliyle bugünün insanına anlatmak gibi bir sorumlulukları vardır. Eğer bunu başaramazlarsa, ne bugünün ne de geleceğin dünyasında söyleyecek sözleri asla olmayacaktır.

Kitabınızla da katkı sağladığınız tartışmalarda genelde mahalleler söz konusudur. Ancak siz kapakta ‘Müslüman sokağında’ tanımını kullanıyorsunuz. Neden?

-‘Müslüman Sokağı’ ifadesiyle, yeryüzündeki bütün Müslüman toplumları kastediyorum. Mahalle daha dar bir kavram çünkü… Yani özet olarak bu kitapta, Müslüman toplumların neden bir hukuk sistemi oluşturamadıklarını, neden özgürlük fukarası olduklarını, neden insan hakları konusunda içler acısı halde olduklarını, neden şeffaf ve hesap verebilir iktidarlara sahip olmadıklarını sorgulamaya çalıştım.

28kr02ocak-yazilar-silinecek.jpg

‘HERKESİ HİZAYA SOKAN BİR DEVLET DESPOTİKTİR’

Kitapta dinin siyasal bir ideolojiye dönüştüğünü vurguluyorsunuz. Sizi öncelikle bir şair olarak tanıyorum. Uzun yıllar Yeni Şafak, Star, Akşam gibi gazetelerde yöneticilik yaptınız. Şimdi de Karar’dasınız. Milletvekilliği döneminiz, yani siyasi bir süreciniz de oldu. Kişisel hikayeniz üzerinden baktığımızda son otuz yıldır Türkiye’nin siyasi ve kültür sanat dünyasının havasını soluyan bir isimsiniz. Bu yolculuklarınız sonunda bugün geldiğiniz noktada size kişisel olarak dinin siyasal bir ideolojiye dönüştüğünü hissettiren en bariz konu nedir?

Türkiye’de dindar-muhafazakar kesimlerin uzun yıllardan bu yana, kendi dünya görüşleriyle örtüşen bir iktidar hayalleri vardı. Ama şimdi görüyoruz ki bu sadece bir ütopyadan ibaretmiş. Çünkü bu hayal bir ‘İslam devleti’ hayaliydi, bu yüzden de ayağı yere basmıyordu. Bu bir ütopyaydı, çünkü ‘İslam devleti’ gelecek, bütün kötülükler bitecek, herkes İslam’ın kurallarına göre yaşamak zorunda olacaktı… Hemen belirtmeliyim, böyle bir zihniyet yapısının İslam’la uzaktan yakından bir ilgisi olamaz. Herkesi hizaya sokacak bir devlet hayali, kelimenin tam anlamıyla despotik devlet hayalidir. Ayrıca ‘İslam devleti’ değil, Müslümanların kurduğu devlet olur, bunun kurallarını da evrensel hukuk normları belirler.

Bir yanlış anlamaya mahal vermemek için belirtmekte yarar var, AK Parti’nin hiçbir zaman bir ‘İslam devleti’ hayali olmadı. Ama ‘mış’ gibi yaparak, dindar-muhafazakar kesimleri hep o yalancı bahar hayallerinde tutmayı başardı. Bu yüzden de dindar-muhafazakar kesimler, bu iktidar döneminde çok şey kaybettiler. Çünkü AK Parti iktidarıyla birlikte, din dahil her şeye ideolojik bir pencereden bakar hale geldiler. Hatırlayalım, 1970’li, 80’li, 90’lı yıllarda bu ülkedeki İslamcı entelektüellerin, şairlerin, romancıların, hikayecilerin dünyadaki bütün kültürel ve sanatsal eserlere açık, geniş bir zihin dünyaları vardı. Ama bugün bu iddialarından vazgeçmiş durumdalar ve tamamen AK Parti’nin yarattığı ‘ideolojik dünya’ya hapsolmuş haldeler.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN