Enis Batur’un kitaplara, kütüphanelere, yazı tarihine dair metinler okumaktan zevk alanlar için kaleme aldığı ‘Kitap Tekerleği’ Axis Yayınları’ndan çıktı. Kitabın ‘Minyatür Kitap Ansiklopedisi’ bölümü çok hoş da, ben en fazla ‘Ayraçlar’ bölümündeki ‘Asal Kitaplık’ metinlerine takıldım. Benden üç yüz kitaplık bir kitaplık kurmam istenseydi, neleri alırdım diye düşünüp durdum. Bugünlerde çok iyi ve çok değerli bir kitap kitabı okumak istiyorsanız, sakın ‘Kitap Tekerliği’ni ıskalamayın.
TANER AY
Bir aydır Enis Batur’un Axis Yayınları’ndan çıkan ‘Kitap Tekerleği’nin peşindeydim. Bağdat Caddesi’nde Remzi’ye, Penguen’e ve Gergedan’a iki üç günde bir, Beyoğlu’ndaki Kırmızı Kedi’ye ve Mephisto’ya ise haftada bir bakmış, ama bulamamıştım. Sonunda Üsküdar’daki 1727 Kitap Kafe’de görünce, mal bulmuş Mağribi gibi ağzım fiyonk oldu. O geceyse ‘Kitap Tekerleği’ni hiç ara vermeden okuyup bitirdim. İnanın, çok eğlendim, çok şey de öğrendim. Kitabın ‘Minyatür Kitap Ansiklopedisi’ bölümü çok hoş da, ben en fazla ‘Ayraçlar’ bölümündeki ‘Asal Kitaplık’ metinlerine takıldım. Bu yüzden de ‘Kitap Tekerleği’ni bitirdikten sonra gözüme bir türlü uyku girmedi, sabaha kadar da benden üç yüz kitaplık bir kitaplık kurmam istenseydi, neleri alırdım diye düşünüp durdum. O kadar fazla sevdiğim kitap var ki, onları sahhaflara yollamaya bir türlü kıyamadım; gün ışırkense asal kitaplıkların ayrı ayrı kategorilerde kurulması gerektiği kanısına vardım. Kitabın 118’inci ile 120’nci sayfaları arasındaki ‘Kitapların Kedili Efendisi’ metni içinse Enis Batur’a müteşekkirim. Bugünlerde çok iyi ve çok değerli bir kitap kitabı okumak istiyorsanız, sakın ‘Kitap Tekerliği’ni ıskalamayın.
Enis Batur
SERMET MUHTAR’IN İSTANBUL KİTAPLIĞI GENİŞLEDİ
Enis Batur’un ‘Kitap Tekerleği’ni fellik fellik ararken, Sermet Muhtar Alus’un ‘Eski İstanbul Hayatında Yeme İçme Kültürü’ne başlamıştım. Büyüyenay için Mustafa Kirenci’nin ve Eren Yavuz’un yayıma hazırladıkları ‘Sermet Muhtar İstanbul Kitaplığı’ dizisine bayılıyorum. Büyük bir kültür hizmeti. Farklı lezzetleri bilirim de, ben asıl tencere yemekçisiyim, meyve derseniz de narın ve vişnenin dışında düşkün olduğum pek yoktur. Ama, tatlı dendi mi, dururum; sütlaç, zerde, aşure, hangisini bulabilirsem, şıppadak mideye indirmekte pek mâhirimdir. Reçele de bayılırım, sabah kahvaltımda birkaç çeşit reçel görmeyi isterim, yemesem bile gözlerimi doyururlar. Balıklardan tercihim kalkan ve istavrittir, istavritin yanına bir kadeh domuz sıkısı ‘Gıravatlı’ da çıkarılırsa, keyfime diyecek olmaz. Ne yalan söyleyeyim, ‘Eski İstanbul Hayatında Yeme İçme Kültürü’nü okurken canım en fazla ‘Gıravatlı’ çekti, sizlerin de meşrebinize uygun bir lezzetin kokusunu alacağınızdan eminim. Hayat kısa, Sermet Muhtar’ı okuduktan sonraysa doya doya yaşamaya başlayacağınıza eminim.
İPEK YOLU’NUN EFENDİLERİNE DAİR BİLİNMEYENLER
Sermet Muhtar’ın ve Enis Batur’un edebi lezzetlerinin arasında Başak Kuzakçı’nın Vakıfbank Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Soğdlar ve Türkler’ine ne ara başladım, inanın farkında bile değilim. Ancak, yıllardır Soğdlar kafamı meşgul edip dururdu, ondan olsa gerek, hemen okudum. Biliyorsunuz, Soğdlar, Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında, Zerefşan Vadisi boyunca mukim olmuşlardır, en parlak dönemleriniyse Türk devletlerinin idaresi altında yaşamışlardır. Soğdları diğer halklardan ayıran en büyük özellik ticaretteki dehalarıdır, bu yüzden de asırlar boyunca İpek Yolu’nun efendileri oldular. Ancak, Soğdlara dair kaynaklar hayli sınırlıdır, kendilerinden kala kala beş mektup ve Mugh Dağı belgeleri kalmıştır. Pers, Çin, Grek ve Arap kaynaklarında Soğdlar hakkında epeyce malumat varsa da, hayli muammayı içeriyorlar. Onların etnisiteleri, dilleri ve dinleri için öyle kolayca bir şey demek pek mümkün değildir. Ama, Başak Kuzakçı’nın müthiş çalışması, Soğdlar hakkında en fazla şeyi öğrendiğim yegâne kitap oldu. Turfanforschung Enstitüsü’nde Alisher Begmatov’dan Soğdca öğrenen ve Nicholas Sims-Williams ile Soğd belgeleri üzerinde çalışan Başak Kuzakçı’nın kitabının farkı, Soğd belgelerinin bir kısmının da ‘Soğdlar ve Türkler’e alınmasıdır. İngilizce, Rusça, Fransızca ve Soğdça bilen Kuzakçı’yı kutlarım.
ŞUBATIN EDEBİYAT DERGİLERİ DOLU DOLU
Bu hafta size Ayarsız ve Şiraze dergilerini okumanızı önereceğim. Birkaç sayıdır Ayarsız okumaya Ebru Özden’in şiirleriyle başlıyorum, Ayarsız’daki şiirleriniyse son yılların en farklı seslerinin en başına yazıyorum. Göktürk Ömer Çakır’ın ‘Fragmanlar’ı kayış sıyırıp kafayı boş döndürenlere göre değil. Metin Savaş’ın ‘Çocukların Soyadları Olmaz’ını çok sevdim, semt-i Çarşamba’yı yazacaklar bu metni bir yere not düşsünler. Benim ‘Barba Mkihali’nin kedisi, Doğan Hızlan’ın ay çöreği’ başlıklı denemem, ‘Edebiyatın Suriçi’ yazı dizimden. Bu arada ‘Edebiyatın İstanbul’u’ başlığı altında üç ciltte toplayacağımız ‘Edebiyatın Suriçi’ni hafta içinde Ötüken’e teslim ettiğimi de belirteyim. Biliyorsunuz, dizinin ilk cildi olan ‘Edebiyatın Kadıköyü’ geçen ay çıkmıştı. Oğuzhan Murat Öztürk’ün ‘Kahkaha Kralı Hazım’ı ise ‘Şehir Komikleri’ dizinin on ikinci metni. Bir iki metin daha eklendiğinde yazı dizisinin kitaplaşacağını düşünüyorum, ‘Deniz Kızı Eftalya’ gibi nefis bir kitap olur. Veysel Gökberk Manga’nın ve Ömer Faruk’un ‘Künhü’l-Ahbâr’ları nereye varacak, merâk ediyorum. M. Hayati Özkaya’nın ‘Düne Bak, Bugünü Gör’ü ile Abdullah Ezik’in ‘Mümkün ile İmkânsız Arasında’sını pek sevdim. Şiraze’nin son sayısında ‘Edebiyatçının Anlaşılma Kaygısı’ dosya yapılmış. Aralarında Enis Batur, Yücel Kayıran ve Zeynep Arkan gibi pek ismin bulunduğu ‘yanıtlar’ı ilginç, İnci Aral’ınkini ise hayli ‘sert’ buldum. Bu dosyadan çok beni İsmail Alper Kumsar’ın ‘Afif Yesari’, Özgür Taburoğlu’nun ‘Oğuz Atay’ ve Şaban Özdemir’in ‘Peyami Safa’ yazıları ilgilendirdi. Nevzat Çalıkuşu’nun ‘Bursa’nın Bitmeyen Hikâyesi’ ve Mustafa Özçelik’in ‘Yaralı Badem Ağacı’ üzerine yazdıklarını da dikkatle okudum. M. Sedat Sert’in ‘Yazarın Gayreti, Okurun Dikkati, Metnin Kaderi’yse esaslı bir ‘bitiriş yazısı’ olmuş...