'Dünyayı herkese benzemeyenler değiştirecek'

'Dünyayı herkese benzemeyenler değiştirecek'

Et ve hayvan ürünlerinin tüketiminin yasak olduğu distopik bir evrende geçen yeni romanı 'Veganlar' okurla buluşan yazar Mehmet Mollaosmanoğlu: “İnsan etrafında ne varsa ona dönüşür, varoluşsal özelliğini kaybetmeyenler yani uymayanlardır gerçek insanlar. Veganlar’ın alt başlığı da bu zaten: Her insan benzersiz doğar, doğduğu yere benzer sonra. Benzemeyenlerdir dünyayı değiştirecek olanlar.”

MERVE ŞİŞMAN

Mehmet Mollaosmanoğlu'nun 13'üncü romanı 'Veganlar' Sayfa6 Yayınları tarafından okura sunuldu. Mollaosmanoğlu, son yıllarda gündemimize giren veganlık tercihini irdelediği yeni romanında et ve hayvan ürünlerinin tüketiminin yasak olduğu bir dünya kuruyor. Yazar romanına dair merak edilen soruları KARAR okurları için yanıtladı.

whatsapp-image-2024-11-08-at-11-13-03.jpeg

1- Yeni kitabınız “Veganlar” birkaç ay önce çıktı. O günden bu güne nasıl tepkilerle karşılaştınız, malum veganlık ve vejetaryenlik ülkemizde çok yaygın değil, öyle fazla kamuoyu yok.

Türkiye Vegan Derneği, TVD adında bir kuruluş varmış ve 2006’dan beri faaliyetteymiş. Esasında Veganlar adlı bir kitap yazıp da dernekten haberdar olmamam benim kusurum. İşte bu derneğin üyelerinden kitabı okuyan bazıları sosyal medya aracılığıyla benimle iletişime geçtiler, hatta 16 Kasım’da Haliç Kongre Merkezi’nde 7. İstanbul Vegfest buluşmaları olduğunu, bunun da Avrupa’nın en büyük Vegan Festivali olduğundan bahsettiler. Açıkçası şaşırdım, hoşuma da gitti.

Ayrıca derneğe üye üç kişiyle sohbetimiz oldu. İçlerinden biri kitabımın çok cesur olmadığını gerekçe göstererek beklentilerini karşılamadığını söyledi, iki dernek üyesi ise veganlığa ve hayvan haklarına dikkat çekildiği için takdir edici olduğundan bahsetti. Elbette her türlü eleştiriye açığım, bir kitabımın edebi açıdan değil temasıyla eleştirilmesi de ayrı bir tat verdi.

whatsapp-image-2024-11-08-at-11-13-07.jpeg

2- Veganlık hem kendi içinde bir takım handikaplar barındıran hem de vejetaryenlikle karıştırılan bir konu. Siz vegan mısınız vejetaryen mi?

Veganlar hayvansal hiçbir ürünü yemez buna bal da dâhil. Hatta son zamanlarda veganlar inciri tozlayan arının meyvenin içinde kalarak yok olduğu gerekçesiyle incir yiyip yememeyi bile tartışıyorlar. Açıkçası bu kadarı bana ağır ve saçma geliyor. Vejetaryenlik ise genellikle et, balık ve kümes hayvanları gibi hayvanların doğrudan öldürülmesini gerektiren yiyecekleri yemezler. Ancak süt ürünleri, yumurta ve bal gibi hayvanlardan elde edilen diğer ürünleri tüketebilirler. Ben ikisi de değilim ama vejetaryenliğe yakın bir beslenme düzenim var, örneğin yirmi beş yıldır ağzıma büyükbaş ve küçükbaş hayvan eti koymadım. Paul Mc Cartney, “Mezbaha duvarları camdan olsaydı herkes vejetaryen olurdu,” demiş. Benim böyle bir deneyimim var, zaten ondan sonra kırmızı et yemeyi bıraktım. Bu hikâyeyi merak eden kitabın sonundaki sonsözü okusun, burada uzun uzun anlatmayayım. Ne var ki arzularını, heveslerini, özentilerini sulandırıp bulanıklaştırarak istediği kaba sokan insan için ne fark eder! Mc Cartney’in bu sözü kabullerden, geleneklerden sıyrılmış gerçekten özgür bir beyne sahip bireyler için geçerli.

3-Adım başı et lokantalarının olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu durumda siz ne yapıyorsunuz, zorlanıyor musunuz?

Öğünlerini mümkün olduğunca evinde yiyen biriyim. Dışarıda yemek zorunda kaldığımdaysa her hâlükârda etten iyidir diyerek kafelerin çukur tabağa marul yapraklarını doldurup, üzerine göstermelik tahıl, domates, hıyar serpiştirdiği salatamsı şeyleri tercih etmek zorunda kalıyorum. Bakın Türkiye’de salata anlayışı bile bu kadar zayıf, değil ki vegan mutfak. Avrupa’da çok iyi vegan mutfaklara denk geldim ama ben Peru’nun vegan lokantalarını hiçbir şeye değişmem.

4- Et ve hayvan ürünleri tüketiminin yasak olduğu bir gelecekte geçiyor romanınız. Bunu gerçekten hayal ediyor musunuz, ya da et yeme konusundaki düşünceniz nedir?

Neden et yiyoruz, niçin etin tadını çok lezzetli buluyoruz? Bu sorudan başlamak lazım... Yanıtı kolay aslında; kabuller ve alışkanlık. Ben iddia edildiği gibi eti asla lezzetli bulmuyorum hatta kırmızı et benim için kötü kokan iğrenç bir besin kaynağı. Bir et lokantasının önünden geçerken burnumu tıkamak zorunda kalıyorum. Neden? Alışkanlıklarımdan ve kabullerimden sıyrıldığım için. Bu işin logaritmasına bakacak olursak, özgür iradeyle algılama biçimi kabullerle algılama biçiminden farklıdır. Kabuller manipülasyonların atasıdır. Siz manipüle edilmiş bir beyne mi inanırsınız, varoluş özelliğini koruyan ya da fabrika ayarlarına dönmüş bir beyne mi?

Evet, o gelecek hayalim ama maalesef insan faktörünün olduğu yerde istikrar olmaz, dolayısıyla orada da istismar edilecek öyle çok faktör ortaya çıkacak ki, asla hayal edildiği gibi bir gelecek olmayacak, tıpkı romanımdaki gibi.

5- Çevreci ama yasakçı bir sistemin hâkim olduğu bir distopya kurgulamışsınız. Dolayısıyla Veganlar’da sistem eleştirisi de var: örneğin “Suçlu olan, bireylerden ziyade sistemdir. Egemenlerin yasalarla bir suçu cezalandırdıklarını zannederken, başka suçlara yol açtıklarının farkında olmadıklarını mı zannediyorsun? Mükemmel sistem kurmak zordur tabii, işlerine gelmez, ortada egemen kalmaz çünkü,” diyorsunuz. Tüm yönetim sistemleri için geçerli bir tespit, öyle değil mi?

Bana göre bütün sorunların kaynağı insanın kendisidir. Hoşuna gitmeyen her kavramın yasaklanmasını isteyen insanlardan bahsediyorum. Öyle kısır bir düşünce biçimi ki kendi hoşlandığı sosyal unsurlardan bir başkasının hoşlanmadığını ve onun da bunun yasaklanmasını isteyeceğini düşünemeyecek kadar öngörüsüz. Özellikle gelişmişlik düzeyi düşük toplumlarda bu kutuplaşma can sıkıcı boyutlarda ortaya çıkıyor. Böyle topluluklarda da halkın içinden çıkmış politikacılar kendi görüşleri lehine otoriter ve yasakçı olmaktan sakınmıyor. Kuşkusuz yasakların olması gerektiği haller vardır fakat özellikle fikir özgürlüğünü ihlal eden yasaklara karşı mesafeli olmak demokrasi bilinci gerektirir ve bu durumda yasaklar suçun çoğalmasından başka hiçbir işe yaramaz.

6- Çocuklarımıza hayvan sevgisi aşılamaya çok istekliyiz ama öbür taraftan masada önlerine kuzu pirzola koyuyoruz. Ebeveynlerin bu durumda çocuğa yaklaşımı nasıl olmalı sizce?

Yıllar önce hayvanları koruma derneği başkanının et lokantasında kendine ziyafet çektiği görüntüler magazin basınında yer almıştı. Yani insanlar hayvanları sevmenin ve onları korumanın erdem ve insanlık, beslenmeninse sağlık ve insanlık gereği olduğuna inanıyor.

Bir örnek daha vereyim: Yıllar önce yaşadığımız apartmandaki yan daireye bir Alman aile taşınmıştı. Bir Kurban Bayramı sabahı çığlık ve patırtılarla uyandık. Balkona koşup baktığımızda Alman ailenin on beş yaşlarındaki kızının arka bahçede kurban kesen apartman sakinlerinin üzerine bağırıp ağlayarak terlik, tava, tencere fırlattığına şahit olduk. Çok trajik bir sahneydi. Peki, fışkıran kanları, koparılan başları, çırpınan bedenleri gören o kız sonra vejetaryen oldu mu? Hayır. Keza birkaç yıl sonra aynı apartmanda yaşayan bir Türk ailenin oğluyla evlendi ve Kurban Bayramlarında kayınvalidesiyle beraber kurbanlık etleri parçalamaya ve ayırmaya başladı.

İnsan etrafında ne varsa ona dönüşür, varoluşsal özelliğini kaybetmeyenler yani uymayanlardır gerçek insanlar. Veganlar’ın alt başlığı da bu zaten, “Her insan benzersiz doğar, doğduğu yere benzer sonra. Benzemeyenlerdir dünyayı değiştirecek olanlar.”

Sorunuzun belli başlı tek bir yanıtı yok bu yüzden.

7- Veganlar 13. romanınız, ayrıca birkaç kollektif hikâye kitabında da varsınız. Bunca eser üretmiş bir yazar olarak henüz yolun başındaki genç yazarlara öneriniz var mı?

Türkiye okuyan kadar yazanın da olduğu bir ülke, hepimiz yazmayı çok seviyoruz. Hobi olarak yazılabilir elbette, dergilerde, fanzinlerde ve sosyal medyada böyle yazan çok insan var fakat yazarlık başka bir şey. O bir kumaş meselesi. Sözcükler, konular, kurgular bir araya geldiğinde volkan gibi patlamalı, yara açmalı, iz bırakmalı. Peki bunu nasıl anlayacağız; inanarak. Bu inanca sahipseniz ve üretebiliyorsanız devamı kendiliğinde gelir ki zaten bu içeriden gelen bir enerjidir, yemek ihtiyacı gibi yazmak ihtiyacı duyduğunuz için gelir arkası.

Kuşkusuz popüler kültürün öne çıktığı toplumlarda her zaman ‘en iyi’ olan parlamaz ‘en moda’ kılınan konuşulur. Bunu da kafaya takmayacaksınız, iyi olan bir gün hak ettiği değeri bulur, geç kalınır belki ama bulur, bu unutulmasın.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN