KARAR yazarı Taner Ay’ın Zeytinburnu Kültür Sanat’ta gerçekleşen ‘Kitabiyat’ söyleşi dizisine konuk olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Ramazan Minder: “Dünyada kütüphane bugün klasik anlamda kitabı ödünç alıp eve gittiğiniz bir mekandan ziyade bir sosyalleşme mekanı olarak kullanılıyor. ‘Gençler kütüphanede kitap okumuyor ders çalışıyor’ demek sakıncalı bir eleştiri, kitap kendi iklimini getirdiği için zaman içinde bu gençler okuma alışkanlığını kazanabiliyor.”
SALİHA SULTAN
Yazarımız Taner Ay, yeni sezonda Zeytinburnu Kültür Sanat’ta her ay farklı bir konuğu ağırladığı ‘Kitabiyat’ söyleşi dizisi ile kültür sanat dünyamızın önemli meselelerine ışık tutuyor. Kitap merkezli sohbet dizisinin ilkinde sahaf dünyasının tanınmış simalarından Mustafa Ekber And’ı ağırlayan Ay, kasım ayındaki programında ise Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Ramazan Minder’i konuk etti. Minder, 25 yıl müdürlüğünü yürüttüğü Atatürk Kütüphanesi’ne Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nin 28 Şubat sürecinde çöpe atılan nadir eserlerini kazandırmak gibi birçok önemli çalışması ile takdir toplayan, 2024’te Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde ‘Yılın En Başarılı Kütüphanecisi’ ödülüne layık görülen bir isim. Minder ve Ay, söyleşi boyunca kütüphanecilik tarihimizin İsmail Saib Sencer, İbnülemin Mahmud Kemal gibi isimlerinin çalışmalarından bugüne kütüphanecilik kültürümüze dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdi. Söyleşide bir milletin en önemli hafıza kaynağı olan kütüphanelerde iş bilmez bürokratik yöneticiler yüzünden sahip çıkamadığımız nice kültürel miraslarımız da zikredildi.
‘TÜRKİYE’DEKİ KÜTÜPHANELER YILLARCA YAĞMALANDI’
Taner Ay’ın söyleşide Atatürk Kitaplığı’ndaki görevi sırasında yaptığı önemli işleri sıraladıktan sonra Ramazan Minder’e yönelttiği şu soru anlamlıydı: “Peki ödüllendirildiniz mi?” Minder’in bu soruya verdiği cevap, Türkiye’de birçok kurumun hafızasının kısa periyodlarla sıfırlanmasına neden olan ‘yetişmiş insan erozyonunun’ ipuçlarını veriyor: “Hayır, yönetim değişikliğinin ardından Mezarlıklar Müdürlüğü’ne sürülerek ödüllendirildim. Dört beş ayın ardından Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne görevlendirildim.” Türkiye’de diğer bir sorun da bilindiği gibi kütüphanelerimizden özellikle birçok el yazması paha biçilemez eserimizin yağmalanması, bugün hala yurt dışındaki müzayedelerde boy göstermesi. Tecrübeli bir kütüphaneci olan Minder, son yıllarda belli bir mesafe kat eden kütüphaneciliğimizin geçmişte yaşadığı kıyımların altını da şöyle çiziyor: “Türkiye’de arşivler ve kütüphaneler yıllarca yağmalanmıştır ya da binaların bodrumlarında su baskınlarına kurban gitmiştir, ya da yeni gelen iş bilmez idareciler tarafından kalorifer kazanlarında yakılmıştır.”
‘MESAFE KAT ETTİK AMA HALA EKSİKLERİMİZ VAR’
Ay’ın söyleşide zikrettiği şu görüşleri de kütüphanelerin işin hakkını veren idarecilerle kazandığı niteliğe ışık tutması açısından kıymetli: “Bizim kütüphanecilerle aramız pek iyi değil toplum olarak, kütüphaneciyi asık suratlı bir zat olarak görüyoruz. Kütüphaneyi yaşamsal mekan haline getiren ilk kişi bana göre İsmail Saib Sencer. Orada bir kültürel mahfil kuruyor, canlı bir mekana dönüştürüyor. Sonrakiler biraz daha bürokrat zihniyetli. Şimdilerde de Ramazan Minder çizgi dışı bir insan olarak öne çıkıyor. Beyazıt Kütüphanesini yeniden canlı bir mekana dönüştüren kişi oldu bana göre.” Minder ise Ay’ın bu görüşlerini şu ifadelerle tamamlıyor: “Dünyada kütüphane bugün klasik anlamda kitabı ödünç alıp eve gittiğiniz bir mekandan ziyade bir sosyalleşme mekanı olarak kullanılıyor. Sadece kütüphaneden oluşmuyor, kafesi, sineması, gençlerin birlikte vakit geçirecekleri alanları var.” Bugün Atatürk Kitaplığı, Beyazıt Kütüphanesi gibi birçok kütüphanenin artık sabaha kadar açık mekanlar olduğunu, gençlerle dolu olduğunu ve bunun bir eleştiri konusu olabildiğini hatırlatan Minder, şöyle devam ediyor: “Bu çalışmaları bir kültür merkezinde de yapabiliriz evet, ama kitabın girdiği yerde o hava kendiliğinden oluşuyor. Yani ‘gençler kütüphanede kitap okumuyor ders çalışıyor’ demek sakıncalı bir eleştiri, kitap kendi iklimini getirdiği için zaman içinde bu gençler okuma alışkanlığını kazanabiliyor. Duvarındaki rafında kitap olan bir salonda, genç ders çalışmaya geliyor ve canı sıkıldığı zaman ilgisini çeken bir kitabı bulup okuma alışkanlığı da kazanabiliyor.” Minder, kütüphanelerin ilimle meşgul olan insanların ve gençlerin buluşma havzası olması gerektiğini de vurgulayarak, bu tarz çalışmaların kütüphaneleri daha anlamlı mekanlar haline getireceğini vurguluyor. Minder, Türkiye’de kütüphaneciliğin mesafe kat ettiğini, ancak hala birçok eksiği bulunduğu yönünde bir öz eleştiri de yapıyor. Osmanlıdan bugüne kütüphanecilik tarihimize dair birçok anektodun, tarihi bilginin aktarıldığı söyleşiyi merak edenler Zeytinburnu Kültür Sanat’ın YouTube kanalından izleyebilir.
‘ATATÜRK KİTAPLIĞI’NA ALTI YILDIR YENİ BİR KOLEKSİYON ALINMADI’
Ramazan Minder, söyleşide kendisine yönelttiğim “Atatürk Kitaplığı’na şahsen kendi depolarında bizzat perişah halde gördüğüm kayda dahi alınmamış birçok eseri, dışarıdan da birçok önemli koleksiyonu kazandırdınız. Peki 25 yıl emek verdiğiniz bu mekandan siz ayrıldıktan sonra çalışmalar ne durumda, takip ediyor musunuz?” minvalindeki soruma şu cevabı verdi: “Bugün Atatürk Kitaplığı Türkiye’nin yelpazesi en geniş kütüphanesidir. Sadece kitaplar değil, haritadan salnameye kartpostala muazzam bir arşivdir. Orası benim 25 yıl boyunca evim oldu. Korunması gerekir, korunuyor mu? Şimdi siyaset yapıyor derler ama benim arzuladığım istikamette gittiğini söyleyemem. Altı senedir yeni bir koleksiyon alınmadı mesela. Kataloglamasına devam ettiğimiz işler vardı, bitirilmedi. Günlük gazeteler satın alınır, ciltlenirdi. 2020’den beri ulusal gazete alınmıyor kitaplığa. Kör bir alan oldu, gazete arşivi 2020’de bitti. Dergi koleksiyonları ne durumda bilmiyoruz. Yapılan çalışmalar olsa medyada duyardık, biz her koleksiyon vs aldığımızda bir basın toplantısı ile duyuruyorduk çünkü.”