Rus yazar Andrey Platonov’un ‘Can’ romanı Timaş Yayınları’ndan Kadir Yücel çevirisiyle çıktı. Daha önce Metis Yayınları’ndan çıkmıştı, ne var ki o baskıyı fırsat bulup da bir türlü okuyamamıştım. Romanın neredeyse tamamını trenlerde ve otobüslerde okudum dersem, yalan olmaz. Maksim Gorki’nin keşfettiği, dünya edebiyatında özel bir yere sahip olan Platonov’un bu kısa romanı, “İnsan ne için yaşar?’ sorusu etrafında derin, sarsıcı, özgün ve çok usta işi bir roman.
TANER AY
Dört gün önce Oğuzhan Murat Öztürk ile Topkapı’daki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’de Fatih Dalgalı’nın misâfiri olduk. Onların çalışma ortamlarını ilk defa gördüm, bayıldım demem dahi kifâyetsiz kalır. Yeşillikler içindeki tek katlı ofislerin keyfini sanırım en fazla da kediler çıkarıyor, yemekhâneden hiç yemek atılmıyor, artanlar sokak hayvanlarına gidiyor. Fatih Dalgalı’ya misâfirperverliği için müteşekkirim, çalışma ortamını buz gibi plazalardan çıkarıp tek katlı yapıların sıcaklığına taşıdığı için de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kutluyorum. Topkapı’dayken çantamda Andrey Platonov’un Timaş Yayınları’ndan Kadir Yücel çevirisiyle çıkan ‘Can’ isimli romanı vardı, neredeyse tamamını trenlerde ve otobüslerde okudum dersem, yalan olmaz. ‘Can’ aslında daha önce Metis Yayınları’ndan Günay Ç. Kızılırmak’ın çevirisiyle çıkmıştı, ne var ki o baskıyı fırsat bulup da bir türlü okuyamamıştım. Bu yüzden okumalarımda Platonov’a öncelik verdim. Dünya edebiyatında özel bir yere sahip olan Platonov’un bu kısa romanı, “İnsan ne için yaşar?’ sorusu etrafında derin, sarsıcı, özgün ve çok usta işi bir roman. Ancak çevirmenin kullandığı bazı kelimeler ve ifâdelerin beni hayli rahatsız ettiğini belirtmeliyim: Örneğin, ‘alacında’, ‘güldürmeceli sözler’, ‘sakınganca’, ‘sevili’, ‘lığ’ ve ‘belginlik’ gibi. Ayrıca, halk dilinden yerel ‘sökel’ gibi bir kelimenin yerine ‘düşkün’ veya ‘sakat’ kullanılabilirdi, ama ‘sökel’ beni asla bir ‘belginlik’ gibi Platonov’dan uzaklaştırmadı. Romanın ikinci baskısı yapılacaksa, editör arkadaşımızın mutlaka bu tür kelimeler için çevirmenle görüşmesini öneririm. Çünkü, Timaş Yayınları birkaç yıldır müthiş bir atakta, çok iyi kitaplar basıyorlar, beğenmediğim kitabı da hiç olmadı. Ötüken, Büyüyenay, Jaguar, Dergâh ve Vakıfbank gibi sıkı takip ettiğim yayınevlerinden...
YILIN SÜRPRİZLERİNDEN BİRİ ALİCAN SEKMEÇ’TEN
Alfa’dan Ali Can Sekmeç’in hazırladığı ‘Abdurrahman Keskiner, Prodüktör’ kitabı, yılın sürprizlerinden. Türk Sineması’na kimin emeği geçmişse, hepsine büyük saygım var. Ancak, kitapta bazı bölümler var ki, konmasa da olurmuş. Şâyet yazarın takdiriyse bir şey diyemem, ama yazar editöre ‘ham malzeme’ vermişse, editörün sorunu. Bununla birlikte ‘Yılmaz Güney’li Yıllar’ bölümünü hayli önemli ve değerli buldum. Bazı ayrıntıları yeni öğredim, unuttuğum bazı ayrıntılarıysa anımsadım.
RUHUNUZU VE VAKTİNİZİ ESİR ALACAK İKİ KİTAP
Yeni baskısı yapılan kitaplardan biri, Ahmet Yıldız’ın ‘Nizamülmülk’ün Öldürülüşü’ oldu, sevdiğim kitaplardan biriydi ve epeydir de kitapçılarda bulunmuyordu. Yeni baskısı Ötüken Neşriyât’tan. Kitapta on dört hikâye var, onlar arasından ‘Tiflis’te Ölüm’, ‘Enver Paşa’nın Ölüme Yürüyüşünün Gerçek Nedeni’ ve ‘Yazar Muzaffer Buyrukçu’nun Ölmeden Önce Gördüğü Son Düş’ pek etkileyicidir. Bence şu cenennem sıcaklarında çantanıza ‘Nizamülmülk’ün Öldürülüşü’nü mutlaka koyun, trenlerde ve otobüslerde vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Sıkı durun, Ötüken Neşriyât’ın ‘Modern Klasikler’ dizisinden Tamer Gülbek çevirisiyle bomba gibi bir kitap daha var: Dylan Thomas’ın ‘Akıl Savaşından Sonra’sı. Kitap, ‘53 yılında aşırı alkolden hayatını kaybeden Galli şâirin bütün şiirlerini içeriyor, bu yüzden herkesin kitaplığına girmeli. Birkaç gündür elimden bırakamıyorum, eminim sizin rûhunuzu da ‘esir alacak’ Dylan Thomas’ın nefis şiirleri.
Maksim Gorki tarafından keşfedilen, gerek dili gerekse dünyaya bakış açısıyla sadece çağının değil tüm zamanların edebiyatında özel bir yere sahip olan Platonov, yaşadığı dönemde Sovyet rejiminin sansürüne maruz kalsa da romanında yaşama, inanca ve ilkelere dair keskin bir hikayeyi okurla buluşturuyor.
SAHHAFLAR AĞIR AĞIR TARİHE KARIŞIYOR...
Bilemiyorum, sizin de hiç dikkatinizi çekti mi, sahhaflar ağır ağır tarihe karışıyor galiba. Pek yakında kültürel hayatımızdan çıkıp giderlerse, hiç şaşırmam. Bunun nedenlerinden okurlar kadar sahhaflar da sorumlu. Ben sahhafları dolaşmayı ve sahhaflardan kitap almayı sevenlerdenim, ancak bazıları öyle saçma fiyatlar çekiyor ki, bir daha oraya adım atmıyorum. Hakiki sahhaf az kaldı, Bâyezîd’deki Turan M. Türkmenoğlu, Aslıhan’daki Mine Hanım, Hazzopulo Pasajı’ndaki Murat Uncu, Hasnun Galip’teki Cihannümâ Sahhaf ve Üsküdar’daki üç dört sahhafı diğerlerinden ayırıyorum, onlar ayrıca iyi insanlar. Asıl maksadıma gelirsem, Cihannümâ Sahhaf’tır, biliyorsunuz Hasnun Galip’teki dükkânından çıkarılmıştı, şimdi aynı sokağın hemen solundaki Pembe Çıkmaz’ına geçti. Cihan Demiroğlu soyu tükenmiş dürüst insanlardandır, cebinizdeki parayı hiç düşünmeden ondan kitap alabilirsiniz, paranız yoksa da sonra bırakabilirsiniz. Ayrıca, Cihan, sokak hayvanlarının koruyucusudur, onunla sohbete giderseniz, inanın sokağın ne kadar kedisi varsa hepsi sizin refâkatçınız olacaktır...