Korona günlerinde af
Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en kapsamlı af 1974 yılında CHP-MSP hükümeti tarafından Cumhuriyetin 50 yılı münasebetiyle çıkarılmıştı.
12 yıl veya daha az ceza almış olan bütün mahkumlar salıverilmişti.
Cezası daha fazla olanların da cezasından 12 yıl indirilmişti.
Bunun tabii ki siyasi ve sosyal yankıları oldu.
O günlerden bir afiş hatırlıyorum. MHP’nin çok kullandığı bir afiş.
“Komünistleri/CHP besler/AP seyreder/MSP affeder
Sonunda daha büyük puntolarla:
MHP EZER”
O günlerde bu söylemden rahatsız olan MSP’liler şöyle bir savunma bile geliştirmişti.
“Alimlere sormuşlar, alimler cevaz vermiş. Bir Müslümanı kurtarmak için binlerce kafir affedilebilir demişler.”
İnsan hafızası, bazı şeyleri unutuyor, bazı şeyleri de tuhaf bir şekilde hatırlıyor.
O yıllarda bizim eve giren gazetelerden biri Tercüman’dı.
Tatminkar bir gazeteydi Tercüman.
Haber, bulmaca, kulis, roman ve pehlivan tefrikaları, magazin, çizgi roman, ne isterseniz vardı. Tabii köşe yazıları da.
Şu sıralar Hürriyet’te yazan Rauf Tamer’in köşesinden affa dair bir diyalog hatırlıyorum.
Ezberimde olamaz tabii, ama kabaca şöyle bir diyalog:
Tecavüze uğramış bir kadın, kendisine tecavüz eden adamı sokakta görünce şaşırıyor.
Soruyor.
“Ne işi var bu tecavüzcünün sokakta?”
“Af çıktı, aftan yararlandı, salıverdiler.”
“Kim çıkardı affı?”
“Devlet.”
“İyi de, bu adam devlete tecavüz etmedi ki, bana tecavüz etti.”
Hatırımda kalan böyle bir şey.
Yine de, Tamer’in o yıllardaki yazısının kategorik olarak affa karşı bir yazı olmadığını da hatırlıyorum.
Benim de kulağıma kötü gelmiyor ‘af’ kelimesi.
Cezanın caydırıcılığı ilkesinden çok uzaklaşmadan, bazı kriterler gözetilerek mahkum insanlara hayata katılma fırsatı verilmesi, bazı sakıncalar içermesine rağmen düşünülebilir.
1974 affında devlete karşı işlenen suçlar da af kapsamındaydı.
Devletin, şahıslara karşı işlenen suçları affetmeye hakkı olmadığı düşüncesi belki de o yıllarda zihnimde yer etmiştir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MHP’nin af teklifi gündeme geldiği günlerde “Eğer bir af devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa bunun af yetkisi devlette değildir. Ancak bunu affedecek merci o şahısların, mazlum, mağdur insanların ta kendisidir” şeklindeki açıklaması tutarlıdır.
Sonradan, Ak Parti ile MHP çalıştı.
Adına infaz kanunu düzenlemesi dediler.
Cinsel suçlar, uyuşturucu, kadına şiddet gibi suçlar muhalefetin ve vatandaşın itirazları dikkate alınarak kapsam dışı bırakıldı.
Devlete karşı işlenen suçlar, düşünce suçları dahil, bildiğim kadarıyla tartışma konusu bile olmadı.
Burada bir çelişki görülebilir mi?
Görülebilir. Nitekim görülüyor.
Kanun Meclis’te tartışılırken yeni eksikler ortaya çıkabilir.
Yasalaşma sürecinde bazı vicdani tadilatlar yapılırsa belki eksikler azaltılır.
Şu anda cezaevlerinde 210 bin hükümlü var. Tutuklularla yani suçu sübut bulmamış olanlarla birlikte 293 bin 620 ediyor.
Türkiye’deki cezaevlerinin kapasitesi 115 bin.
Yetkililer, 90 bin kişinin bu düzenlemeyle salıverileceğini söylüyorlar.
90 bin kişi salıverilse bile kapasite aşımı devam ediyor.
Üstelik, küçük, bir aylık, iki aylık cezalarda bile cezaevine girmeyi garanti eden infaz indirimi düzenlemesi zaten lebalep dolu olan cezaevlerini yeniden hızla doldurma potansiyeli taşıyor.
Türkiye’nin gördüğü kapsamlı aflarından biri de Rahşan Affı diye şöhret bulan kanundu.
Bu affın da toplumda yansımaları oldu.
Çok haber okumuşuzdur, yeni işlenmiş bir suçtan bahsederken, mürtekibin Rahşan Affı’yla hapisten çıktığı bilgisini içeren.
Ak Parti-MHP ortaklığıyla hazırlanan af düzenlemesi de bir sonuç üretecek.
Düzenlemeyi yapanlar öngörse de öngörmese de.
Rical-i devletin şu koronalı günlerde böyle bir siyasi işi kotarmayı başarması da calib-i dikkat, değil mi?