KARAR TV ekranlarında yayınlanan Bi' Karar Ver'in konuğu olan Yavuz Ağıralioğlu, Türkiye siyasetine ilişkin kritik değerlendirmelerde bulundu. Genel seçimlerde ittifak yapılmasına rağmen muhalefetin yerel seçimlerde birbirine yönelttiği ithamları eleştiren Ağıralioğlu, '3 ay önce memleketi teslim edeceğiniz kişilere şimdi belediye bile verilmez diyorsunuz' dedi.
MUSTAFA SİVİŞ
Elif Çakır ve Yıldıray Oğur'un yorumuyla ekranlara gelen Bi' Karar Ver, Türkiye siyasetinin nabzını tutmaya devam ediyor.
7 Şubat Çarşamba günü izleyenleriyle buluşan programın konuğu, 27.Dönem İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu oldu.
Meral Akşener'in İmamoğlu ve Yavaş konusunda dediği sözlerin, seçmende nasıl karşılık bulduğuna dair tespitlerde bulunan Ağıralioğlu, 'Daha önce belediyeyi değil devleti teslim etmeye çalıştığınız adamlara ‘Belediye verilmez’ diyorsunuz. Bu da sizi öngörüsüz bir siyasi aktör haline getiriyor. Yani 3 ay önce devleti teslim etmeye çalıştığınız insanlara şimdi ‘Vasat, 5 yıllık kayıp’ gibi şeyler diyorsunuz. Bu durum seçmende, '5 senedir söylediğimiz şeyleri siz yeni görüyorsunuz, yeni akıllandın' algısı yaratıyor. Yani seçmenler muhalefete karşı ‘Sana memleketi teslim etmemize değecek bir aklın yok senin’ diye düşünüyor. Şimdi bu aradaki tutarsızlık veya öngörüsüzlük, seçmende ‘Bu kadar gözünün önünü göremeyen siyasete memleketi neden emanet edelim’ yönünde fikir oluşturur' ifadelerini kullandı.
İşte, Yavuz Ağıralioğlu'nun Türkiye siyasetine dair önemli değerlendirmeleri...
YRP’DEN İSTANBUL ADAYLIĞI İÇİN TEKLİF ALDI MI?
'Benimle kimse görüşmedi. Genel seçim bittikten sonra da yerel seçimler hakkında böyle şeyler konuşuldu. O zamanlar Ak Parti’nin İstanbul adaylığı için bunlar konuşuluyordu. Ben mizaç olarak böyle belediye başkanlığı yapmam, yapamam dedim. Mizacım buna uygun değil demiştim o zamanlar. Sonra da YRP konusunda böyle iddialar çıktı, bunları bilmiyorum ve benimle görüşülmedi. Böyle bir şeyi ciddi bulmadığım için tekzip bile etmedim. Belediye başkanlığı başka bir şeydir. O kadar yıldır siyaset yapıyorum ama bir kere bile belediye başkanı olayım demedim. Bu konular konuşulacaksa biraz hürmet gösterilmeli, ben kimsenin b planı olmadığımı, milletin a planı olmak niyetinde olduğumu söylüyorum.'
‘ERDOĞAN 20 YILDIR İKTİDARA YENİ GELİYORMUŞ GİBİ PROPAGANDA YAPIYOR VE KAZANIYOR’
'Türk siyasetinde muhalefette olan partiler için yüzde 70-80-90 oy almak için gerekli şartlar 14 Mayıs seçimlerinde vardı. 14 Mayıs seçimleri muhalefetle, memleketin umudunu toplamak isteyenler, demokrasi ve hukuk iddiası olanlar, yolsuzlukların olmadığı bir ülke hayal edenler, kalkınmış müreffeh bir ülke hayali olan, çocuklarının umudu olacak bir ülke, eğitim, üretim, rekabet, çalışan, emekli, çocuklarımız, kadınlar ve gençler için ne diyorsanız deyin herkes için her projenin karşılık bulabileceği başka bir zaman oluşamazdı. İktidara karşı muhalefet yüzde 85-90 bandında bir oy alabilirdi. Ama böyle bir iktidar yüzde 5 bile alamazdı. Ancak Tayyip Bey yüzde yüze yakın bir enflasyon ile yüzde 52 aldı. Hazinesi boş bir ülke ile 52 aldı. Memlekette 20 yıllık vaatlerine rağmen iktidara yeni geliyormuş propagandası yaparak 52 aldı. Tayyip Bey 20 yıldır iktidarda olduğu halde iktidara yeni geliyormuş propagandasına milleti inandırdı. Bu şartlarda memleketi alamayan bir muhalefetin hiçbir aktörü çıkıp ‘2023’te olmadı 2028’de olur’ demesinin bir anlamı yok. Muhalefetin bize dediği lafa bak. Muhalefet bize 2023 son seçim diyordu. Muhalefetin yaptığı her şey yanlıştı, sadece vatandaşın değişim umudu gerçekti.'
SİYASETTEKİ ‘MUSTAKİL’ SÖYLEMLER VE ÇELİŞKİLER
'İttifaklar olabilir, MHP ile Ak Parti beraber olabilir. Bazıları bu beraberliğe kızıyor. Bir milliyetçi parti daha önce çok tenkit ettiği bir parti ile birlikte olabilir. Gerekçelerini de kendisi kamuoyuna sunar. Ama bu sizi daha önce tenkit ettiğiniz ortağınıza gözü kapalı her şeyi yapabilme kabiliyeti verme durumuna getirmemeli. MHP’nin ’15 Temmuz’da yaşanan alçaklıktan sonra sizi korumaya karar verdik, devleti koruyorum sizi değil. Devleti koruma için de hükümetin arkasında yıkılma endişesinden kurtulmuş bir koruma alanı oluşturuyorum’ demesi gerekiyordu. Bu saygı duyulabilir bir tercih, bir de ‘Atamalarınıza bakarız ve bunlar liyakatli ise torpil yoksa ve devletin kurumsal varlığına güç katacaksa biz bunları canı gönülden destekleriz ama liyakatsiz şeylere itiraz ederiz. Harcamalar dürüst ise destek veririz’ demesi gerekiyordu. Böyle denetleyebilen, özgünlüğünü koruyabilen, bu beraberlikte de ilkesel duruşlarından feragat etmemiş bütün bir politik merkez olsaydı, belki de İYİ Parti de doğmazdı. İYİ Parti böyle bir durum nedeniyle doğdu ama o parti de eleştirisinin birkaç katını CHP ile yaşadı. ‘Siz ittifakın içerisinde renginizi kaybettiniz’ diyerek MHP’den ayrıldılar, milliyetçilerin yönetme hakkını Erdoğan’a teslim etti diye MHP’ye kızdılar ama bu sefer de milliyetçilerin yönetme hakkını Kemal Kılıçdaroğlu’na teslim ettiler. İşte, bu durumda siz de renginizi kaybediyorsunuz.'
'MEMLEKETİ TESLİM EDECEĞİNİZ KİŞİLERE BELEDİYE BİLE VERİLMEZ DİYORSUNUZ'
'Daha önce belediyeyi değil devleti teslim etmeye çalıştığınız adamlara ‘Belediye verilmez’ diyorsunuz. Bu da sizi öngörüsüz bir siyasi aktör haline getiriyor. Yani 3 ay önce devleti teslim etmeye çalıştığınız insanlara şimdi ‘Vasat, 5 yıllık kayıp’ gibi şeyler diyorsunuz. Bu durum seçmende, '5 senedir söylediğimiz şeyleri siz yeni görüyorsunuz, yeni akıllandın' algısı yaratıyor. Yani seçmenler muhalefete karşı ‘Sana memleketi teslim etmemize değecek bir aklın yok senin’ diye düşünüyorlar. Şimdi bu aradaki tutarsızlık veya öngörüsüzlük, seçmende ‘Bu kadar gözünün önünü göremeyen siyasete memleketi neden emanet edelim’ yönünde fikir oluşturur.'
KÜRT MESELESİ VE KÜRTÇÜLÜK
'Bizce Kürt meselesi yoktur. Ama biz bunu Kürtlüğün, Kürdün inkarı olarak söylemiyoruz. Kürdün Kürt olduğu için bir mesele yoktur ama Kürdün meselesi vardır, bir dünya meselesi vardır. Biz böyle diyoruz bazıları da ‘Ben Kürdüm ve Kürt meselesi diye bir şeyi konuşmak istiyorum’ diyebilir, konuşsun. Devlet onu duymak zorunda, duysun. Ben haklı veya haksız diye bakmıyorum. Eğer bir Kürt vatandaşımız ‘Ben devletten alacaklıyım’ diyorsa devlet onu duymak zorundadır. Devletime kırgınım diyorsa devlet onun yaralarını sarmak zorundadır. Dargınım diyorsa da kalbini onarmak zorundadır. Bu toplum bu meseleyi bu düzeyde konuşma imkanını hiç bulamadı. Biz böyle diyoruz diye meseleyi inkar etmiyoruz. Ama mesele dediğimiz şey demokrasi, kalkınma, şehirleşme, göç, terör, bu bölge üzerinde başka emperyalist hesaplar meselesidir. Yani şöyle konuşulmasını doğru bulmuyorum, Kürt meselesi diye bir şey konuşmaya başladığın zaman sanki bu meseleyi cari anlamda öyle konuşmak isteyenler gibi konuşmayınca faşist, şovenist ve ırkçı oluyorsunuz. Bu meselede kimin ne kadar kimi seveceği ile ilgili kimse bir şey yapamaz. Siyasi Kürtçülüğün de bizi sıkıştırdığı yer burası, o yüzden mesele konuşulamıyor. Kürt milliyetçiliği Kürdü sev değil Türk’e söz milliyetçiliğine dönüştü. Kürdün hakkını değil, Kürt milliyetçiliği beraberliğin canına okuma şehvetine dönüştüğü için bu mesele konuşulamıyor. Bu meselede Türk milliyetçilerinin bir tanesinin hissesine kan, kin ve ırkçılık düşmemiştir. Terörist ile Kürdü aynı cümlede zikreden bir tane milliyetçi yoktur. Bölücülük saiki ile ilgili olan hariç her şey konuşulabilir.'