KARAR TV'de konuşan Gazeteci-Yazar Tarık Çelenk, 'Selahattin Demirtaş üzerinden Orta Doğu Kürtlerini toparlarsınız. Selahattin Demirtaş’ın orada prestiji çok yüksek. Sivil anlamda prestij olarak Öcalan’ı sollamış durumda. Orta Doğu’daki Kürt coğrafyasında etkili bir insan ve adam Türkiyeli. Ve şimdi siz bunu devamlı dövüyorsunuz, ben bu işi anlamadım, anlamakta da zorlanıyorum' dedi.
MUSTAFA SİVİŞ | KARAR
Ahmet Taşgetiren ve Yusuf Ziya Cömert'in yorumuyla ekranlara gelen Yüzleşme programına konuk olan Gazeteci-Yazar Tarık Çelenk, Kürt sorunu üzerine kritik değerlendirmelerde bulundu. Selahattin Demirtaş'ın bölge Kürtleri nezdinde çok büyük bir prestije sahip olduğunu belirten Çelenk, 'Sorunun çözümünde çok etkili olabilirdi ama iktidar onu sürekli dövüyor' dedi.
Tarık Çelenk konuşmasının devamında, 'Selahattin Demirtaş üzerinden Orta Doğu Kürtlerini toparlarsınız. Anadolu dediğiniz alan Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ı da kapsıyor. Şeyh Mahmut Berzenci’nin torunu bana "Ankara ile ayarlamamlar yapın ve beni Demirtaş ile görüştürün. Süleymaniye’de benim prestijim çok yükselir, sizin lehinize daha çok konuşurum" dedi. Ben oradan anladım ki Selahattin Demirtaş’ın orada prestiji çok yüksek. Sivil anlamda prestij olarak Öcalan’ı sollamış durumda. Orta Doğu’daki Kürt coğrafyasında etkili bir insan ve adam Türkiyeli. Ve şimdi siz bunu devamlı dövüyorsunuz, ben bu işi anlamadım, anlamakta da zorlanıyorum' ifadelerini kullandı.
'KÜRTLER YOK DİYENLER ŞİMDİ DE KÜRT SORUNUNU İNKAR EDİYOR'
Cumhuriyetin ilk yıllarında bazı güvenlik sorunlarının olduğunu belirten Çelenk, devletteki bürokrasinin bir süre sonra bunların yerine suni problemler yaratarak gerçek sıkıntıların üzerini kapatmak, ötelemek istediğini söyledi. Halka saygı duymayan bir odağın, arka planda etkili olduğunu vurgulayan Çelenk, 'Devletin sahibi olduğunu söyleyen bir yapı, korku iklimiyle iktidarını devam ettiriyor. Suni sorunlar üzerinden varlıklarını devre mülk gibi devam ettiriyor ve buradan besleniyor' şeklinde konuştu.
İşte, Tarık Çelenk'in konuya dair kritik tespitleri...
'Hayatta her şey birbiri ile ilişkilidir, kimse birbirinden bağımsız değildir. Hele bu Kürt sorunu ile Türkiye’nin demokratikleşme, varoluş sorunu bunlar çok daha birbirine bağlı şeyler. Şimdi başından geldiğim zaman bir defa Türkiye’deki post-emperyalist travma dediğimiz Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışının acı deneyimini yaşayan bürokrasi ve atanmışların bir geleneği var. Bu gelenek daha çok kanunlardan ziyade gayri nizami, gayri kanuni bir süreç ile her zaman, Türkiye’nin işte 1914’ten itibaren kendilerince ülkenin beka mücadelesini yürüttüler. Ve bu travmatik korku hala devam ediyor. Böyle bir zihniyet var ve güya bunun temsilciliğini üstlenen kısmen bürokrasideki zihniyet, kısmen gayri nizami unsurların oluşturduğu bir zürriyet. Devamlı korkunun sürdürülebilmesi üzerine bir hikaye var. O zamanki korkular anlaşılabilirdi ama şimdi korkuyu üretmek gibi bir durum var. Hep diyoruz hakikatten uzaklaşarak, kendi gerçek ve doğrularını üreterek bir iktidar mücadelesinin sahibi olmak söz konusu. Şimdi hikayenin esası böyle. Bununla ilgili en elverişli, verimli yakıt, Türkiye’nin Kürt sorunudur. En temiz iştir, hem iç hem de dış siyasette toplumu bir arada tutabilmek için işlevlidir. Bürokraside bunu yapan bir odak var. Bu kullanıldı, bazen bir devre mülk sistemi gibi geldi, bazen asker bunu elde etti bazen de asker dışı güvenlik unsurları elde etti. Şimdi zaten ordunun MGK’ya eski etkisi yok. Emekli emniyetçiler falan bunlar bir grup halinde "Türkiye’nin, atanmış olan sahibi biziz" dediler. Seçimlere falan saygı duyuyoruz ama ülkenin gerçek sahipleri biziz, ülkeyi etkileyen kararları biz veririz diyorlar.'
'Bunların şöyle bir hikayesi var: Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, Ermeniler ölmemiştir, öldürülmemiştir. Böyle bir hikaye var. Kürt sorunu yoktur ifadesinden önce de Kürt yoktur deniyordu. Kürt tarihi yoktur diye bir şey vardı. Hatta ben hatırlıyorum Osmanlı yoktur derlerdi, inkar hikayesi o dereceydi. Padişahlar kötüydü, haindi deniyordu, sadece Fatih Sultan gibi birkaç hükümdarı kabulleniyorlardı. Hepimiz yeniden doğduk, hep inkar, inkar… ama şimdi bu inkar hikayesi hala modasını devam ettiriyor, Kürt sorunu yoktur deniyor. Bunları bir terör sorunu, dış güçlerin oyunu, içimizdeki hainler sorunu olarak görüyorlar. Dış güçlerin zihin kurgusu da dizi ve filmler ile işleniyor. Tabiri caiz ise gönüllü bir asimilasyon olsun ama bu sağlıklı olmasın. Aidiyet de korku üzerine kurulsun istiyorlar. Bu sorunu ancak böyle çözeceklerini iddia ediyorlar ancak asla çözmek istemiyorlar, ötelemek peşindeler. Öteledikçe de bu sorun hayatta kalacaktır ve bunun üzerinden sörf yapılacak, gölge alanları oluşacak. Yani bürokrasi adına davrandığını söyleyen gruplar buradan ekmek yiyecekler.'
'HAKKARİ'DEKİ KAYYUM, İKTİDARKİ KÖŞE KAPMACANIN BİR YANSIMASI'
'Denklemde bir nokta var, bu kesim halkı ve milleti dışlıyordu zaten. Onlara hiç güvenmiyordu ve bundan dolayı yaptıkları hep halka rağmendi. Darbelerin arka planında bunların hikayesi çok vardır. Darbeleri yapanlar demiyorum arka plandaki kurguları kastediyorum. Ve kendilerini memleketin ve mülkün sahibi zannederler. Şimdi Sayın Erdoğan’ın burada Türk tarihindeki önemli bir fonksiyonu halkın desteğini, sevgisini ve güvenini kazanmasıdır. Yani onun kaldıraç gücü, böyle bir yapı için muhteşem bir icat. Yani artık böyle bir sorun ile uğraşmayıp, halkın desteğini alan bir lider ile ve onunla yapılan bir pazarlık ile kendi hassasiyetlerini iç ve dış siyasette yönetebilmeyi amaçladılar. Ak Parti bu süreci yönetebilir miydi? Sorun, Ak Parti’nin entelektüel liderleri yoktu. Bu yokluk nedeniyle Ak Parti emaneti tamamen bu yapıya vermiş durumda. Zaten şu anda resmen köşe kapmaca oynanıyor, Van’da test ettik olmadı bari Hakkari’de yapalım bu işi şeklinde. Bu özünde bir köşe kapmaca, Türkiye için iktidar mücadelesidir.'
