Gelecek Partisi lideri ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı Davutoğlu, KARAR TV'de soruları yanıtlarken, 28 Mayıs'ta Millet İttifakı ya da Cumhur İttifakı kazandığı takdirde nasıl bir ortamın oluşacağını ifade etti. Cumhur İttifakı adayı Erdoğan'ın kazandığı takdirde 90'lı yıllara geri dönüş olacağını söyleyen Davutoğlu, ekonomik açıdan ise 70'li yılların yaşanacağına vurgu yaptı. Davutoğlu, "Erdoğan devam ederse, 90’lı yılların bütün kirli aktörlerin iktidarı devam edecek" dedi.
28 Mayıs'ta gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanı Seçimi'nin ikinci turuna iki gün kala, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adayı ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu KARAR TV'ye konuk oldu.
Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, KARAR Gazetesi yazarları Yıldıray Oğur ve Elif Çakır'ın sorularını yanıtladı. 28 Mayıs sonrasından olabileceklere dikkat çeken Davutoğlu'nun cümlelerinin satırbaşları şu şekilde:
Elif Çakır: Neden seçimlerde korku siyaseti galip geliyor?
İnsanlar iki sahiplikle hareket eder. Biri korku biri ise ümit. Millet İttifakı gelecek ile ilgili bir vizyon çizmeyi öne çıkardı. Ama Cumhur İttifakı korku dürtüsüyle hareket etti. İnsanların olmayan korkularını ürettiler. Psikolojik operasyonla insanlara yaklaştılar. Bu da karşılık buldu. İnsanlar gelecekteki korkulardan daha çok var olan düzen devam edecek mi yoksa yeni bir başlangıç var mı diyecek.
Ne kadar yaparsanız yapın iktidarın propaganda araçlarına sahip değilsiniz. Bu ise yeni başlayan bir süreç değil. Biz vicdanına onlar korkulara hitap etmeye çalıştılar. Montaj video üretilecek. Cumhurbaşkanı bunu her yerde gösterecek sonra Erdoğan 'montaj' diyecek. Bu, "Ben iftira atıyorum" demek.
Ben bunun sadece korkulardan ibaret olduğu kanaatinde değilim. 'Gücü kaybedeceğim' korkusunu kendi takipçilerinize yansıtıyorsunuz. Hiçbirimizin savunmadığı LGBT konusunu ahlak konusu yapıyorlar ama kul hakkı kimsenin aklına gelmiyor.
Pazar günü insanların harekete geçeceğini düşünüyorum. Özellikle din adamlarına sesleniyorum. Kul hakkından daha büyük bir ahlak var mı? Montaj videoyu yayınlıyor, "Bu montaj" diyor. Etrafındakiler de bunu meşrulaştırmaya çalışıyor. İnsanlar pazar günü herkes bir vicdan muhasebesi yapar. İktidarın bu şekilde devam etmesi durumunda çevrelerinin zengin ama halkın fakir olduğu bir iklimle karı karşıyayız.
Tayyip beyle birlikte gittiğimizde hayretle bakardık. Şam'da her yerde Beşar Esad... Ama şu anda da Türkiye'de durum bu. İnsan şahsiyetini yok eden bir sistem. Bütün yolsuzlukların, yanlışların rahatlıkla meşrulaştığı bir iklim... Biz bunu mu istiyoruz?
Din adamlarına sesleniyorum. Sizin yolunuz İmam Azam'ın yolu mu? Kimse namaz kılıyorum diye bir ayrıcalık bekleyemez. Türkiye'nin dünyanın en büyük hapishanelerine sahip olması içinize siniyor mu? Gençler neden Deizm'e gidiyor? Sebebi Cumhuriyet Halk Partisi mi? Ben bunları söyledim diye 'doğrusu davutlukla' itham edildim. Doğruluk bizde kaldı, güç onlarda kaldı.
Elif Çakır: Bir izleyicimiz, "'Davutoğlu, ben konuşursam yer yerinden oynar' diyordu. Artık konuşsun" diyor...
Türk siyasetin benim kadar konuşmuş ve bedel ödemiş başka siyasetçi yoktur. Konuştuğum için baskı altındayım ve trollerin hedefindeyim.
Yıldıray Oğur: Sinan Oğan dün TRT'ye çıktı. Ama öncesinde TRT'nin önünde protesto yapıldığı hatırlatıldı. Siz en son ne zaman TRT'ye çıktınız?
Ben en son başbakanken çıktım, 7-8 yıl önce. İktidar yanlısı son televizyonlara çıkışım ise 15 Temmuz gecesiydi. Ondan sonra 15 Temmuz'da ne oldu diye çıktım. Pelikan çetesinin mensuplarının yönetim kuruluna girdiği TRT'den daha fazla bir şey bekleyemem. Benim hakkımda kumpas kurmuşların yönetime alındığı TRT... Diğer kanallara da çıkamıyordum, yani özel kanallara. Belki bizden sonra bunun değeri daha iyi anlaşılacak. Bir gün bizden sonraki nesiller, "Gücü, konforu terk etti. Doğru yoldan ayrılmadı, bedeli ödedi" derlerse bu bizim için daha güzel.
Elif Çakır: Sinan Oğan sizin için hayal kırıklığı oldu mu?
Sinan Bey ile akademik hayattan bir şeyimiz var. 2015 seçimlerinde Iğdır'da mitingdeydik. O zaman MHP'liler bize karşı oldukları için bir gerilim vardı. MHP binasının önündeydik. Yanlarına indim, "Çayınız yok mu?" dedim. Sinan Beyin annesi vefat etmiş, görmek istedim kendisini. İnsani boyut önemli.
Kararını vermeden yanına gittiğimde, "Ya bu düzen devam eder ya da değişimin önünü açarız. O tarafa gittiğinizde vicdanınızla baş başa kaldığınızda sıkıntı yaşarsınız ama bu tarafa geldiğinizde ilk zamanlar zorluk çekersiniz ama vicdanınızla baş başa kaldığınızda..." dedim.
Bunu artık ittifakı meselesi olarak görmüyorum, Kılıçdaroğlu-Erdoğan meselesi olarak da görmüyorum emin olun. Erdoğan devam ederse, Erdoğan devam etmeyecek. 90’lı yılların bütün kirli aktörlerin iktidarı devam edecek öyle görünüyor. Niye Süleyman Soylu'yu görevden alamadı? Sinan bey bir tercihte bulundu, saygı duyarım ama sonuçlarını herkes görüyor. Selam çakarsanız önünüz açılıyor. Benimle Erdoğan'ın problemi beni elemanlaştıramadı. Birçok isim elemanlaştırıldı. Erdoğan'ın ve benzer otoriterlerin sorunu budur. Elemanlaştırmak isterler. Ben milletin elamanıyım. Din adamlarını elemanlaştırdı, en vahimi bu. Sivil toplum elemanlaştırıldı. Tayyip Erdoğan'ın insanlara bakışı bu; e-le-man.
Sinan Bey ortak olarak ittifaka gireceğini zannediyordu. Ama gördü ki teslim olduğunda eleman oluyorsun . Bu hamle seçim kazandırmaz. Yanlışlık burada zaten. O yüzde 5 bir kişiye verilen oy değil. Farklı gerekçelerle poy verenler var. Bu Sinan Oğan'ın hiç oy alamadığı anlamına gelmiyor. O oylar tekrar dağılacak. Kimse seçimin neticesinden emin olmasın. Bir video yayınladım; bu bir seçim değil artık referandum diye...
Elif Çakır: 15 Mayıs'tan sonra, 'Davutoğlu daha halasını ikna edemedi' diyenler oldu. Nedir bu mevzu?
Öyle bir şey yok. CHP'ye antipatisi olsa bile diye verdiğim bir örneği eskiden benim de yazarlığını yapan bir gazete son derece alçakça yayınladı. Halam da bir video çekti, 'Ahmet neredeyse ben oradayım' dedim. Bunlar toplumsal psikolojide yerleşik alışkanlıkları değiştirmek zor oluyor. Ama şu anda önümüze bakalım. Türk haklı bazen karar verirken yavaş karar verir ama net karar verir. Ümitliyim, karamsarlık benim ruhumda yoktur. Allah var, gam yok. 14 Mayıs bir hayra da vesile olmuş olabilir.
Elif Çakır: Seçmen davranışı sizce kısa sürede değişebilir mi?
Evet, değişebilir. Sahayı çok ölçemedik 15 gün içinde. Ama yine korku sebebiyle sandıktan farklı bir karar çıkabilir. Bu sefer gerçekle yüzleşilecek. 28 Mayıs'taki korku şu olacak; galiba devam edecek. Bu düzen devam ederse beş yıllık bütün kötülükler de devam edecek korkusu insanları farklı bir yöne götürebilir. Kesinlikle Millet İttifakı kazanacak demiyorum ama ümitsiz değilim. Soru 'Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu' değil. Sorun, ' bu düzen devam etsin mi, etmesin mi'. Bu sorgulamayı en fazla muhafazakar kesimin yapmasını istiyorum. Dini bu şekilde hafife alan, sıradanlaştıran iktidara fırsat vermeyin artık.
Sivil diye bir şey kalmadı. Köleleştirildi, elemanlaştırıldı. Elemanlaştırıldıklarını örtmek içinse dini kavramlar kullanıyorlar. Bir kanaat önderi, 'Hocam bekleseydiniz Erdoğan'dan sonra liderimiz sizdiniz' dedi. Dedim ki, "Bana kaderle rüşvet vermeyin." Gördüğüm yanlışlar karşısında susarsam nasıl müslüman olurum. Hakkında aksi bir değil olmadıkça insanlara kafir muamelesi yapılırsa nasıl müslüman olurum. Neymiş? Sıra bize gelecekmiş. Sıra bize gelmesin.
Altı kişiyiz masada. Bu altı kişinin inançlı olduğundan eminim. En azından dördünün toplantılar esnasında namazını kılmak için arka odaya geçtiğini de gördük biz.
Niye cevap veremiyorlar yolsuzluklara? Neden servetlerini açıklayamıyorlar? Bir gün Allah tekrar güç nasip ederse, kimse bana talimat veremez.
Elif Çakır: Cumhur İttifakı ya da Millet İttifakı kazanırsa Türkiye nasıl bir ülke olacak?
Cumhur İttifakı kazanırsa ne olacağı belli. Ekonomik açıdan 14 Mayıs'tan sonra kredi kartlarından avans çekme iptal oldu, bu bile bir fragmandı. Maalesef, döviz rezervleri negatif. Eldeki kaynaklar tüketilmiş. Bankalar ödeme krizleriyle karşı karşıya gelir böyle bir durumda. Çok kısa bir sürede KKM'nin biriktiği yüklerle Türkiye çok sıkıntılı günler yaşar. İki kur var zaten şu anda. İkisi arasındaki uçurum gittikçe açılacak. Tam bir kısır döngü. Faizi güya tek haneye indireceklerdi. Böyle sürdürülebilir bir şey değil. Türkiye'ye ne kadar yatırım geliyor? Hukuk olmayan yere para gelmez. Kısa dönemde rahatlama olur. Türkiye'de ciddi tedbirler alınması gerekiyor ekonomide. Bu iktidarın böyle bir kapasitesi yok.
Bir kere sermaye piyasalarında, serbest piyasa kuralları birer birer bypass edilecek. Türkiye 70'li yılların sonlarında ne yaşıyorsa aynı kapalı ekonomiye gidecek. Tipik 70'li yılların ve 2001 krizinin psikolojisine geri dönülecek. Kur artışlığı söz konusu olduğunda gübre, yem tekrar fırlayacak. Enflasyon daha da artacak. Kullanabileceğimiz döviz kalmadı. Böyle bir tablonun sürdürebilir olma imkanı yok.
Kaç defa istedi Erdoğan son beş yıl içerisinde 'yastık altındaki dolarlarınızı bozdurun' diye? Biz başbakanken terörle mücadele ediyorduk. O dönem saldırı yok muydu? Bunu Türkiye gibi bir ülke kaldıramaz. Büyük toplumsam gerilimlerden korkuyorum. Erdoğan'ın kibri arş-u alaya yükselecek. Derin devletin bütün unsurları kurulacak, nefes alamaz hale geleceksiniz. Bugün Erdoğan'ın bu yapısına razı olduğunuzda 28 Şubatçı bir yönetime de razı olacaksınız demektir. Doğru bulduğunuz değerlere sığının. İslam'ın şekline değil, özüne sığının. Öyle bir kutuplaşma yaşanır ki bunu kontrol altına almak zor olur.
Erdoğan'ın dün kendi seçtiği akil insanlara 'entel, dantel' demesi onun ne kadar güvensi bir şahsiyet olduğunu gösteriyor. Şu an Erdoğan'ın yanında olan elemanlar da bilsinler ki, ileride onlar da bu durumda olacak. Entel-dantel dediği insanlar alana girdiler, çileler çektiler. Entel-dantel olsalar yerlerinde rahat ederlerdi. Bir insanın saygısı olur. 'Biz entel-dantel takımıyız. Çözüm sürecini başlatalım mı' dediler. Hayır, çözüm sürecini Erdoğan başlattı. Korkmadan söylüyorum ben çözüm sürecini destekledim. Kendi sorunlarını çözemeyen bir ülkenin istikrarı bulması kolay değil. 'Çözüm süreci bir reçetedir' dedim. Erdoğan bana, 'FETÖ ve terör ile ilgili samimiyetini biliyorum' demişti. Fikirleri değişebilir insanların ama mirasını reddetmez. Erdoğan gibilerini bitiren şey; dış tehdit değil kendi kibirleridir. Kendisine saygısı olan birisi orada bulunur mu? Yarın kendisine de aynıları söylenecek. Korku için susmuş insanlar açlık sınırına gelmiş bir ekonomide seslerini yükselttiğinde tek çözüm yeni bir çözüm olur.
Elif Çakır: Erdoğan dün bir şey söylüyor, bugün başka bir şey söylüyor ama seçmen kitlesi de bunu kabulleniyor. Çözüm sürecinin olduğu dönemlerde Erdoğan'ın o kadar çok açıklaması var ki... Mesela bakanlar da Öcalan'dan 'Sayın Öcalan' diye bahsediyorlardı, Kandil'e gidildi. Ama aynı Erdoğan, Millet İttifakı'nı PKK ve Kandil ile itham ediyor...
Ben devlet başkanıydım, kitap da yazdım hiçbir zaman Allah'tan talimat almadım. İnancıma aykırı. Kimse Davutoğlu, "Yolsuzluk yaptı" diyemedi. Kandil'den ithama gelince benim bu konuda bir farkım var, diğer beş lidere de saygım sonsuz ama... Hiçbirinin PKK ile ilişkisi mümkün değil, yok. Erdoğan, Ankara'da konfor içinde yaşayıp, AK Parti'de bana kumpas kurarken ben terörle mücadele ediyordum, alandaydım. Bir gece Yüksekova'da bir gece Silopi'deydim. Nerede bir olay var oraya gittim. O sırada Erdoğan benim aleyhime kumpas kuruyordu, Bahçeli dizi seyrediyordu. Bunlarım benim karşımda milliyetçilik taslaması mümkün değil. Benim farkım terörle mücadelede fiilen görev yapmış olmamdır. Ben şehit definleriyle uğraşırken, onlar benim altımı oymaya çalışıyorlardı. Ben hiçbir değerime ihanet etmedim, onlar etti.
Yıldıray Oğur: Sinan Oğan Cumhur İttifakı'na gitti, Ümit Özdağ da Millet İttifakı'na geldi. Kullanılan milliyetçi dilden rahatsız olanlar olduğu görülüyor. Onlara ne dersiniz?
50+1'in bir olumlu bir olumsuz etkisi oldu. Olumsuz etkisi; partilerin normal dokularını bozdu. Erdoğan'a 2018'de, "Bunu yapmayın" dedim. Sadece Kürt seçmeni değil demokratik düşünen herkesi rahatsız eden bir dile yöneldi. MHP de AK Parti'ye geçti. Yolsuzluklar karşısında tamamen sustular ama iyi olan taraf, bizim tarafımızda çıkar olmadığı için farklı insanlar bir araya geldikçe düşüncelerini revize etme imkanı buldular. Ve nihayetinde şu oldu; ideolojilerin farkı versiyonları çatışıyor. Otoriter milliyetçilik ile özgür milliyetçilik ayrıştı. Orada bir çatlama oldu. HDP'nin tabanı da ayrıştı. Muhafazakarlık ayrıştı. Sekülerlik de ayrıştı.
Erdoğan, bundan bir müddet sonra kendisinden farklı bir kitleye hitap edebilir mi? Ama ben ettim.
Elif Çakır: Ümit Özdağ ile bir bakanlık anlaşması oldu mu?
Hayır, böyle bir şey olmadı. Bu konuda biz konuşmadık. Sayın Kılıçdaroğlu'nun da Özdağ ile bu pazarlığa gireceğini zannetmiyorum. Çünkü biz daha konuşmadık. Böyle bir şeye ihtimal vermem ben. Sayın Kılıçdaroğlu, bu olgunluğa sahip biridir. Dördüncü madde dahil olmak üzere yoruma açık hususlar var. Orada hassas olan kayyum meselesi ve sığınmacı meselesi... Sığınmacılar ile ilgili kullanılan dilde bir sorun görmüyorum şu an. Uygulamada da sorun olursa konuşuruz.
Yıldıray Oğur: Kılıçdaroğlu, Babala TV'de 'başörtüsü' ile ilgili sözlerin kendisine ait olduğunu söyledi. Bazı seçmenler, bunların taktiksel olduğunu söylüyor. Siz o özeleştiriyi samimi buluyor musunuz?
Bunları söyleyenler, kendileri öyle yaptığı için... Her ilişkiyi kendileri böyle taktiksel bakıyor. Sayın Erdoğan da benimle olan ilişkisine bile taktiksel bakmış. 'Başbakan yapayım, temiz bir görüntüsü var.' Kendisi taktiksel baktığı için herkesi öyle düşünüyor. O zaman Binali Yıldırım'ı başbakan yapsaydı 2014'te. Neden beni tasfiye edip Binali Yıldırım'ı başbakan yaptı? Çünkü Binali Yıldırım suç ortağı. Ben Sayın Kılıçdaroğlu'nun ciddi bir iç muhasebe yaptığı kanaatindeyim. Birbirini tanımaya başladı insanlar. Sayın Kılıçdaroğlu da u kesimi tanımaya başladı.