Çoğunluğu Yemenli Yahudi ailelerin olan ve 1950'lerde 'ortadan kaybolan' binlerce bebekle ilgili devlet arşivlerine uygulanan yasağın kaldırılması konuyu yeniden ülke gündemine taşıdı. Ailelerine öldükleri söylenen bu bebeklerin cesetlerinin iade edilmemesi ve mezarlarının gösterilmemesi olayın gizemini daha da artırırken, bebeklerin kaçırılarak zengin Batılı Yahudi ailelere evlatlık verildiği en çok dile getirilen iddialar arasında yer alıyor.
Çoğunluğu Yemenli Yahudi ailelerin olan ve 1950'lerde 'ortadan kaybolan' binlerce bebekle ilgili devlet arşivlerine uygulanan yasağın kaldırılması konuyu yeniden ülke gündemine taşıdı. Ailelerine öldükleri söylenen bu bebeklerin cesetlerinin iade edilmemesi ve mezarlarının gösterilmemesi olayın gizemini daha da artırırken, bebeklerin kaçırılarak zengin Batılı Yahudi ailelere evlatlık verildiği en çok dile getirilen iddialar arasında yer alıyor.
SAYILARI 5 BİNİ BULUYOR
İsrail'de, "Mizrahi" (Doğulu) olarak adlandırılan Arap ülkelerinden gelen Yahudi ailelere ait bebeklerin akıbeti onlarca yıldır tartışma konusu. Çoğunluğu Yemenli anne-babadan olan ve sayılarının bin 500 ile 5 bin arasında olduğu tahmin edilen bu bebekler 1948-54 arasında gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Ailelerine yetkililer tarafından öldükleri söylenen bu bebeklerin
cesetlerinin iade edilmemesi ve mezarlarının gösterilmemesi, olayın şimdiye kadar birkaç kez soruşturulmasına rağmen açıklığa kavuşturulamamış olması gibi nedenler bu gizemi daha da artırdı. Hastanede kaybolan birçok bebek hakkında ailelerine
doğum ya da ölüm sertifikası dahi verilmedi. Mizrahi ailelere ait bu bebeklerin kaçırılarak zengin Batılı Yahudi ailelere evlatlık verilmiş olabileceği ise en çok dile getirilen iddialar arasında yer alıyor.
ARŞİVLER AÇILDI
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçen hafta yaptığı açıklamada, daha önce 2031 yılına kadar gizli kalması kararlaştırılan 'kayıp bebeklerle' ilgili devlet arşivlerinde yer alan 200 binin üzerindeki belgenin internet üzerinden halka açılacağını duyurdu.
Netanyahu, açıklamasında "Bugün tarihi bir yanlışı düzeltiyoruz. Yaklaşık 60 yıldır aileler çocuklarının kaderini bilmiyordu. Şimdi isteyen herkes İsrail hükümetinin sahip olduğu bilgilerin bulunduğu sayfalara birkaç dakika içerisinde erişebilir" ifadesini kullanmıştı. Söz konusu arşivler geçen hafta çarşamba günü halka açıldı ancak ilk incelemeler, "Yemenli kayıp bebekler" olarak bilinen gizemli olayı aydınlatacak bilgilerin bulunmadığını ortaya koydu. Kayıp çocuklar konusunu devlet arşivlerinden araştırmakla görevlendirilen İsrail Bölgesel İşbirliği Bakanı Tzachi Hanegbi, temmuz ayında konuyla ilgili bir televizyon kanalına verdiği röportajda, "Bu çocukları aldılar ve bir yerlere verdiler. Nereye olduğunu bilmiyorum. Bunu hiçbir zaman bilemeyebiliriz." demişti.
ÇOCUKLAR BATILI ZENGİNLERE VERİLDİ İDDİASI
Söz konusu kayıp bebeklerin aileleri adına faaliyet yürüten Amram isimli sivil toplum kuruluşunun sözcüsü Racheli Said, AA muhabirine yaptığı açıklamada, açılan arşivlerin konuyu aydınlatacağına inanmadığını söyledi. Belgeler toplanırken "bu bebekler kaçırılmadı" ön kabulüyle hareket edildiğini söyleyen Said, "Bizim elimizde belgeler var, şahsi tanıklıklar var. Bunlardan bazılarını insanların kişisel hayatlarına zarar vermemek için açıklamıyoruz, bazılarını ise açıkladık. Durum böyle iken nasıl olur da 'bu bekler kaçırılmadı ön kabulü ile hareket edilebilir?" diye sordu. Kendisi de Yemen asıllı bir Yahudi olan Said, bu bebeklerin
bazılarının başka ailelere evlatlık verildiği bilgisine ulaştıklarını ve bunları evlatlık alan ailelerin çoğunun Batı ülkelerinden göç eden zengin Yahudi aileleri olduğunu ifade etti.
Sözcü Said, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Yahudi soykırımında birçok kişinin gördüğü işkencelerden dolayı çocuk yapamaz duruma geldiğini hatırlatarak, bu bebeklerin 1950'li yıllarda kaybolduğu da göz önünde bulundurulduğunda birçok ihtimalin gündeme gelebileceğini dile getirdi. Konunun insani olduğu kadar siyasi boyutları da olduğunu vurgulayan
Said, "İsrail devleti öncelikle bu ailelere karşı bir suç işlendiğini tanımalıdır. İkinci olarak bu çocukların yerlerini tespit etmeli ve son olarak da bu acılı ailelere tazminat ödemelidir. Toplumda adalet duygusu ancak böyle sağlanır" dedi.
ACILI AİLELER DRAMI ANLATTI
Amram sivil toplum kuruluşu, bu ailelerden bazıları ile görüşerek başlarına gelenler hakkında topladığı bilgileri de Anadolu Ajansı ile paylaştı. Amram'ın tuttuğu kayıtlara göre 29 Şubat 1952 doğumlu Yemen asıllı Tsiyon Salem beş aylıkken hastalanarak Yafa'da bir hastaneye kaldırılmış. Birkaç günlük tedavinin ardından hastane yetkilileri annesine Tsiyon'un taburcu edileceğini, eve giderek yeni elbiselerini getirmesini söylemiş. Ancak anne hastaneye geri döndüğünde kendisine oğlunun öldüğü ve defnedildiği söylenmiş. Acılı anne, ağlayarak çocuğunun cenazesini istemiş ancak kendisine ölüm veya defin sertifikası verilmeden hastaneden atılmış. Bunların en ilginç olanlarından biri de 1951'de Yemenli bir ailenin çocuğu olarak doğan ancak başka bir aileye evlatlık verilen S.M'nin hikayesi. Evlatlık edinildiği kendisine söylenmeyen S.M, büyümeye başladıkça kendisi ile gerçek ailesi zannettiği kişiler arasındaki fiziksel farklılıktan şüphelenerek gerçeği öğrenebilmiş. Fiziksel görünümünden dolayı Yemen Yahudisi olduğunu anlaması üzerine evlatlık edinen aile tarafından kendisine, biyolojik anne babasının öldüğü söylenmiş. Konuyu araştıran S.M bunun gerçek olmadığını ve anne babasının sağ olduğunu öğrenmiş ancak onlara ulaşmayı henüz başaramamış.
GÖSTERİLEN MEZARLR BOŞ ÇIKTI
Amran'ın paylaştığı "kayıp bebek" hikayelerinden bir diğeri de yine Yemen asıllı, 1948 doğumlu Nechemia Sharabi'ye ait. Kardeşlerinin anlattığına göre, Sharabi 2 buçuk yaşındayken hastalanarak Tel Aviv'deki Hadassah Hastanesine kaldırılmış. Hastanedeki baba çalışanlar tarafından, "hastanede bekleyemeyeceği" gerekçesiyle ertesi gün gelmek üzere evine gönderilmiş.
Ertesi gün geri geldiğinde çocuğunun hastanedeki yatağını boş gören baba, evladının gece hayatını kaybettiği haberini almış. Çocuğunun cenazesini isteyen babaya hastane yönetimi tarafından "çoktan gömüldü" cevabı verilmiş. Sharabi'nin kardeşlerinin anlattığına göre, çok dindar ve naif biri olan baba, bunun üzerine evine dönmüş. Evlat acısını bir türlü atamayan baba bu olaydan
birkaç yıl sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiş. Babanın ölümünden sonra kardeşleri Sharabi'nin akıbetini araştırmaya
devam etmiş. İçişleri Bakanlığına bağlı cenaze işleri kurumu olan Chevra Kadisha'ya başvuran kardeşler, Sharabi'nin mezarının nerede olduğunu öğrenmiş ancak şüphelerini gidermek için mezarı kazdırdıklarında, içinin boş olduğunu görmüşler.
KUDÜS/AA