Kısa bir süre önce yaşamını yitiren gazeteci-yazar Akif Emre’nin vefat etmeden önce hazırladığı son kitabı ‘Müstağrip Aydınlar Yüzyılı’ okuyucuyla buluştu. Emre’nin 1996 ile 2016 yılları arasında yazdığı köşe yazılarından derlenen kitapta, İslamcılıktan modernizme, etnik siyasetten aydın kimliğine kadar pek çok tartışmalı konuya ilişkin önemli tespitler var. Kitabın giriş yazısının ise Emre vefat ettiği için son sözü yok.
ARAŞTIRMA İNCELEME / MELEK GEDİK
Geçen 23 Mayıs’ta kaybettiğimiz Türk basınının duayen isimlerinden Akif Emre’nin vefat etmeden bir hafta önce Büyüyen Ay Yayınları’na teslim ettiği son kitabı ‘Müstağrip Aydınlar Yüzyılı-Gölgeli Kelimeler, Ödünç Alınmış Hayaller’ okuyucuyla buluştu. Kitapta, Emre’nin 1996-2016 yılları arasında yayımlanan köşe yazıları yer alıyor. 7 bölümden oluşan kitabın giriş yazısı ise yine Emre’nin kaleminden. Burada önemli bir detayı paylaşmakta fayda var. Büyüyen Ay’dan Mustafa Kirenci’nin verdiği bilgiye göre, usta gazetecinin yazdığı bu giriş yazısı ömrü yetmediği için yarım kalmış. Son sözü olmayan bu giriş yazısı bitmemiş olmasına rağmen çok derin ve çarpıcı: “Türkiye’de siyasal düşünce tarihinin sağlıklı bir biçimde yazılamamasının en önemli nedenlerinden biri kavramlarla değil niyetlerle konuşuluyor olmasıdır. İnsanlar neye taraftar veya karşı oluşlarına göre anlam yüklüyor kelimelere. Her kelime, her anlam çerçevesi bir niyeti ima ediyor. Başka bir deyişle hiç kimse birebir yalın anlamların karşılığını konuşamadığı için gölgeli kelimeler kullanıyor.”
Kavramların tamamen niyetlere göre kullanıldığını ifade eden Emre, kitabında Türkiye’nin son 200 yıllık modernleşme/batılılaşma çabasından bireyin kimlik/din/medeniyet algısına kadar pek çok konu hakkında okuyucuya geniş bir perspektif sunuyor. Her bölümde birbirine eklemlenerek yer alan yazılar, bir yandan okumayı kolaylaştırırken bir yandan konu bütünlüğünü bölmemesi açısından ayrıca anlamlı. Kendine has üslubuyla vefatına kadar yazmaya devam eden Emre’nin kitabındaki en temel unsurlar ise İslamcılık, muhafazakârlık, sağcılık, kapitalizm, modernizm, ulus devlet, etnisite gibi kavramlar. “İslamcılık Türkiye’de, her zaman için bu toplumun dinamik unsurlarına yansıyan ve ‘kültürel ve toplumsal’ meşruiyete sahip tek akımdır” diyen Emre, İslamcılığın karşısındaki en önemli tehdidin ise muhafazakârlaşma olduğunu vurguluyor: “Geldiğimiz süreçte İslamcılığın diri, düşüncel ve aksiyoner karakterini tehdit eden en büyük kırılmalardan biri muhafazakarlaşmadır. Muhafazkârlaşma siyasal ve küresel iktidarlar karşında uzlaşarak tezlerinden vazgeçilmesi karşılığında; adaletin, merhametin sesinin boğulması demektir. Bugün hem İslamcılığın muhtevasının boşaltılmasına yol açacak hem de İslamcılığın anlaşılmasının önündeki yanılsama muhafazakarlaşmadır.”
Müstağrip Aydınlar Yüzyılı
Akif Emrex
Büyüyen Ay
312 sayfa / 26 TL
Kitabın son iki bölümü ise kapitalizm-Müslümanlık-İslamcılık-muhafazakârlık-çevre ve merkez ilişkisine dair yazılara dayanıyor. Emre, bu yazılarında özellikle yeni muhafazakârlara karşı önemli tespitlerde bulunuyor. Kapitalizme eklemlenen sermayenin bireyi yozlaştırdığını savunan Emre şunları söylüyor: “Yeni muhafazakâr sınıfın, zıddına benzemeye başladığına, daha önce eleştirdiği davranış normlarını aynen benimsediğine bir kez daha tanık oldum. İnsanların helalinden kazanıp helalinden harcamaları ile lümpen, saygısız bir şekilde servetini gösteriş vesilesi yapması arasında fark var. En azından toplumsal planda sergilenen sonradan görme zenginlik alametlerinin, değişimden çok yozlaşma işareti olduğu söylenebilir.”
Dünyanın en yalnız aydını Türk aydınıdır!
Kitabın dikkat çeken başlıklarından biri de “Vize Memuru Aydınlar” başlığıyla yayımlanan yazı. Türkiye’deki aydın profilini çarpıcı sözlerle anlatan Emre “Türk aydın tipinin iki önemli özelliği var: Toplumu ile yabancılaşma pahasına Batılılaşmaya tapınması, değişim ve ilerlemecilik iddialarına rağmen statükodan yana olmasıdır. Kendini toplumu değiştirmeye adamış bizdeki aydın kadar dünyada toplumuna yabancılaşmış başkaca bir örnek az bulunur. Bu yönüyle de ‘dünyanın en yalnız/aydını’dır Türk aydını. Paradoksal biçimde yalnızlığına, toplumsal ve kültürel temelsizliğine rağmen güçlü. Gücünü yaslandığı statükodan ve statükoculuğundan, sermaye-iktidar ilişkilerinden alır” ifadelerini kullanıyor.