İran'ın Suriye'deki hamleleri, Esad'ı desteklemekten kısa vadede vazgeçeceğine dair bir işaret barındırmasa da, Esad'sız bir Suriye planının da masada olduğunu gösteriyor. İran, Suriye'deki nüfuzunu Esad'ın yönetimde olmasından bağımsız olarak kalıcı olacak şekilde inşa etmeye çalışıyor.
[Karar]
İran, resmi söyleminde Esad rejimini desteklemekten asla vazgeçmeyeceğini vurgulamasına rağmen gerçekte farklı bir senaryoya hazırlık yapıyor olabilir. Zira İran'ın bölgedeki faaliyetlerine bakıldığında, Esad kalsa da gitse de Suriye'deki nüfuzunu ve Lübnan'da Hizbullah'la bağını korumaya yönelik hareket ettiği görülüyor.
İran'ın Suriye'deki üç hedefi
Lübanlı gazeteci Joyce Karam, uluslararası politika dergisi National Interest'te yazdığı "İran'ın Esad'sız Suriye planı" başlıklı yazıda İran'ın bölgedeki üç hedefini şu şekilde tarif ediyor:
1. Hizbullah'a silah sevkiyatını güvence altına almak
2. Levant'ta İsrail'e karşı stratejik bir tutunma noktası elde etmek
3. Suriye'de İran'a muhalif ve istikrarlı bir hükümetin oluşumunu engellemek
Bugün Suriye'de "tükenmiş" durumda bulunan Esad yönetimi atında bu üç hedefin de gerçekleşmiş olduğunu vurgulayan Karam, İran'ın Suriye'de askeri olarak ağırlık verdiği bölgelerin, Esad rejiminin geleceğinden bağımsız olarak bölgedeki çıkarlarını korumak istediğini gösterdiğine dikkat çekiyor.
Karam, İran destekli milisler ve Hizbullah güçlerinin Suriye'nin kuzeyinde ve doğusunda çok fazla yer almadığına, buna karşın İran'ın silah sevkiyat güzergahı üzerinde yer alan Kuseyr, Kalemun ve Zebadani bölgelerine büyük ve başarılı operasyonlar düzenlediğinin altını çiziyor. Karam, İran'ın kendisi için stratejik önemde olmayan bölgelerin savaşın sonunda muhaliflerin eline geçmesine razı olacağını savunuyor.
Irak'tan Levant'a İran'ın 'devlet dışı vekilleri'
Vox'un dış haberler editörü Max Fisher, İran'ın stratejisinin, Irak, Suriye ve Lübnan'da bu ülkelerin egemen devletlerinden büyük ölçüde bağımsız ve kendisine sadık askeri güçler aracılığıyla nüfuz elde etmek olduğunu belirtiyor.
ABD işgali sonrası Irak, Suriye ordusunun çekilmesinin ardından Lübnan ve iç savaş Suriye'sindeki duruma bakıldığında, Fisher'ın tespitinde haklı olduğu görülüyor. İran Devrim Muhafızları'nın dış operasyon birimi Kudüs Gücü aracılığıyla ABD işgaline karşı direniş döneminden beri örgütlediği Şii milisler, bugün Irak'ta IŞİD'e karşı mücadelede Bağdat hükümetinin vazgeçemeyeceği bir güç durumunda. Aynı şekilde İran'ın 1980'lerden beri desteklediği Hizbullah, onbinlerce savaşçıısyla Lübnan ordusundan daha güçlü olarak kabul ediliyor. Hizbullah, Suriye'deki savaşta da en önemli oyunculardan biri konumunda.
Suriye'de "paralel ordu"
Karam ve Fisher'ın yazılarında ortaya koyulan stratejik yönelim, İran'ın Suriye'de de benzer bir silahlı güç oluşturmayı hedeflediğine işaret ediyor. Reuters'in 2014 yılının sonlarında yayımladığı bir haberde, İran'ın gerek Suriye içinden, gerekse Irak ve Afganistan gibi ülkelerden topladığı Şii ve Alevi milislerden yaklaşık 200 bin kişilik bir asker güç oluşturduğu iddia ediliyor. Bu sayı, Suriye Arap Ordusu'nun iç savaş önceki mevcudu ile aşağı yukarı aynı.
Milis güçler, uluslararası hukuktan 'muaf'
İran'ın bölgedeki gayrıresmi vekillerinin kendisine sağladığı bir avantajın da bu unsurların uluslararası anlaşmalar ve BM 'nin çözüm önergelerinden bağımsız hareket etmesi olduğuna dikkat çeken Karam, Hizbullah'ın silahsızlanmasını öngören 1559 sayılı BM önergesinin uygulanmadığını, benzer şekilde Irak'taki Haşdi Şabi milis güçlerinin de Washington ve Bağdat yönetimleri arasında imzalanan SOFA anlaşmasını ihlal ettiğini hatırlatıyor.
Bu durumda İran'ın 'Esad' politikasını şu şekilde tanımlamak mümkün:
Eğer Esad kalırsa, İran'ın Hizbullah'a silah sevkiyatında kullandığı noktaları kontrol altında bulundurmalı ve İran destekli milis güçlere askeri açıdan bağımlı olmalıdır. İran, Esad'ın gitmesi durumunda Suriye'deki çıkarlarının olumsuz etkilenmemesini sağlayacak yapıyı oluşturmalıdır.