Görüşler

İran seçimleri üzerine

İran seçimleri üzerine

Şubat ayının son haftasında İran’da gerçekleştirilen Parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimlerinin sonuçları hâlâ konuşulmakta. İran siyaseti konusundaki çalışmaları ile öne çıkan Hakkı Uygur, seçim sonuçlarının nasıl bir tablo ortaya çıkardığını anlatıyor.

İran’da 26 Şubat’ta gerçekleştirilen Parlamento ve Uzmanlar Meclisi seçimleri ülke içinde ve dışında ilgiyle izlendi. Özellikle başkent Tahran’da Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin desteklediği listelerin neredeyse tulum çıkarması gözlemcileri oldukça şaşırttı. Seçimlerin sonuçlarını ve olası etkilerini incelemeden önce İran seçimlerine dair bazı temel hususlara dikkat çekmek faydalı olacaktır.
İran’daki seçimler alışılagelmiş demokratik seçimlerden önemli farklılıklar gösterir. Öncelikle altısı doğrudan Devrim Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaney tarafından atanan on iki üyeden oluşan Anayasa Konseyi tüm aday adaylarının başvurularını incelemekte ve uygun görmediği kimselerin adaylıklarını onaylamamaktadır. AK (Anayasa Konseyi) başvuruları reddederken herhangi bir açıklama yapmak zorunda değildir ve uyguladığı kriterler seçimden seçime değişim gösterebilmektedir. Bir dönem adaylığı kabul edilen kimse gelecek dönem reddedilebilmektedir ve bunun tersi de görülmüştür. Bu durum zaman zaman oldukça ilginç bir hal alabilmektedir. Örneğin Ruhani hükümetinin İstihbarat Bakanı Mahmud Alevi’nin geçen dönemki milletvekilliği başvurusu Konsey tarafından reddedilmiş ancak Alevi, Ruhani tarafından bakan olarak atanabilmiştir. Yine Uzmanlar Meclisi (UM) seçimlerine adaylık başvurusu yapan İmam Humeyni’nin torunu Hasan Humeyni’nin adaylık başvurusu olası “yeni devrim liderinin seçimindeki gerekli kriterlere ve bilgilere vakıf olmadığı” gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu arada UM’nin asıl görevinin devrim liderini seçmek olduğu ve 76 yaşındaki Hamaney’in önümüzdeki sekiz yıllık UM dönemini çıkaramayabileceği söylentileri hatırlandığında seçimlere neden böylesi bir önem atfedildiği anlaşılabilir.
AK’nin onayları ülkenin içinde bulunduğu siyasi atmosferle de doğrudan ilişkilidir. 2009 seçimlerinde olduğu gibi rejim kendisini güçlü hissettiği dönemlerde kontrolü gevşetebilirken Hatemi’den sonraki yedinci dönem meclis seçimlerinde olduğu gibi kimi zaman reformcu kesimler tam bir veto kıyımına maruz kalabilmekte ve yeknesak bir meclis oluşturulabilmektedir. AK’nin bu tavırları ile seçimlere katılım oranı arasında da doğrudan ilişki vardır. AK’nin başvurulara nispeten ılımlı yaklaştığı durumlarda seçimlere katılım %70 leri bulurken geçen dönem meclisi gibi rekabetin pek mümkün olmadığı durumlarda bu rakam %50’lere kadar inmektedir. Son seçimlere katılımın %60 civarında olması da AK’nin aday adaylarına ne ölçüde toleranslı davrandığına işaret etmektedir. Dolayısıyla İran’daki herhangi bir seçimi konuşurken seçim sonuçlarının neredeyse önceden bilinmesine olanak veren bu ön aşamaların göz önünde tutulmaması yanlış analizlere kapı aralayabilmektedir.
İran’da “Arap Baharı’nın hemen öncesine denk gelen 2009 seçimleri sonrasında yaşanan geniş çaplı kriz ve protestoların ardından yaşanan yönetim- halk gerginliği 2013 yılına gelindiğinde bir ölçüde yatışmış durumdaydı. Her ne kadar muhalefet liderleri Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’nin ev hapsi sürüyor olsa da gerek yönetim gerekse de muhalifler mevcut durumun sürdürülemez olduğunun farkındaydılar. Zira Batı ile nükleer anlaşmazlık üzerinden yaşanan gerilim ekonomik ambargoların ağırlaşmasına neden olmuş, petrol fiyatlarının ciddi biçimde düşmeye başlaması da ülkenin döviz gelirlerini önemli ölçüde azaltmıştı. Diğer yandan dışarıdan bakıldığında istikrarlı oldukları varsayılan kapalı toplumlarda dışarıya fazla yansımayan iç krizlerin nasıl bir anda geniş çaplı yangınlara dönüşebileceğini “Arap Baharı” açık bir şekilde ortaya koymuştu. Böylesi bir dönemde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Haşimi Rafsancani’nin adaylığını veto eden AK, Rafsancani’ye yakınlığıyla bilinen Hasan Ruhani’nin adaylığını onaylamayı uygun görmüş, muhafazakâr adaylar ise seçimlere dört ayrı adayla girmenin bedelini ödemişlerdi.
Ruhani’nin en önemli seçim vaatlerinden biri içeriye dönük olarak Musavi ve Kerrubi’nin ev hapsini sonlandırmak iken dış politikayla ilgili en önemli vaadi de ABD liderliğindeki dünya güçleri ile nükleer anlaşmaya varmaktı. Her ne kadar Ruhani birinci sözünü gerçekleştirmede başarılı olamadıysa da Batı ile yürütülen nükleer müzakereler istenilen sonucu verdi. Cenevre anlaşmasıyla İran otuz beş yıldır “Büyük Şeytan” olarak nitelendirdiği ABD ile uzlaşmaya vardı ve nükleer kriz sıcak bir çatışmaya yol açmadan sonlandırılmış oldu.
Esasında İran içinde nükleer anlaşmanın özüne yönelik bir itiraz olmamakla birlikte muhafazakârların temel korkusu anlaşmanın Ruhani tarafından iç politikaya tahvil edileceği ve arkasına alacağı muhtemel halk desteğiyle yaklaşan seçimlerde büyük bir başarı yakalayacağıydı. Nitekim böyle de oldu ve Ruhani’nin desteklediği “Ümit Listesi” adlı karma liste Tahran’daki 30 milletvekilliğinin tamamını kazanmayı başardı. Yine ılımlıların listesi UM’nde de Tahran’daki 16 üyenin 15’ini kazanmayı bildi. Diğer ilginç bir nokta ise AK’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde veto ettiği Haşimi Rafsancani’nin UM’nde en çok oyu alarak birinci olması, buna mukabil Konseyin başındaki Ayetullah Cenneti’nin en son sıradan kıl payı seçilebilmesiydi. UM’nin şu andaki Başkanı Ayetullah Muhammed Yezdi ile Ahmedinejad’ın fikir babası kabul edilen Ayetullah Misbah Yezdi’nin UM’ne girememesi de ılımlıların büyük başarısı olarak değerlendirilebilir.
Seçimlerin henüz kesinlik kazanmayan sonuçlarına göre Parlamento’da muhafazakârlar ve ılımlılar birbirine yakın sayıda milletvekiline sahip görünüyor. Her ne kadar ikinci tura kalan bölgelerdeki seçimlerin sonucu önemli olsa da daha çok meclisteki bağımsız milletvekillerin durumu belirleyici olacak. Bağımsızların ılımlılarla koalisyona gitmesi halinde Ruhani yönetiminin ülke içinde büyük bir güç kazanacağını ve seçimler esnasındaki vaatlerini gerçekleştirmek için yeni adımlar atacağını söyleyebiliriz. Nitekim seçimlerden birkaç gün önce sosyal medyada bir video yayınlayarak Ruhani-Rafsancani listesine açık desteğini sunan eski cumhurbaşkanı Seyyid Muhammed Hatemi seçimlerden sonra da benzer bir açıklama yaparak artık Ruhani’nin cumhurbaşkanlığı kampanyası esnasındaki vaatlerini hayata geçirmesinin vaktinin geldiğini söylemiş ve muhalefet liderlerinin durumuna işaret etmiştir. Bu arada Hatemi’nin neden böyle bir yöntemi takip ettiği hususuyla ilgili olarak kendisinin ülke içinde medya yasağı olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Özetle Tahran özelinde kazanılan göz alıcı başarı, yazının başında değinilen denetim mekanizmalarının da etkisiyle ülkenin tamamına teşmil edilemese de –bazı uzmanlar meclisi seçim havzalarında tek adayla seçime gidilmiştir- seçim sonuçlarının İran’ın iç hatta dış politikasında orta vadede kimi değişikliklerin yaşanacağını ortaya koymaktadır. Yıllardır ertelenen iç politikaya dair taleplerin yeniden ve gür bir biçimde sahneye çıkacağını söylemek abes olmayacaktır. Şubat 2016 seçimleri, Reformcuların Hatemi döneminde yapılan yanlışlardan ders alarak daha ihtiyatlı ancak kararlı bir şekilde esaslı politik değişiklikler gerçekleştirme stratejileri doğrultusunda oldukça önemli bir adım kabul edilmelidir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir