Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Kemaloğlu, Rusya’nın Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumuna olan yaklaşımını değerlendiriyor.
Irak Kürdistan Bölgesi’nde yapılan bağımsızlık referandumu ve sonuçları, sadece bölge ülkeleri tarafından değil, Orta Doğu’da çıkarı olan başka devletler tarafından da yakından takip edilmektedir. Bu ülkelerden biri de Rusya Federasyonu’dur. Eskiden beri bölgeye büyük önem veren ve Kürt faktörünü, bölgeye yönelik siyasetinde önemli bir dayanak olarak kullanan Moskova, referanduma ve sonuçlarına pek sıcak bakmamaktadır. Peki, PKK’yı terörist listesine dâhil etmeyen, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’ye destek verdiği düşünülen Rusya, bölgede yeni bağımsız bir Kürt devletinin ortaya çıkmasını neden istememektedir? Rusya’nın bu tutumunu açıklayan birçok sebep vardır.
En başta Rusya, Rus nüfusunun bulunduğu cumhuriyetler dışında ülkelerin toprak bütünlüğünü savunmakta, ayrılıkçı hareketlere karşı çıkmaktadır. Bunun da en önemli sebebi, Rusya’da yüzden fazla etnik grubun yaşaması, Rusya’nın içerisinde daha önce büyük sorunlar yaşadığı Çeçenistan ile Tataristan gibi cumhuriyetlerin bulunmasıdır. Referandumların, aynen renkli devrimler gibi “bulaşıcı” olması, gerek Rusya gerekse de Çin gibi ülkeleri, bu tür referandumlara sıcak bakmamalarına neden olmaktadır (Kırım’da referandum gerçekleştirilip yarımadanın Rusya’ya katılımını ise Moskova, bambaşka bir boyutta değerlendirmektedir).
Rusya’nın referanduma ve Kürdistan Devleti’nin kurulmasına karşı çıkmasının bir başka sebebi, yeni devletin birçok açıdan Rusya’nın bölgedeki çıkarlarına zarar verecek olmasıdır. En başta böyle bir devlet, bu referanduma ve genel olarak Irak Kürtlerine verdiği destekten anlaşılacağı üzere, İsrail ile ABD’nin üssü hâline gelecektir. Her ne kadar Moskova’nın Irak Kürtleri ile ilişkileri iyi olsa da Rusya’nın verdiği ve verebileceği destek, İsrail ve ABD’nin verdiği siyasi, askerî ve malî desteğe kıyasla daha sınırlı seviyededir. Dolayısıyla ABD ve İsrail’in etkili olacağı yeni bir devletin kuruluşu, Rusya’nın işine yaramaz. Rusya’nın bu tutumu 20. yüzyılın başında Türkiye’deki Ermenilere karşı izlediği siyasete benzemektedir. Zira aynen Kürtlere olduğu gibi Rusya 20. yüzyılın başında Ermenilere de destek vermiş ancak Türkiye topraklarında bağımsız Ermenistan’ın kurulmasını istememişti. Zira burada kurulacak Ermeni devleti, aynen zamanında Bulgaristan’ın yaptığı gibi yüzünü Batı’ya çevirecek, Batı’nın üssü hâline gelecek ve Rusya’nın içerisinde yer alan Ermenistan topraklarına göz dikecekti.
Bunun dışında Moskova, kurulabilecek yeni bir devletin, bölgede istikrarsızlığa yol açacağını düşünmektedir. Bu husus da Kremlin’in işine yaramamaktadır. Zira Moskova, Rusya’nın bölgedeki çıkarlarına zarar veren Arap Baharı’ndan sonra yeniden bölge ülkeleriyle işbirliğini arttırmaya çalışmakta, özellikle enerji alanındaki işbirliğine önem vermektedir. Yeni bir devlet ortaya çıktığı takdirde bölge ülkeleri, kendi çıkarlarına vereceği zarar dolayısıyla doğal olarak tepki vereceklerinden dolayı, bölge daha fazla istikrarsızlaşacaktır. Bölgedeki çıkarları gözetmesi için Rusya’nın bu yeni çekişmeden uzak kalması da mümkün değildir. Bu husus ise maddî açıdan Rusya’yı zorlayacaktır ki Suriye operasyonu tek başına Moskova’ya her gün milyonlarca dolara mal olmaktadır. Dolayısıyla bölgenin daha fazla istikrarsızlaşması ve başlanacak yeni mücadele, mevcut şartlarda Rusya’nın çıkarına değildir.
Moskova’nın referanduma ve Orta Doğu’da yeni bir devletin kuruluşuna karşı çıkmasının bir başka önemli sebebi de Irak ve onun kadar bu referanduma karşı çıkan Türkiye ve İran ile münasebetlerine verdiği önemdir. Rusya’nın aksi tutumu, adı geçen ülkelerle münasebetlerini doğrudan ve olumsuz olarak etkileyecektir. Bölgede yeniden etkisini arttırmak isteyen Rusya’nın Irak ve İran ile iyi münasebetler içerisinde olması şarttır. Türkiye ile münasebetler ise Rusya açısından sadece Orta Doğu’daki çıkarları açısından değil, Batı’nın izolasyonu ile karşı karşıya kaldığı bu dönemde genel olarak bütün dış politikası açısından büyük önem arz etmektedir. Irak, Türkiye, İran ve yine Rusya’nın çok önem verdiği Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir süreci, Moskova’nın desteklemesi mümkün değildir.
Moskova’nın Merkezî Irak Hükümeti’ne verdiği destek, aynı zamanda bölgede ve bölge ülkeleri hükümetlerinin nezdinde Rusya’ya olan güveni de arttırmaktadır. Kremlin’in gerek Beşir Esad’ın arkasında sonuna kadar durması gerekse de referandum sürecinde Bağdat’ın yanında olması, bölge ülkelerin liderlerinin Rusya’ya bakış açısını olumlu yönde etkilemektedir. Arap Baharı sonrasında Orta Doğu ülkelerinde Batı yanlısı iktidarlar kurulsa da bunlar bile Rusya’yı alternatif ve güvenilir bir güç olarak görmeye başladılar.
DENGE POLİTİKASI
Diğer taraftan Rusya, bölgeye yönelik dış politikasında Kürt faktörünü tamamen kaybetmek de istememektedir. Peki, Kürtler Rusya için neden önem arz etmekte ve Moskova, dengeyi nasıl sağlayacaktır?
Rusya’nın tarihten beri Kürtlere ve Kürt sorununa olan ilgisi, jeopolitik çıkarlarla açıklanmaktadır. Devamlı Osmanlı İmparatorluğu ve İran ile savaşan ve bölgede hâkimiyet kurmak için üçüncü ülkelerle mücadele veren Ruslar, bu ülkelerdeki halklarla yakından ilgilenmiştir. Kürtlerin de Rusları “düşmanımın düşmanı” olarak görmesi ise bir taraftan Rusların Kürtlere olan ilgisini artırmış, diğer taraftan Rusların bölgedeki konumunu güçlendirmiştir. II. Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar Yakın Doğu’da SSCB’nin tek müttefiki Kürtlerdi. Sovyetler döneminde ise Kremlin, Kürtleri Türkiye’nin izleyebileceği Pantürkizm’e karşı bir nevi “koruma seti” olarak görüyordu. Kürtler de Rusların desteğini elde etmek için kendilerinin Türklerin yayılmasının önündeki en büyük engel olduğunu ileri sürüyorlardı. Böylece gerek Çarlık Rusyası gerekse de Sovyetler döneminde Moskova ile Kürtler arasındaki ilişkileri, “çıkar” ilişkisi olarak nitelendirmek mümkündür.
Soğuk Savaş’ın son yıllarında ise Moskova; Irak, İran ve Türkiye ile de ilişkiler geliştirmeye başlayınca Kürtlerin Rusların müttefiki olarak önemi azaldı. Ancak Orta Doğu’daki yeni gelişmeler çerçevesinde söz konusu faktörün önemi yeniden canlandı. Bundan dolayı yaklaşık 20 bin Kürt nüfusuna sahip Rusya (SSCB’de toplam 152 bindi), her ne kadar bağımsız bir Kürt devletinin ortaya çıkmasına karşı çıksa da bölge Kürtleri gibi önemli faktörünü tamamen ABD’ye kaptırmamak için gerek Irak gerekse de Suriye’deki Kürtlerle işbirliği geliştirmekte, onlara farklı alanlarda destek vermektedir. Bu işbirliği ve desteği birkaç boyutta ele almak mümkündür. En başta Kremlin, gelişen Türk-Rus işbirliğine rağmen resmî olarak PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmemektedir. Rus yetkililer, yalnızca Rusya Federasyonu sınırları içerisinde faaliyet gösteren veya Rusya’nın çıkarlarına zarar veren yapılandırmaları, terör örgütü olarak gördüklerini belirtmektedirler. Buna ilaveten PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan YPG’nin Moskova’da temsilciliği bulunmaktadır. Böylece Suriye sorununun sonuna yaklaşıldığı bir dönemde resmî rejimin yanı sıra Moskova, Suriye’deki Kürtlerin de desteğini elde etmiş bulunmaktadır. Bu da Suriye’nin yeniden yapılandırılması sürecinde şüphesiz Rusya’nın konumunu güçlendirmektedir.
Irak Kürt Bölgesi’yle ise Moskova, özellikle enerji alanındaki işbirliğine önem vermektedir. Rusya’nın Gazprom ve Rosneft adlı iki büyük enerji devi, Irak Kürt Bölgesi’nde yatırım projeleri hayata geçirmektedirler. Gazprom bu bölgede Shakal, Halabj, Garmian projelerini sürdürmektedir. Gazprom yetkilileri, bu bölgenin yeni petrol yataklarının keşfedilebileceği nadir bölgelerden biri olduğunu da dile getirmektedirler. Rus şirketleri, Irak Kürt Bölgesi’nde ayrıca boru hatları inşa etme konusunda da anlaşmış bulunmaktadırlar. Dolayısıyla bu konu Irak Kürt Bölgesi ile Moskova arasında karşılıklı çıkara dayalı önemli işbirliği alanıdır.
KÜSTÜRMEK İSTEMİYOR
Moskova’nın Orta Doğu’nun çeşitli ülkelerinde yaşayan Kürtlerle iyi geçinme çabasını bir başka hususla daha açıklamak mümkündür. Her ne kadar günümüzde Rusya’nın Türkiye, Suriye, Irak ve İran ile bir sorunu olmasa da uçak krizinin de gösterdiği gibi dengelerin değişimi her zaman ihtimal dâhilindedir. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında da Moskova, Kürtleri küstürmek istememekte ve her zaman devreye sokabileceği bir kart olarak görmektedir. Bütün bunlardan dolayı Moskova, Irak Kürt Bölgesi’nin bağımsızlığına karşı çıkmasına rağmen Kürtlerin tamamen kendisinden uzaklaşmamalarını sağlayacak bir siyaset izlemektedir. Konuyla ilgili Rus yetkililerinin çok sınırlı açıklamalarda bulunmaları da bu hususla izah edilmektedir. Rusya Devlet Başkanlığı’na bağlı Rusya Stratejik Araştırmaları Merkezi’nin eski müdürü Leonid Reşetnikov’un “Kürtler, kaderlerine küsmelidir” şeklindeki sözleri de aslında Rusya’nın bu meseleye yaklaşımını tam olarak ortaya koymaktadır.