Son yıllarda binlerce kişiye “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” ile “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamaları ile dava açıldı. Kimi sosyal medya paylaşımı sebebiyle bu tür davalarla karşılaşırken, kimiyse uzatılan bir mikrofona konuştuğu için tutuklu yargılandı. Avukat Figen Çalıkuşu’na göre bu davalar, hükümeti eleştirmek noktasında halkı korkutmak ve caydırmak amacı taşıyor. KARAR’a konuşan Çalıkuşu, durumu ‘Türkiye’de hukuk makinesi kırıldı’ diyerek niteliyor.
FEYZA NUR ÇALIKOĞLU
“Cumhurbaşkanına hakaret”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” gibi suçlamaları son yıllarda çok daha fazla duymaya başladık. Kimi zaman bir sosyal medya gönderisiyle, kimi zaman bir sokak röportajındaki ifadelerle yargılanan insanlarla karşılaştık ya da haberlerini okuduk. Öyle ki toplum arasında bu durumun dahi esprileri dönmeye başladı. Lügatımıza, söylemleri tehlikeli bulunan kişilere söylenmek üzere “Silivri soğuktur” gibi ifadeler bile girdi.
Son olarak Instagram'a getirilen erişim engeli üzerine yapılan bir sokak röportajında konuşan Dilruba K.’nın, ifadeleri sebebiyle tutuklu yargılanması tartışmaların yeniden alevlenmesine sebep oldu.
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” ve “Cumhurbaşkanına hakaret” gibi suçlamalar, ifade özgürlüğünü ne seviyede etkiliyor? Bu davalar, kişileri cezalandırmaktan öte toplumun tamamına korku yaymak için mi kullanılıyor? Yoksa halkın ifadeleri cumhurbaşkanının özlük haklarını gerçekten ihlal mi ediyor?
Avukat Figen Çalıkuşu, kamuoyunu tedirgin eden bu davalara dair sorularımızı yanıtladı. KARAR’a konuşan Çalıkuşu, hükümetin yasaları halkı baskıyla sessizleştiren araçlara dönüştürüldüğünü söyledi.
‘TÜRKİYE’DE HUKUK MAKİNESİ KIRILDI’
Hakaret suçu ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik ile aşağılama suçunun, vatandaşların baskı altında hissetmesi ve sessiz kalması için kullanılmaya en elverişli suçlar arasında olduğunu söyleyen Çalıkuşu, durumu ‘Türkiye’nin hukuk makinesi kırıldı’ şeklinde niteliyor:
“Türkiye, hukuk makinesinin kırıldığı, sıkıntılı ve zor bir dönemden geçiyor. Kurallar zincirinin koptuğu bu dönemde, baskıyı artıracak enstrümanlardan biri hukuk ve yasalar oluyor. Bu yasalar, halka karşı daha çok korkmaları, baskı altında hissetmeleri ve sessiz kalmaları amacıyla kullanılıyor. TCK’nın bu duruma en elverişli maddesi TCK 216, yani halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçudur. Son zamanlarda bu suç öne sürülerek birçok tutuklama yapıldığını görüyoruz. Bunun yanı sıra, hakaret suçundan yapılan tutuklamaları da görüyoruz. Eleştirilere karşı baskı oluşturmak ve caydırıcılığı sağlamak için Cumhurbaşkanına hakaret suçu ya da öne çıkan başka bir kamu görevlisine hakaret suçu en elverişli vasıta.”
Çalıkuşu, son günlerde gündeme gelen Dilruba’nın sokak röportajında ifade ettikleri nedeniyle tutuklu yargılanmasıyla, yasalar üzerinden halka bir mesaj verildiğini anlatıyor:
“Burada topluma, ‘Bizim istemediğimiz şekilde konuşursanız akıbetiniz budur’ mesajı veriliyor. Fakat bu suçlar, konuştuğumuz kadar kolaylıkla oluşabilecek suçlar değil. Özellikle halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunun unsurları çok dikkatlice hakim tarafından irdelenmelidir. Öncelikle, söz konusu kişinin konumu çok önemlidir. Bu kişinin halk üzerinde etkin kitleleri harekete geçirecek konumda olup olmadığı değerlendirilmesi gereken ilk konulardandır. Dilruba’nın konuşmalarından kim tahrik olup karşı şekilde harekete geçebilir?”
‘ÜLKENİN SAHİBİ OLAN MİLYONLARDAN BİRİ’
Yasaya göre, bu suçun oluşması için sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimin diğer kesim aleyhine kin ve düşmanlığı alenen tahrik etmesi gerekiyor. Çalıkuşu, yasadaki suçun tanımıyla Dilruba’nın tutuklanmasına sebep olan sözlerini karşılaştırıyor ve Dilruba’ya yöneltilen bu suçun yasada bahsi geçen suçla ilgisi olmadığını savunuyor. Zira Dilruba’nın söylemleri, yukarıda bahsedildiği gibi bir kesimi başka bir kesime öfke, kin duymaya sevk etmedi. Siyasi görüşünü savunarak başka bir siyasi duruşa tepki gösterdi ve devlet eliyle bir sosyal medya platformuna erişimin engellenmesini eleştirdi. Çalıkuşu, Dilruba’nın sözlerinin halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama suçunu oluşturmadığını şu ifadelerle anlatıyor:
“Bu yasayı uygulamak ve ceza verebilmek için olayda veya söylemde somut bir tehlike aranır. Bu konuşma sonrasında kamu güvenliğine, kamu düzenine tehlikeli olacak bir düşmanlığa ve kin beslemeye dönüşecek bir duruma gelir mi? Dilruba örneğiyle konuşmamız gerekirse, Dilruba’nın konuşmasında böyle bir durum yaşanmadı. Buradan anlamamız gereken her durumda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun kolaylıkla gerçekleşen bir suç olmadığıdır. Bu suçun ne zaman gerçekleşmiş olacağını ilgili yasa maddesi güzel bir şekilde düzenlemiştir. Dilruba burada yönetim şekline itiraz eden, bu ülkenin sahibi olan milyonlardan biri ve nasıl yönetilmek istediğine, yönetilemediğine, özgürlüklerinden ve refahından geri düştüğüne dair itirazını dile getiriyor. Dilruba’nın kullandığı kelimeler nezaketsiz ve kaba bulunabilir fakat böyle de olsa bunlar koruma altında olan ifade ve düşüncelerdir.”
HANGİ LİDER, NE KADAR HAKARET DAVASI AÇTI?
Söz konusu olan suçlardan bir diğeri ise Cumhurbaşkanına hakaret suçu. Bugüne gelmeden önce hangi cumhurbaşkanının kendi döneminde ne kadar hakaret davası açtığına bakmak gerekiyor. Buna göre 12 Eylül darbesini gerçekleştiren ve 7. Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren döneminde hakaret davası sebebiyle 340 kişi sanık sandalyesine oturdu.
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal dönemine geldiğimizde ise bu sayının 207 olduğunu görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı görevini yedi yıl boyunca sürdüren, pek çok tartışmanın da mizahi söylemin de odağında olan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel döneminde 158 kişiye hakaret davası açılmış. 2001 krizinin yaşandığı dönem cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde ise 163 kişi hakaret davalarının sanığı olmuş. Yine yedi yıl boyunca görevde olan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül döneminde açılan dava sayısında ciddi bir artış hatta katlanma yaşanmış denebilir. Zira Gül döneminde 848 kişiye hakaret davası açılmış. 10 yıldır görevde bulunan 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ise sadece beş yıllık ilk cumhurbaşkanlığı döneminde bu sayı 6 bin 33 oldu. Doğruluk Payı verilerine göreyse 2022 itibarıyla cumhurbaşkanına hakaret ile yargılanan sanık sayısı 16 bin 753'e ulaştı.
Bugüne gelindiğinde ise her ne kadar hakaret davası haberleriyle sık sık karşılaşsak da bu konuda net bir veri henüz bulunmuyor.
Çalıkuşu, siyasi anlamda görev üstlenenlerin eleştirilere açık olduklarını peşinen kabul etmeleri gerektiğini savunuyor ve hakaret suçunun oluşabilmesi için temelde hakaret edene ve hakaret edilene bakmanın önemli olduğunu anlatıyor:
“Hakaret suçlarında, hakim suçun unsurlarıyla birlikte hakaret edene ve hakaret edilene bakmak zorundadır. Kişi neden bunu söylüyor ve söz konusu olan kişi kimdir? Burada söz konusu kişi bir siyasi figür veya topluma mal olmuş biriyse, öncelikle somut bir fiil ve olgu istinadı var mı ona bakmak gerekir. Kişinin şeref ve saygınlığının somut bir fiil ve olguyla zedelenmesi durumu söz konusu değilse, genel bir eleştiri hatta ağır siyasi eleştiri, kaba ve nezaketsiz ifadeler varsa, hakaret suçu oluşmaz. Sözünü ettiğimiz durumda ise tüm bu maddeler birbirine karıştırılıyor ve hüküm veriliyor. Cumhurbaşkanının yönetimine dair eleştiriler, her ülkede yaşanır. Siyasi anlamda görev üstlenenler, kendi icraatlarına dair eleştirileri, bu eleştirilere açık olduğunu peşinen kabul etmiştir. Bunlar yerleşik kararlardır ve daha toleranslı olunması beklenir. Böyle durumlarda da suçun oluşması daha da zor hale gelir.”
‘KAMUOYUNUN VİCDANI YARALANIYOR’
Kamuoyu tarafından tanınan kişilerin sert ve ağır eleştirilere tahammül seviyelerinin yüksek olması gerektiğini söyleyen Çalıkuşu, tahammülsüzlüğün yargı için bir gerekçe olmadığını söylüyor:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimleri bunları biliyor fakat canlarının istediği durumlarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına yer vererek ‘kaba ve nezaketsiz söz ve davranışlar hakaret suçunu oluşturmaz’ diyebiliyorlar. Eğer hakaret edilen kişi kamuoyu tarafından tanınan biriyse, sert ve ağır eleştirilere muhatap olabilirler. Çünkü bu insanların tahammül seviyeleri, durdukları konumdan dolayı yüksek olmalıdır. Tahammülsüzlük yargı için bir gerekçe değildir. Yasalara göre hakaret suçunun unsurları kolaylıkla oluşamazken, günümüz Türkiye’sinde içinde hakaret suçunun unsurları oluşmadığı halde bu gerekçeyle insanları evlerinden alarak tutuklu yargılıyorlar.”
Türkiye Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanlığı yapan birçok ismin kendi dönemlerinde halk tarafından eleştiriler aldığını, özellikle mizah içerikli yayınlarla devlet başkanlarının karikatürize edilerek eleştirildiğini söyleyen Çalıkuşu, “Türkiye’nin hiçbir döneminde son yıllarda olduğu kadar hakaret davası açılmamıştır” diyor:
“Toplum bunları izliyor. Kamuoyunun vicdanı ağır bir şekilde yaralanıyor. Bunun karşısında toplum, çok ağır suçlar işleyip cezasız bırakılanları, hiç gözaltına alınmadan ve tutuklanmadan davası görülenleri, yargıda sözü geçen uyuşturucu baronlarını görüyor. Ayrıca toplum, önemli bir kurumun başındaki kişinin kızının, bir siyasi figürün oğlunun veya başka imtiyazlara sahip kişilerin suçlarının örtüldüğünü, bu kişilerin cezasız kaldığını da görüyor. Buna karşılık, şimdi bu ülkenin asıl sahibi olan halktan biri düşüncesini açıkladı diye cezaevine gönderildiğini de görüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanlığı yapan birçok kişiye karikatürlerle ve mizahla eleştiriler yapılmıştı. Bu durumların hiçbiri tutuklamayla sonuçlanmadı. Türkiye mizah eleştirisini de kaybetti.”
HANGİ DEVLET BAŞKANI, NE İLE ELEŞTİRİLDİ?
Turgut Özal, mizah dergilerinde ya da siyasi eleştiriler bulunan televizyon programlarında kendine en fazla yer bulmuş lider olmasıyla biliniyor. Özal hakkında çizilen bazı karikatürler şu şekilde:
Türkiye’nin her dönemi de her lideri de tartışmalıydı. Her lider de halkın aklına yatmayan her icraatinde, ortaya çıkan her skandalında yaratılan bu mizahtan ve eleştirilerden payını aldı.