İBB Başkanı İmamoğlu, Kobani Davası'ndan çıkan kararları eleştirdi. Ahmet Türk ve Selahattin Demirtaş'a verilen cezaları hatırlatan İmamoğlu "Adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun. Bu insanları mahkum etmek ülkeye bir şey kazandırmaz." dedi. İmamoğlu, "Normalleşmenin bence ilk kuralı adalettir ve adalete uygun bir biçimde hareket etmektir. Siyaseti de adalete alet etmemek gerekir." diye konuştu.
2027 Avrupa Oyunları İmza Töreni için Roma’ya giden İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, gazetecilerin sorusu üzerine Kobani Davası'ndan çıkan kararlar hakkında değerlendirmede bulundu. İmamoğlu, verilen cezaları hatırlatarak "Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun. Bu insanları mahkum etmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Kazandırmayacak da." dedi. "Legal siyasetin önünü açmamız lazım" diyen İmamoğlu, "Normalleşmenin bence ilk kuralı adalettir ve adalete uygun bir biçimde hareket etmektir. Siyaseti de adalete alet etmemek gerekir." ifadelerini kullandı.
Kobani Davası'nda sanıklara ceza yağdı
Sözcü'nün haberine göre, İmamoğlu, 2027 Avrupa Oyunları protokolü için gittiği İtalya'da gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
SORU: Sayın Devlet Bahçeli darbe cümlesini kullandı. 17-25 Aralık hatırlatması yapıldı ama olayı, dosyayı yakından izleyenler şöyle bir yorum yapıyor; ‘eski İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu ekibiyle yeni İçişleri Bakanı olan Ali Yerlikaya ekibinin aslında bir kavgası.’ Şimdi siz hem Süleyman Soylu'yu yakından tanıyan hem de Ali Yerlikaya'yı yakından tanıyan bir isimsiniz. Siz nasıl okuyorsunuz?
Çok derin bir soru ama bence bu sorunun cevabında söylediğiniz iki isim yok. Yani iki isim de yok bence. Ne yazık ki Türkiye'de hem hukuk, yargı, emniyet bu kavramlar uzun zamandır kurallar üzerinden ya da kanunlar üzerinden değil de talimatlar üzerinden yönetildi. Talimatlar üzerinden yönetildiği zaman da belli bir zaman dilimi içerisinde bunun bir kaosa dönüşmemesi mümkün değil. Ben tabii ne o kişilerle ilgili çok geniş bir bilgiye sahibim. Ne söylediğiniz isimlerle ilgili hafızamda en ufak bir şey var. Yani bu konularla ilişkili ve ilintili birisi değilim. Ama şunu söyleyeyim; bu ve buna benzer daha çok olay yaşarız biz. Yani bu bence sadece bir tanesidir. Yarınlarda bu çelişkileri, bu çatışmaları ne yazık ki yaşarız. Çünkü sadece benim beş yıllık dönemimde İçişleri Bakanı'nın müdahil olduğu onlarca olay burada konuşabiliriz. Hangisinin mantığı, hangisinin bir kuralı, hangisinin bir kanuna yaslanan çerçevesi vardı ki bunu da tartışalım! Bu çerçevede yani çok bilinmeyenli bir denklem asla değil. Ama meselenin özünde bu iki kişi mi vardır? Ben emin değilim.
Doğru. Bu meselenin özü o iki kişi değildir. Dönem dönem farklı talimatların yönlendirdiği ve ne yazık ki karanlık sahaların oluşturduğu birçok olay vardır. Yani bu işin tek kurtuluşu ve hepimizin rahat edeceği şey çok net olarak ülkenin, kurallar, kanunlar ve asla çiğnenmeyecek olan birtakım evrensel değerlerle yönetilme zamanıdır. Umarım ona hep beraber kavuşuruz.
“NORMALLEŞMENİN BENCE İLK KURALI ADALETTİR VE ADALETE UYGUN BİR BİÇİMDE HAREKET ETMEKTİR”
SORU: Bugünkü davaya ne diyorsunuz?
Siyasi bir davanın sonucu. Tabii şunu söyleyeyim yani Türkiye'de üzülerek söylüyorum ki birçok siyasi dava var. Ve siyasi davalar üzerinden kin, öfke neye dayalı o da belli değil ama çoğu zaman insanlar boşu boşuna yıllardır hapiste yatabiliyor. Bir tanesi de benim yaklaşık on beş yıllık canciğer arkadaşım. Bir Gezi davasından ötürü içeride olan bir arkadaşım. Dolayısıyla bugün şunu söylemek lazım, normalleşmeyi konuşuyoruz. Normalleşmenin bence ilk kuralı adalettir ve adalete uygun bir biçimde hareket etmektir. Siyaseti de adalete alet etmemek gerekir. Ama uzun süredir bu anlamda siyaset adaletle iç içe geçmiş hatta bazen adaleti ne yazık ki bize unutturan kararların siyasi bir biçimde verildiği bir ülkede yaşıyoruz. Şiddeti özellikle siyasetin gündeminden çıkarmamız lazım. Legal siyasetin önünü açmamız lazım. Bunlar çok önemli kavram. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokrasi ve hukuk ilkeleri temeline inşa edilmiş ve yani gücünü bu ülkelerden almak zorundadır. Bunu sağladığımız bu ülkede huzuru inşa edebiliriz.
Bu anlamda her ne suretle olursa olsun bu ülkelerin dışına çıkması asla düşünülmemeli, düşünülemezdi. Bu yönüyle şiddete başvurmadıkça hiç kimsenin de cezalandırılmasını biz asla doğru bulmayız. Bu ülkede hepimiz teröre de terör örgütlerine de karşıyız ama bugün verilen kararlar siyasi temele oturduğu sürece hiç kimsenin vicdanı rahat edemez.
"BEN DE ŞU ANDA SİYASİ BİR DAVANIN AKTÖRÜYÜM"
Bu kapsamda tabii ki üzülüyoruz. Bu ülkede özellikle geçmişte çokça siyasi cezalandırmalar yapıldı. Bugün verilen siyasi cezalandırma kararlarının arkasında olduğunu bildiğimiz insanların bile yargılanıp cezalandırıldığı günleri yaşadık yakın zamanda. O gün ne kadar yanlışsa bugün onlardan daha fazla yanlış. Çünkü o günlerden bugüne üzerinde yirmi yıl geçti. Bizim ilerlememiz gerekirken, geri gitmiş durumdayız. Bunun adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun. Yani bu insanları mahkûm etmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Kazandırmayacak da. Ahmet Türk dün yani bin dokuz yüz yetmişlerde Cumhuriyet Halk Partisi'nde siyaset yapan bir aktördü. O bakımdan az önce de ifade ettiğim gibi legal siyaseti yok ettiğimiz takdirde makul ve mantıklı bir ortamın ve insanların huzur, güven içerisinde kendini hissedeceği bir ülkeyi oluşturma şansımız yok. Siyaseti ve siyasetçiyi ortadan kaldırdığınızda boşluğu dolduran yapılar tam da az önce Barış Bey'in söylediği yapılar. O bir ev haline geliyor. Ondan sonra hiç bilmediğimiz, hiçbir tüzel kişiliği olmayan yapıların gücü üzerinden ülkede racon kesilir hale geliyor ve mağduriyet daha da büyüyor. Dediğim gibi tabii ki teröre asla fırsat vermeyiz. Ya ama hani ben de şu anda siyasi bir davanın aktörüyüm. Benim de içeride bir davam var. Yani belki şu anda sadece siyasi yasakla muhatap olan bir kişiyim ama kim bilebilir ki yani bir üst mahkemede davada cezanın arttırılmayacağı diye bir husus yok. Bu da arttırılabilir. Pekâlâ böyle bir gündemle Türkiye'de muhatap olabiliriz. Peki bu bir şaka mı? Değil. Buna bu bir kaygı oluşturmalı mı? Kesinlikle oluşturmalı mı? Yani ben kaygı duyuyor muyum? Vallahi duymuyorum. Ama ülkede bu kaygıyı duyup bana soran veya ne olacak senin davan diyen binlerce insan var. On binlerce insan var. Bu bakımdan Türkiye'nin sağlam bir zemine oturması noktasında bugün verilen kararların bu ülkeye faydası yok zararıdır.
"TÜRKİYE'DE YA BU MÜMKÜN DEĞİL DİYECEĞİMİZ AMA YAŞAMADIĞIMIZDA HİÇBİR ŞEY KALMADI"
SORU: Sizin davanızda farklı bir sonuç çıkacağını bekliyor musunuz? Yani Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça? Ya bu normalleşmenin bir şeyi mi olacak acaba?
Yani şöyle. Orada siyasi zeminde baktığınızda siyasi görmedikleri için bu anlamsız hamleyi yapabilirler mi? Emin değilim. Çünkü benimle beş yıldır çatışan bir siyasi iktidar var. Ve bu seçimde aradaki oy sayısının büyüdüğü bir farkla seçimi kazandığımız bir şehir var ortada. Hâlâ bunu kendine bir kazanım olarak görür de böyle bir siyasi karar verirse bu yapıdan akıl olarak da yani şüphe etmek gerekir. Bu bağlamda ben böyle bir şey beklemiyorum. Ama hani Türkiye'de ya bu mümkün değil diyeceğimiz ama yaşamadığımızda hiçbir şey kalmadı. Olabilir ama kesinlikle aklımın ucundan bile geçmiyor. Yani deseniz ki bir akşam bir gece yatağa başınızı yastığa koyarken sizi tereddütte bırakıp azıcık uykusuz bıraktığı an oldu. Vallahi hiç olmadı yani. Şöyle bir duygu aklımda, zihnimde. Beynimde yok. Geçmiyor.
"GENEL BAŞKANIMIZIN SAYIN CUMHURBAŞKANI'YLA GÖRÜŞMESİNİN KESİNLİKLE DOĞRU BULUYORUM"
SORU: 31 Mart'tan sonra Özgür Özel'le Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir görüşme trafiği başladı. Bir kesim bunun bir tuzak olduğunu düşünüyor. Cumhur İttifakı'yla CHP'nin ya da muhalefetin bir yol yürüyemeyeceğini düşünüyor. Bugün Özgür Özel'in açıklamalarında şimdi biraz terse döndü iş, ‘Normalleşmeye uygun zemin yok’ dedi Özgür Bey. Siz Cumhur İttifakı'yla CHP'nin normalleşme, yumuşama aynadan her ne adlı olursa olsun, bir yol yürüme imkânı olduğunu düşünüyor musunuz? Tabii kendi pratiklerinizle bu işle çünkü gündüz de anlattınız. Çağırıyorum, gelmiyorlar vesaire. Yani buna uygun bir zemin var mı?
Bunu yani iyi anlamda zorlamanın hiçbir zararı yok. Ben Sayın Genel Başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanı'yla görüşmesinin kesinlikle doğru buluyorum. Hiçbir yanlış tarafı yok. Bilakis Türkiye'de bu normalleşme konusunda samimi çabaları demokrasi adına yorgunluk gösteren halkımız tarafından çok önemli değerlendirileceğini de düşünüyorum. Bu bağlamda Genel Başkanımızın bu ziyaretlerinin önemsiyorum ve destekliyorum.
Bugün Genel Başkanımızın değerlendirilmesi de ne yazık ki doğru. Çünkü bu tür hamlelerden sonra böylesi bir yargılamanın bu şekilde sonuçlanması, bunu da genel başkanımızın yadırgaması normalleşme çabası kadar da haklı bir yadırgama. Ama bu bizi şaşırtan bir şey de değil. Yani vay diyecek durumda değiliz. Çünkü Türkiye'de uzun yıllardır bizi şaşkın bırakan ve üzen ‘ya bu da mı yapılır’ dedirten çok şey yaşamış bir ekibiz. Ama özelinde baktığınızda bugün yerel iktidar olan bir partiyle genelde iktidar olan bir partinin bir masada buluşması, tartışması, konuşması kadar da doğru ve makul bir şey yok. Hatta ben bunun zorlanmasından da yanayım. Tabii ki yani çünkü bilindik siyasi rezerv koymanın ve masadan uzaklaşmanın hiçbir faydası yok. Her şeye rağmen bu ülkede hiç kimse birbirine düşman değil. Bugün milyonlarca insanın bize oyunun kaydığı, milyonlarca insanın da tepki olarak sandığa gitmeyip iktidara oy vermediği bir ortamdayız. Bu doğru refleksi yakalamış insanlarımıza eğer değişmiyorsa bir iktidarın siyasi tavrı bunu tabiri caizse açığa çıkarmanın afişe etmenin eğer doğruysa ha ya yanlıştan geri döner de olumlu bir davranışa evrilirse iktidarın tutum ve tavrı ne mutlu ülkemize. Yani adalete evriliyorsa hukuku kendisine bir referans olarak görmeye başlıyorsa iktidar, ne mutlu bize. O bakımdan genel başkanımızın ve partimizin bu evrede sabırla, ısrarla, doğru hamleleri pozitif hamleleri yapmasını ben destekliyorum. Genel Başkanımızın bu tavrını da bu anlamda destekliyorum.
"GENEL BAŞKANIMIZIN DURUŞUNU DESTEKLİYORUM"
Baktığınızda ben de kendi ortamında büyükşehir belediyesi nezdindeki bütün ortamları, bütün konuları yönetirken ve yürütürken, buluşmaktan, uzlaşmaktan, konuşmaktan hiçbir gün vazgeçmedim. Bunu bazen mektuplarla yaptım, bazen dilekçelerle yaptım, bazen kamuoyuna olayı taşıyarak yapmaya gayret ettim. Hâlâ da yapıyorum. Sonuç aldığımız konu var mı? Var. Peki oranı yüksek mi? Değil. Ama bir şekilde oranı yüksek olmasa da bu tutum ve tavrın kaybedeni iki bin yirmi dört seçimlerinde genel iktidar oldu. O bakımdan ben genel başkanımızın bu duruşunu destekliyorum.
Elbette detayları vardır. Tedbir alınması gereken hususlar vardır. Yani ne bileyim sandalyenin bir tane sapının kırık bir şekilde bana hazırlanmış bir ortamda oturmuş birisi olarak bu tedbirleri bile almayı düşünmek zorundayız.
Bizim bir randevu talebiniz oldu mu? Bir dönüş oldu mu. Yani genel başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanı'ndan randevu talebinden sonra ben kamuoyuna açık ısrarımı yaptım. Sonra ben resmi bir ziyaret talebinde henüz bulunmadım. Bulunmayacağım anlamına gelmiyor. Ama önce genel başkanımızın bu ziyareti kurumsal olarak da benim için önemliydi. Onu takip ediyorum. Fakat bakanlara mektup yazarak dertlerimi anlattım ve randevu taleplerinde bulundum. Bunun sayısı oldukça fazla. Hemen hemen birçok bakanlıkla İstanbul'umuzun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin var. Bunları takip etmek zorundayım. Mektuplarımı gönderdim. Bazılarına rastladığımda yüzü yüz yüze ifadelerde bulundum. Bunları da takip ediyorum.
"2023’TE SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI. CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NE GELMESİNDEN NİÇİN ENDİŞE EDELİM Kİ BİLAKİS MEMNUN OLURUM"
SORU: Cumhurbaşkanını CHP'yi ziyareti söz konusu. Bunu olumlu buluyor musunuz?
Tabii ki olumlu buluyorum. Yani ülkenin sonuçta 2023’te seçilmiş Cumhurbaşkanı. Cumhuriyet Halk Partisi’ne gelmesinden niçin endişe edelim ki bilakis memnun olurum. Bu memnuniyet şöyle bir memnuniyet. Eminim ki Genel Başkanımız da bunu yapacaktır. Duyması gereken ne varsa, yüzleşmesi gereken ne varsa her birisi birebir yüzüne bir muhalefet partisi ana muhalefet partisi genel iktidarda ana muhalefet partisi ciddiyetiyle yerel iktidarda da iktidar olan birinci parti olan bir partinin ciddiyetiyle. Genel Başkanımızın talepleri, istekleri arzuları, vatandaşın dile getirdiği hususların ona aktarılması hususunda bütün samimiyetle iletilmesinin değerli olduğunu düşünüyorum. Umarım gelir.
CHP'YE TUZAK İDDİALARINA: BU BİR SATRANÇ OYUNU DEĞİL!
Şey diyorlar ya hani iktidar şimdi hep ekonomik bir dar boğazdan geçiliyor. Kemer sıkma tedbirleri var. Şimdi böylelikle muhalefeti de oyalayarak normalleşme falan diye muhalefetin kendisinde yeteri kadar sıkıştırması engelleyecek, pışpışlayacak muhalefeti, tabiri caizse zaman kazanacak. CHP de bu oyuna geliyor diye yorumlayanlardan.
"ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER VARSA ALINACAK"
Ya bu bir satranç oyunu değil. Yani ülkenin çok kritik konuları var. Yani ben şunu doğru bulmam. Günün sonunda bugün yurt dışında ülkemize, şehrimize bir prestijli bir organizasyonu kazandırmak için bir arada mıyız? Bir aradayız. Ben bugün hala Sayın Spor Bakanı'yla bütün kurum ve kuruluşlarla bir milli mesele olarak bu işi iş birliği içinde yönetme gayretinde miyim? Gayretindeyim. Dolayısıyla ben kimseyle satranç oynamıyorum ve milli mesele olarak bakıyorum. Türkiye'nin ekonomisi de milli bir meseledir. Yani bugün ülkemizde eğer faydalı hamleler yapılıyorsa inanınız bunu büyük bir memnuniyetle takip ederim, izlerim ve bundan mutlu olurum. Çünkü Türkiye'nin ekonomisi iyi olsun, yeter ki doğru hamleler yapılsın. Biz iyi yapılan hamleler üzerinden yarışımız devam edelim. Yani kim batmış bir ülke ister? Kim torunundan utanan bir emekli dedeyi görmek ister? Kim eşinden mağduriyet yaşayan bir koca ya da kadın ister. Yani erkek ya da kadın ister. Ya da babasından, annesinden harçlık istemeyen bir evlat ister. O bakımdan bütün bunlar milli meselelerdir. Bugün eğer ekonomi konusunda ilgili bakanlar, genel müdürler, yetkililer doğru adımlar atıyorsa, bunu ben mutlulukla, memnuniyetle takip ederim, eksiği varsa dile getirir, doğrusu varsa da inanın alkışlarım ve bundan da gurur duyuyorum. Zira bu mesele üzerinden gelirse puan kazanır. Gelmezse puan kaybeder. Anlayışı vasat bir siyaset anlayışıdır. Çağa da uygun değildir. Türkiye'de aklı başında vatandaşımızın özellikle uzlaşma zemininden bu tür konuşmadan, diyalogdan mutlu olduğunu ben biliyorum zaten. Ve hatta bir şey daha ifade ettim. Defalarca söyledim. Yine de söyleyeyim. Bu tür diyaloglardan memnun olan o bakanların, cumhurbaşkanının veya işte yetkililerin, genel müdürlerin çocukları bile bu makul davranışlardan mutlu oluyorlar. Yani ben hep söylüyorum, onların bile çocukların oyuna talibiz biz. Onların bile oyuna talibiz biz. Bunu da ancak bu şekilde başarabiliriz. Diğer tutum ve tavırların, davranışların devri geçmiştir. Hatta bu tür başkalaştıran, uzaklaştıran, sürekli kavga eden anlayıştan bugüne kadar hep kazançlı çıkan bugünün iktidarı olmuştur. Bu oyuna gelmemek lazım. O bakımdan bu siyasette, iktidar, muhalefet mücadelesini biz satranç oyununa benzetmeyi ben doğru bulmuyorum. Çünkü böyle bir ikili bir oyun yok bu işte. Bunların aslında tamamı hepimizi bütüncül olarak ilgilendiren hususlar. Ekonomi öyle, hukuk öyle, adalet öyle, çevre öyle, yaşam öyle, şehircilik öyle. Her birisi bizi ilgilendiren hususlar. Ben burada gerçekten hukuk, adalet, evrensel değerler çerçevesinde haklı bir mücadele zeminini bulma gayretinin daha geçerli olduğunu düşünüyorum. Doğru bir mücadele. Yani eşit bir mücadele. O zemini yakalamak adına da hangi fırsat gelirse yan yana gelmenin, konuşmanın makul ve mantıklı olduğuna inanıyorum.
Dediğim gibi alınması gereken tedbirler varsa alınacak. Yani bir ayağı kırk sandalyeye oturmayacaksınız. Onlar ayrı meseleler. Yani yapanın da kalmayacak. Onlar ayrı meseleler.
"MUHATABINIZ RAKİBİNİZ DEĞİL. MUHATABINIZ OYUNUNA TALİP OLDUĞUNUZ HALKINIZ"
SORU: Sayın Başkan çünkü bu aralar en fazla speküle edilen meselelerden birisi de çok uzun olmasına rağmen 2028. Şu tip yorumlar da var. Yani bunu Erdoğan'ın yaklaşımlarında, AK Parti'nin yaklaşımlarında gördük. Gerçekten stratejik de hareket edebiliyorlar zaman zaman. 14 Mayıs'tan önce de görmüştük. Şu yorum yapılıyor mesela. AK Parti Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki rakibini seçiyor. Onun için bu tip hareketler yapıyor diye. Siz katılır mısınız buna?
Yani az önce dediğim gibi tedbir almak, temkinli olmak şart. Ama bugünkü iktidarın satranç oynayacak birikimi var mıdır? Ben açıkçası emin değilim. Böyle birikim olduğunu da düşünmüyorum. Bugüne kadar oyunu hep popülizm üzerinden kurmuştur. Olmayan mevzular üzerinde. Fayda sağlama gayreti içinde olmuştur. Olan mevzuları çarpıtmıştır ve buradan fayda elde etme gayretinde olmuştur ve burada başarı elde etmiş. Bunun adı satranç değildir. Satrançta kurallar bellidir, oyuncular bellidir. Hamleleri de. Bunun üzerinde zekâ yarışına girilir ya da stratejik hamleler yarışına girilir. Böyle bir şey yok. Yani siz oyunda eğer piyona fil hareketini yapmaya gayret ederseniz ve bunu karşı tarafa yutturursanız, satrançta bunun adı hile olur. Bu hilelere kapılmamak lazım. Bugüne kadar uygulanan adımlar da hileyle olmuştur yani. Ben on beş yıldır siyasetin içindeyim. On beş tane seçim yaşadım. Bunun dört tanesi kendimle ilgili birebir kendi seçilmemle ilgiliydi. Bütün o hileleri ve hamleleri gördüm, yaşadım. Tedbir aldığınızda, muhatabınızı tanıdığınızda, muhatabınız kim? Ben. Her zaman söyledim. Muhatabınız rakibiniz değil. Muhatabınız oyununa talip olduğunuz halkınız. Halka dönüp konuştuğunuzda ve halkın ihtiyaçları talepleri ve onların sorguladıkları, sorduklarına cevap bulduğunuzda bu millet size oy veriyor. Hala veriyor. O bakımdan ben olayı ve bu süreci bir satranç zeminine oturtmayı doğru bulmuyorum. Hile, popülizm bunlar oldu. Ama bundan sonra olmaması için tekrar söylüyorum, tedbir almak, temkinli olmak, evet ama uzaklaşmak, yok saymak asla doğru değil.
İGDAŞ KONUSU: BİR BÜROKRATIN HADDİNİ AŞAN BİR AÇIKLAMASI OLMUŞ
SORU: Cumhuriyet Halk Partisi bütün politikasını kamucu yaparken acaba İBB buna karşı farklı bir yol mu izleyecek?
Bir kere tabii bir bürokratın haddini aşan bir açıklaması olmuş. Ama hani şunu söylemek lazım, bir kere İGDAŞ'ın özelleştirilmesiyle ilgili çok geçmişten gelen bir meclis kararı var. Peki halka arz, bir özelleştirme anlamına gelir mi? Tam anlamıyla gelmez. Yani halka arz mümkün müdür? Mümkündür. Ama bu konular bu açıklamayı yapan bürokrat arkadaşımızın gündemi değildir. Bunlar topluma mal olmuş meselelerdir. Bunlar toplumda tartışılır, tartıştırılır ve o çerçevede ele alınır. Toplumcu, kamucu, anlayışla bunların yol ve yöntemlerin dünyanın finansal zemininde vardır. Halkçı uygulamaları vardır. Geliştirilebilir. Gündemimizde yok mudur? Hayır, vardır. Ama bu konu daha henüz masamızda bir müzakere sahasına bile oturmuş konu değildir. Sadece mevcutta mevzulardan biridir. İçerikleri detaylı incelenmesi şart olan hususlardır. Haddini aşan bir açıklamadır. Gündeminizde halka arz olarak var. Halk olarak zaten halka arz olarak da bir gündemi geçmişten bugüne hep konuşulmuştur. Bunlar mümkündür. Tekrar ifade ediyorum. Halkçı, kamucu ve toplumcu anlayışla bunların yöntemleri, yol ve yöntemleri dünya ölçeğinde mevcuttur. Ama şu anda bizim masamızda müzakere dahi edilmiş bir zemini yoktur.
SUYA ZAM ELEŞTİRİLERİNE YANIT
SORU: Bir de suya zam eleştirisi vardı.
Yani suya zam eleştirisi konusunda hepinizin eminim ki istatistik becerisi yüksektir. Kurumlarımız da bu konuyu derinlemesine, inceleme şansına sahip uzman ekiplerimiz vardır. Şöyle bakmalısınız. İstanbul Türkiye'nin otuz büyükşehir belediyesi içerisinde en pahalı su tedariki sağlayan bir şehirdir. Bu zamdan önce yirminci sıralarda su fiyatına sahip bir şehirdir. Ve ne yazık ki göreve geldiğimizde yüzde kırk beşlere yakın indirim yapmamız olmamıza rağmen daha sonrasında artan enflasyon, artan maliyetler, emtia fiyatlarındaki aşırı yükselişlere rağmen hiçbir zaman hak ettiği fiyat artışını İSKİ elde edememiştir. Meclislerde ve hep bütçe açığına düşmüştür. Geçmişte bugünün parasıyla, bakın bugünün parasıyla milyarlarca lira, milyarlarca diyorum yani milyarlarca dolar bile diyebilirsiniz İSKİ'den İBB'ye para aktarıldığı bir ortamdan bütçe açığı verir hale gelmiştir İSKİ. Halbuki biz İSKİ'yle bütün zorluklara rağmen beş yılda mucizeler yaratan yatırımlar yaptık. Şu anda yapılan zam ile ise eşit yani denk bütçe üretmiş durumdayız. Yani artı değil bakın denk bütçe üretmiş durumdayız. Bu mecburiyettir. Kaldı ki yüzde otuz altı oranında yüzde doksan civarında tüketim yapan insana zam yapılmıştır. Yüzde otuz altı. Türkiye'de açıklanan enflasyon ise yüzde otuz sekiz. Enflasyonun bile altında olmasına rağmen zam. Denk. Bütçeye erişmiştir. O bakımdan bu bir zam değildir aslında. Türkiye'de yaşanan ekonomik koşullarda denk bütçe oluşturma gayretidir.
BELEDİYELER BİRLİĞİ BAŞKANLIĞINA ADAY OLACAK MI?
SORU: Belediye başkanlığı adayı mısınız?
Yani şöyle, Türkiye'nin en büyük kenti ve artık Türkiye'de belediyeler üzerinden yani yerel yönetimler üzerinde iktidar olan bir Cumhuriyet Halk Partisi vardır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin sadece belediyeler üzerinden müstakil olarak değil, sivil toplum kuruluşları ya da kanunla kurulu olan belediyeler birlikleri üzerinden yerel yönetim politikaları geliştirme zorunluluğu vardır. Halk böyle bir yetki vermiştir. Bu bağlamda en güçlü sesi olan kurum biziz ama bunun konuşulması için erkendir. Bu bir kısmıyla siyasi bir karardır. Bir kısmıyla geleneklere uygun bir karar zemini oluşturmak durumundadır. İstanbul bütçesiyle efendime söyleyeyim geliştirdiği yerel yönetim politikalarıyla en etkin şehirdir. Öyle bir sorumluluk bize eğer öngörülürse bundan geri durmayız. Bilakis hazırlıklarımız vardır. Bunları her koşulda toplumla paylaşmayı ve aynı zamanda sadece Türkiye Belediyeler Birliği üzerinden yerel yönetimlerin hak ve hukukunu koruma mücadelesi kadar uluslararası zeminde de Türkiye'deki yerel yönetim gelişim savunmaya dönük altyapıyı oluşturma zorunluluklarımız var. Bu konuda donanımlı bir yapımız var. Elbette görev düşünüldüğü takdirde buradan geri durmayız.
Bir yanıyla şunu da söylemek lazım. Bizim çok güçlü bir süreci tariflememiz lazım. Kapsayıcı olmamız lazım. Mesela son dönemde Türkiye Belediyeler Birliği geleneğinin tamamen dışında bütün partileri yok sayarak sadece Cumhur İttifakı üyeleriyle yere Türkiye Belediyeler Birliği yerel yönetimi oluşturmuş ki bu utanç tablosudur. E biz her koşulda ne olursa olsun yerel yönetim yetkisi almış bütün partilerin maksimum temsiliyetinin olacağı bir Türkiye Belediyeler Birliği hedefliyor durumdayız. Bu konuda yoğun çalışmalarımız var. Doğru kararı hem siyasi zeminde hem yerel yönetimlerin katılımı zemininde karar veririz. Ama nezdinde Türkiye Belediyeler Birliği'nin delege seçimleri yapılacak. O da önümüzdeki hafta. Bu sonuçlansın. Ondan sonra yorumlarımızı daha net yaparız.
CUMHURBAŞKANLIĞI'NA ADAY OLACAK MI?
SORU: Ben tersten sorayım. İkinci dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapacaksınız üç dört sene sonra bitecek. Tekrar üçüncü dönemi de yapmak ister misiniz, düşünür müsünüz? Yoksa yok ben artık başka bir yol çiz. Neden? Şunu da hatırlatayım. bir söyleşimizde şunu söylemiştiniz. Benim İstanbul'da yüzde elli beş civarında karşılığım ama Anadolu'da çok daha fazla. Yüzde altmışın, altmış beşin üzerinde demiştiniz.
Hala öyle. Yani ben tam olarak öyle olağan veren birisi değilim yani. Bir eksik hatırlama oran vermem yani hiçbir zaman ama karşılığımız vardır demişizdir ama oran vermeyi pek sevmem öyle bir mizah üzerinde gibi. Bazı yerlerde üzerinde de olabilir. Bazı yerinde altında da olabilir ama mesele Ekrem İmamoğlu'nun mevzusu değil. Ben hiçbir zaman meselelere kişisel bakmadım. Kurumsal baktım. Burada hem siyasi parti olarak kurumumuzun iradesi önemlidir. Biz gerçekten meselelere ilkesel bakarız. Bir de halkın ne dediğine bakarız. Bu kavramlar üzerinden en doğru kararı verip az önce. Ettiğim gibi bundan sonraki ilk seçimi kaybedecek olan biziz. Kazanacak olan da biziz.
ALİ MAHİR BAŞARIR'IN AÇIKLAMASINA: ŞAHSIM ÜZERİNE DÖNÜK BİR SONUÇ ÇIKARMADIM
(Ali Mahir Başarır’ın Özgür Özel’in cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklaması) Ben Ali Mahir Başarır'ın söyleminden de kamuoyunda konuşulduğu şekliyle bir sonuç çıkarmadım. Bu Cumhurbaşkanı meselesi hiç öyle bir sonuç çıkar. Geçsinler. Bu konu hiç tartışılmamalı. Öyle mi? Ya benim şahsım üzerine dönük bir sonuç çıkarmadım. Ali Mahir Bey'in sonuçta genel başkanına isnat edilen bir tarife dönük bir savunma refleks olarak hissettim. Asla bir yarış ya da bir parti içindeki kimliklerin birbiri arasındaki bir kıyas olarak asla yani zerre kadar hissetmedim. O bakımdan gündemimde bile olmadı yani. Yani bu konu bizim partimizin gündemi bile değil şu anda. Bence genel başkanımızın bile iş değil yani.
SORU: Erken seçim bekler misiniz?
Ya öyle bir gündemimiz de yok. Yani erken. Seçim beklemeye çünkü CHP seçim istemedi. Şöyle seçim için ya erken seçim veya seçimi toplum ister, halk ister. Parti istemez yani isteyemez. O bakımdan şu anda yeni seçimden çıkmış bir ortamda böyle bir tartışma olduğunu da görmüyorum ayrıca. Ben ne görüyorum? Millet bize müthiş bir kredi açtı. Hem de nasıl bir kredi biliyor musunuz? Sıfır faizle geri ödemez ödemesi olan bir kredi değil. Geri ödemeli bir kredi. Ama şöyle diyor, ister batır, ister çıkar. Batırırsan sen batarsın, çıkarırsan milletle beraber sen de çıkarsın. Ben de diyorum ki, şu anda tek mevzumuz var, bu açılan karşılıksız, geri ödemesiz kredinin karşılığını vermek. Tüm motivasyonumla peki üzerime ne sorumluluk alıyorum? Şunun sorumluluğunu alıyorum. Geçtiğimiz beş yılda hizmetimizi onaylayan halkın bunun çok daha üzerinde onay vereceği bir hizmeti sunabilme.
İstanbul'da daha başarılı olur. Ne de ihtiyaç var? Toplumun sosyal hizmetler noktasında desteklenmesi noktasında katkıya ihtiyacı var. Bunu karşılayacağız. Altyapı yatırımı yapacağız, bunu yapacağız. Yani. halkçı, icraatçı bir belediyeciliği en yüksek seviyeye taşımak. İnanın başka hiçbir gündemimiz yok.
SORU: Arapça tabelalar çok konuşuldu. Yani bu bunun bir çözümü var mı? Bunlar sökülmeli mi? Ya da bir anlama geliyor mu sökülmesi? Neticede İstanbul'da milyon civarında bir sığınmacı var.
Bizim şu anda örneğin Fatih'te Ordu Caddesi'nde çalışmamız sürüyor. Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi'nde çalışmamız sürüyor. Bağdat Caddesi'yle ilgili olağanüstü bir hazırlık var. Bağdat Caddesi'nin hem trafik akışı, hem yaya düzeni, hem tabela düzeni, hem cephe düzeni üzerinden çalışmalarımız sürüyor. Halaskargazi'de, Abdi İpekçi'de ve bunun gibi birçok caddede sıralayabilirim. Yani İstanbul Caddesinden tutun da, işte İstasyon Caddesi, Bakırköy'de birçok ilçede birçok caddeyle ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin başta estetik kuralları eee tasarlayan, sonra da halkın taleplerini karşılayan. Tabela çalışması var. Ama bunun adı işte İngilizce tabelaları yasaklayalım. Arapça tabelaları yasaklayalım vesaire üzerinden konuşmak popülizm olur. Bu ne bir belediye başkanına yakışır. Ne de bir başka anlayışa, evrensel anlayışa…
SORU: Peki meclisteki aritmetiğin şu an halkın iradesini yansıttığını düşünüyor musun?
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Evet. Yani iki bin yirmi üçte bir seçim yapıldı. Yani ben ona nasıl yansıtılır. Son seçimdeki alınan oy oranları arasında on ay var. Birisi yerel yönetime dair bir toplum iradesi, birisi genel seçime dair toplum iradesi yani 2023’te halk yanlış karar verirdi demek büyük bir hadsizlik olur. Yani öyle bir şey mümkün değil. Şu anda dediğim gibi 2023’te iktidar vaatleri vardı. Ekonomiye dair, emekliye dair, işsizliğe dair birçok konuda. Onu. Karşılığını bekliyor. On ay geçti. Ya da işte on iki ay yaklaşıyor. Hatta bir yıl dolacak şimdi bu ay. Bir yıl geçti. Halk bunu nasıl değerlendirir ve buradan nasıl bir tepki gösterir? Göreceğiz. Diğer bir tarafta da iki ay oldu. Yani iki ay olacak on, on beş gün sonra. Yerel seçim geçti. Bizden de beklentileri var. Bu beklentileri toplum yarıştıracak. Halk yarıştıracak. O bakımdan bence şu anda bunu bizim konuşmamız doğru değil. Halk konuşur. Konuşmaya başladığı zaman değerlendiririz. Şu anda halkın gündeminde böyle bir soru ben görmedim. Ya da böyle bir talep de görmedim.
"HALK BUNDAN İĞRENİYOR"
SORU: Başkanım halk sonsuz bir kredi açtı dediniz. Tabii krediyi tarifledim. Hayır. Ama bu arada bazı CHP'li belediye başkanları bu krediden biraz biraz götürdüler. Öyle anlaşılıyor. İşte yandaş ya da akraba kayırmacılık örnekleri ortaya koydular. Sizin daha önce yaklaşımınızı bir kere dinlemiştik ama. Bu konuya da değinir misiniz?
Yani çünkü sizin de önünüze geliyor. Yani bu çok net. Siyasette gerçekten eş, dost, akraba meselesi doğru değildir. Bu Türkiye'nin son yirmi yılında çok acı biçimde yaşanmak. Artık eş, dost, akrabayı geçmiştir. Aile kavramı içerisine sıkışmıştır hatta. Yani iktidar bunu çok kötü bir örneğini hepimize sunmuştur ve halk bundan affedersiniz ama iğreniyor yani. Bunu kabul etmesi mümkün değil. Dolayısıyla daha önce de konuşmamda söyledim. Ya biz bunu az yapıyoruz. Onlar çok yapıyor. Asla bir kıyas meselesi değildir. Azı da çoğu da aynıdır. Bulunduğunuz ekosistemde sizi toplumu yargılamasına sebep olur. Asla kabul edilecek bir mesele değildir. Bu bağlamda bazı eksikler hatalar olmuştur. Bir kısmından geri adım atılmıştır. Sanırım bütün Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri de buradan aldığı mesajı uygulayacaktır. Zaten genel başkanımız ve genel merkezimiz de bu konuda bir kısım tedbirleri devreye sokmuştur.
NE OLMUŞTU?
Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı karara göre, 28 Şubat hükümlüsü dönemin Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan (83) ile Emekli Org. Fevzi Türkeri (82), Emekli Korgeneral Yıldırım Türker (82), Emekli Tümgeneral Cevat Temel Özkaynak (78), emekli orgeneral Çevik Bir (85), Emekli Tümgeneral Erol Özkasnak (77) ve Aydan Erol'un kalan cezaları kaldırıldı. Karara, Adli Tıp'ın generallerin 'sürekli hastalık' ve 'bunama' raporları gerekçe gösterildi.
Kararda, "Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren men etmek suçundan Ankara 5 inci Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2018 tarihli ve E:2014/144, K:2018/248 sayılı kararıyla müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen..." ifadeleri yer aldı.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Şubat davasında müebbet hapis cezası alan, aralarında Çevik Bir ile Çetin Doğan'ın da bulunduğu 14 sanık hakkında 2021 yılında tutuklama kararı verilmişti. Yargıtay'da cezası kesinleşen 14 emekli general cezaevine gönderilmiş; 85 yaşındaki emekli orgeneral Çevik Bir ise "ileri derecede demans hastası" olması nedeniyle 2022'de cezaevinden tahliye edilmişti.