Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik yakınlaşma çabaları, karşılıklı çatışan hedefler ve uluslararası aktörlerin müdahaleleri nedeniyle zorlu bir süreç olarak görülüyor. El Cezire Etüdler Merkezi’nin analizine göre, Türkiye'nin ulusal güvenlik kaygıları ile Suriye rejiminin beklentileri arasında ciddi farklılıklar bulunuyor ve bu durum sürecin hızlanmasını engelliyor.
ŞANLI BAHADIR KOÇ
Türkiye ile Suriye arasındaki diplomatik yakınlaşma girişimleri, karşılıklı olarak farklı ve çatışan hedefler nedeniyle zorlu bir yolculuk olarak öne çıkıyor. El Cezire Etüdler Merkezi (Al Jazeera Centre for Studies) tarafından yayımlanan bir analizde, Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı Türk-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi için görüşmeye davet etmesinin önemli bir adım olduğu belirtiliyor. Ancak yazıda, Esad’ın bu davete olumlu yanıt verirken, görüşmenin “sorunun özünü” çözmeye odaklanması gerektiğini ve Türkiye'nin Suriye topraklarındaki işgalinin bu sorunun merkezinde yer aldığını vurguladığı ifade ediliyor.
Türkiye'den İran'a çağrı: Suriye ile normalleşmemize yardımcı olun
TÜRKİYE’NİN HEDEFLERİ VE ULUSAL GÜVENLİK KAYGILARI
Yazıda, Türkiye’nin Şam ile ilişkileri normalleştirme konusunda resmi bir hedef belirtmemesine rağmen, bu çabaların Türkiye’nin ulusal güvenlik ve iç politikası merceğinden değerlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Özellikle, Türkiye’nin kuzey Suriye’deki güçlerini geri çekmeyeceği, Suriye rejiminin sınırlarını kontrol edemediği ve Türkiye’ye yönelik tehditleri bertaraf edemediği sürece, uzlaşı konusunda ne kadar ilerleme kaydedilirse kaydedilsin, bu durumun değişmeyeceği belirtiliyor.
Bu bağlamda, yazıda Türkiye'nin amacının kuzey Suriye'deki varlığını meşrulaştırmak ve belki de genişletmek olduğu dile getiriliyor. Türkiye’nin, 1998 tarihli Adana Mutabakatı’nı onaylatarak, belirlenmiş teröristleri Suriye’ye kadar takip etmesine olanak tanıyan bir derinlik sağlamak istediği vurgulanıyor. Yazıda, bu yaklaşımın, Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin mümkün olduğunca çok sayıda geri gönderilmesini kolaylaştıracağı belirtiliyor. Mülteci sorununun, Türk muhalefeti için etkili bir araç haline geldiği ve bazı bölgelerde sosyal gerilimlere yol açtığı da ifade ediliyor.
YPG VE PKK İLE İLGİLİ KAYGILAR
Türkiye’nin diğer önemli hedeflerinden biri olarak, ABD destekli Kürt Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki doğu ve kuzeydoğu Suriye bölgelerinin statüsüyle ilgili kaygıları ön plana çıkıyor. Yazıda, Türkiye’nin, YPG'yi yasaklanmış Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) bir uzantısı olarak gördüğü ifade ediliyor. Türkiye’nin, Esad rejimi ile bir anlaşma sağlanması durumunda, YPG kontrolündeki bölgelerde rejimin kontrolünü genişletmek için ortak Suriye-Türkiye eylemine yol açabileceğine inandığı belirtiliyor.
SURİYE REJİMİNİN HEDEFLERİ VE ZORLUKLAR
Suriye rejiminin hedeflerinin daha net ve somut olduğu ancak elde edilmesinin daha zor olduğu ifade ediliyor. Yazıda, Esad rejiminin 2011 öncesi statükoya geri dönmek istediği ve bu durumun kuzey Suriye'deki Türk güçlerinin tamamen çekilmesi ve Ankara'nın Suriye muhalefet güçlerinden vazgeçmesini gerektirdiği belirtiliyor. Ancak, yazıda Türkiye'nin kuzey Suriye'deki varlığını garantileyen Suriye muhalefetinden vazgeçmesinin pek olası olmadığı ifade ediliyor. Bu bağlamda, Türkiye'nin Esad rejimini siyasi reform ve ulusal uzlaşı arayışına yönlendirmeye devam edeceği dile getiriliyor.
BÖLGESEL VE ULUSLARARASI GÜÇLERİN ROLÜ
Suriye'de yer alan bölgesel ve uluslararası güçlerin—başta Rusya, İran ve Amerika Birleşik Devletleri—hedefleri ve ihtiyaçları da yazıda çatışan unsurlar olarak ele alınıyor. Yazıda, Türk-Suriye uzlaşısında en büyük çıkar sahibinin Rusya olduğu ifade ediliyor. Rusya’nın, Esad rejimine verdiği desteğin yükünü hafifletmek ve stratejik bir yeniden yapılandırmaya olanak tanımak istediği belirtiliyor. Bu durumun, Rusya'nın Ukrayna'daki yıpratıcı savaşa ve Batı ile büyük ölçekli çatışmaya daha fazla dikkat ayırmasını sağlayacağı ifade ediliyor.
Ancak yazıda, İran’ın bu konuda benzer bir duruş sergilemeyeceği belirtiliyor. İran’ın, Orta Doğu'da Türkiye ile çok cepheli bir rekabete girmiş olduğu ve kesinlikle Türkiye'ye Suriye'de daha fazla etki alanı kazandıracak bir projeyi büyük bir endişeyle karşılayacağı ifade ediliyor. Yazıda, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Suriye krizinde daha az aktif bir taraf olmakla birlikte, marjinal bir rol oynamadığı belirtiliyor. ABD’nin, YPG’ye sağladığı önemli askeri destek ve siyasi koruma sayesinde Suriye'nin ve daha geniş bölgenin geleceğinde bir rol oynamaya devam ettiği vurgulanıyor. Bu nedenle, yazıda ABD'nin, YPG'yi zayıflatma ve dolayısıyla kendi pozisyonunu zayıflatma tehlikesi taşıyan herhangi bir yakınlaşmaya açıkça karşı çıktığı ifade ediliyor.
Resmi açıklama geldi: Suriyeli 2,5 milyon kişiye vatandaşlık verildi mi?
TÜRKİYE-SURİYE NORMALLEŞMESİNİN ZORLUKLARI
Yazıda, Türk-Suriye normalleşmesi yolunun oldukça taşlı olduğu ifade ediliyor. Özellikle, Esad rejiminin Suriye topraklarının sadece yüzde 40'ını kontrol edebildiği sürece Türkiye’yi sınırın Suriye tarafındaki pozisyonlarından çekilmeye nasıl ikna edilebileceği sorgulanıyor. Yazıda, Esad’ın Suriyeli mültecilerin geri gönderilmesi için gerekli yardımı ve ortamı sağlamasının pek olası olmadığı belirtiliyor. "Gerçek şu ki, rejim mültecilerin dönüşüyle ilgilenmiyor, ne de onları yeniden yerleştirebilecek kapasiteye sahip."
Rusya’nın, Esad'ı Erdoğan ile görüşmeye zorlamaya devam edeceği ve hatta bunda başarılı olabileceği belirtiliyor. Ancak yazıda, böyle bir toplantının Suriye'de sahada somut bir değişikliğe yol açmasının pek olası olmadığı ifade ediliyor. Yazıda, “yapısal rejim reformları, kapsamlı bir ulusal af veya Suriye muhalefet güçlerinin siyasi yaşamda ortak olarak kabul edilmesi gibi değişikliklerin gerçekleşmesinin beklenmediği” belirtiliyor. Esad’ın, Türkiye ile işbirliği yaparak YPG birimlerini yerinden etmeyi kabul ederek Erdoğan üzerindeki kozundan vazgeçmesinin beklenmediği de vurgulanıyor.
UZLAŞMANIN GELECEĞİ
Yazıda, hiçbir ülkenin bu noktalar üzerinde anlamlı tavizler vermeye istekli olmadığı durumda, yakın gelecekte bir uzlaşmayı hayal etmenin zor olduğu ifade ediliyor. "Gerçek bir uzlaşma, Suriye rejiminin ve halkıyla olan ilişkisinin doğasında köklü bir değişiklik gerektirebilir." Bu değişikliğin imkansız olmadığı ancak Türkiye ile uzlaşı vaadinden fazlasını gerektirdiği ve bu nedenle yakın gelecekte pek olası görünmediği belirtiliyor.
Al Jazeera Centre for Studies (AJCS), Al Jazeera Media Network’ün bir parçası olup, özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki siyasi ve stratejik gelişmeleri araştırır ve analiz ediyor. Bu merkez, Al Jazeera TV ile doğrudan ilişkili ancak faaliyetleri ve analizleri, televizyonun haber içeriğinden bağımsız olarak akademik bir perspektiften yürütülüyor. AJCS, Al Jazeera’nın haber içeriklerine veri ve analiz sağlamakta, ancak çalışmalarını akademik çerçevede sürdüren bir araştırma kuruluşu olarak faaliyet göstermektedir. Bu nedenle, merkezden çıkan analizler ve yayınlar, Al Jazeera TV’nin yayın politikasını doğrudan etkilemekle birlikte, belirli bir özerklikle hareket eder.