DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Türkdoğan, İnfaz Kanunu değişikliğiyle Cezaevleri İdare Gözlem Kurulu’nun yetkisinin genişletildiğini, bunun da siyasi mahpusların daha çok içeride tutmak amacıyla yapıldığını ileri süren Türkdoğan, “Türkiye’de siyasi iktidar kendi muhaliflerini cezalandırıp siyaseten etkisiz hale getirmek için onları hapse atarak Terörle Mücadele Kanunu’nu ve Ceza Yasası’nın ‘terör örgütü üyeliği’ maddesini kullanarak korkunç bir durum yaratmış durumda” dedi.
Özgürlük için Hukukçular Derneği, 1 Ocak 2021 ile 1 Aralık 2024 yılları arasını kapsayan “İç Anadolu Hapishanelerinde Şartlı Tahliye Hakkı Engellenen Mahpuslar Raporu”nu, 22 Kasım’da yayımladı. Rapor ile 2020 İnfaz Kanunu değişikliğiyle yetkisi genişletilen İdare ve Gözlem Kurulları’nın yapısı, işleyişi, 4 yılda artan şartlı tahliye hakkı gasbına ilişkin iddiaların incelenmesi, şartlı tahliye hakkıyla ilgili kanun ve uygulamaya ilişkin tespitlerin yapılması, raporlaştırılması, kamuoyunun bilgilendirilmesi, tespit edilen hak ihlalleri ve hukuka aykırılıklar hakkında hukuki başvuru ve suç duyurularının yapılmasının amaçlandığı belirtildi.
Raporun, Özgürlük için Hukukçular Derneği Ankara Şubesi Hapishane Komisyonu’nda gönüllü avukatlar tarafından Afyon 1 No’lu T Tipi Hapishanesi, Bolvadin T Tipi Hapishanesi, Karabük T Tipi Hapishanesi, Eskişehir H Tipi Hapishanesi, Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi, Kırşehir S Tipi Hapishanesi, Yozgat 1 No’lu T Tipi Hapishanesi, Yozgat 2 No’lu T Tipi Hapishanesi’ndeki mahkumlarla yapılan görüşmelerden elde edilen bilgilerle hazırlandığı kaydedildi.
Raporda, siyasi mahkumların sahip olduğu şartlı tahliye haklarını sınırlayan yeni ve ayrımcı düzenlemelerin olduğu belirtilerek düzenlemelerin eşitlik ilkesine aykırı yapıldığı, ağır hastalar da dahil olmak üzere tüm siyasi mahkumların bu düzenlemenin dışında tutularak tahliyelerin engellendiği kaydedildi. Raporda, ayrıca 61 mahkumun şartlı tahliyesinin birçok kez ertelendiği belirtilerek keyfi olarak disiplin cezaları aldığı tespitine de yer verildi.
'İNFAZ KANUNU KORKUNÇ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER BARINDIRIYOR'
DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan raporla ilgili değerlendirmelerde bulundu. İnfaz kanunu değişikliğiyle Cezaevleri İdare Gözlem Kurulu’nun yetkisinin genişletildiğini, bunun da siyasi mahkumları daha çok içeride tutmak amacıyla yapıldığını ileri süren Türkdoğan, 1 Ocak 2021’den önceki uygulamada mahkumların son 1 yılına bakıldığını, mahkum iyi halliyse, yani 1 yıl içerisinde herhangi bir disiplin cezası almamışsa ve şartlı salıverme süresi dolmuşsa tahliye edildiğini kaydetti. Ancak 7242 sayılı kanun 1 Ocak 2021’de söz konusu hükmün yürürlüğe girdikten sonra Cezaevi İdare Gözlem Kurulu’nun her 6 ayda bir inceleme yaparak mahkumun iyi halli olup olmadığına artık onların karar verdiğini belirtti. Daha sonra bu sürenin 3 aya indirildiğini ve 3 ayda bir sürekli Cezaevi İdare Gözlem Kurulu kararıyla şartlı salıverme süresi dolanlar bakımından bir değerlendirme yapıldığını, bunun sonucunda mahkumların infazlarının uzatıldığını belirten Türkdoğan, “Şartlı salıverme süresinde mahkeme örneğin 10 yıl hapis cezası veriyorsa siyasi TMK kapsamındaki mahkumlarda 3/4, adli mahkumlarda 1/2’dir. Burada bile korkunç bir adaletsizlik var, ki bazı suçlar bakımından çok istisnaidir, onlar 2/3’tür. Seri katili düşünün, onun bile şartlı salıverilme süresi TMK kapsamında hüküm giyenlerden daha kısa. Yani Türkiye’nin İnfaz Kanunu korkunç adaletsizlik ve eşitsizlikler barındırıyor. Bunun mutlaka giderilmesi gerekir. Türkiye’de eskiden oluşturulmuş bir denge vardı bu alt üst edildi. Bu ciddi bir problem” dedi.
Cezaevi İdare Gözlem Kurulu’nun bir yönetmelik doğrultusunda karar verdiğine değinen Türkdoğan, “O yönetmelik de 1 Ocak 2021’de yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin iptali için hem Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) hem İnsan Hakları Derneği (İHD) hem Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) hatta bazı kişiler kendi adlarına Danıştay’a davalar açtı, kanunun bu maddesinin iptal edilmesi için. Maalesef 2025’e gireceğiz, Danıştay’dan lehte bir karar çıkmadı. Hala Danıştay’daki davalar devam ediyor. Bu da ayrı bir problem” diye konuştu.
'İKTİDARIN BU GARABET KANUN MADDESİNİ GERİ ALMASI GEREKİYOR'
Mahkemeye ait yargı yetkisini kullanan bir Cezaevi İdare Gözlem Kurulu ile karşı karşıya olduklarını dile getiren Türkdoğan, şunları kaydetti:
“Cezaevi İdare Gözlem Kurulu genellikle TMK kapsamındaki mahpuslara, ‘Pişman mısınız’ diye soruyor. Bunu sormaya hakkı yok. ‘Pişman mısınız’ demek CMK 221’inci maddedeki ‘etkin pişmanlık’ maddesidir, onu zaten yargılama aşamasında mahkeme soruyor. Mahkemeye ait bir yetkiyi, hiçbir vasfı olmayan bir idari kurul kullanıyor. Dolayısıyla bu çok büyük bir problem yani mahkemeye ait yargı yetkisini kullanan bir Cezaevi İdare Gözlem Kurulu’ndan bahsediyoruz. Bu Anayasa’ya aykırı. Şu an neredeyse herkes, Cezaevi İdare Gözlem Kurulu’na itiraz ediyor, itirazı infaz hakimi reddediyor, kişiler ağır cezaya şikayet ediyor, onlar reddediyor. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyla giden dosyalar var. Anayasa Mahkemesi bunu düzeltmezse İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidecek çok sayıda dosya var. Bu aynı zamanda yargıyı tıkamış durumda, özellikle Anayasa Mahkemesi’ni. İktidarın bu garabet kanun maddesini geri alması gerekiyor.”
İnfaz Kanunu’nda çok fazla değişiklik yapıldığına değinen Öztürk Türkdoğan, disiplin cezalarıyla ilgili kanun maddelerine bakıldığında, cezaevinin takdir yetkisinin çok geniş olduğunu belirtti. Cezaevine tanınan bu yetkinin daraltılması gerektiğini dile getiren Türkdoğan, bazı fiillerin disiplin cezası olmaktan çıkarılması gerektiğine söyledi. Türkdoğan, Cezaevi İdare Gözlem Kurulu’na verilen yetkinin geri alınması, eski uygulamaya dönülmesi, iyi hali etkileyecek keyfi disiplin cezalarının önüne geçecek yasal düzenlemelerin yapılması ile sorunun çözülebileceğini kaydetti.
'İNFAZ HUKUKU SÖZ KONUSUYSA İNFAZ UYGULAMASININ TAMAMINI GÖZ ÖNÜNE ALMANIZ GEREKİYOR'
İnfaz hakimliğine tanınan yetkilerin de çok geniş olduğunu kaydeden Türkdoğan, “Uygulamada infaz hakimliği, tıpkı sulh ceza hakimlikleri gibi oldu. Yani bir yandan sulh ceza hakimlikleri tarafından insanlar seri halde tutuklanıyor, etkili bir denetim yok. Şu anda asliye cezaya itiraz getirildi. Fakat o da etkili değil çünkü tek hakimin verdiği kararı yine tek hakime itiraz ediyorsunuz. Halbuki tek hakimin verdiği karara, heyete itiraz etmeniz gerekiyor. İnfaz hakimliği konusunda da bu yetkinin daraltılması ve bir bütün olarak yaklaşılması gerekiyor. İnfaz hukuku söz konusu olduğunda, tekil bir olayı değil, infaz uygulamasının tamamını göz önüne almanız gerekiyor. Yani CMK’yı, infaz kanunu ve TMK’yı birlikte ele almanız gerekiyor. Bunlar birlikte değerlendirilerek sistem düzeltilebilir ve rehabilite edilebilir” ifadelerini kullandı.
'HÜKÜMET YÜZ KIZARTICI SUÇLAR, ŞİDDET SUÇLARI KONUSUNDA ÖNLEYİCİ TEDBİRLERİ ALMIYOR'
Türkiye’deki mahkum sayısının Avrupa Birliği ülkelerinden 4 katından daha fazla olduğuna dikkat çeken Türkdoğan, şunları söyledi:
“Bu da Türkiye’deki rejimin otoriter olduğunu, suç ve suçlulukla mücadelede ciddi problemler olduğunu gösteriyor. Bir ülkede bu kadar çok suç işlenip bu kadar insan hapishaneye giriyorsa o ülkede çok ciddi sosyolojik, siyasal, hukuksal sorunlar var demektir. Türkiye’de vatandaşın sosyolojik gelişmeler karşısında sorunlarını çözmediği, vatandaşın sürekli adliyeye sevk edildiği, adliyenin de çıkış yolunu sürekli gözaltı ve tutuklamalarla çözeceği zannına dayanan otoriter bir sistem inşa edilmiş. Adalet Bakanlığı bütçesine bakarsanız bu kadar çok hapishane yapılması demek, çok fazla insanın hapse atılması demektir. Çok fazla insanı hapse atmak demek ne demektir? Demek ki siz suçla mücadelede zaaf içindesiniz çünkü önleyici tedbirler almıyorsunuz, suç işlendikten sonra tedbir alıyorsunuz. Tedbir de suçluyu yakalayıp hapse atmak. Halbuki demokratik toplumlarda suç kaynaklarıyla mücadele edilir. Suçun işlenmesi önceden önlenir. Dolayısıyla vatandaşın suç işlemesinin önüne geçecek eğitimden başlamak üzere sosyolojik, ekonomik, kültürel alanlardan başlamak üzere tedbirler alınır. Türkiye’de son 20 yılda bu tedbirlerin alınmadığını görüyoruz. Tam tersine, ‘suçluyu yakala hapse at’ anlayışı, çok ciddi bir problem olduğunu gösteriyor. Hükümet, özellikle yüz kızartıcı suçlar, şiddet suçları konusunda, önleyici tedbirleri almıyor. Örneğin bir kadına saldırıldığında suçluyu yakalamak sorunu çözmüyor. Önemli olan kadının saldırıya uğramasını önleyecek tedbirler almanız gerekir.”
İfade ve örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, sözlü veya eylemsel düşünce açıklaması konusunda insanların yargılanmaması gerektiğini kaydeden Öztürk Türkdoğan, siyasi mahkumlar açısından da Türk Ceza Kanunu’nda yeteri kadar madde olması nedeniyle Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması gerektiğini söyledi.
'İKTİDAR, BELLİ BİR SOSYOLOJİK TABANDAN OY ALMAK İÇİN SÜREKLİ KANUN DEĞİŞİKLİĞİNE GİTTİ'
İktidarın siyaset politikasına aykırı faaliyet yürüten insanlara adeta bir intikamcı yaklaşım söz konusu olduğunu belirten Türkdoğan, siyasi mahkumlara da bu yüzden çok yüklenildiğini söyledi. İktidarın kendi çıkardığı Türk Ceza Kanunu’na aykırı davrandığını belirten Türkdoğan, şöyle devam etti:
“Yeni Türk Ceza Kanunu, 2004 yılında kabul edildi ve 1 Ocak 2021’den itibaren yürürlüğe girdi. Yeni Ceza Kanunu, AK Parti döneminde kabul edildi. Yeni Ceza Knunu’nun sıralamasına baktığımızda önce genel hükümler, soykırım, insanlığa karşı suç düzenlemeleri, işkence de var bunun içinde, kişilere yönelik işlenen suçlar. Devlete yönelik suçlar en son bölümde yer alıyor. Yani Ceza Kanunu, hukuki yararda kişilere yönelik işlenen suçların hukuki bakımdan en çok korunması gerektiğini düzenlemiştir. Eski Ceza Kanunu’ndan böylelikle ayrılmıştır. Eski Ceza Kanunu’nda devlete karşı işlenen suçlar en ön bölümdeydi. Yeni kanunda da anlayış değişti en arkaya atıldı. İnfaz düzenlemeleri zaman içerisinde değişti. Baktığımızda Ceza Kanunu’nun tersi bir durumuyla karşı karşıyayız. Halbuki kişilere yönelik işlenen suçlarda örtülü infaz düzenlemeleriyle özel aflar nedeniyle tahliyelerin yapılmaması gerekiyordu. İktidar, belli bir sosyolojik tabandan oy almak için sürekli olarak onların önünü açacak uygulamalara, kanun değişikliklerine gitti ve Türk Ceza Kanunu’nun ruhuna aykırı davrandı. Bu nedenle devlete karşı işlenen suçlarda şartlı salıverme süresinin daha kısa olması, denetimli serbestlik tedbirlerinin daha geniş uygulanması gerekirken, tersi oldu. Kişilere yönelik suç işleyenleri bu kapsama aldılar. Bu da kendi sosyolojik tabanlarıyla ve kendi siyasal pozisyonlarıyla alakalı bir durum. O salıverdikleri insanlar seri suç makinesine dönüştü. Bir kadın polis öldürülmüştü, öldüren şahsın yaşı çok küçük olmasına rağmen birçok suç kaydı ortaya çıkmıştı. Kişilere yönelik suç işleyenlerle ilgili zamanında etkili tedbirler alınmadığı için istatistikler kabarıyor ve bu daha çok suçun işlenmesine sebep oluyor. Şu anki Türk Ceza Kanunu sıralama olarak doğru bir sıralamaya sahiptir ama infaz uygulamaları bakımında tersi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Gazetecilerin, insan hakları savunucularının, sendikacıların, yazarların, siyasetçilerin hapiste olmaması gerekir.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı uygulanmadığı için böyle bir durumla karşı karşıya olduklarını belirten Aavukat Türkdoğan, “Türkiye’de siyasi iktidar kendi kendi muhaliflerini cezalandırıp siyaseten etkisiz hale getirmek için onları hapse atarak Terörle Mücadele Kanunu’nu ve Ceza Yasası’nın terör örgütü üyeliği maddesini kullanarak korkunç bir durum yaratmış durumda” dedi.