Görüşler

Türkiye'de demokrasi dünyada aklıselim

Türkiye'de demokrasi dünyada aklıselim

Siyaset Bilimci, Beşiktaş Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi Selçuk Sarıyar, Türkiye’nin uluslararası alanda yeni bir yol haritasına ihtiyacı olduğunu dile getiriyor.

Türkiye’nin uluslararası sahnede yeni bir yol haritasına ihtiyacı var. Zira AKP-MHP ittifakı, ülkemizi çaresiz bir yalnızlığa hapsetmiş durumda. Bu yüzden de ne Ortadoğu’nun trajedi yaratan çözümsüzlüğüne panzehir olabiliyoruz ne de dünyada güvenilir bir aktör olarak sözümüzü geçirebiliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı etrafına kurulan rejim, Türkiye’nin dış politikasını da bir kişinin fikri çıkmazları, şahsi çıkarları ya da duygusal git-gel’leriyle açıklanmak zorunda kalan, öngörülemez bir yere hapsediyor.

‘Maceracı, kibirli, fırsatçı, mezhepçi ve hamaset dolu’ bu dış politika anlayışının doğal sonucu, dışarıdan ülkemize bakanların Türkiye’ye yatırım yapmaktan çekinmesi; bizimse ne içerde ne de dışarda sorunlarımıza çözüm üretemediğimiz bir başına kalmamız oluyor. İktidar istediği kadar aslanı oynamaya çalışsın; hareketleri kağıttan bir kaplan olduğunu gösteriyor.

‘Böyle gelmiş böyle gider’ demenin; yahut sorunları çözmek yerine üzerine makyaj yapıp günü kurtarmaya çalışmanın hiçbir anlamı yok. Yaşadıklarımız tarihin doğal işleyişinin sonucu değil. Dolayısıyla bizim için de tek yol değil. Erdoğan yönetimi bu yolu seçti; bizim yeni bir perspektif inşa etmemiz ve bu perspektifi anlatmamız gerekiyor. Zira, CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’nın da geçtiğimiz günlerde söylediği gibi, Türkiye’de iktidar değişiyor; Türkiye için yeni bir şans başlıyor.

Bu doğrultuda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2018 seçim beyannamesinde bahsettiği ve geçtiğimiz hafta Irak’ta yapılan görüşmelerle kurulması için adım atılan Orta Doğu Barış ve İş birliği Teşkilatı (OBİT), Türkiye-Suriye-Irak-İran arasında ortak çabayla hareket edilmesi; savaşlar, terör ve çözümsüzlüklerle kaybedilen on yılların yeniden kazanılması yolunda sadece Türkiye’nin değil bölge ülkelerinin de hem yeni bir yol hem de yeni bir şans iddiasını ortaya koyuyor.

Erdoğan’ın dış politikası sadece kriz üretti. Artık manevra alanı yok.

Zira ‘eski yol’ infilak etmiş durumda: AKP-MHP koalisyonuyla yönetilen Türkiye, artık ne kendi sorunlarına hakiki cevaplar üretebiliyor ne de bölgede yapıcı ve çözüm odaklı bir rol üstlenebiliyor. Bunun da ana sebebi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikada yıllarca benimsediği ideolojik politikalar, Ortadoğu’nun her köşesinde Erdoğan’a yakın aktörlerin güç kaybetmesiyle beraber çöktü.

Yıllarca ilişkilerin bu siyasi akılsızlık sonucunda ‘küslüğe’ kadar gerilediği Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle Erdoğan’ın şimdi yeniden yakınlaşma çabaları, bu dış politikanın iflas ettiğinin kabulü aslında. Benzer şekilde ABD ve AB ile ilişkilerde ‘portakal kesme’ ve ‘kola dökme’ günlerinden, Joe Biden başkanlığındaki yeni Amerikan yönetimine şirinlik yapmak için Kabil Havalimanı’nın yönetimine talip olma çaresizliğine gelindi. Bunca zaman Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda değil, liderinin ideolojik çıkmazları yolunda politika üretmesinin sonucu bu oldu.

Fakat bütün jestlere rağmen artık Erdoğan yönetiminin ne Ortadoğu’da ne de daha geniş uluslararası dünyada çözüm üretmesi mümkün değil. Bu kadar tutarsız, bunca umarsız, öngörülebilirliğini yitirmiş bir iktidarla kimse güven ilişkisi kurmaya yanaşmıyor. Bu yüzden de bir zamanlar ‘değerli yalnızlık’ diye tanımlanan dış politika, artık kronik bir çaresizlik üretiyor.

Bütün bunların sonucunda da bölgede barış sağlanamadıkça Türkiye, sığınmacıların rotası olmaktan çıkamıyor; yatırım alamıyor; hakkını koruyamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceliği de Türkiye’nin çıkarlarını korumak değil, kendi otoriter rejimini sürdürmek olduğu için, milletin ihtiyaçlarıyla Türkiye’nin ürettiği politikalar birbirini tutmuyor. AKP-MHP’nin tek adamlık rejimine karşı batının sessizliğini satın almak, Türkiye’nin sığınmacı sorununu çözmekten daha değerli görülüyor. Halbuki bölgede bütünsel anlamda bir politika güderek iş birlikleri oluşturmak şu an yaşamış olduğumuz sığınmacı krizlerinin de kesin ve en etkili çözümü olarak karşımızda duruyor.

Yaklaşık 4 milyon sığınmacı ve her yıl harcanan yaklaşık 10 milyar doların yanı sıra sadece son 6 ayda Türkiye’deki Suriyeli sayısının 40bin arttığını ve 2021’de Türkiye’den Suriye’ye geri dönen Suriyeli sayısının da sadece 9bin civarında olduğunu göz önünde bulundurursak bu sorunların en kalıcı çözümünün OBİT gibi bir yapılanma olduğunu görmek zor değil.

DEMOKRASİ VE AKLISELİMLE TÜRKİYE ÇÖZÜMDEN TARAF OLUR

Bu ‘yol’un üzerinde yükseleceği iki ana kolon olmalı: İçeride demokrasi, dışarda aklıselim. Birini eksik yapmak, üretilecek çözümlerin yine sürdürülebilir nitelikte olmamasına; sorunun üzerine sadece ‘makyaj’ yapılmasına sebep olacaktır. Zira terörü bertaraf etmenin yolu, bütüncül çözümler üretmekten geçiyor.

İşley bir demokrasi de işte tam da bu yüzden elzem. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın deyimiyle, ‘ortak kader algısını yitirmiş’ toplumlar yaşıyor Türkiye’de: Muhafazakâr Türkler, yaşadıkları şehirlerde işsizlikle, yoksullukla boğuşuyor; sekülerler de bu sorunların ortağı ama aynı zamanda kendi yaşam biçimlerinin tehdit altında olduğunu hissediyorlar; öte yanda da, kendi kimliğiyle Türkiye’de ‘kabul’ görmediğini düşünen, bu yüzden de ana ihtiyaçları ülkenin geri kalanından farklı olan Kürtler var. Türkiye’nin artık trajediler üretmemesi için tekrardan bütün toplumsal kesimleriyle bir araya gelip, ortak bir Türkiye hayalinde buluşması ve herkesin Türkiye’de aidiyet bulması gerekiyor.

Bunu başaramadığımız sürece ülkemizin derin sorunlarına hakiki çözümler üretmemiz mümkün olmayacak. Zira ‘sorun’ tanımımız hiçbir zaman bütün Türkiye’nin sorun tanımıyla örtüşmeyecek. Bu yüzden de hakiki bir demokrasi zemininde buluşmak ve Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretmekle mükellefiz.

ÇARESİZ BİR YALNIZLIK DEĞİL ÇÖZÜM ODAKLI İŞ BİRLİKLERİ

Bu yüzden de terörün sadece bir ülkeyi etkileyen bir mesele olmadığını görüp, bu yüzden de sadece ‘içerde’ çözüm üretmenin kalıcı barış için yeterli olmayacağını görmek zorundayız. Hiçbir terör grubu sadece tek bir yerde örgütlenmiyor. Suriye’de olduğunu zannettiğiniz terör örgütleri, bir yılbaşı gecesi İstanbul’da ya da Ankara’da insanlarımızı katledebiliyor. Bu yüzden kalıcı çözüm için, uluslararası iş birliği elzem. OBİT’in de ulaşmaya çalıştığı öncelikli temel amaç bu: Terörün bölgeden silinmesi.

Bu, her ne kadar askeri yöntemlerden vazgeçmemeyi gerektirse de, sadece silah gücüyle başarılabilecek bir hedef değil. Terörü üreten sebepleri de bölgede yok etmek gerekiyor. Bu yüzden de ekonomik, sosyal ve siyasi iş birliği yapmak elzem. Oysa bölge aktörleriyle ‘küsmek’, kimseyi cezalandırmadığı gibi, Türkiye’nin de çıkarlarını baltaladı. Geçtiğimiz yıllarda Mısır’a ve Suriye’ye giden CHP heyetleri AKP iktidarı tarafından acımasızca eleştirilirken şimdi yine bizzat aynı iktidarın Mısır ve Suriye ile görüştüğünü ya da görüşmeye çalıştığını görüyoruz. Halbuki o gün de bugün de yapılan ziyaretler ve görüşmeler ülkeler arası ilişkileri onarıcı özelliklerinden dolayı önemlidir. Ortadoğu Barış ve İş birliği Teşkilatı da tam olarak bu nedenle bölgedeki ülkeler arası ilişkileri onarması açısından gerekli.

Son dönemde hükümetin tamamen halı altına süpürdüğü bir diğer meseleyse, kurumsal ilişkiler. Türkiye’nin dış politikası, Erdoğan’ın diğer liderlerle ahbap-çavuş ilişkilerine sıkışmış durumda. O kadar ki Ankara, Donald Trump ABD’de başkanlık seçimlerini kaybedince ne yapacağını şaşırdı. Zira Biden yönetiminde Erdoğan rejimine sıcak bakılmayacağı öngörülüyordu. Oysa ilişkiler Erdoğan ile Trump değil; Türkiye ile ABD arasında kurulabilseydi böylesi endişeler olmadan, kurumsal ve tutarlı bir zeminde ilişki devam edebilirdi. Ortadoğu’da da Türkiye’nin dış politikadaki aynı ‘şahsi’ tutumu devam ediyor. Fakat bunun doğal sonucu, ilişkilerin hiçbir zaman uzun vadeli plan üretilemeyen, güven sağlanamayan ve hep şüpheci bir iğne ipliğinde ilerlemesi. Oysa OBİT ile Türkiye, bölgedeki Irak, Suriye ve İran ile kurumsal ve sürdürülebilir bir ilişki kuracak; ortak çıkarlar üzerinden beraber hareket etmenin yolu açılacak. Kişilerin hassasiyetleri üzerinden değil; devletlerin aklıselimiyle politika üretilecek.

OBİT elbette bir bölgesel girişim. Ama bu projenin oluşumunda ortaya konan değerler, Türkiye’nin dış politikası için yeni bir zemini de tanımlıyor aslında: İdeolojik körlükle hareket eden; diğer ülkelerle ilişkileri liderlerin birbirine karşı duydukları ‘sempatisine’ terk etmiş; kurumsal kapasitesini tamamen yitirmiş; küskün çocuk gibi kimseyle konuşmayan, çözümden değil sorundan yana taraf olan, yapayalnız bir Türkiye olmamalı artık. Dış politikamız, Türkiye’yi tekrardan küskünlüklerle ya da şartsız dostluklarla değil, çıkarları doğrultusunda hareket eden; diplomasiyi ilk ve ana unsur olarak tanımlayan; öngörülebilir bir aktör kılan politika olmalı. Çaresiz bir yalnızlıkla değil; çözüm odaklı iş birlikleriyle yol yürümememizi sağlamalıyız. Türkiye’nin kanayan sorunlarına başka türlü cevap üretmemiz mümkün değil. OBİT tarzı yapılanmalar bölgede kanayan yaralara çözüm sunacak;

-Hızlı bir şekilde sığınmacı sorununun çözülmesinde çok büyük katkı sağlayacak,

- Terörün azalmasında önemli etken olacak,

-Bölge ülkelerinin birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygılarını arttıracak,

- Ekonomik iş birliklerini ve büyümeyi arttıracak,

- İnsan hakları, demokrasi gibi kavramların öneminin artmasını sağlayacaktır.

Ayrıca, Irak’ta Türkmenlerin sorunlarının adil bir şekilde çözülmesini sağlayacak, güneyimizdeki ve doğumuzdaki ülkelerin topraklarından Türkiye’ye gelen tehdidi azaltacak, bölge ülkeleri arasında enerji alanında iş birlikleri ve anlaşmaların artmasını da sağlayacak olan OBİT, durmadan kriz üreten bu sistemin kader olmadığını ve yeni bir yol olduğunu gösteren önemli bir adımdır.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir