Araştırmacı yazar Muhsin Altun ‘topyekûn savaş’ stratejisinin, liderin ölümcül yara alma olasılığını artıracağı uyarısında bulunuyor.
HAYVANLAR ÂLEMİ
Bitkiler hariç tutulursa kavga yaşam belirtisidir. Bununla birlikte, doğal seleksiyon bazı türlerde “ölümcül” kavgaları desteklerken bazılarında kavganın “ritüelize edilmiş” formları öne çıkmaktadır. “Törenselleştirme” olarak çevirebileceğimiz ritüelizasyon, kavganın, biyolojik olarak programlanmış teslimiyet ve taviz jestlerinin eşlik ettiği öldürücü olmayan darbelerle sona ermesini ifade eder.
Hayvanlar âleminde literatüre geçen en tehlikeli “tür içi” kavga, Insecta ve Arachnoidea adlı iki eklem bacaklılar grubuna aittir. Bu türlerde kavga, erkeklerin çiftleşme fırsatı için rekabetinden veya kraliçe arıların koloni arayışından kaynaklanır. Her iki durumda da ölümüne kavga için yeterince neden vardır. Pek çok eklem bacaklının “üreme ömrü” kısadır ve dişiler yalnız bir kez veya çok az çiftleşirler. Sonuçta, bir erkeğin ömrü boyunca beklenen çiftleşme başarısı genellikle düşüktür.
Çeşitli memeli gruplarında da (örneğin toynaklılar, primatlar, etoburlar, yüzgeçliler) kavgaların çoğu çiftleşme fırsatı kollayan erkekler arasındadır. Aynı türden iki hayvan arasındaki tipik bir kavgada, galip gelen taraf, dişilere, tahakküm haklarına ya da arzulanan bölgeye sahip olur. Bu tür avantajlar, galibe, genlerini gelecek nesillere mağlubun genlerinden daha yüksek frekansta aktarma şansı verir.
Bu koşullarda, doğal seleksiyonun bir “topyekûn savaş” stratejisi için erkeklere etkili mücadele stratejileri ve silahlar bahşetmiş olması beklenir. Ancak durum tam tersidir: Tür-içi kavgalar, genellikle etkin olmayan silahları ve rakiplerde nadiren ciddi yaralanmaya yol açan ritüelize edilmiş taktikleri içeren “sınırlı savaş” formundadır. Örneğin pek çok zehirli yılan türünde, erkekler keskin dişlerini hasımlarına geçirmektense basitçe güreşmeyi tercih ederler. Sivri gagalı kuşlar birbirlerinin gözlerini gagalamazlar. Odocoileus hemionus türü erkek geyikler, öfkeli fakat zararsız biçimde boynuzlarını birbirine çarparak kavga ederken arkasını dönüp giden rakibe saldırmaktan çekinirler.
Kavga sırasında tehlikeli davranış örüntülerinin kullanımını etkili biçimde sınırlayan “Evrimsel Açıdan İstikrarlı” stratejilerin ardındaki mekanizmalar bilinmektedir: “Dövüş kabiliyetinin değerlendirilmesi” daha zayıf bireyin yaralanmadan önce pes etmesini sağlar. Kavga için iyi donanıma sahip pek çok hayvan ölümüne kavgaya girişmez. Ölümcül kavgalar, ancak zaferin değerinin yüksek olduğu durumlarda gerçekleşme eğilimindedir.
Yukarıdaki örnekleri de içeren çok sayıda araştırma, kavganın sonucunu ve kavgada kullanılan stratejileri, rakiplerin dövüş kabiliyeti yanında evrimsel olarak seçilmiş bir dizi davranış örüntüsünün tayin ettiğini göstermiştir. Bununla birlikte, hangi koşulların ölümcül ya da ritüel bir kavgayı tetikleme potansiyeline sahip olduğu sorusu henüz tam olarak yanıtlanmış değildir.
Kaynaklar üzerindeki rekabet faydalı bir çıkış noktası olabilir: Rakiplerin birbirine ölümcül şiddet uygulaması için ortada çekişmeye değer bir “kaynak” bulunmalıdır. Kavgalardaki ölüm veya ağır yaralanmaların sıklığı, büyük ölçüde çekişmeye konu kaynağın bugünkü değeri ve “geleceğe biçilen değer” arasındaki denge ile ilişkilidir. Kavga başlamışsa “değer mi?” sorusunun yanıtı çoktan verilmiş demektir.
Burada kaynak terimini, türün maddi varlığını sürdürmesi (beslenme, barınma, güvenlik) ve kendini yeniden üretmesi (çiftleşme, çoğalma, neslini sürdürme) için zorunlu “maddi nesneler” bütünü anlamında kullanıyoruz. Geleceğe biçilen değer ise türün ortalama yaşam süresi ile bu sürede söz konusu kaynaklara erişim olasılığının bir işlevidir.
Buna göre, hayvanlar âlemindeki kavga stratejilerinin seçiminde iki senaryo söz konusudur: (1) Geleceğe biçilen değer, kavgaya konu kaynağın “bugünkü” değerinden büyükse, kavga -görece uzun bir üreme ömrüne sahip memelilerde olduğu gibi- örneğin boynuz tokuşturmaktan öteye nadiren geçer. (2) Kaynağın bugünkü değeri geleceğe biçilen değere denk veya ondan büyükse, rakiplerin ağır yaralanması ya da ölümüyle sonuçlanacak stratejiler öne çıkar. Geleceğin değeri sıfıra yakın olduğunda ise rakipler bir kez başladıkları kavgayı asla bırakmazlar. Bu gibi kavgalar, üreme ömrü çok kısa olan eklem bacaklılarda görüldüğü üzere, taraflardan biri için daima “ölümcül” olacaktır.
Ölümcül stratejilerin devreye sokulduğu kavgalarda, mevcut kaynaklardan bugün elde edilecek “muaccel” (peşin) faydanın gelecekteki “müeccel” (vadeli) faydaya tercih edilmesi söz konusudur. Bu tercihte, kaynağın bugünkü değeri yanında rakiplerin ortalama ömürleri de etkilidir. Ortalama ömür ne kadar uzunsa kaynaklara erişim şansı da o kadar fazla demektir. Aynı türün üyesi olduklarından iki taraf için de aynı tercihler geçerli olacaktır. Keza, kavgada seferber edilen silahlar (boynuz, diş, pençe vs.) itibarıyla iki taraf da eşit durumdadır.
Özetle, hayvanlar dünyasında ağır yaralanma ya da ölümle sonuçlanan tür-içi kavgalar, genellikle rakiplerin üreme şanslarının (fitness) tehlikede olduğu durumlarda görülür. Her iki taraf da bu şansı güvenceye alabilmek için olanca imkân ve kabiliyetini seferber edecektir.
Burada şu uyarıyı yapmakta yarar var: Davranış modellerinin evriminde başlıca tayin edici öğe, karşıtlıklardır. Karşıtlıkların temelinde, varlık sürdürmeye (maişet) mahsus kaynakların sınırlılığı yatar: Belli bir ekolojik ortamda çoğalan bir türün üyelerinin maddi varlıklarını sürdürmeye yönelik ihtiyaçları ile bu ortamdan sağlanabilen kaynaklar arasında daima zorunlu bir karşıtlık bulunur. Bu karşıtlık, o türün ulaşabileceği azami nüfus yoğunluğunu ve faydalanmanın nihai sınırlarını belirler.
İNSANLAR ÂLEMİ
İnsan toplumsallığı açısından bakıldığında, üzerinde kontrol kurulabilecek, erişimi kısıtlanabilecek hayati kaynaklar olmaksızın merkezi bir siyasal örgütlenmenin zuhuru mümkün olmaz. Liderin iktidarda kalma süresi, bu kaynakları geliştirme ve erişimi kontrol etme becerisine bağlıdır. Dolayısıyla, insan toplumlarının varlık sürdürme çabasında başarılı olabilmesi, büyük ölçüde ihtiyaç-kaynak karşıtlığını aşmalarıyla mümkündür.
Sokaktaki adam için söz konusu karşıtlıkla yüzleşmek kolay değildir: Kaynakların bugünkü değeri yükseldikçe geleceğin -deyim yerindeyse- etiket fiyatı düşer, müşterisi azalır; günlük yaşama maişet ile ilgili kaygı ve korkular egemen olur. Siyaset lügatindeki “istikrar” kavramı, bu kaygı ve korkuların seçmen tercihlerini belirleyen başat etken haline gelmesini ifade etmektedir.
Siyasal iktidarın, insan kaynağının kalitesini geliştirerek toplumsal emeği ihtiyaç-kaynak karşıtlığını aşmaya yönelik üretken faaliyetlere yöneltmesi, salt ekonomik değil aynı zamanda etik bir zorunluluktur. Bunun yerine mevcut kaynakların eşitsiz dağıtımının tercih edildiği koşullarda kavga kaçınılmaz hale gelir.
İnsanlar arasındaki ölümcül kavgaları basitçe tür-içi kavga olarak değerlendirmemeliyiz. Kaynağın bugünkü ve gelecekteki değerini takdir etme kabiliyeti bakımından, insan türünün her bir üyesi “türünün son temsilcisi” gibi hareket etme eğilimindedir. Dolayısıyla, insan söz konusu olduğunda tür-içi ve türler arası kavga ve çatışma örüntülerinin bir karmasından söz etmek daha doğrudur.
Öte yandan, kavga stratejilerinin seçiminde, türümüz diğer memelilerden belirgin biçimde ayrılır: İnsan ölümcül silahlardan yoksun biçimde dünyaya geldiğinden biyolojik olarak programlanmış teslimiyet ya da taviz jestlerine ihtiyaç duymaz; kavgayı ritüelize etmez. Ritüel kavgalar, boks ve judo gibi sportif etkinliklerle sınırlıdır. İnsan kavgalarında nihai amaç, rakibin basitçe “etkisiz hale” getirilmesidir. “Kavgada yumruk sayılmaz” atasözü bunu ima eder.
İnsanı, rakibine ölümcül darbeler indirmekten ancak bazı özel jestler (elleri yukarı kaldırmak, aman dilemek, geri çekilmek vb.) ya da evrensellik atfedilen kurallar (eşitlik, adalet, yaşam hakkı vb.) alıkoyabilir. Yine de rakibini ezmeye kararlı bir kavgacının, kültürel evrimin ürünü olan bu gibi çağrıları onurlandırma olasılığı düşüktür. Basit tartışmaların alevlendirdiği kavgaların, çoğu kez ağır yaralanma hatta ölümle sonuçlanması da büyük ölçüde hasımların içinde yaşadığı kültürel ekoloji ile ilgilidir.
Yönetimin seçimlerden çok hükümet darbeleriyle el değiştirdiği ülkelerde, iktidar mücadelesinin yer yer kanlı çatışmalara dönüşmesi, devrilen bir rakibin ileride tekrar iktidara gelme olasılığının düşük görülmesindendir. Devrilmek, bu gibi ülkelerde genellikle öldürülmek ya da uzun süreli hapis yatmak anlamına gelir. Keza, iktidarı bir kez ele geçirenlerin “kalkınmacı” politikalar yerine “yağmacı” politikaları tercih etmesi de aynı nedenle ilgilidir: Liderin ya da yönetici elitin iktidarda kalmayı umduğu zaman periyodu (time-horizon) daraldıkça uzun vadeli yatırımların getirisinden yararlanma olasılığı azalır. Bu durumda en akılcı seçenek, mevcut kaynakların süratle yağmalanması olacaktır.
Kaynak sorunsalı, hem hayvanlar hem de insanlar için, bugünün değeri ile geleceğe biçilen değeri ayıran çizgide yer alır. Kavgaya girişen lider adaylarının bu gerçeğin farkında olması, galibiyete götürecek stratejinin seçimi açısından önemlidir.
SONUÇ
Hayvanlar âleminde “Evrimsel Açıdan İstikrarlı” bir strateji, çoğu kez rakiplerin tırmanan bir saldırıya aynen tırmandırarak karşılık vermelerini gerektirir. Doğal seleksiyon, özellikle hayati kaynaklar üzerindeki çekişmelerin şiddet yoluyla çözüme kavuşturulmasını destekler görünmektedir. Bununla birlikte, seleksiyonun istikrarlı biçimde topyekûn savaş ya da sınırlı savaş stratejilerini öne çıkardığına dair kesin kanıtlar yoktur. Kavganın sonucunu, büyük ölçüde hasımlar arasındaki güç dengesi -ya da dengesizliği- tayin etmektedir.
Doğa/Tanrı, bazı hayvan türlerini ölümcül silahlarla (zehir, diş, boynuz, pençe vs.) donatırken, onların bu silahları rakiplerine karşı acımasızca kullanmasını önleyecek içgüdüsel araçları da sağlamıştır. İnsan söz konusu olduğunda ise evrimin bu ironik yasası işlemez. İnsan kavgacılığının ölümcül sonuçları ancak belirli kültürel araçlarla sınırlanabilir; o da bir yere kadar.