Türk siyasi tarihi üzerine çalışmalar yürüten Kutlu Kağan Dalkılıç “İYİ Parti’nin en güçlü yanı geleneksel siyaset usulleriyle iş tutması olabilir ancak yenilikçi siyaset usullerine yabancılığıyla en güçsüz yanı da budur” değerlendirmesinde bulunuyor.
İYİ Parti kurulduğu günden beri, memleketin başkanlık sistemi aracılığıyla sürüklendiği otoriter popülist bir rejimden güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadiyle çıkarak çoğulcu demokratik bir rejime dönebilmesi adına oldukça büyük bir işleve sahip görünüyor. Bu anlamda ortaya koyduğu performansın azımsanacak bir yanı yok ancak elbette birtakım riskleri de bünyesinde barındırıyor.
Her şeyden önce Akşener’in sokak sokak ahali arasında dolaşan ve grup konuşmalarıyla beliren geleneksel siyaseti, siyasi hayatımızda unutulmuş bir geleneği hatırlatıyor. Halkın dertlerini yüz yüze dinleyen ve çeşitli toplumsal gruplardan temsilcileri kürsüye çıkararak onları kamuoyuna aracısız sunan anlayışı, bu geleneksel siyasetin en büyük yansıması. Bu durum partinin, taşra dertleriyle hemhâl olan ve bunu doğrudan dillendiren yüzüyle öne çıkmasını sağladığı kadar, parti stratejisinde hâkim olan geleneksel siyasetin ana omurgasını oluşturduğunu da görebiliyoruz.
İYİ Parti’nin en güçlü yanı bugün için geleneksel siyaset usulleriyle iş tutması olabilir ancak bana kalırsa yenilikçi siyaset usullerine yabancılığıyla en güçsüz yanı da budur. Bu durum bir yönüyle avantaj olduğu kadar diğer yönüyle dezavantajdır.
Geleneksel siyaset usulü mevcudu korumaya, dinlemeye ve kamusal alana aktarmaya büyük ölçüde yarayabilir ancak elinizde yüksek yenilikçi siyaset enstrümanları yoksa bunları değiştirip dönüştürerek geleceğe aktarmakta, yeni kamusal alanları memleket yararına dönüştürmekte veya yine memleket yararına yeni kamusal alanlar yaratmakta güçlük çekebilirsiniz.
***
Siyasetin alt stratejisi mevcut kamusal alanları geleneksel biçimde anlamak ve aktarmaksa, üst stratejisi de bu kamusal alanları yenilikçi eylem ve söylemlerle kendi özgün rotanızla dönüştürebilmektir. Erdoğan’ı yirmi yıl önce Erdoğan yapan da özünde tam olarak bu usuldür, bugün Erdoğan’ı Erdoğan olmaktan uzaklaştıran da özünde bu usulden kopuştur.
Erdoğan sonrası geçiş dönemine dair, sosyolojiyle siyasetin hala en etkili iletişim şekli kasaba, ilçe ve taşrayı gezmek ve meclis konuşmalarıyla öne çıkan geleneksel siyaset olabilir. Yenilikçi siyasetin kodları ise büyük şehirlerde öne çıkan sekülerleşen sosyoloji ile beraber kültürel olarak yükselen eğitimli ve şehirli orta sınıfların ekonomik olarak yoksullaşmasına mukabil doğan boşluktur. Ülkedeki değişimin ana omurgası da bu yeni kamusal alanlardan yükseleceğe benziyor, bunu hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Yeni kamusal alanların üzerine oturduğu bağlam açıkça sekülerleşen bir sosyolojiyle beraber, küreselleşme ve dijitalleşmeye dayanan özgürlük, refah, hukuk ve demokrasi talebine mukabil iktidara karşı radikal bir sistem değişim istencidir. Bu anlamda sekülerleşme, küreselleşme ve dijitalleşmenin üst üste oturduğu tarihi bir kavşaktayız.
Tüm bunlar bizi demokratik bir sistem adına teşvik eden açık toplum göstergeleri olmakla beraber; bu yeni kamusal alanlarda kadim geleneğimizden tevarüs eden ve iktidarın yarattığı ahvale karşı tepkisellikle gün yüzüne çıkan yeni bir radikalleşme ve sekterleşme sürecini de beraberinde getiriyor.
Muhaliflerde ve genel olarak memleket çapında yükselen ‘Sekülerleşen Vatanperverlik’ ile beraber ‘Yeni Atatürkçülük’ ya da ‘Sivilleşen Kemalizm’ bunun en açık örneğini oluşturuyor. İnsanlar özgür, medeni ve modern bir hayat arzularını bu yeni kamusal alanlara formel bir sistem değişim istenciyle kanalize ederken; kadimden bugüne devralınan mirası iktidar karşıtı radikalizmle birleştirerek üzerimizde yeni bir otoriter rejim zihniyetine dair heyulalar dolaştırmaktan da kendini alamıyor.
Bugün, bu anlamda kurumsal muhalif siyasetin ve bilhassa İYİ Parti’nin rotasını belirleyeceği kritik bir dönüm noktasındayız. İYİ Parti, muhalif kitlelerinin sekülerleşme, şehirlileşme, küreselleşme ve dijitalleşme gibi açık toplum göstergelerini demokratik parlamenterizme tevil ederken; memleket ahvalinin radikalleşme, otoriterleşme ve sekterleşme tehlikesine karşı da olumlu bir direngenlik üretmek durumundadır.
***
Mevcut ahval tam da bu kritik sürece işaret eder, önümüzde iki seçenek var ve biz bu seçeneklerden birine doğru toplumsal olarak ister istemez yol alacağız gibi görünüyor.
Tüm bu süreç, başını kültürel olarak yükselen ancak ekonomik olarak yoksullaşan şehirli ve eğitimli orta sınıfların çektiği ve arkalarına aldıkları açık toplum göstergeleri olan sekülerleşme, küreselleşme ve dijitalleşme ile beraber ya rejimin de zihniyetini demokratlaştıracak biçimde çoğulcu bir siyasallığa evrilecek ya da kurumsal muhalefetin başarısızlığı veya yenilikçi muhalif dönüştürücü gücünü ortaya koyamayışıyla süreci alternatif popülist muhalefete devrederek, memleket ahvali yeni bir radikalleşme ve sekterleşmeye uğrayacak.
İYİ Parti’nin bu sürece dair pozisyonu gereği yenilikçi biçimde yüksek siyaset üretmesinin önemini ve zaruretini herhalde az çok herkes tahmin ediyordur. Gerek ‘Sekülerleşen Vatanperverlik’ gerekse ‘Sivilleşen Kemalizm’ yahut ‘Yeni Atatürkçülük’ hattında bu parti önemli bir muhalif pozisyonu temsil ediyor. Elinde dönüşen sosyolojik hattı yakalama zorunluluğundan doğan iki kozu var; bunlardan birisi ‘Atatürkçü demokrat milliyetçilik’ diğeri de ‘Atatürkçü merkez sağ’ olarak görünüyor.
Milliyetçilikle merkez sağın bir arada olmayacağı hatta çatıştığı, milliyetçilik olursa merkez sağın öleceği ya da merkez sağa gitmekle milliyetçilikten uzaklaşılacağı veya bunların nihayet kurucu değerlere yaslanan rotasının partiyi kısırlaştırdığı söylentileri ve endişeleri de bana kalırsa gerçeği yansıtmıyor. Her şeyden önce bunlar birbirinden kesin hatlarla ayrılan şeyler değil. Bunlar daha çok kurucu değerleri, milliyetçilik ve merkez sağı nasıl tanımladığınızla ve nasıl kullanacağınızla alakalı çelişkili ve çatışmacı bir duruma işaret ediyor.
Milliyetçiliği önceden hayatın dışında kabulü mutlak ve belirlenmiş, dinsel ya da seküler biçimde doktriner bir Platoncu verili özcülüğe yaslarsanız bu ahval elbette merkez sağla uzlaşmaz. Merkezin esas özelliği, müzakere ve uzlaşma yoluyla tecrübi biçimde hayatın ihtiyaç ve değerlerine oturması ve kamusal fayda ve değer adına en geniş potansiyeli taşımasıdır.
***
Milliyetçiliği demokrat bir perspektiften, milletin en geniş kamusal menfaat ve kamusal değerlerine doğru araçsal ve işlevsel biçimde kurgular ve kullanırsanız, hayatın sorunlarını çözen bir anlayışla huzur, refah, demokrasi ve hukuk gibi alanlara yaslarsanız; bu durum merkez sağı da tahkim eder ve pekiştirir. Böylece milliyetçilik ile merkez sağ karşılıklı fayda üreten birer kaldıraca dönüşür.
Kurucu değerler de aynı şekilde araçsal ve işlevsel biçimde yorumlanabilir hatta muhalif sosyal dönüşümün otoriter bir rejime dair muhtemel toplumsal zihniyet risklerinin; dönüşümün eşiğinde olduğumuz formel bir sistemsel olumsallığı kuşatmaması ve zehirlememesi de bu araçsallığa ve işlevselliğe bağlıdır.
İYİ Parti’nin kurulduğundan beri ara ara nükseden ve son dönemde nispeten görünür olan bu kriz yaşayan halleri, aslında kavramların kurgu ve kullanımındaki bu çatışmadan doğuyor. Bu çatışma kurucu değerler, milliyetçilik ve merkeze dair kavramların uzlaşmazlığından değil; onların kullanım biçimindeki metottan doğan bir çatışmayı işaret ediyor. Metodun ne olacağını belirleyememe ya da belirlense dahi bunlardaki koşullara bağlı örselenme halleri, partiyi bazen bir adım ileri iki adım geri götürüyor.
İYİ Parti’nin büyüme dönemlerinde kurucu değerler, milliyetçilik ve merkez sağa dair kavramların araçsal ve işlevsel halleriyle kamusal menfaat ve kamusal değerlere daha çok yaslandığını görüyoruz. Bu durum haliyle yıllardır hayat ötesi bir ahlaki kurguya yaslanan mutlak verili ve normatif biçimde Atatürkçülük, milliyetçilik, merkez sağ siyasete alışmış aktörleri tatmin etmiyor. Ne zaman bu kavramlara dair memleket ahvalini gözeten araçsal-faydacı pozisyonlar terk edilse ve yerine normatif dışlayıcı birtakım menfi pozisyonlar ikame edilse parti küçülüyor ancak parti içi aktörler tatmin olarak mutlu mesut biçimde hayatlarına devam ediyorlar.
Parti içi çeşitli kanatlardan gelen belirli aktörler istiyor ki; otoriter ve sekter bir Atatürkçülük, doktriner ve güvenlikçi bir milliyetçilik hatta hayattan kopuk arkaik bir merkez politikası güdülsün ve herkes kendi küçük dünyasındaki şovenizmine devam edebilsin. Oysa biliyoruz ki böyle anlar yükseldiğinde parti hızla düşüşe geçiyor veya böyle anlar küçüldüğünde ise parti büyüyor. Üstelik bundan memleket ahvaline dair da belirli faydalar veya zararlar hasıl oluyor. Bu durum aslında bize bir şeyi de açıkça gösteriyor, parti içinde kimsenin kendi mütevazı ahlaki dünyasıyla tatmin olmadığı anlar aslında partinin daha çok kitleselleştiği anlara tekabül ediyor.
***
Sonuç olarak kurucu değerler, milliyetçilik ve merkez sağ politikalar seti yenilikçi gücüyle araçsal ve faydacı biçimde kullanılabilirse, değişen ve dönüşen yeni kamusal alanların sosyal dokusuyla oldukça uyumlu siyaset modellerine işaret ediyor.
Bunları parti, hali hazırda da kullanıyor zaten, kimi zaman geleneksel ve işlevselliği düşük milliyetçiliğe kimi zaman arkaik ve geleneksel merkez sağa kayışları hatta kimi zaman otoriterliği çağrıştıran kurucu değerlere referansları olsa da bunları tekrar hızla toparlayabiliyor. Ne de olsa Akşener’in deyişiyle, İYİ Parti en çok da bir ‘know how’ üzerine yükseliyor.
Elbette böylesi kritik dönemeçler mütereddit halleri kaldırmaz. Eskiden yeniye, gelenekselden moderne, kadimden atiye geçişte belirli bir rotada ısrar ve beliren sosyal politik risklerin siyaset aracılığıyla kamusal avantaja dönüşümünde kararlı ve kavi olmak gerekiyor.
Geleneksel usullerle kullanılan araçları güncelleyerek ve enstrümanları çoğaltarak yeni usullere yürümek, toplumsal dip dalgayla güçlü biçimde gelen sosyal dönüşümün ana hatlarını yakalamak ve fakat risklerini avantaja dönüştüren muhkem tavrı ortaya daha kararlı biçimde koymak gerekiyor.
***
Nihayet önemli olan ve bana kalırsa eksikliğin de peyda olduğu yer, bunların ‘kamusal fayda’ ve ‘kamusal ortak değer’ ile birleşen ‘araçsal ve işlevsel’ pozisyonların öne çıktığı politik bir istikametin tahkim edilmesidir.
Gelenekselden yenilikçi siyasete geçişte düğümün bir yeri sosyal değişime dair memleket ahvalinin yararına muhkem dönüştürücü tavır ise diğeri de parti menfaati adına faydacı işlevsel politik istikamette ısrarcı olmaktır. Üstelik böylesi bir yenilikçi dönüştürücü istikamet hem parti yararına hem de memleket yararınadır.