Görüşler

İmansız ve ahlaksız itikat ve ibadet Müslümanlığı

İmansız ve ahlaksız itikat ve ibadet Müslümanlığı

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi İlhami Güler, yazısında imanın ‘akaidleşmeye’ başladığını dile getiriyor.

1- İmanın İtikada Dönüşmesi

Tarihte ve günümüzde İslam dünyasının ve yüzde doksan dokuzu Müslüman olan Türkiye halkının temel dini problemlerinden biri budur. İmanda “istikamet” yani doğru bir imana veya akaide sahip olmak ayrı bir problemdir. Konumuz o değil. Konumuz, Allah ve Ahiret ile her bir bireyde diri, artıp eksilebilen, canlı ve dinamik olması gereken imanın edilememesi/edinilememesi veya ateş-yanma halinde olması gereken imanın ocağının sönmesi ve küle dönüşmesi; kinetik enerji üreten kaynar su gibi olması gereken imanın, donması ve buza dönüşmesi; canlı insana benzeyen imanın ölmesi ve cenazeye dönüşmesi yani “Akaid (Amentü)” leşmesidir.

İman, kalbin fiili; amel, organların fiilidir. İman ve amel, iki ayrı şey; fakat ikisi birbirine bağlı şeylerdir. Yani aralarında sebep-sonuç/nedensellik ilişkisi vardır. İman olmayınca, amel de olmaz. “Ateş olmayan yerden, duman çıkmaz.” veya “Küpün içinde ne varsa, dışına o sızar.” deyimlerinde olduğu gibi. Bu izah, dindeki durumu tasvir eder; imansız, salt vicdan ve mutluluk saiki ile kimi ahlaki amellerin/fiillerin yapılmayacağı anlamına gelmez. Nitekim Kant’ın “Ödev Ahlakı”, J. S. Mill’in “Faydacılık”ı ve W. James’in “Pragmatizm”i böyle teorilerdir.

İslam’ın erken döneminde “İman-Amel İlişkisi” , yani “Müslüman-Mü’min” kimliğin mahiyeti, teolojik bir problem olarak belirmiş ve başlıca üç tarzda teorileştirilmiştir. Hariciler, ameli yani yapılması veya kaçınılması gereken helal ve haramları, emir ve yasakları, imanın parçası olarak görmüş ve ameli ihmal edenleri tekfir etmiştir. Buna karşılık, Ebu Hanife ve Mürciîlik, bu görüşün tam zıddı olarak iman ve ameli birbirinden ayırmış yani koparmış; imanı da kalp fiilleri olarak değil; zihinsel kesin tasdik olarak “Akaid” e indirgemiştir. Yani hiç ameli olmasa da, itikadı/tasdiki olan kişi mü’min ve Müslümandır. “Müslüman” olmak için “amel” zorunlu değildir; olsa, daha iyi olur. Bu görüş, -Hariciliğin yaratmış olduğu şiddet/terör ve iç savaştan sonra- Sünniliğin resmi görüşü olmuştur. İslam’ın geniş kitlelere yayılmasını ve iç barışın sağlanmasını temin etmiştir. Mu’tezile ise, tasdiki olduğu halde, ameli olmayan kişiyi: “El-menziletü beyne’l menzileteyn= İman ile küfür arasında bir yerde” olarak nitelemiştir. Yani böyle birisi, Mü’min-Müslüman kimliğini hak etmediği gibi; böyle birine “Kâfir” de denemez. Çünkü tasdiki başarmıştır. Bu konumu Türkçeye “Araftakiler”, “İki arada bir derede” veya “Sıfatsız”, “Adam değil”, “İnsan değil”, meyvesiz “ot-ağaç” olarak çevirebiliriz. Hariciler ve Mu’tezile, böylesi kişilerin, -tövbe etmedikleri takdirde- Ahirette kesin olarak azap göreceğini ileri sürerken; Ebu Hanife ve Mürciîlik, bunların Ahiretteki durumunu, Allah’a havale etmiştir (İrca).

Bu görüşleri, Kur’an açısından yeniden gözden geçirdiğimizde, Dünyadaki durumu izah bakımından Mu’tezile’nin görüşü, daha tutarlı iken; Ahiretteki durumu izah açısından, Sünniliğinki daha tutarlıdır. Şöyle ki Ebu Hanife (Mürciîlik) yani Sünnilik, imanın canlı doğasını yani yoğunluğu artıp eksilebilen kalp fiilleri olan Allah’a karşı saygı/huşu, korku/haşyet, şükran hissi, sevgi, tazim, hayâ ve güveni; Ahirete karşı korku ve umudu (havf ve reca), artıp eksilmesi olmayan salt zihinsel “tasdik”e indirgemesi yanlıştır. Kur’an şöyle der: “Müminler, ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığında kalpleri ürperir; onun ayetleri kendilerine okunduğunda, bu, onların imanını artırır; onlar, sadece Rablerine tevekkül ederler.” (8/2). “Onlar, görmedikleri halde Rablerinden ve kıyamet gününden korkarlar” (21/49).

Mü’min ve Müslim/Müslüman kavramları Kur’an’da çoğunlukla müradif olarak kullanılır(3/52, 10/84, 43/69, 28/52-53). Ancak “teslimiyet yani tasdik”, imandan ayrılır: “Bedeviler, “iman ettik” dediler. De ki: iman etmediniz; fakat “Boyun eğdik/teslim olduk/tasdik ettik (eslemna)” deyin. Çünkü henüz iman kalplerinize girmedi…” (49/14). Bir sonraki ayette “müminler” şöyle tanımlanıyor: “Allah’a ve peygambere iman ederler, şüpheye düşmeden Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad ederler. İşte bunlar, imanlarını doğrulayanlardır.” (49/15). Başka bir yerde Kur’an şöyle der: “İnsanlar, “inandık” diyerek, (amel ile) denenmeden başıboş bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (29/2).

Ehl-i Kitap (Yahudiler ve Hristiyanlar) ın tarihi süreç içinde başına gelen imanın zayi olması yani ölü itikada dönüşmesi ve istikametten çıkmasını Kur’an, muhataplarına şöyle tasvir ederek onları uyarır: “İman edenlerin Allah’ı hatırlamak ve kendilerine indirilen hakikatten dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Onlar/mü’minler, daha önce kendilerine kitap verilip de aradan uzun zaman geçince kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar; onlardan birçoğu fâsıktır.” (57/16).

Aradan 1400 sene geçince mü’minlerin başına gelen şey de aynısıdır. Yani canlı imanın kaybolması, kalplerin katılaşması, iman’ın itikat’a dönüşerek amel doğurmaz hale gelmesi ve birçoğunun fâsık/günahkâr olması.

2- Allah’a Karşı İbadetin,İnsanlığa Karşı Ahlaki Amele Yeğlenmesi

Spinoza: “Kitleler, Tanrı’yı kandırma peşindedir” der. Bu söz, doğrudur. Avam/ahali/halk/sokak insanı, kendince ritüelleri/ibadet-i mersumeyi “yükte hafif, pahada ağır” bir tasavvurla Tanrı’nın gözüne girmenin, işi “baştan bağlamanın” bir yolu olarak görür. Böylece ibadetleri, örneğin, ucunda ölüm ve yaralanma, malından bağışta bulunma olan ve zorluk, çile, sabır, zarar içeren cihat etmek ile eşitler. İnsanlara karşı adil ve merhametli olma amellerini ıskalamaya çalışır. Kur’an, bu konuda şöyle der: “ Siz hacılara su dağıtmayı ve mescid-i haramın bakım ve onarımını, Allah’a ve Ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihat eden kimselerin amelleri ile eşit mi tutuyorsunuz? Bunlar, Allah katında eşit değildirler; Allah, zalim toplumu hidayete erdirmez. “(9/19). Bir örnek de biz verelim. Genellikle din adına siyaset yapanlar, ibadetler(Namaz-Oruç-Hac) ile Tanrıyı kandırmaya çalışarak(“Alnı secde görme”), siyaseti, kendileri gibi/partili olmayanlara karşı tahakküm/güç istenci aracı ve çıkar maksimizasyonu olarak icra etmektedirler.

İman ve Ahlakın kaybedilerek itikat ve ibadetin “din” haline getirilmesi konusunda rahmetli Nurettin Topçu, yıllar öncesinde “İslam ve İnsan” (İst. 1970) adlı kitabında büyük bir vukufiyetle ortaya koymuştur. Biraz uzun da olsa, ehemmiyetine binaen ondan bazı iktibaslar yapacağım:

“Asırlar arasında İslam’ın ruhu katı kaidecilikle, taassubun tehditleriyle, saltanat ve merasimin gurur ve tahakkümleriyle eritildi. Dinî müesseseler, dinin ruhundan tamamen sıyrıldı. Din elbisesine bürünmüş, dini kaidelerle bezenmiş devlet ve dünya müesseseleri halini aldı. Bunların etrafında istismarcı bir din adamları sınıfı teşekkül etti. Bu adamlar, içyapısını yüz yılların yıprattığı devlet ile el ele vererek ve onun manevi kudreti halinde sömürme sahalarını mütemadiyen genişlettiler. (a.g.e, s. 8-9).

“Her sene milyonlarca ziyaretçi ile dolan Kâbe’nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de aslında ilmi ve fikridir. Bu halin sebebi, İslam’ın temeli ve Kur’an’ın özü olan ahlakın kaybedilmiş olmasıdır. Bugünkü Müslümanlar, birtakım geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan ilkçağın ve ilkel devrin sihirbazlarını andırıyorlar. Kur’an harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür… Asırların artığı sözde din adamlarımız, devrimizin maddeci yıkımını göstererek, onu itham yoluyla kendilerinin Allah yolcusu oldukları vehmini halka sunuyorlar. Hakikatte ise onlar, dini hayatı maddi şekil ve hareketlere bürünmüş maddecilerdir; din ve ahiret maddecileridirler; ruhlarını kaybetmişlerdir.” (a.g.e, önsöz).

“Dinin bütün dünyası ruh dünyasıdır. İslam’ın bütün hareketlerimizi ve bütün dünya işlerimizi düzenlemiş olması, dünyaya ait emellerimizde bize daha iyi “başarı” sağlamak için değildir. Ticarette daha iyi tüccar, siyasette daha mahir diplomat olmamız için değildir. Belki dünya işlerimizi ruhun selametini hiç engellemeyecek tarzda düzenlemek içindir. Ticaret ve siyasette kazanç ve muvaffakiyet hırslarımıza gem vurmak içindir. Dinin konusu ruhtur… ; din, bedene saadet ve bolluk getirmek davasında değildir; bilakis, ruhu bedene hâkim kılmak davasıdır. İnsan bedeni ile birlikte yaşadığı için, bu bedenin ruhun yüksek gayesine uygun hareketler yapması için “şeriat” bildirilmiş ve onda bedenin hareketleri, ruha zarar vermeyecek ve onu besleyecek tarzlarda tertiplenmiştir.” (a.g.e, s. 31).

“Zamanla yıprana yıprana birer otomatik hale getirilen ve bu şekilde emrolunduğu anlatılan ibadetler ise, iyi hesaplayan ve dikkatle kaydeden meleklerin takip ettiği bedende bir takım şekil değişmeleri haline getirildi. El, ayak, baş, beden hareketlerinde maharet, dindarlığın şartı oldu; bunlar, dinin esasları sayıldı. Bütün ruh ve manasından sıyrılan dini hayatın bu şekilperestliğine “zühd ve takva” adını verenler, bu vehimlerinin kaskatı gururu içinde gömülüp kaldılar ve bu yolda yürürken Allah’a götüren ahlak yolunun izlerine bile rastlamadılar.” (a.g.e, s.33)

“Asırlardır milyonlarca Müslümanın, yurtlarında aç ve sahipsiz inleyen mü’min kardeşlerini çiğneye çiğneye ziyarete koştukları Kâbe’den dönüşte, onlar hakkında olsun biraz merhamet, hatta insanlar hakkında olsa da bir parça aşk ve muhabbet getirdikleri görülmüş müdür? Hâlâ İslam âlemi birbirine düşmandır ve Kâbe’nin bekçileri de, Müslüman kardeşlerini soymakla görevlidirler. Siz, Allah’a iftira ediyorsunuz! Allah, böyle bir ibadet istememiştir! Haccın manası, ruhsuz bedenlerin sırf mekân değiştirme şeklinde muayyen bir beldeye gitmiş olmaları değildir. Haccın İslam Kongresi olan gerçek ahlaki ve içtimai gayesinin yanın da büyük manevi (mistik) değerini gerçekleştirecek olanlar, dini aşk ile kalbin ebediliğe götüren yolu olduğunu bilen ve yaşayan gönüllerdir. Bedenlerini putlar gibi şekiller ve kütleler halinde kımıldatmakla Allaha yaklaştıklarını vehmeden ölü ruhlar değil.” (a.g.e, s. 35).

3- Sonuç

1- Kurucu tecrübenin üzerinden uzun zaman geçmesi ile (1400 sene) Müslümanlar da –Kitap Ehli gibi- canlı iman ve ahlaklarını büyük ölçüde kaybedip ölü itikad (Amentü) ve ibadetler (İslam’ın Beş Şartı) ile yetinmektedirler.

2- Sünnilik, Kur’an’da varit olan canlı ve artıp eksilen imanı, artıp eksilmeyen ölü itikada/inanca dönüştürmüştür.

3- Kur’an’da varit olduğu hali ile iman ve amel iki ayrı şey; fakat ikisi birbirine zorunlu olarak bağlı şeylerdir.

4- Canlı İmanı olmayanın, yaratıcı ahlaki ameli (takva) olmaz. Dogmatik taklit ile oluşturulan “Amel Ajandası” büyük ölçüde ibadetlerden oluşmaktadır.

5- Alışkanlık, ezber ve borç ödeme gerekçesinden dolayı yerine getirilen ibadetler, Allah’a saygı ifadesi ve kullarına karşı ahlak (adalet-merhamet) üretme yerine; cenneti garantilemenin ticarî “alış-veriş”ine dönüşmüştür.

6- Sünniliğin “Mü’min/Müslüman” tanımı, çoğunlukla toplumdan taklit/miras yolu ile elde edilen; amel/ahlak içermek zorunda olmayan “beleş/bedava” bir kimliktir. Yüzde biri eksik olan –döviz cinsinden- bir kâğıt parayı “geçersiz” sayan Sünni halkımız; dini kimliğindeki yüzde 90lık eksikliği “tam” saymaktadır. Kur’an’daki mü’min ve Müslüman kimlik tanımı, ameli-ahlakı içermektedir. Tasdiki olan kişiye politik olarak “Müslüman” kimliği verilebilse de; teolojik olarak ameli/ahlakı olmayan kimseye “mü’min” kimliği verilemez. O, sıfatsız veya iki arada bir derededir. Böyleleri tekfir de edilemez.

YORUMLAR (41)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
41 Yorum
  • nazmi uçkan / 11 Şubat 2022 21:00

    yorumcuların düstüğü yanılgı,ilhami hocanın düşüncelerini AYET gibi algılamalarından kaynaklanıyor.nihayetinde bir beşer görüşüdür............................ve bu konularda söylenecek enson beşer sözüde değildir...................................aslolan tutarlı olmaktır.söyledikleriyle eyledikleri arasındaki paralelliktir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Kadir Akbay / 07 Ocak 2022 09:43

    Genel olarak yerinde bir aciklama olmuş. Katılıyorum. Metni her okuyanin anlamasi için cümleler biraz kısa ve biraz daha sade olsa çok güzel olurdu.

    Yanıtla (0) (0)
  • karar okuru / 10 Ekim 2021 15:08

    İman konusu adam akıllı tartışılmalıdır. İman mümkün müdür, verileri nelerdir, tutku, aşk, baglılık gibi bir şey midir insan ruhunda bir ömür boyu devam eder mi. yoksa insanlar boşa mı kürek çekiyor. kalp tasdik organı mıdır. imanlı ile imansızın kalbi değiştirilse sonuç ne olur.

    Yanıtla (0) (0)
  • Cenk Cemil / 08 Ekim 2021 12:02

    2- ... Huccacı, din konusunda en az kendisi kadar çamlar devirmiş olan Nurettin Toğçu'nun bir eserinden alıntıladığı """Bedenlerini putlar gibi şekiller ve.kütleler halinde kımıldatmakla Allaha yaklaştıklarını vehmeden ölü ruhlar değil.""" bu cümle ile küçük görüyor! Ve bendeniz de acizane hem Nurettin Topçu'ya ve hem de İlhami Efendiye şu soruyu soruyorum:
    Siz kimsiniz ki, İslâm Dini ve hak mezhebler konusunda konuştukalrının dinde bir senet olabilisin ? Haddinizi bliniz vesselâm !?

    Yanıtla (0) (0)
  • Cenk Cemil / 08 Ekim 2021 11:57

    1- Bu yazının neresini düzeltelim ki ? İlhami Efendi, başta İmam-ı Azam Ebu hanife ve Sünnilik olmak üzere şu an ülkemizde en çok mensubu bulunan Hamefiliği beğenmiyor, ve bzouk vesapık bir mezheb olan Mutezile'nin görüşlerine tutunmaya çalışıyor, mıteber bütün ulemanın görüşleriyle artma ve eksilem kabu etmeyen muminlerin imanının artıp-eksilebileceğinden dem vuruyor ve Hacca gidip gelen ve belki de anasından doğmuş gibi günahsız bir konuma giren Huccacı , ...

    Yanıtla (1) (0)
  • Ziya Keskin / 08 Ekim 2021 07:04

    Bediüzzaman said Nursi yi okumuş olsa idi tezini düzeltme ihtiyacı duyardı Kur'an ayetlerinin değişmesi gerektiğini söylediğini düzeltmeye çalıştığı gibi

    Yanıtla (0) (1)
  • Abdullah / 07 Ekim 2021 21:47

    Sünnilik, Kur’an’da varit olan canlı ve artıp eksilen imanı, artıp eksilmeyen ölü itikada/inanca dönüştürmüştür.
    Bu eleştiri biraz ağır kaçmış geldi bana.
    Mesal Bediüzzaman Saidi Nursi
    "Acaba İslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?" sorusuna Mektubatta:

    "Elcevap: İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz."
    Diye cevap verir ve Yazdığı eserlerinde iman hakikatleri üzerinde asrın idrakine uygun bir şekilde iman hakikatlerini anlatır.

    Yanıtla (0) (1)
  • Muammer / 07 Ekim 2021 15:36

    Bir İNSAN TEKİnin gerek düşünceleri ve gerekse fiilleri/davranışlarının tamamı ne bütünüyle OLUMSUZ/ KÖTÜdür,
    Ne de bütünüyle OLUMLU/İYİdir..Herkeste PROBLEM vardır ve bu İNSANİ bir ŞEYdir.
    Bu İNANÇ işi çok su götüren bir MESELE/SORUNdur ve çözümü PSİKİYATRİKtir.
    Sonuç : Her İNSAN TEKİ kendi başına TEKtir ve hiç bir GÖRÜŞ'e -MEZHEP'e bağlı olmak zorunda değildir.

    Yanıtla (1) (2)
  • Abdullah seki / 05 Ekim 2021 02:59

    Aynen hocamızın bu konudaki fikirlerine katılıyorum...Tesbitleri Harika ve yerinde...

    Yanıtla (4) (0)
  • Hanif / 06 Ekim 2021 22:14

    Bu yazar ne demek istiyor Sünniliği tenkit etmekmi istiyor peki neyi tavsiye ediyor muğlaklık var iyi niyet sezmiyorum tavsiyem ehli ssünnet alimlerinin iyi okusun anlar yüzeysel okumuş saygılar

    Yanıtla (2) (5)
  • Haydar sayin / 06 Ekim 2021 13:12

    Bütün inanclar,kişisel menfaatlerin aracidir. Düşünün, islam peygamberi vefat ediyor onun en yakinindakiler iktidar kavgasina tutuşuyor ve peygamberin cenazesi üç gün yerinde kaliyor. Din bu kişilere ne vermiş ya da bu kişiler dinden ne anlamis? Bu sekilde baslayan dinin toplumlari getirdigi yer burasi. Neyi tartisiyorsunuz?

    Yanıtla (3) (1)
  • İkram Ozasker / 06 Ekim 2021 10:05

    Anlaşılır bir dil güzel bir yazı

    Yanıtla (0) (1)
  • İstanbullu bir okur / 06 Ekim 2021 03:39

    -leri kitabının arka kapağindaki dediği gibi,şüpeyle yola çıktık kaybettik,yine şüpecilikle arayalım yeterki,kim bilir?buluruz İnşallah.Ümit fakirin ekmeği olmadan,yani yetinmeden aramak,ümidi kesmaden devam,Cihad bu değilmi zaten,ama vurup kırmadan vakit bulabilir isek.Cihad'ın icrasını değiştirdik.Bunun Cihat olup olmadığını,sorğulayarak devam demek lazım.Allah cümlemize yol açıklığı versin.Yazınızı aynen imzalıyorum.Sayğılar

    Yanıtla (1) (0)
  • İstanbullu bir okur / 06 Ekim 2021 03:31

    Sn.Güler hocam;olsa olsa ancak bu kadar olabilir dedirten türden bir çalışma olmuş,Allah(cc)zihninize ve kaleminize sağlık,kuvvet ve size de hayırlı ömürler versin ki,pas tutmuş yürek beyinlerimize Işık(Nur)olsun bu yazınız.O kadar açık olmuş ki,tam halimizi anlatmış,'anlayana sivri sinek saz,anlamayana davul zurna az'hocam ne Allah'lı kalabildik,ne Ata sözlü olabiliyoruz.Acı duyuyoruz,ama acımıyoruz.Anlamımızı kaybettik,arayalım ki,belki buluruz.Rahmetli E.Güngör hocanın İslamın Bu Günkü Mesele

    Yanıtla (2) (0)
  • Mehmet Taşdemir / 05 Ekim 2021 09:28

    Ben en baştaki "Türkiye Halkı" ifadesine takıldım..

    Daha sonrasına konsantre olamadım..

    Yanıtla (2) (13)
  • Karar Okuru / 05 Ekim 2021 17:33

    Takılma böyle şeylere, sana ahirette Türk müsün, Kürt müsün diye sormayacaklar. Çok da önemli değil yani. Allah katında Rum olsan ne olur, Ermeni olsan ne olur? Türk olmak bizi cennete koymadığı gibi, olmamak cehennemlik de yapmaz!

    Yanıtla (6) (3)
  • Antalya Hüseyin / 05 Ekim 2021 09:17

    "Deizm" kokuyor, hadi ordan,..

    Yanıtla (1) (19)
  • Karar Okuru / 05 Ekim 2021 17:30

    Sen önce deizmin ne olduğunu bir öğren, deizm kokuyormuş, hadi ordan!

    Yanıtla (8) (1)
  • Abdullah ÖĞÜTÇEN / 05 Ekim 2021 12:59

    İlhami Hocamın bugün ki yazısı ,okuduğunda müslümanım diyeni silkeleyen bir yazı olmuş. Yazıyı okuyan her insan kendisine "ben neyim" hangi "sınıfa dahilim" sorusunu sorsun.

    Yanıtla (7) (1)
  • sabri reyiz / 05 Ekim 2021 12:40

    Keşke "yolsuzluk hırsızlık değildir", "çürük de olsa denizin ortasındaki gemide beklemek ehveni şerdir" diyen Hayrettin Karaman da okusa.

    Yanıtla (6) (0)
  • yanlışbulan karardüşmanı / 05 Ekim 2021 12:30

    "ve" yerine virgül konsa iyi olurmuş

    Yanıtla (0) (0)
  • ibrahim / 05 Ekim 2021 12:10

    , ibadetlerimizi bonus kazanma mantığı ile yaptığımız için kendi çocuklarımız bile, bizlerin bu din anlayışından nefret ediyor, derinliksiz ruhsuz merhametsiz hesaba kitaba dayalı kuru bir din algısı kimseyi etkilemez kimseye de birşey katmaz.Bir otobüs kuyruğunda bile haksızca öne geçmek için çabalıyoruz.Aslında iyi insan yoktur, kötülük yapma fırsatını yakalamamış insan vardır. diye düşenmeye başladık maaalesef

    Yanıtla (5) (1)
  • ARİF ÖNCEL / 05 Ekim 2021 07:09

    Hocam,iyi güzel yazmışsın da,okuyucu kitleni dil zengini olarak algılaman yanlış olmuş.yazdığını okumaya başlayan yüz kişiden doksanı daha birinci paragrafta terkeder.bir şey anlamaz.bu yazınızı daha sadeleştirerek yazsan olmaz mıydı?

    Yanıtla (6) (12)
  • yakup özkarabaş / 05 Ekim 2021 11:34

    arapça ya o kadar bağlanılmış ki sanki türkçe karşılığı yok, son derece değerli yazı ne yazık ki arapça kelimelerin çokluğu ile anlamakta güçlük çekilir hale gelinmiş kanısındayım. yine de hocamı yazısından dolayı kutlarım.

    Yanıtla (1) (2)
  • ORCAN TANYALÇIN / 05 Ekim 2021 11:16

    İLK DEFA BU KADAR NET BELİRTİLEN BİLGİLER İÇİN TEŞEKKÜRLER. NET OLARAK AYNI FİKİRDEYİM.
    İSLAM ALEMİ UZUN ZAMANDIR KİTAP EHLİ = DÜNYA EHLİDİR. DÜNYA EHLİ OLANLARIN AHİRETTEKİ
    HALLERİ CEHENNEM EHLİDİR. İÇLERİNİ RAHATLATTIKLARI , KILDIKLARI NAMAZLAR YATIP KALKMAKTIR,
    ORUÇLARI AÇLIKTAN İBARETTİR, OKUNAN KUR'AN GIRTLAKLARINDAN AŞAĞI İNMEZ. SEBEBİ ŞUDUR;
    KENDİNİ İLAH EDİNMİŞ OLMAK. BUNU BİLİR VE GİZLERLER. ÖRTÜLERİ KALDIRILINCA YALAN SÖYLEDİKLERİ, HIRSIZLIK YAPTIKLARI, ZİNA ETTİKLERİNİ GÖRÜRSÜNÜ

    Yanıtla (2) (1)
  • Cüneyt Sezer / 05 Ekim 2021 08:55

    Müslüman arada bir bile olsa pembe bile olsa yalan söyleyemez. Kaba ve çirkin söz söyleyemez, dedidoku, gıybet edemez. Komşusu kendisinden emin olmalıdır, aldatamaz, hile yapamaz. Akrabalarına bakmakla yükümlüdür, kimseye zulmedemez. Güler yüzlü olmalıdır, yolda kalana, yol sorana yardım eder, başkasına eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmalıdır. Kötülüğe iyilikle karşılık vermek durumundadır. Selam vermeli, selam almalıdır. Vs.vs Bunlar güzel ahlaktır. Bunları yapmayan bizden değildir.Ötesi var

    Yanıtla (12) (1)
  • HERMES / 05 Ekim 2021 10:57

    Aynen katılıyorum. Sn. Yazar bütün bunların Ruhun bedene hakimiyeti için, diğer deyişle sürücünün ata hakimiyeti için olduğunu, finalde Hakk rızasına giden yolun bu olduğunu söylemekte, çünkü Ruh, Hakk'tan gelmekte.

    Yorumunuzu beğenmeyen 1 kişiye ne demek lazım bilemedim...herhalde "iki menzil arasında bir menzilde" olan bir kişidir en basitiyle :))

    Yanıtla (0) (0)
  • Zafer / 05 Ekim 2021 10:26

    Sizin anlattığınız Müslümanlık tan Türkiye dahil hangi Müslüman ülkede dürüstlük kul hakı gözetliyor herkez hırsız olmuş bana eli ayağı düzgün birtek İslam ülkesi gösterin ben kendime Müslümanım demeye utanıyorum bu rezillikleri bu hırsızlıkları gördükçe birde Almanları bakıyorum ve yanımdaki arkadaşlarıma soruyorum Almanları Müslüman biz türklrmi diye her pislik bizim müslümanlardan bütün dürüstlük doğruluk alanlarda

    Yanıtla (7) (2)
  • söz / 05 Ekim 2021 09:53

    türkiyede islam dininin bu kadar darbe almasının birinci sebebi selefi vehabi profösörlerin oldugu ilahiyat fakülteri bu okullardan mezun olan deist insanlar ve allahın dinini tam anlatmıyan diyanettir

    Yanıtla (5) (2)
  • Tekin KÜÇÜKALİ / 05 Ekim 2021 09:35

    SAYIN GÜLER Köşe yazınızı üç defa okudum. Öncelikle size yürekten teşekkür ederim Böylesine anlaşılır, böylesine doğru cümlelerle bizleri aydınlattınız. Size söyleyebileceğim bana göre en güzel söz şu olsun
    ALLAH SİZİ VE TÜM SEVDİKLERİNİZİ MERHAMETİYLE KORUSUN Güzel yürekli insan.
    Tüm Karar okuyucularına saygılar sunarım

    Yanıtla (12) (2)
  • Kararlı / 05 Ekim 2021 09:34

    Bu sabah Erdoğan Bayraktar'ın 17-25 tapelerini dinledim. Urla'da SİT alanının tam ortasına villaları dizen kişi, Türkiye'nin en büyük dini gruplarından olan Nakşi/Erenköy cemaatinin lideri Topbaş. İslam adına ne kadar hazin bir tablo. Yazarın dediği gibi bu kişiler, maddeci oldukları için eleştirdikleri insanlardan daha az maddeci değiller. Ama imanlarını Allah bilir. Ahlaksız oldukları kesin ama yine de imansız dememek lazım bence. O yüzden başlığı biraz müfrit bulduğumu söylemek istiyorum.

    Yanıtla (5) (1)
  • Muhammer şahin / 05 Ekim 2021 08:20

    Böyleleri dediğiniz insanlar halka aleni şekilde zulmediyor ve masum insanların hayatlarını karartıyorsa, milletin malını çalıyor, zorla el koyuyorsa onu tekfir etmiyecekmiyiz.

    Yanıtla (3) (0)
  • Kararlı okur / 05 Ekim 2021 09:29

    Biz onları tekfir etmeden önce onlar bizi tekfir etti; daha doğrusu cehenneme gönderdi. "Dünyanızı ve ukbanızı mahvetmemek için referanduma evet deyin" dedi. Ukbayı mahvetmek demek, cehenneme gitmek demektir. Biz de hayır oyu verdik. Bakalım akıbetimiz ne olacak!

    Yanıtla (7) (0)
  • Kasım ÖZDEMİR / 05 Ekim 2021 08:38

    Yazınız için teşekkür ederim. Son beş yıldır devlet yüzünden incinen ruhumun soğuyan imanımın farkındayım. Müslümanlara 'dava' adına güvenim kalmadı. Rabbimizin merhametine sığınıp sabır diliyorum.

    Yanıtla (8) (0)
  • Nejmettin Hacinecipoğlu / 05 Ekim 2021 08:17

    İsabetli bulduğum noktalar olduğu kadar,isabetsiz olan noktalarda var tamamına katılmıyorum.Amel imanın meyvesidir meyve vermeyen ağaç misali Amelsiz müslümana eksiktir.

    Yanıtla (1) (1)
  • ... / 05 Ekim 2021 08:16

    Acizane; kabaca, halk dili ile, kahve ağzı ile anlatmaya, anlamaya, dillendirmeye çalıştığımız konuları seviyeli olarak çok güzel anlatan bir yazı olmuş. Teşekkürler...

    Yanıtla (3) (0)
  • İskar / 05 Ekim 2021 07:41

    Eyvallah da
    Sünnilik kötü ise hepimiz şiia'mı olalım. Yazının başlığına koydugunuz resim ve hocanın yazısı inceden inceye yönlendirme içeriyor. Türkiye'deki Vasat ümmetin bireylerini çok yordunuz çok insanların takati kalmadı.
    Üzgünüz yazık.

    Yanıtla (0) (4)
  • TEŞEKKÜRLER / 05 Ekim 2021 06:57

    Son zamanlarda okuduğum en ""derli toplu, uyarıcı ve ufuk açıcı"" bir yazı. Yazara çok teşekkür ederim.

    Yanıtla (4) (0)
  • Çakal / 05 Ekim 2021 06:21

    Türkiye'de doğduk. En değerli şey olan imanı kucağımızda hazır bulduk. Günde üç beş kez yattık kalktık, kendimizi garantide sandık. Sahabelerin "bu ayette acaba münafık diye benden mi söz ediliyor" diye kalpleri titrerken, kendimizi çoktan kurtulduk saydık. Yetmedi, karşı taraftakileri hemen cehenneme gönderdik. İşimize gelmeyen ayetleri kafirlere yorduk. Hep babadan gördük, kalıplara klişelere kısıldık. Çalışmadık, keyfimize baktık. Örnek insan olup kitleleri etkilemek yerine anca çakal olduk.

    Yanıtla (9) (0)
  • NAMIK / 05 Ekim 2021 03:10

    İnsanı sarsan, düşünmeye ve endişeye sevk eden, hal-i pür melalimizi çok güzel özetleyen ama her satırının büyük bir ızdırap ile yazıldığı hissine veren bir hasbihal olmuş. Neler kaybetmişiz biz ? Gönüllerdeki kuraklık, gözlerdeki kuruluk, şu sonbaharda yağmurun yağmıyor olmasından daha büyük bir afet değil mi ? Düşünmek, akletmek, yeniden imana, güzel ahlaka, salih amele sarılmak kadar; kardeşlik, adalet, insan hakları, eşitlik, kamu hakkı ve toplumun barışı için de çaba gerekiyor.

    Yanıtla (16) (0)
  • Ata Kavalcı / 05 Ekim 2021 03:09

    Binek hayvanlarını serbest bırakanlar köyde hoş karşılanmaz. Çünkü ince ağaçların kabuklarını çok severler. Başıboş kalırsa bahçelere musallat olur, ağaçların kabuğunu ortadan sıyırır. Kabuksuz kalan ağaç fazla yaşayamaz...
    Kıssa: Toplum değerlerini koruyabilecek olan yine o toplumdur.

    Yanıtla (2) (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir