Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Hasan Mesut Önder, Türk istihbaratının İngiliz MI6 ile yürüttüğü ortak operasyonu yayınladığı makaleyle anlatan İsrailli istihbarat tarihçisi Dr. Yaakov Falkov’la konuştu.
Türk istihbaratının, İkinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirecek İngiliz istihbarat operasyonuna destek verdiğine dair yeni bilgiler ortaya çıktı. İsrailli istihbarat tarihçisi Dr. Yaakov Falkov’un arşiv belgelerinden yararlanarak yazdığı makale; 1941 yılında İstanbul’da, Almanya-Polonya arasında yürütülen gizli diplomatik temasları engellemek için MAH ile İngiliz gizli servisi MI6’nın birlikte yürüttüğü bir operasyona ışık tutuyor. Konunun Türk istihbarat tarihini etkileyen boyutu olduğu için Letonya kökenli İsrailli istihbarat tarihçisi Dr. Yaakov Falkov ile yazdığı makale özelinde röportaj yaptık. Dr. Falkov, Tel Aviv Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesidir. Rusya ve Doğu Avrupa’da diplomasi, istihbarat ve gerilla savaşı üzerine çalışmaktadır. İsrail’de bulunan İstihbarat Metodolojisi Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacıdır.
1940-1941 yılları arasında Türkiye topraklarındaki gizli Polonya-Alman temaslarını ve İngiliz istihbaratının bu temasları bozmak için gösterdiği başarılı çabaları anlatan “Hitler ve Churchill Arasında” adlı bir kitabı bulunmaktadır.
1940’LARDA İNGİLİZ İSTİHBARATINA HER SERBESTLİK TANINDI
Makalede o dönem ismi MAH olan Türk İstihbarat Teşkilatı’nın 1940’lı yıllardan sonra İngiliz gizli servisleri ile yakınlaşmasının başladığı tespitinde bulunuyorsunuz. Bu yakınlaşmanın içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ne yazık ki bu işbirliğinin tam olarak nasıl gerçekleştiği hakkında fazla bir şey bilmiyoruz. Kesin olarak bildiğimiz şey, 1940’ın ikinci yarısında Türkiye’de İngiliz özel servisinin temsilcilerinin bulunduğudur. SIS (MI6), SIME (Mısır merkezli İngiliz Ortadoğu Komutanlığı’nın güvenlik servisi, profesyonel olarak Londra’daki MI5 merkezine bağlıydı), SO.2 (SOE/ Special Operations Executive’in operasyonel bölümü), MI9 (düşman hatlarının gerisinde düşürülen RAF pilotlarının kurtarılması - Türkiye’de Balkanlardan İngiliz pilotların eve getirilmesinden sorumluydular) ile hava ve deniz kuvvetleri istihbaratının temsilcileri bulunuyordu. Sadece bu gerçek bile, yerel Türk özel servislerinin İngilizlere güvendiğini ve ülke topraklarını kendi ihtiyaçları için kullanmaları konusunda onlara bir tür “serbestlik” tanıdığını anlamak için yeterlidir.
İNGİLİZ İSTİHBARATI İÇİN TÜRKİYE YÜKSEK ÖNCELİĞE SAHİPTİ
Türk ve İngiliz istihbarat servisleri arasındaki yakınlaşmanın siyasi ve stratejik nedenleri hakkında neler söylersiniz?
Bana göre, İngilizlerin Türklerle işbirliğine birkaç nedenden dolayı çok ihtiyacı vardı. Türkiye’nin Nazi işgali altındaki/etkisindeki Güneydoğu Avrupa’ya ve Sovyetler Birliği’nin güney bölgelerine yakınlığı, birinci nedendir. İkinci Dünya Savaşı’nın bu iki önemli alanı hakkında stratejik istihbarat toplamayı ve Balkanlardaki (ve daha sonra Macaristan’daki) SOE faaliyetlerini desteklemeyi çok daha kolay hale getirdi. Ayrıca Balkanlarda düşen İngiliz pilotları için kurtarma rotalarının etkili bir şekilde organize edilmesini sağladı. Türkiye’de görev yapan Mihver diplomatlarının yakından izlenmesi, onlar ve Berlin’deki efendileri hakkında çok değerli istihbarat sağlıyordu. Son olarak, Nazi istihbaratının yıkıcı ve nüfuz operasyonlarının Türkiye’de ve Orta Doğu’daki topraklarında önlenmesi, İngilizler için yüksek önceliğe sahipti.
Türk tarafı, İngiliz meslektaşlarının casusluk faaliyetlerini yakından öğrenmenin yanı sıra Almanların, İtalyanların, Sovyetlerin ve hatta Bulgarların olası Türk karşıtı niyetleri hakkında istihbarat elde etmeye de ilgi duyuyordu. Ayrıca Avrupa’dan gelen mülteci dalgası; bazıları çok güçlü çeteler kuran, Almanlar ve İtalyanlarla karmaşık ilişkiler sürdüren birçok Avrupalı suçluyu Türkiye’ye getirdi. Bu nedenle, örneğin Türkler ve İngilizler; Mihver’in, bu suç çeteleri aracılığıyla, özellikle de sahte İngiliz parasını yayarak yıkıcı faaliyetlerde bulunduğu iddiasından çok endişe ediyordu. İngilizler ve Türkler, bu ciddi ekonomik tehditle mücadele etmek için birlikte büyük çaba sarf ediyorlardı.
GESTAPO’NUN KORKTUĞU İSTİHBARAT SERVİSİ MAH
Makalede MAH’ı, “Gestapo’nun korktuğu istihbarat servisi” olarak adlandırıyorsunuz. Neden Gestapo, Türk istihbaratından korkuyordu ve Türk istihbaratının Almanya’daki faaliyetleri ile ilgili ne tür bilgiler var?
Ne yazık ki bugün elimizde 1941-1942 yılları arasında Üçüncü Reich topraklarındaki Türk istihbarat faaliyetlerine ilişkin sadece iki kısa Gestapo raporu bulunmaktadır. Bu raporlar 1945 yılında, diğer birçok Gestapo belgesi ile birlikte Sovyetler tarafından ele geçirildi ve orijinalleri halen Moskova’daki Rus istihbarat arşivlerinde saklanıyor. 1990’larda, arşiv alışverişi yoluyla, kopyaları Batı’ya ulaştı ve ben de onları buldum.
Her iki belge de yerel Gestapo şubelerinden “Türk ve Türkofil öğrencileri dikkatle gözlemlemeleri ve herhangi bir şüpheli davranışları hakkında derhal Berlin’deki merkeze bilgi vermeleri” talebiyle sona ermektedir. Raporlarda, tarafsız oldukları iddia edilen Türklerle ilgili bu kadar yüksek bir Gestapo alarmının nedenine dair hiçbir açıklama yoktur. Bugün ancak 1941-1942 yıllarında Alman istihbaratının yukarıda anlatılan yakın Türk-İngiliz ilişkisinin en azından kısmen farkında olduğu ve bu nedenle Alman topraklarındaki MAH faaliyetlerini fiilen bir güvenlik tehdidi olarak gördüğü tahmin edilebilir.
Bu faaliyetin ayrıntılarına gelince, Gestapo raporları şunları açıklamaktadır: Reich’taki Türk resmi temsilciler, askeri ve ekonomik istihbarat topladılar. Elemanlar, büyükelçilik ve Berlin Başkonsolosluğu’ndaki resmi Türk temsilcileri tarafından görevlendirildi. Raporlarda, özellikle 1941-1942 yıllarında, Türk Büyükelçiliği 1. Sekreteri Nihat Elli ve büyükelçilikteki Kültür Ataşesi Nihat Adil Erkman adı geçiyor. Erkman’ın maske hikâyesinin, Alman üniversitelerinde okuyan Türk öğrencileri denetlemek olduğu görülüyor. Ama aslında öğrenciler arasındaki kaynaklarından istihbarat raporları almak için Üçüncü Reich’a çok sayıda seyahat yaptı. Erkman’ın Almanlar tarafından tanınan, belirlenen ajanları arasında sadece Türkler değil; Azeriler, Gürcüler ve Ermeniler ve hatta Türk pasaportlu Yahudiler ve yarı Yahudiler de vardı.
MİKİCİNSKİ’NİN YAKALANIP FİLİSTİN’E GÖNDERİLMESİ
İstanbul’da Nazi Almanyası Temsicisi Von Papen ile Polonya temsilcisi Samson Mikiciński arasında yürütülen gizli temasların engellenmesinde Türk istihbaratının rolünü anlatabilir misiniz?
Churchill, Sovyetlerle yapmış olduğu yarı gizli temaslarda Sovyetlerin işgal ettiği Doğu Polonya topraklarını Sovyetlere vermeyi vaat ediyordu. Bu durumu öğrenen sürgündeki Polonya Hükümeti’ni hayal kırıklığına uğrattı ve Almanlarla gizli temas kurdular. Sürgündeki Polonya Hükümeti Başkan Yardımcısı Bakan Stanislaw Kot, bu temasları yürütmek için sırdaşı ve yakın yardımcısı olan zengin Yahudi iş adamı Samson Mikiciński’yi, Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi Von Papen ile İstanbul’da görüşmeleri yürütmesi için görevlendirir. İngilizler bu gizli temaları öğrenir ve Alman-Polanya yakınlaşmasının yaratacağı jeopolitik tehditleri öngörerek, bu görüşmeleri sabote edip engellemek istediler. Samson Mikiciński, Şili Devleti’nin diplomatı olarak Türkiye’ye gelmiştir. Türk istihbarat teşkilatı da bu görüşmelerin engellenmesinde İngiliz istihbaratı ile ortak çalışmış ve İngilizlerin Türk topraklarında çalışmasına müsaade etmiştir.
Mevcut İngiliz belgelerinden ve savaş sonrası Polonya’da anlatılanlardan çıkarabildiğimiz kadarıyla, Türk istihbaratı söz konusu operasyonun Türk topraklarında yapılmasını kabul etmiş ve şu önemli yardımı sağlamıştır. İlk olarak, İstanbul’da, Almanların emriyle sahte İngiliz banknotları yayan suçluları hedef aldığı iddia edilen geniş çaplı bir polis operasyonu başlatılmıştır. Tutuklananlar arasında, kendisi de bir Polonya Yahudi’si olan Mikicinski’nin diğer gerçek suçlularla birlikte tutulan özel sekreteri de vardır. Türk polisi içinde zaten bazı bağlantılar kurmuş olan Mikicinski, onlardan birine yaklaşarak para karşılığında yardımcısının serbest bırakılmasını sessizce ayarlama talebinde bulundu. Devlet güvenliğini ilgilendiren bu son derece hassas konunun ancak daha üst düzey bir polis yetkilisi tarafından ele alınabileceği cevabını aldı. Ve bir süre sonra böyle bir yetkilinin şans eseri bulunduğunu ve Mikicinski ile temasa geçmeye hazır olduğu; ancak bunun İstanbul’un Avrupa yakasında bulunan gizli bir dairede yapılabileceği kendisine bildirildi. Mikicinski oraya tek başına gitmiş ve sözde Türk muhatabını beklerken avını çaresiz bırakmak ve kaçırılmasını kolaylaştırmak amacıyla, büyük bir kısmı güçlü bir yatıştırıcı içeren bir fincan kahve ikram edilmiştir.
Ancak ilaç onun iri ve güçlü bedenini etkilemeyi başaramadı. Bu yüzden, bir bahaneyle uzaklaştırıldı ve bir hafta sonra geri dönmesi istendi. O da şaşırtıcı bir şekilde bunu yaptı. Görünüşe göre sekreterini Türk hapishanesinden kurtarmaya hevesliydi ve muhtemelen Bakan Kot’un Londra’dan gönderdiği uyarılara rağmen İstanbul’da kalmasının nedeni buydu. İngilizler de onun Türk topraklarındaki faaliyetlerini engellemeyi planlıyorlardı. Aynı gizli daireye yaptığı bu ikinci ziyaret; İngilizler, onlara sadık Polonyalılar ve Türkler tarafından yakalanmasıyla sonuçlandı. Takip eden bir hafta boyunca İstanbul’da bir yerde gözetim altında tutuldu ve daha sonra büyük olasılıkla Boğaz’a inen küçük bir İngiliz amfibi uçağıyla Filistin’e uçuruldu. Polonyalıların daha sonraki bir anlatımına göre, gözaltından uçağa kadar Türk topraklarındaki son yolculuğu, Türk istihbaratının temsilcilerinin koruması altında yapılmıştır. Mikicinski, Filistin’de İngilizler tarafından tutuldu ve Osmanlı döneminden sonra hapishaneye dönüştürülen Akka Kalesi’nde altı ay boyunca Von Papen ve Stanislaw Kot ile olan ilişkileri hakkında sorgulandı. Ancak sorguda çözülmediği için hapishane dışında sorgulanması gerektiğini isteyen Polonya Askeri istihbaratının, hapishane dışında onu öldürerek bir kum tepesine gömdüğü ifade edilmektedir.