Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer, Ramazan ayında İsrail güçlerinin Filistinlilere dönük zulüm baskınlarına karşı İslam dünyasının ortak tepki göstermesi gerektiğini belirtiyor.
Ramazan ayın içinde Filistinlileri ölümle, müdahaleyle, aşağılamayla muamelede bulunmak İsrail’in rutinine dönüştü adeta. Her Ramazan ayında Müslümanlara içinde bulundukları ‘zilleti’ anımsatırcasına açık cezaevine çevirdiği Filistin’i ve esaret altına aldığı Filistinlileri herhangi bir mazerete ihtiyaç hissetmeksizin ölüme, yıkıma, aşağılamaya tabi tutuyor.
Endülüslü Müslümanların iki yüz-üç yüzyıl boyunca yaşadığı yok oluş trajedisinin emarelerini taşıyan Filistin gerçeği de adım adım planlanmış bir hedefe doğru sürükleniyor. İsrail, tanımlayıcı vasfı olan saldırganlığı, sadece Filistinlilerin varlığını hedef almak için değil aynı zamanda yeryüzündeki tüm müslümanların canını acıtmak, onlara meydan okumak için de pervasızca kullanıyor. 1948’den bu yana sürekli genişleyen coğrafi sınırları hem saldırganlığı hem meydan okumayı ve çok daha trajik olan ise bu saldırganlık ve meydan okuma karşısında bir direnç odağı ol(a)mayan İslam Dünyasının varlığını teyit ediyor.
İsrail’in Mescid-i Aksaya sabah namazında baskın düzenleyip 200 Filistinliyi işkence ve ters kelepçe ile gözaltına almasını başka türlü nasıl okuyacağız? Askerlerle, mermilerle, coplarla, kelepçelerle yapılan ve şu an için 200’den fazla insanın yaralandığı operasyon dolayımında dile gelen hususlara bir daha bakalım: Ramazan ayı, Kudüs, Filistinliler, Mescid-i Aksa, namaz, cemaat. kurulduğu günden bu yana periyodik şekilde işleyen bu zulüm düzeneğinin teknik bir arıza, Garaudy’nin ifadesiyle bir yol kazası olmadığı açık. Şairin tespitiyle her şey biz yaşarken oluyor.
İslam dünyası için sembolik anlamı hayli büyük ve hafızalarda çağrışımları kabarık olan bir mekânda, bir zamanda yapılanlarla Müslümanlara meydan okunan bu zor zamanlarda benliğimizi saran utancın ve kronik zilletin bitmesi için bazı şeyleri derin ve uzun uzun düşünmemizde zaruret var. Bugün artık doğusundan batısına dünyanın dört bir tarafına yayılmış olan Müslümanların, Kuzey Afrika’dan Uzak Asya’ya İslam dünyasının görünümü umutsuz bir vakıa olarak önümüzde dururken anlık kabarmalarla, duygusal tepkilerle bu anafordan çıkamayacağımız aşikâr. Kudüs meselesi, Filistin meselesi İslam dünyası olarak içinde bulunduğumuz ahvalin içler acısı halini görünür kılması açısından önemlidir. Rahmetli Nurettin Topçu’nun ‘eğitim sistemimizin iki eksiği var: Birisi eğitim diğeri sistem’ şeklindeki tespiti bana ‘İslam dünyası’ terkibimizi hatırlatıyor. İslam dünyasının da anlaşılıyor ki iki eksiği mevcut: Birisi İslam diğeri ise bütünlük ima eden anlamıyla dünya. Uzun zamandır ‘ismi var kendi yok’ İslam dünyasının bir varlığa, ağırlığa, iradeye dönüşmesi elbette uzun ve meşakkatli bir yolculuğu gerektiriyor. Öncelikli olarak da İsrail’i anlık bir kriz, Batı’nın yürüttüğü siyaseti de ana akım siyasetin dışında görmemekle başlamalıyız sanırım. ABD’nin, Batı’nın İsrail ve İslam dünyası arasındaki ilişkisinde konsept maalesef her halükarda İsrail lehine işlemek üzere yapılandırılmıştır. İsrail’in bu bölgede kurulması da aynı konseptin uzantısından başka bir şey değildir.
KÜRESEL STATÜKONUN İSTİSNASI İSRAİL
İsrail, kabul etmekte sıkıntı yaşasak da, sorumluluklardan muaf tutulmuş, her türlü vecibeden sıyrılmış tabiri caizse küresel dünyanın istisnası olarak konumlandırılmıştır. Batı’nın kendi içinde pek çok ülkeye bahşetmediği bu konumu İsrail’e vermesinde elbette bizler için düşünülecek çok şey var. Ancak orada işleyen sistematik ne olursa olsun İslam dünyası açısından mesele bundan bağımsız şekilde etkin, işlevsel bir varlık, güç, irade olarak temayüz edememiş olmaktır. Yerkürenin her tarafını mazlumlar ve mağdurlar için cehenneme çeviren bu zulüm döngüsüne set çekememek, onun karşısında çaresiz olmaktır mesele.
Rahmetli Malik Bin Nebi on yıllar öncesinde İslam dünyasının ahvalinin edilgen bir nesne olmaktan çıkması için kendi gerçeğiyle yüzleşme cesaretini gösterme çağrısı yapmış ve şu hayati tespiti yapmıştı:
“Sömürgecilik var ise sömürgeci ile beraber sömürülmeye müsait bir sömürgenin mevcudiyeti de var. Sorunu bu perspektifle ‘kendi nefsinde olanı değiştirmeye başlamakla’ kavramak yerine sömürgecinin insafı, zalimin merhameti üzerinden teslimiyetçilikle çözüleceğini düşünmek ancak yabancılaşmış bir sömürgenin sınır tanımayan karakter aşınmasıyla izah edilebilir. Sömürge mekaniğinin kuramcısı Fanon sömürgeci-sömürge karşıtlığının ne tür bir içerikle, ne tür zehirleyici bir psikolojiyle malul olduğunu uzun uzun anlatmıştı. İlişki basit bir sömüren-sömürülen, güç farkından kaynaklanan bir ezen-ezilen çelişkisi değil, ezilenin ruh ve düşünce dünyasını tahrip eden, ilişkilerini çarpıtan hatta varlık-bilgi tasavvurunu körelten niteliğiyle bir yıkım ilişkisidir. Bu açıdan bakıldığında çok açık görülmelidir ki mesele İsrail’le, onun insandışı uygulamalarıyla sınırlı değildir hatta meselenin İsrail ve uygulamaları olduğu bile şüphelidir. İsrail elbette sorundur ancak bu sorunu sorun olarak önümüze getiren, büyüten, gittikçe baş edilmesi güç bir soruna dönüştüren de Müslümanlardır, Müslümanların hayatla kurdukları ilişkinin niteliğidir.
Bu ilişkiyi, insanlıkdışılığı görmezden gelerek devam edemeyiz. Uzun ve yorucu bir yol önümüzdeki. Bu yolun, bu hikâyenin sorumluluğunu mucizeler gerçekleştirecek hayali kahramanların sırtına yükleyerek, böyle kahramanları bekleyerek veremeyiz.
BU HENGAMEDEN SORUMLULUK ÜSTLENEREK ÇIKABİLİRİZ
Sistemik sorunların biyografik çözümleri yok. Sorunu yedi düvelle tek başına savaşacak tarih üstü siyasetçiler çözemeyecekleri gibi böyle sorun çözme yolunun olmadığını da görmek durumundayız. Kudüs Şairi Nuri Pakdil “çağ sürgünü olmak”tan bahseder: “Çağ sürgünü olmak, çağın dışında olmak, en alçaltıcı bir durumdur.” Dinin ve dini değerlerin hükümran olması için miskince mehdinin gelişini bekleyen sorumluluk kaçkınlarını nasıl tarih firarileri olarak mahkûm etmeliysek İslam dünyası denilen hayaleti ete kemiğe büründürmek, içeriğini doldurmak, onun ruh ve düşünce iklimini ilmek ilmek örmek şeklindeki yılmaz bir çabayı başkasına havale eden politik miskinleri de aynı şekilde mahkûm etmeliyiz. Bu varoluş hengâmesinde kendisine pay çıkarmayan, yaşadığı hayat, kurduğu ilişki ve bu ilişkinin niteliği ile bir bağ, bir bağlantı kurmayan miskinliğin İsrail’in en büyük ortağı olarak iş başında olduğu gerçeği önümüzdedir.
Yüzyıllık hesapların yapılarak gelindiği bir varoluşsal mücadelede bırakın orta ve uzun vadeli hesapları gündelik akışı bile organize etmekten aciz, koşulların ve şartların ayartmasına duçar olmuş hastalıklı bir bünye var karşımızda. İslam dünyasının en önemli ayaklarından birisi olan Türkiye’nin hali pürmelali önümüzde duruyor. Sınırlı ve sıkıntılı halimizle küresel arenada ne tür bir görünüm arzettiğimiz, ne tür bir etki kapasitesine sahip olduğumuz ortada. Ayrıca özel olarak İslam dünyası gibi bir derdi olan kesimlerin hali pürmelali, kültür, sanat, ekonomi, eğitim, din alanlarında nitelikleri ve performansları, ilişki düzeyleri bu iken bu dünyanın başka bir dünya olmasını nasıl bekleriz, niye bekleriz ve kimden bekleriz? Batı’nın veya küresel statükonun insaf ve merhametine sığınan Müslümanların bunları görmesinde, yaşamasında bir sürpriz var mı sahiden? Şuurumuzda, şuuraltımızda, şiirimizde, edebiyatımızda, ağıtımızda, neşemizde, tarihimizde ve tarih tasavvurumuzda, ben idrakimizde, felsefemizde, soluduğumuz havada, annelerimizin ninnisinde, inanç evrenimizde, duygu ve ruh iklimimizde, gündelik ilişkimizde Kudüs yer almıyorsa bu yaşadıklarımız sürpriz mi sahiden? Adalet, özgürlük, ahlak, barış kendi dünyamızda hakkı verilmeli, önemsenmeli ve öncelenmeli ki yer küreye yayılan bir esenlik bildirisine dönüşsün. Bu bütüncül bağı kuramadığımız her gün saldırganlık biraz daha artıyor, kötülük biraz daha alan genişletiyor.
Bu sıcak hengamede duygusal reaksiyonlarla İsrail’in kazandığı Müslümanların kaybettiği bir yanılgıya yol vermeyelim. Açık konuşacaksak yaptıklarıyla başlarına gelebilecek en büyük belayı yaşayan iki varlıktan bahsedebiliriz. Yahudiler 2500 yıllık sancılı bir yaşanmışlıktan süzüp getirdikleri önemli ve anlamlı şeyin İsrail ve uygulamaları olduğunu düşünüyorlarsa ne tür bir lanete uğradıklarının farkında değiller demektir. Müslümanların yaşadığı sistematik aşağılanma yukarıda da betimlediğim gibi başka tür bir lanete uğramadır. Zaten zulmün egemen hale geldiği yerde mazlumun veya zalimin kimliği üzerinden meseleyi tartışmak daha doğrusu meseleyi orada tüketmek bambaşka bir yabancılaşmadır. Mesele zulüm döngüsünü kırmak, zalimi de mazlumu da insandışılaştıran sistematiğe Adalet’i ve Özgürlük’ü gözeterek müdahale etmektir, edebilmektir.
Bir şey kafama takıldı, cidden: Bu elleri ters kelepçeli Filistinli müslüman kardeşlerimiz, mescitlere ayakkabıyla neden girmişler, secde edilen yerlere ayakkabıyla neden basmışlar? Biri bana bunu izah edebilir mi?(Fotoğraflarda hepsi ayakkabılı da, o yüzden soruyorum.)
Yanıtla (1) (0)Bula bula bu soruyu mu buldun birader? Dışardan içeriye ayakkabılı halleriyle kovalayıp halaların üstüne yatırmışlardır herhalde. Çok mu önemli bu? Secde mahalline ayakkabıyla basma suçunu mu işlediler demek istiyorsunuz?
Yanıtla (0) (0)Sayın değer İyi güzel de İslam aleminin dünyadaki yeri ne, veya ne yapıyor. Allah aşkına hiç mi dönüp kendinize bak mayacağiz , sürekli dışarıyı çevreyi mı suç layacağiz . Avrupa Orta çağ karanlığın dan nasıl çıktıysa bizde bir şekilde çıkmamız lazım, yoksa böyle ağlamaya devam ederiz. .
Yanıtla (2) (1)Önce kendi içimizdeki zulmü yok edelim ki kafamızı kaldırıp dışarıdaki müslümanlarla da ilgilenebilelim, değil mi sayın yazar?Bizde zalimler ve mazlumlar olduğu müddetçe başkasının dertleriyle dertlenemeyiz.Ne demiş atalarımız; Önce can, sonra canan.Onun için içeriye yoğunlaşın önce, derim.
Yanıtla (1) (0)Eskiden ne güzel her Cuma çıkışı şaki tipli insansılar İsrail bayraklarını yakıp üstünde tepinirler ve böylece Filistinli'lere destek olurlardı ! AKP iktidarında böyle sahnelere artık rastlanmıyor. Neden acaba.? Filistin'in Ermeni soykırımı için pul bastırdığını çoğu kişi bilmez. Tarihte en az ,belki de hiç problemimiz olmayan ender ülkelerden biri İsrail ve de Türk'leri severler , Araplar ise bizden birçok nedenden ötürü nefret ederler. Bilelim istedim !
Yanıtla (6) (6)Bu iddia, Filistinli yetkililer tarafından yalanlanmıştır. 25 Nisan 2015 tarihli habere göre, Anadolu Ajansı'na konuşan Filistin'in Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Mohammed Nabeel Alsarraj "Filistin'in, sözde Ermeni soykırımı anısına bir pul bastırmadığı ve sosyal medyada dolaşan pul görselinin sahte olduğunu ifade etmiştir. Filistin ve Türkiye arasındaki kardeşliğe zarar verecek her türlü girişim başarısız olacaktır." açıklamasında bulundu.
Yanıtla (3) (0)Sen yanlış tanımışsın israillileri museviler hrıstiyanlarıda sevmezler araplar derken farkında olmadan efendimizide sav içine katıyorsun o insanların bize olan nefreti tamamen ingiliz casus lawrens gibi insanlardan kaynaklanıypr nasılki şimdi biz pakraduni olan recep tayyıp erdoğanı tanımıyorsal o insanlarda lawrensi tanımadan onun yalanları ile bize hasım oldular
Yanıtla (0) (0)Bunu yapanlar yahudi şeriatına inanan siyonistlerdir, veya onların seçtiği aşırı sağcı yöneticilerdirKendi dinleri ve mabedlerinin dışında kimseye saygıları yoktur zaten diğer din mensupları kafirdir. Başkasının mabedini cami yaparkende birilerini dışlayıp incittiğini anladığınızda Acı çeken ve incinen müslümanlara dünyadan destek bulabilirdik. Türkiye’de ki işid kafasıyla, konsoloslukta adam kesen suud kralı aklıyla, budist mabedleri topa tutan talibanla bu İran’la bizi kimse desteklemez
Yanıtla (5) (1)Kardeş şunu unutma... Sen onlardan olmadıkça onlar senden yana olmayacaklar. Sen onlardan olduğunu sandığında ise Michael Jackson'a ne kadar beyaz gözüyle bakıyorlarsa sana da o kadar kendilerindensin şeklinde bakacaklar.
Yanıtla (0) (2)Kimse, kimseden yana olmaz. Çıkarları varsa senden yana olurlar. Onlar bize nasıl bakarsa baksınlar, bu onların sorunu. Önemli olan en az onlar kadar Güçlü olabilmek. Biz, kendi değerlerimiz ile yükselmeli, güçlenmeli ve etkin olabilmeliyiz. Bunun yolu da, birbirimizi kafir vs ilan etmekle değil; birlikte çalışmak, çalışmak, çalışmakla olur. Teknoloji yok, çalışma yok, oto kontrol yok. Birbirimize düşman olmuşuz, niye önemsesinler ki?
Yanıtla (1) (0)Ayrıca tarihsel persfektifte de bakıldığında anlı şanlı denilen dönemlerde bile İslamın sosyolojik yönleri hep amel boyutunun gölgesinde kalmış ve neticede müslümanlar dar kalıplara sıkıştırılmıştır. Takım tutar gibi parti tutan, kendine dokunulmadikca haksızlığa boyun eğen, sistem kurmaktan aciz ve o nedenle şahıslara teveccüh eden, camisinde imamın ağırlığı, cemaatin kalitesi olmayan garip bir durumda bütün müslümanlar.
Yanıtla (1) (0)"Müslüman kime denir ve nasıl olmalıdır?" ın yeniden tanımlanması lazım. Herkesin "elhamdülillah müslümanım" diyerek konuyu tartışılmaz bir yere oturtarak kapatması asıl sorundur. İtikat ve amel diye özetleyebilecegimiz muslumanligin yaşandığı yerlerde amele endekslenmis geleneksel muslumanliktan ibaret bir anlayış olduğunu görmek lazım. İtikat tetkik edilmeksizin yaşanan ameli bir müslümanlık sarmış dört bir yanımızı. Ama asıl ve hayati konuların hayata uyarlanması sağlam bir itikata bağlı.
Yanıtla (1) (0)'Türkiye’nin hali pürmelali... Sınırlı ve sıkıntılı halimizle... ne tür bir etki kapasitesine sahip olduğumuz .' dedikten ve İslam Dünyası'nın halini ortaya koyduktan sonra; hangi tedbir? Hangi kızgınlık? Kendi ayakta duramayan, kimi ayağa kaldıracak? Derdi İslam olduğunu iddia edenler, başkalarını kafir ilan edinceye kadar: ahlakla çalışacaklar, çalışacaklar; okuyacaklar, dünyayı anlayacaklar, Kuvvetlenecekler ki, sesleri duyulabile, yardımcı olabileler. Lafla peynir gemisi yürümüyor!
Yanıtla (2) (0)Ne oldugunu ve neden israil polisinin mudahale ettigi henuz bilinmiyor. Uygur turkleri var milyonlarca insan yasiyor orada ve onbinlerce de insan esir kamplarinda kole gibi calistiriliyor ve acik bir asimilasyon var. Agzinizi acip, neden tek bir kelam etmiyorsunuz da sayflarca filistin, israil islam alemi kelami yapiyorsunuz. Islam alemi, uygurlular hakkinda ne diyor? Sen ne diyorsun?
Yanıtla (4) (0)1,6 MILYAR Müslümanin (her zaman 1/5 oranda Müslüman vardir Dünya'da) bulundugu DEVLETLER YÜZ ISRAIL POLISINE HÖT DIYEMIYOR MU ? MABETE SALDIRILARA DEVLET OLARAK TEPKI KOYAMAYAN ÜLKELERIN LIDERLERI ISTIFA ETSINLER.
Yanıtla (1) (1)