“İtibar ve İktidar” kitabının yazarı Muhsin Altun “Çin devlet kapitalizminin küresel çıkarları, arkeoloji disiplini ve turizm teşvikinin ‘tarafsız’ anlatılarıyla sarmalanmıştır” diyor.
MUHSİN ALTUN
Türk - Çin ilişkilerinin tarihiyle ilgili geleneksel anlatıyı bilirsiniz: Orta Asya kaynaklı Türk akınlarıyla baş etmek için Çin Seddi’ni inşa eden Çinliler, bu tedbir kâr etmeyince sinsi bir yönteme başvururlar: “Evlilik yoluyla barış” adına Çinli prensesleri Türk yurduna gelin olarak gönderirler; onlar da han ve kağanları yozlaştırarak Türk devletlerini “içeriden” çökertirler.
Çinliler hakkında çok az, Türkler hakkında çok fazla şey söyleyen bu tür anlatıların gerçekliğinden emin olmasak da siyasal-toplumsal bünyemizin açık ya da örtülü müdahalelere karşı kırılganlığı yeni değildir. O zaman tarihsel deneyimlerimize dayanarak, modern Çin’in de kendi ekonomi-politik gündemini, “yayılmacı” doğasını kolayca fark edemeyeceğimiz yöntemlerle ilerlettiğini söyleyebilir miyiz?
Sorumuzun cevabı, Çin lideri Xi Jinping’in 7 Eylül 2013 günü Astana’daki (Kazakistan) konuşmasıyla resmen başlattığı Kuşak ve Yol Girişimi’nin (KYG) ayrıntılarında gizli olabilir. Xi, bu konuşmasından üç gün sonra Özbekistan’ın Semerkant şehrini ziyaret etti. Tarihi Uluğ Bey Gözlemevi’nden seyrettiği şehrin panoramik manzarasından etkilenen Xi, KYG’nin kendisine “özel bir his” verdiğini söyleyecekti: “Uzaktayız ama aynı zamanda ruhumuzda da birbirimize çok yakınız. Tıpkı zaman yolculuğu gibi.”
ÇİNLİLERİN ATA YURDU: ÖZBEKİSTAN
Bugün Semerkant, Çin destekli sermaye, kalkınma, inşaat, medya ve arkeolojinin tüm unsurlarıyla işgal edilmiş durumdadır. Çinli turist sayısı artmış olsa da aralarında ülkeyi içeriden çökertecek prensesler yoktur. Yine de Çin sermayesinin gelişi, bu kadim Orta Asya kentinin umumi manzarasını sonsuza dek değiştirdi: Çin Devlet İnşaat Mühendisliği Kurumu (CSCEC), İpek Yolu Fonu’nun mali desteğiyle Semerkant’ın UNESCO listesindeki tarihi merkezinde “Semerkant Şehri Projesi” olarak bilinen bir turizm kompleksinin yapımını üstlendi. 2022’de tamamlanan turizm kompleksinde, aynı yıl “Şanghay İşbirliği Örgütü” devlet başkanlarının 22. yıllık zirvesi düzenlendi.
Bu modern görünümlü tesisin, Özbek kültüründen değil de antik İpek Yolu’nun Çin’deki son durağı olan Xi’an kültüründen türetilen geleneksel tasarım unsurlarıyla bezenmiş olması anlamlıdır. Turizm bölgesinin ana yapısı, Xi’an’ın ikonik çan kulesi şeklinde pagoda benzeri bir üst yapı ile taçlandırılmış; Xi’an şehir duvarından esinlenen hantal gri tuğlalı, sur tarzı bir oteldir. Otelden başlayan alışveriş caddesi, geleneksel Çin taş oymaları ve çift saçaklarla vurgulanan aynı gri tuğla görünümüne sahiptir. Bu tür detaylarla ilgilenmemiş görünen Özbek yetkililer, 2023’te 42.000 olan Çinli turist sayısını tedricen 1 milyona çıkarmayı planlamaktadır.
Çin’in antik Xi’an kültürü, sadece inşaat ve fiziksel görünüm açısından Semerkant’a aktarılmış değildir. Çin devlet medyası, Semerkant’ın kültürel tarihini tamamen Çinlileştirilmiş bir çerçevede sunmaktadır. Sanatçıların elle çizilmiş resimler yaptığı yerel bir kâğıt türünün, Han Hanedanı (M.Ö. 206 - M.S. 220) döneminden kalma kâğıt yapım teknikleri kullanılarak üretildiği söylenirken yerel tarih müzesindeki bir duvar resminin Tang Hanedanı’nın imparatoriçesi Wu Zetian’a ait olduğu ileri sürülmektedir. Dahası, Semerkant, Kang aile adı üzerinden “Çinlilerin olası atalarının yurdu” olarak tanıtılmıştır. Ülkede konuşlandırılan bir Çinli arkeolog grubu, 2020 yılında Fergana Vadisi’nde yaptığı kazıda, M.Ö. birinci binyılda Çin’in bugünkü Gansu eyaletinde yaşayan göçebe Yüeçi halkının göç yoluna dair kanıtları ortaya çıkardığında Xi Jinping’in övgüsüne mazhar oldu.
2023 sonu itibarıyla Çin, Özbekistan’ın dış borcunun %13’üne (3.7 milyar dolar) sahiptir. Çin Kalkınma Bankası, tek başına bu borcun 2.2 milyar dolarını elinde tutmakla; Özbekistan’ın üçüncü büyük alacaklısı konumundadır. Sözleşme koşulları gizli tutulan kredilerin tahsis edildiği yerel altyapı projeleri, Çinli KİT’ler ya da özel firmalar tarafından yürütülmekte; projelerde Çin menşeli ekipman ve yazılımlar kullanılması zorunlu tutulmaktadır.
AFRİKALI ÇİNLİLER
Çin’in Afrika ile bağlantı kurma girişimleri, genişletilmiş KYG stratejisinin bir parçası olan “Ticaret ve Barış Elçisi Zheng He” anlatısı üzerinden yürütülmektedir. Çinli amiral Zheng He’nin (M.S. 1371-1433) XV. yüzyılda Hint Okyanusu’nda yaptığı keşif gezileri sırasında Doğu Afrika kıyılarına (Swahili) dört kez uğradığı yönündeki rivayet, KYG’ye “siyahi” bir boyut kazandırdı. Amiralin ilk yolculuğunun 600. yıldönümünde (2005), Çin Devlet Kültürel Miras İdaresi ile Kenya Ulusal Müzesi arasında ortak arkeolojik kazılar yürütülmesini öngören bir anlaşma imzalandı. Çinli denizcilerin Kenya’daki izlerini ortaya çıkarmayı amaçlayan anlaşma kapsamında, Çin hükümeti ortak arkeolojik kazılar için üç milyon dolarlık finansman sağladı.
2010-13 yılları arasında yürütülen ortak kazılar, Zheng He filosunun 1418’de ziyaret ettiği tahmin edilen bir limanın da bulunduğu antik Malindi sultanlığının başkentinde yoğunlaştı. Buradaki mezarlıkta bulunan üç insan iskeletini inceleyen arkeologlar, bunların ön diş yapıları itibarıyla Doğu Asyalı olmakla; filodaki batan bir gemiden sağ kurtulan Çinli denizciler olduğu sonucuna vardı. Ne zaman üretildiği bilinmeyen yerel anlatılara bakılırsa, kıyıya çıkmayı başaran bazı denizciler yerli kadınlarla evlenmiş ve bir “Afrikalı Çinli” topluluğu yaratmışlardı. 2005 yılında Çinli akademisyenlerce yürütülen mülakatlar ve DNA testleri de civardaki köylülerin Çin kökenine dair anlatıları destekliyordu! Çinli olduğu kesinleşen Mwamaka Sharifu adlı Kenyalı bir genç kız, kısa sürede Çin’in Afrika ile güçlenen bağlarını simgeleyen bir ekran yüzüne dönüştü. Fakir bir balıkçının çocuğu olarak dünyaya gelen Sharifu, Çin devlet bursuyla Nanjing Çin Tıbbı Üniversitesi’nden mezun oldu.
Çinli arkeologlar, etnik Müslüman (Hui) olan Zheng He’nin namaz kıldığı tahmin edilen Malindi’deki tarihi Khatib Camii dâhil olmak üzere Kenya kıyıları boyunca çok sayıda kazı noktasında bulunan 10.612 parça Çin porselenini analiz ettiler. Sonuçlar, Çinli tüccarların M.S. IX. yüzyıldan beri Kenya’daki muadilleriyle temasta olduklarını gösteriyordu.
Swahili halklarının “Çinli” köklerinin teyidinin ardından başlayan altyapı inşa süreci, Çin’i, 2018 ortasında Dünya Bankası’nı da geçerek Kenya’nın en büyük alacaklısı (dış borcun %72’sinin sahibi) konumuna taşıdı. Pekin merkezli StarTimes firmasının, Kenya’nın analogdan dijital TV yayınına geçişini -Çin’i olumsuz tasvir etme eğilimindeki uluslararası kanallara erişimi aşırı pahalı kılacak şekilde- sağlaması, bu sürecin ürünlerinden sadece biriydi.
AMERİKALI ÇİNLİLER
Amiral Zheng He Orta Amerika’ya kadar gitmemiş olsa da buradaki antik Maya uygarlığı Çinli arkeologların ilgisinden muaf değildi. 2014 yılında Pekin Saray Müzesi’nin düzenlediği “Mayalar: Güzelliğin Dili” adlı özel sergi Çinli ziyaretçilerin akınına uğradı. 2015’te bir grup Çinli arkeoloğun Honduras’taki Maya yerleşimi Copan’da yürüttüğü kazılar, Maya ve Çin uygarlıklarının Geç Paleolitik Çağ’da ortaya çıkan aynı şaman dini inançlarını miras almış olma ihtimalini güçlendiriyordu. Arkeologlar, Mayaların mısır tanrısı Yum Kaax’ın “ejderha başlı” bir kuşun karnından yeniden doğuşunu gösteren büyük ölçekli bir oyma keşfetmişlerdi. Kuşun ejderha başı ile Çin ejderhası arasındaki benzerlik tesadüf olamazdı! Dahası, yerleşimde bulunan iskeletler üzerindeki DNA analizleri de Çin ve Maya uygarlıklarının ortak bir ataya ve ortak kültürel genlere sahip insanların ürünü olduğunu gösteriyordu. Kazı sonuçlarını tartışmak üzere 2017 yılında Copan’da düzenlenen seminerde, Maya ve Çin uygarlıklarının, Bering Boğazı’ndan Amerika’ya geçen insanlardan gelen ortak bir şamanistik mirasla “bağlantılı” olduğu teyit edildi.
Teyidin etkisi muazzamdı. Honduras’ın Çin Halk Cumhuriyeti’ni “Çin’in tek temsilcisi” olarak tanımasının ardından Çin Sanayi ve Ticaret Bankası, ülkenin ikinci büyük barajı olacak Patuca III için 298 milyon dolar kredi sağladı. Çinli Sinohydro firmasının yapımını üstlendiği baraj Ocak 2021’de hizmete girdi. Çin hükümeti, “ayrılıkçı” Tayvan yönetimiyle diplomatik ilişkilerini kesmesi karşılığında Patuca II barajı için de finansman sağlama sözü verdi. Mart 2023’te Tayvan’la diplomatik ilişkilerini kesen Honduras hükümetinin taraf değiştirmesinde, Tayvan’ın 600 milyon dolarlık alacağını affetmeye yanaşmaması da etkili olmuştu. Ülkenin “boğazına kadar” borca batık durumda olduğundan yakınan solcu LIBRE hükümetinin dışişleri bakanı Eduardo Reina, “yatırıma ve işbirliğine ihtiyacımız var; bu ideoloji değil pragmatizm” diyerek Çin tercihini savunmaktadır. Yapımını PowerChina firmasının üstlendiği 682 milyon dolar keşif bedelli Patuca II barajının 2026 yılında devreye alınması planlanıyor.
SONUÇ
Özbekistan, Kenya ve Honduras deneyimleri, Çin dış politikasının giderek belirginleşen bir stratejisini simgelemektedir: Jeopolitik ve devlet sermayesinin çıkarları, arkeoloji disiplininin ve turizm teşvikinin “tarafsız” anlatılarıyla sarmalanmıştır. Çinli ziyaretçiler sayesinde artan turizm gelirlerinden ve düşük faizli Çin kredilerinden etkilenen gelişmekte olan ülkeler, Çinlileştirilmiş bir kültür ve tarih söylemini de ithal etmektedir.
KYG’nin arkeolojik kazılar eşliğindeki gelişimi, bu gelişmeden yararlanan ülkeleri Çin’in kültür ve tarihi yorumlama alanına çekerken anlatı ve kimlik üzerindeki yerel gücü zayıflatma eğilimindedir. KYG bu anlamda, antik İpek Yolu üzerinde ortak bir geçmişin tahayyülünü harekete geçirerek Çin’in jeopolitik hâkimiyet ve ekonomik liderlik tesisi için ikna edici bir kültürel gerekçe sunmuştur. Milliyetçiliğin Çin arkeoloji pratiğinin gelişimindeki merkezi önemini koruması da bu gerekçeyi besleyen bir faktördür.
Yükselen tüm büyük güçler gibi Çin’in de küresel hâkimiyet araması beklenen bir durumdur.
İncelediğimiz örnekler, bu arayışın kadim Çin stratejik kültürüyle uyumlu bir modellemesini sunarken emperyalizmin işleyiş mantığı hakkında da fikir vermektedir. Bu mantığın damgasını taşıyan bir başarı hikâyesinin sosyalizm adına alkışlanacak bir yanı yoktur.