Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk'te İbret-i Alem olsun diye o aracı iade edeceğiz dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk'te katıldığı canlı yayında "İbret-i Alem olsun diye o aracı iade edeceğiz" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, kendisine Fethullah Gülen'in bedduasının "mübahele" olduğunu açıklaması için defalarca gelindiğini belirterek, "Mübahele ile mülaane ile ilgisi yok. Hz. Peygamber ile Necranlı Hristiyanlar arasında mübahele dediğimiz bir hadise yaşanmıştır. Onu buraya uyarlamak istediler. Dedim ki 'Bakın Peygamber Aleyhisselamın 70 sahabeye katleden insanlar için okuduğu bedduadır bu, benden böyle bir şey istemeyin'. Diyanet'i yanlarına almak istediler, olmaz dedim" diye konuştu.
Görmez, Habertürk Televizyonunda Diyanet İşleri Başkanlığı'na yönelik soruları yanıtladı. 7 Haziran genel seçimleri öncesinde muhalefet partilerinin Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili açıklamalarına ilişkin soru üzerine Görmez, "Belki de yakın tarihimizde Diyanet İşleri Başkanlığımızının en çok konuşulduğu, tartışıldığı hem tarihi yapısıyla, mevcut yapısı, hem yaptıkları, hem zaman zaman bizatihi Diyanet İşleri Başkanının şahsı üzerinden çok yoğun bir tartışma yaşandığını izliyoruz. Biz de büyük bir dikkatle büyük bir ibretle takip ediyoruz" diye konuştu.
"Biz layüsel değiliz, tartışılmaz değiliz"
Demokratik ülkelerde bunun yadırganacak bir konu olmadığının altını çizen Görmez, "Siyasi partiler, hem dinle ilgili politikalarını, hem Diyanet İşleri Başakanlığı ile ilgili gelecek vizyonu var ise hatta kaldırmak gibi bir düşüncesi varsa bunları toplumla açık bir şekilde paylaşması gayet tabiidir, normaldir. Kilise değiliz, biz de ruhban sınıfı değiliz, layüsel değiliz, tartışılmaz değiliz. Biz de beşeriz. Bizim bütün yaptıklarımız insanlar tarafından eleştirilir, değerlendirilir" ifadesini kullandı. Görmez, dini hassasiyetlerle yapılan bütün eleştirileri rahmet saydıklarını vurguladı.
"Diyanet İşleri Başkanlığı millet kurumudur"
Toplumdan ve Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatından gelen baskılar üzerine açıklama yaptığını kaydeden Görmez, "İşin siyasi boyutuna elbette biz karışmayız. Ama kurumumuzla ilgili itibarımıza gölge düşüren, hepimizi üzen, sahih olmayan haberler üzerinden eğer Diyanet bir polemik konusu haline getiriliyorsa bu, mahşeri vicdanı yaraladığı için bu açıklamayı yapıyorum" dedi.
Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı sıradan bir kamu kurumu olmadığının altını çizerek, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir millet kurumu olduğunu söyledi. Görmez, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rifat Börekçi'nin "Millet adına devletin verdiği bu görevi yapıyorum" sözlerini hatırlattı.
"Alevi meselesini Diyanet üzerinden tartışmak doğru değil"
Alevi vatandaşlara hizmet noktasında yapılan eleştirileri haklı gördüğünü anlatan Görmez, "Bunu nasıl ortadan kaldırabiliriz diye kafa yorduğumuz oldu. Toplumun bütün katmanları arasında bir mezhep ayrışması olmasın diye gösterdiği çaba Diyanet'in görünmeyen çok önemli çabasıdır" değerlendirmesinde bulundu.
Görmez, Alevi meselesini, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden tartışmanın doğru olmadığının altını çizerek, "Bu mesele hukuki çerçevede ele alınmalı. Teolojik tartışmaya dönüştürülmeden çözülmeli" önerisinde bulundu.
"Kabul edilecek bir şey değil"
"Diyanet'in, hükümetten emir alarak çalıştığına" yönelik iddialarla ilgili olarak Görmez, şunları ifade etti:
"Kalbe ağır gelen, sadece Diyanet İşleri Başkanı'nın değil, izzetine ve itibarına düşkün haysiyetli hiçbir müminin kabul etmeyeceği şeyler var. Onların bir kısmı tamamen yalan haber. Bu sorulara muhatap olmaktan dolayı çok üzgün olduğumu belirtmek isterim. Bu toplumun vicdanına dönüşen, bu toplumun manevi hayatını ayakta tutan 120 bin din gönüllüsü, mihrap görevlisi bütün hoca efendilerini hepimizi birlikte kişiliksiz, hiçbir ilkesi olmayan, yukarıdan aldığı emirleri tatbik eden, bir düşüncesi olmayan bir konumda göstermek ve bu şekilde itibarsızlaştırmak, ben siyasetçilere siyasi cevap veremem ama bu konu kabul edilebilecek bir şey değildir."
"Hırsızlık gibi yalan gibi, dolandırıcılık gibi..."
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın idari olarak Başbakanlığa bağlı olduğunu anımsatan Görmez, şöyle devam etti:
"Dini ve ilmi konularda, ben 8 sene Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olarak çalıştım, 4 buçuk senedir bu onurlu müessesenin başkanlığını yürütüyorum. Hiçbir siyasetçi bugüne kadar dini konularda 'Siz şöyle bir hutbe okutun, şöyle bir açıklama yapın, şu ayeti şöyle, bu hadisi şöyle yorumlayın'... Diyelim ki ben yanıldım ve bunu kabul ettim, 16 büyük alimden oluşan bir kurul var. O kurul bunu nasıl kabul eder? Diyelim ki o kurul kabul etti. Anadolu'da izzetine, onuruna ilmin haysiyetine düşkün bu ülkenin hoca efendileri var. Bütün bunlar nasıl oluyor da tepeden gelecek dini mübini İslam'a aykırı bir talimat gelecek ve o talimatı uygulayacak. Böyle bir şey düşünülebilir mi?"
İddiaların seslendirildiği programdan iki hafta önce, "Kamu malları ile ilgili nasıl dikkatli olunmasına" dair hutbe okutulduğuna dikkati çeken Görmez, "Hırsızlık gibi yalan gibi, dolandırıcılık gibi herhangi bir konuyu anlatmaya bir korkudan, bir endişeden dolayı rezerv koyduğunu iddia etmek, bu kurumun bütün çalışanlarını kişiliksiz, kimliksiz bir konuma sokar" diye konuştu.
"Suudi Arabistan'da aynı haber yayınlattırıldı"
Görmez, makam aracına yönelik iddialara ilişkin de Moskova'da bulunduğu sırada yayınlanan haberin ertesi gün tekzip edildiğini ancak tekzibin düzgün yayınlanmadığını dile getirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konuyu mahkemeye taşıdığını ve açılan davayı kazandığını dile getiren Görmez, haberi yayınlayan gazetenin konuyu üst mahkemeye taşıdığını anlattı. Görmez, üst mahkemenin de kendilerini haklı bulduğunu ve gazeteyi birinci sayfadan tekzibi yayınlamaya mahkum ettiğini belirtti. Görmez, gazetede 16. sayfada ve kısa bir şekilde bu tekzibin yayınlandığını ifade etti.
Aynı haberin eş zamanlı Suudi Arabistan'ın üç büyük gazetesinde yayınlattırıldığını öğrendiğini anlatan Görmez, "Oradan hocalar beni arayarak 'biz şaşırdık bu nedir' dediler. Eğer siz bir haberle, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı itibarsızlaştırmaya, bir algı operasyonu yapmaya karar verdiyseniz, sadece Türkiye'de bu algıyı oluşturmayacaksınız. Diyanetin hizmet götürdüğü bütün ülkelerde bu algıyı oluşturacaksınız. Çünkü aynı haber, Saraybosna'da da Makedonya'da da, dünyanın muhtelif yerlerinde yayınlandı" değerlendirmesinde bulundu.
"Benim için o araç mezara dönüştü"
Görmez, "Bunu gördüğüm an, benim için o araç mezara dönüştü. O araca bir gün dahi binmedim. Bu sarık leke kabul etmez. Bu makam başka makama benzemez. Biz yanlış yapıldığı için o araca binmemezlik yapmadık. Yapılan iş doğru bir iştir. Bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı'na bu aracın tahsis edilmesi normaldir" yorumunda bulundu.
"Sarıkla cübbe kadar büyük bir zırh mı olur"
Kendisine zırhlı bir araç tahsis edilmek istenmesi üzerine "Sarıkla cübbe kadar büyük bir zırh mı olur" dediğini anlatan Görmez, kendisine böyle bir aracın tahsis edileceğinden o gün haberdar olduğunu dile getirdi. Bahse konu aracı hiç kullanmadıklarını belirten Görmez, eski aracın tamir edilerek kullanılmaya devam edildiğini açıkladı.
"Elbette o araç iade edilecektir"
Görmez, bu haberlerle Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden bir algı operasyonu yapılacağını anladığını belirterek, "Bunun sıradan bir haber olmadığını anladım. Bu araç benim için bir mezardır, ben mezara girmeyi istemiyorum. Şu anda hizmet ediyorum, çalışacağım dedim ve araca binmedim" diye konuştu. Görmez, aracın iade edileceğini anlatarak, "Yanlış olduğundan değil ibret-i alem olsun diye" ifadesini kullandı.
"İslam'a zarar veren bir hadise yaşandı"
"Bana ve Diyanet İşleri Başkanlığı'na yönelik yapılanlar sadece siyasetçiler tarafından yapılsaydı yadırgamayacaktım ancak bunların yapılış sebebi farklı" diyen Görmez, şunları söyledi:
"Türkiye 2013 yılında, bu toprakların İslam tarihi çok üzücü bir hadise yaşadı. Hem Diyanetin tarihinde, hem İslam tarihinde gerçekten hepimize zarar veren, dini mübini İslam'a zarar veren, gelecek kuşakların İslam algısını ipotek altına alan çok önemli bir hadise yaşandı. Bu hadise, 40 yıl bu milletin sadakalarıyla, zekatlarıyla, yardımlarıyla, emekleriyle bir iman hareketi, ahlak hareketi, bir eğitim hareketi olarak çıkan bir hareket kendisini siyasi politik bir harekete dönüştürmeye karar verdi. İleride bütün sosyologlar, bütün alimler bunu çok üzücü bir hadise olarak anacaktır. Hareketin kendisi, hareketin sahibi lideri, Diyanet'in kürsülerinden bu hareketi inşa etti. Diyanet görevlisiydi. Toplumun saygı duyduğu bir insandı. Biz de Diyanet İşleri Başkanlığı da tam da bu süreçte bütün sivil dini yapılanmalara kucak açmaya çalışırken bu hadisenin yaşanmış olması, bu ülkenin tarihinde üzücü bir şeydi. En çok da İslam dini bundan zarar gördüğü için."
"Bu cübbe ateş olup bu vücuda yapışmıştır"
İzleyicilere, "Beni samimi bir kardeşleri olarak dinlesinler" diye seslenen Görmez, "Bu olaydan sonra bu cübbe ateş olup bu vücuda yapışmıştır. İslam bundan zarar görmesin diye arkadaşlarımızla nasıl çırpındığımızı bir Allah bilir, bir de onlar bilir" diye konuştu.
Hayatta olan Diyanet İşleri Başkanlarından biri hariç hepsiyle ne yapılabileceğine ilişkin görüştüklerini kaydeden Görmez, "Fakat olaylar o kadar hızlı gelişti ki maalesef siyasi, politik, ticari yönü, güç tutkusu öne geçti. O kırk yıllık emek heba oldu. O muhabbet fedaisi olarak gördüğümüz insanlar öfke fedaisine dönüştü. Bu kurumun tarihinden en zor karşılaştığı hadiselerden bir tanesidir" yorumunu yaptı.
"Bu ihtilaf camiye girmesin"
Görmez, Kur'an ve sünnetin belli olduğunun altını çizerek, "Siz hakikati bir insanın tekeline veremezsiniz. Biz dinimizi rüyalar üzerine bina edemeyiz. Dini hayatımızı veya günlük hayatımızı birilerinin gaipten verdiği haberler üzerine bina edemeyiz. Cenab-ı Hak, Gaybı sadece Allah bilir diyor" diye konuştu.
Diyanet'in buralara girmekte zorlandığını belirten Görmez, "Devlet erki Diyanet'in üzerine düşen görevi yapmadığı kanaatindedir. Nispeten haklıdır. Ama neden girmedi? Çünkü Diyanet iki şeyde çok hassas. Birincisi İslam dini zarar görmesin. İkincisi bu ihtilaf camiye girmesin. İslam dünyasını ateşe veren şey ihtilafın camiye girmesi, insanların birbirine düşmesidir. Camiye girmemesi için elimizden gelen bütün gayreti gösterdik. Hutbelerle ilgili bütün spekülasyon buradan çıktı" dedi.
"Beddua değil, mübahele olduğunu söylemem istendi"
Görmez, kendisinden Fethullah Gülen'in yaptığı bedduanın beddua olmadığına dair bir açıklama yapmasını isteyenlere, "Benim bunu söylemem için cahil olmam lazım" diyerek cevap verdiğini anlattı.
Onlarca defa bu taleple Diyanet İşleri Başkanlığı'na gelindiğini ve beddua olmadığını "mübahele" olduğunun söylemesi istendiğini kaydeden Görmez, "Mübahele ile ilgisi yok. Hz. Peygamber ile Necranlı Hristiyanlar arasında mübahele dediğimiz bir hadise yaşanmıştır. Onu buraya uyarlamak istediler. Dedim ki 'Bakın Peygamber Aleyhisselamın 70 sahabeyi katleden insanlar için okuduğu bedduadır bu, benden böyle bir şey istemeyin'. Diyanet'i yanlarına almak istediler, 'olmaz' dedim. Sonra ne oldu? Bunun üzerine dediler ki 'Bu Diyanet İşleri Başkanı Şii'dir. Mut'a nikahına fetva veriyor'. Bütün bunlarda bağrımıza taş bastık" diye konuştu. Diyanet'e karşı bir itibarsızlaştırma politikası başlatıldığını kaydeden Görmez, "Bu kardeşlerimiz kendilerini şöyle inandırmak istediler; 'Bizim verdiğimiz mücadele ahlak ve fazilet mücadelesi' ama ahlak ve fazilet mücadelesi yalan üzerinden verilmez" değerlendirmesinde bulundu.