Görüşler

Fransa ve Suriye İç Savaşı Aktivizm à La Française

Fransa ve Suriye İç Savaşı Aktivizm à La Française

Ortadoğu Uzmanı Dr. Eyüp Ersoy, Fransa’nın Suriye denklemindeki rolüne ilişkin değerlendirmede bulunuyor.

Son dönemde, Suriye iç savaşına dair uluslararası diplomatik süreçlerde, Fransa’nın etkinliğini artırma çabaları görülmekte. Fransa ile birlikte Türkiye, Rusya ve Almanya arasında gerçekleşmesi beklenen Suriye konulu zirve bunun son örneği. Planlanan zirve için 14 Eylül’de İstanbul’da bir hazırlık toplantısı gerçekleştirilmiş ve bu toplantıda Fransa’yı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un dış politika başdanışmanı Philippe Etienne temsil etmişti. Modern Suriye’nin tarihsel oluşumunda diplomatik, kurumsal ve ideolojik açılardan oldukça etkili bir devlet olan Fransa, anlaşılır şekilde Suriye’nin geleceğine dair uluslararası girişimlerin de mümkün olduğu derecede etkili bir parçası olmayı istemekte.

Suriye iç savaşından önceki dönemde, Fransa’nın Suriye ile ilişkileri istikrarlı şekilde gelişmekteydi. Örneğin, 2001 yılında Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Beşşar el-Esed’e Legion d’Honneur nişanı tevcih edilmiş ve her yıl 14 Temmuz’da kutlanan ve Bastil Günü de denilen Fransa Ulusal Bayramı’nın 2008 yılındaki onur konuğu Esed olmuştu. Ancak, iç savaşın patlak vermesiyle birlikte, Fransa Suriye’de bir iktidar değişikliği hedefini ilişkilerin merkezine oturtmuş ve 6 Mart 2012’de Şam’daki büyükelçiliğini kapatmıştı. Nihayet, geçen nisan ayında, Esed yönetimi de Legion d’Honneur nişanını Şam’daki Romanya büyükelçiliği aracılığıyla Fransa’ya iade etti. Bu süreç içerisinde, Fransa’nın görece ihtiyatlı ve dar kapsamlı Suriye politikasında, ciddi değişiklikleri beraberinde getiren dönüm noktası, 13 Kasım 2015 tarihinde Paris’te gerçekleştirilen ve 130 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan terör saldırıları olmuştur. Saldırıları IŞİD üstlenirken, Cumhurbaşkanı François Hollande saldırıları bir ‘savaş eylemi’ olarak nitelemiştir. Bu saldırılar üzerine, Fransa, Suriye İç Savaşı’na yönelik politikasını yeniden gözden geçirmiş, diplomatik girişimlerini artırmış, ikili ve çok taraflı ilişkilerini kuvvetlendirmiş ve Suriye topraklarındaki operasyonel etkinliğini hava harekatları ve özel kuvvetler askerleri konuşlandırmayı da içerecek şekilde genişletmiştir. Kritik dönemeci Paris saldırıları teşkil etse de, Fransız yöneticilerin, ülkenin Suriye politikasında daha iddialı bir döneme geçmelerinin arkasında küresel, bölgesel ve ulusal bir dizi nedenler bulunmakta. 

Küresel seviyede, Fransa’nın bir parçası olduğu ve ABD’nin öncülüğünü üstlendiği bir stratejik kolektif aktör diyebileceğimiz Batı blokunda, ABD merkezli sorunlardan kaynaklanan siyasi irade zaafiyeti göze çarpmakta. Örneğin, Cumhurbaşkanı Macron, 15 Nisan’daki açıklamasında, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilmeyi istediğini, ancak Fransa’nın ikna edici çabaları sonucu Suriye’de kalmaya karar verdiğini ifade etmişti. ABD’nin geleneksel müttefiki İngiltere’nin Brexit sürecinde içine kapanma işaretleri göstermesi Batı bloku için olumsuz gelişmelerden bir diğeri. Dolayısıyla, Fransız dış politika yapıcıları, Batı ittifakı içinde Fransa’nın etkisini artırabileceği uygun bir stratejik ortamın şekillediğini düşünmekte ve ittifak içerisinde başta ABD olmak üzere önemli aktörlerin de örtük onayını almış görünmekteler. Bu örtük onayın başta gelen sebebi, hiç şüphesiz, Rusya’nın Suriye üzerinden Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de etkisini artırması ve güç yansıtma imkanlarını bu bölgelerde, özellikle askeri üsler vasıtasıyla, daimi kılma olasılığının her geçen gün artması. 

Paris saldırılarını bir ‘savaş eylemi’ olarak niteleyen Fransız Hükümeti, BM Antlaşması’nın 51’inci maddesinde ifade edilen ‘meşru savunma hakkına’ atıfla askeri operasyonlarını Suriye geneline yaydı.

Bölgesel seviyede, Suriye iç savaşı başta olmak üzere, Orta Doğu’daki gelişmelerde AB’nin etkinliği de yine AB içindeki sorunlardan dolayı azalma emareleri göstermekte. AB’nin güvenlik ve dış politika süreçlerinde etkisini artırma ve bu politikaların tatbik edilmesinde öncü rol oynama fırsatı elde ettiğini düşünen Fransa, Suriye’ye yönelik politikalarını AB’nin güvenlik ve dış politika çıkarları çerçevesinde ifade etmekte. Bir örnek olarak, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, 2014 Eylül’ünde Bordeaux Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, IŞİD’in halihazırda oldukça kırılgan bir bölge olan Orta Doğu’yu istikrarsızlaştırdığını ve Avrupa’nın muhitinde (le voisinage de l’Europe) bir terör devleti inşa etme hırsında bulunduğu beyan etmişti. Kolektif Avrupa çıkarlarını önceler görünen bir dış politika söylemi, Fransa’nın Suriye politikasının AB içindeki desteğini artırma veya en azından AB içinden gelebilecek eleştirileri azaltma amacı gütmekte. AB ülkelerine yönelik kontrolsüz mülteci göçü ve bu göçün yarattığı sıkıntı ve kaygılar, Fransa’nın Suriye politikasının AB içerisinde onay derecesini artıran bir diğer başlıca etken.

Önemli bir diğer nokta, Fransız jeopolitik tasavvurunda, Suriye’nin Orta Doğu jeopolitiğinin olduğu kadar Akdeniz jeopolitiğinin de bir parçası olarak görülmesi. Nisan ayında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) deniz kuvvetleri ile icra ettiği arama kurtarma tatbikatının, son zamanlarda medyaya yansıdığı şekliyle Larnaca’da bir Fransız deniz üssü için GKRY ile yaptığı görüşmelerin ve Mısır ile derinleşen savunma sanayi işbirliğinin de işaret ettiği üzere, Fransa, Doğu Akdeniz’de diplomatik ve askeri varlığını çeşitlendirme ve güçlendirme arzusunda. Suriye politikası, Fransa’nın Doğu Akdeniz’deki varlığı açısından da hayli önemli.

Ulusal seviyede ise, Fransa’nın Suriye İç Savaşı’na dair karar, yaklaşım ve politikalarını şekillendiren temel etken, her şeyden önce, Fransa’nın kendi stratejik ve güvenlik çıkarları. Fransa, IŞİD karşıtı uluslararası koalisyona operasyonel katılımını, bu örgütün Fransa’nın güvenliğine bir tehdit oluşturduğu iddiasına dayandırmıştı. Fransız askeri operasyonlarının resmi olarak başlamasından birkaç gün önce, Jean-Yves Le Drian, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki el-Zafra hava üssünde konuşlu Fransız birliklerine yaptığı konuşmada, Fransa’nın güvenliğinin ‘sözde İslam Devleti’ tarafında tehdit edildiğini ve Fransa’nın bu tehdide cevap vermeye hazır olduğunu ilan etmişti. Bu konuşmanın hemen akabinde ise François Hollande, Fransa’nın IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonun hava harekatlarına aktif katılımını gerekçelendirirken, Irak haricinde hiçbir yere askeri müdahalede bulunmayacaklarını beyan etmişti. Ne var ki, Troçki’ye atfedilen bir söz ile ifade edecek olursak, Fransa Suriye’deki savaş ile ilgilenmese de, Suriye’deki savaş Fransa ile ilgileniyordu.

Fransa’nın IŞİD karşıtı uluslararası koalisyon çerçevesinde, Şimal Harekatı adını verdiği Irak’taki askeri operasyonlara başlamasından bir yıl sonra, 13 Kasım 2015 tarihinde Paris’teki acımasız terör saldırıları gerçekleşti. Bu saldırılar, Fransa’nın Suriye’deki stratejik hedefinin, kati olarak Esed yönetiminin devrilmesinden IŞİD’in imhasına evrilmesine sebebiyet verdi. François Hollande’ın deyimiyle, Suriye’de bir numaraları düşman artık IŞİD olmuştu. Paris saldırılarını, bir ‘savaş eylemi’ olarak niteleyen Fransız Hükümeti, BM Antlaşması’nın 51’inci maddesinde ifade edilen ‘meşru savunma hakkına’ atıfla, askeri operasyonlarını Suriye geneline yaydı ve 15 Kasım’da Rakka’yı bombaladı. Ayrıca, kara harekatlarında ABD ile işbirliği içerisinde çalışacak şekilde Fransız özel kuvvetleri Suriye’deki tesis ve üslere konuşlandırıldı. Fransız ordusu, Suriye’deki ilk ve tek kaybını, 2017 Eylül’ünde bir özel kuvvetler keşif birimi mensubu askerinin öldürülmesiyle yaşadı. Geçtiğiniz günlerde, Fransız askerlerinin Menbiç’te ABD birlikleri ile görüntülenmesi de önemli gelişmelerden biri oldu.

Fransa’nın ulusal güvenliği açısından bir diğer tehdit unsuru, Suriye’de terör örgütlerine katıldıktan sonra Fransa’ya geri dönen veya dönmesi beklenen Fransız vatandaşı yabancı savaşçılar meselesi. Geçen hafta sonuçlanan, Suriye’ye giderek önce Ahraru’ş Şam örgütüne, sonra IŞİD’e katıldıktan sonra Mayıs 2015 tarihinde Fransa’ya dönen Lütfi Suli ve iki oğlunun yargılama sürecinin Fransız kamuoyunda oluşturduğu ilginin de gösterdiği üzere, yabancı savaşçılar konusu Fransız yönetimi ve kamuoyu için bir güvenlik sorunu olarak üzerinde hassasiyetle durulan bir mesele. 

Fransa, Suriye iç savaşına yönelik politikasında, yukarıda tartışılan bir dizi küresel, bölgesel ve ulusal nedenler temelinde, diplomatik ve askeri faaliyetlerini kayda değer derecede artırmış bulunmakta. Bu çerçevede, Fransa, Türkiye ile de daha yakın münasebetler geliştirme arzusunda görünmekte. 12 Eylül’de Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, Fransız tarafın talebi doğrultusunda, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. 30 Eylül’de ise Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Fransız meslektaşı Jean-Yves Le Drian’ın daveti üzerine, Paris’e bir ziyarette bulundu. Türkiye’nin, Suriye’de devam eden savaşta ve bu savaşa yönelik uluslararası süreçlerde ağırlığını daha fazla hissettirme iradesi sergileyen Fransa ile ilişkilerini, bu ilişkilerin sağlayabileceği fırsatlar ve yaratabileceği riskleri göz önünde bulundurarak sürdürmesi ve temkinli bir tarzda geliştirmesi gerekmekte.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir