Türkiye'deki solu 'sosyal faşist' olarak tanımlayan Fotoğrafçı Fırat Erez: Gezi'den sonra her alanda mahalle baskısına uğradım. İşimi ve çevremi kaybettim. Stüdyom kapandı...
Fotoğrafçı-Yazar Fırat Erez, yıllarca solun farklı fraksiyonları içinde yer almış bir isim. Cihangir'de yaşayan ve reklam fotoğrafçılığı yapan Erez'in çevresi ile yaşadığı en büyük kırılma Gezi Parkı olayları ile başlamış. Gezi'yi bir üst sınıf ayaklanması olarak tanımlayan ve Gezi'den sonra linç edilmeye varan tepkiler alan Fırat Erez'le solda mahalle baskısını konuştuk.
Devrime karşıyım
Kendinizi 'siyasi' olarak nasıl tanımlıyorsunuz diye sorduğumuzda Erez, kendisini şu sözlerle anlatıyor: “Örgütsel alanda Türkiye Emekçi Partisi üyesiydim. O zamanlar ise lise öğrenciydim. 12 Eylül'den sonra parti kapanınca, bir süre ilgisi ve çizgisi belli olmayan sosyalist oldum. Ama sonra 'anarşist' olarak ideolojik görüşümü ifade etmeye başladım ve hala anarşistim. Devrimci değil, evrimci bir anarşistim. Devrim bir yöntemdir ve ben o yönteme karşıyım. Anarşizmi 'ideal' olarak kabul ediyorum. Yani devrim yöntemiyle yapılan anarşizme karşıyım.
Türkiye’de sol sosyal faşisttir
Sola bakışını anlatan Erez, kendisini hala “solcu” olarak tanımlıyor. Sol ideolojinin bir duraklama dönemine girdiğini ve açmazlar yaşadığını belirterek, Türkiye'deki solu şöyle ifade ediyor: Türkiye’de sol, zaman içinde faşist bir yapı haline geldi. Ben bu yapıyı "sosyal faşizm" olarak adlandırıyorum. Bu yapının bir ucuna CHP'yi, bir ucuna DHKP-C'yi koyuyorum. Araya da diğer sol grupları yerleştiriyorum. Ortaya çıkan portrenin adını “sosyal faşizm” olarak tanımlıyorum.
Üretici kesimin iktidarına inanmıyorum
Türk solunun sosyal faşist olduğunu söyleyen Erez, inandığı sol düşünceyi şu sözlerle tanımlıyor: Sosyalizm’deki, üretici kitlenin iktidar olduğu sola inanmıyorum. Benim inandığım sol, gelir dağılımı eşitsizliğinin mümkün mertebe giderildiği ve insanın temel hakkı olan yaşama hakkının birinci hedef haline getirildiği toplum yapısıdır. Adil, demokrat ve özgür bir toplum yapısı istiyorum. Mümkün olduğunca üst yapı kurumlarının hakimiyetinin tek elde toplanmadığı bir yapı tahayyül ediyorum. Örneğin; Birleşmiş Milletler, ulus devletler ve yerel yönetimlerin olduğu bir düzende, ulus devletlerin elindeki yetkileri yerel yönetimlere kaydırması gibi. Benim düşündüğüm bu yapıya, 'evrimsel anarşizm' diyebiliriz.
Gezi bir üst sınıf ayaklanmasıydı
Gezi olayları sırasında attığı ‘Siz halk falan değilsiniz. Siz aşağılık kompleksinden kafası bulanmış bir avuç cahil ve konformist burjuvasınız. Yetti şımarıklığınız!" tweetiyle tepki çeken Erez, Gezi'yi şu sözlerle değerlendiriyor: Gezi kendi başına bir üst sınıf ayaklanmasıydı. İçinde tabi ki işçi ya da orta sınıftan gelen bir sürü insan da vardı ama teorik olarak bir burjuva üst yapı kalkışmasıydı.
Gezi'den geriye boş devrimci ruh kaldı
Türkiye’deki solun "Ekim Devrim"ine takılıp kaldığını belirten Erez, Gezi olaylarını anlatırken, tarihsel sola atıfta bulunarak Gezi'yi şu sözlerle anlatmaya devam ediyor: “Türkiye’de sol, Ekim Devrimi’ni doğru dürüst anlayamayan, Marksizm'in bir zaman sonra yanlışlanan görüşlerini de hala Allah’ın emri kabul eden ve asla kendini yenilemeyen bir alt kültürtür. Küba Devrimi'nden sonra bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de sosyalist blok fikri ideolojik bir enerji kazanmıştır. Bu enerji özellikle küçük burjuva sosyalistlerini çok etkilemiştir. Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş'in yaptıkları bu tarz hareketlerin içine girer. Günümüzde bu inancı savunan solcular hala var. Ama şimdiki dünyaya bu tezlerle yaklaşılmaz. Gezi'den sonra Türkiye'deki solun durumu daha da kötüleşti. Bu bahsettiğim solcular Gezi’de başarılı olduklarını düşündüler. Gezi, Türk Solu'nun 'Deniz Gezmiş' romantikliğinden sonra yeni romantik unsuru olmuştur. Gezi’yle birlikte skolastikleştiler ve içlerinde boş bir devrimci ruh kaldı. Sadece ‘yıkılsın, yıkılsın’ diyerek hiçbir şeye bakmayan, algılamayan bir sol geldi.
Bir polis şiddeti uydurdular
Erez Gezi olaylarından sonra yaşadığı mahalle baskısını ise şöyle anlatıyor: “Ben Cihangir’de yaşayan, sadece Taksim ve Beyoğlu çevresinde sosyal yaşamı olan biriydim. Devamlı gittiğim kafeler vardı. Stüdyo’da sürekli arkadaşlarımı ağırlayan, seküler bir hayat yaşıyordum. Gezi'den önce de arkadaşlarımla ‘AKP sizin anladığınız gibi bir parti değil’ tartışmaları yapıyordum. Benim gibi düşünen birkaç kişi vardı ve çok etkiliyorduk. Çünkü bakıyorduk, görüyorduk diğerleri gibi değildik. Ama Gezi’den sonra benim gibi düşünenler karşı tarafa geçtiler ve bir polis şiddeti uydurdular kendilerine. Tabi ki polis ‘şiddet’ kullandı ama katil polis, katil devlet söylemi oluşturacak bir şiddet yoktu. İlk defa polis şiddetiyle karşılaşanlara, bu şiddet ağır geldi.
"Gezi olayları sırasında polise yapmadıkları kalmadı" diyerek eylemcileri eleşiren Erez: Gezi’deki polislere acıdım, ben olsam dayanamazdım.
Gezi’de en çok polisin delirmesinden korktum
Polis şiddetinin abartıldığını söylediği andan itibaren büyük bir baskıya uğradığını anlatan Erez şunları söylüyor: Onlardan farklı düşündüğüm için beni kabul edemediler. En çok da benimle aynı düşünüp de daha sonra Gezi’ye katılan arkadaşlarımla zıtlaştım. Bir zamandan sonra ipler koptu. AKP yandaşı, polis yandaşı olarak adım çıktı. Çünkü direk polisi savundum. Erdoğan dedi ya ‘Polis destan yazdı’ diye, yüzde yüz katılıyorum bu söze. Gezi olayları sırasında polisin yanına gittim ‘Aman abi yaklaşma kokuyoruz‘ dediler. O polislere yapmadıklarını bırakmadılar. Ki bunları 1980’lerde polisten dipçik yiyen biri olarak söylüyorum. Gezi’deki polislere acıdım ben olsam dayanamazdım. 5 metrelik mesafeden gaz fişeği atan polisler de oldu tabi, bunlara hak vermiyorum. Gezi'de en çok polislerin delirmesinden korktum. Benim özellikle polislere olan bu tavrım Cihangir'de yaşayan insanlar tarafından algılanmadı ve kendilerinden olmayanı dövmeye kalktılar. Mecazen de dövdüler.
Linç kampanyaları başlattılar
Gezi olayları sırasında her gün Taksim’de yaşananları takip ettiğini söyleyen ve polise hak verdiğini için büyük tepki aldığını anlatan Erez, o dönemi şu sözlerle anlatıyor: Cihangir’de arkadaşlarıma yaptıklarınız yanlış şeyler oluyor arkadaş’ dediğimde tepki aldım. Beni görmezden geldiler ve selamı sabahı kestiler. Avukatım açtığım davaların takibini bıraktı. Arkamdan iş verilmeme kampanyaları ve spam kampanyaları yapıldı. Eğer 90’lardan beri internet kullanıcısı olmasam bu linç kampanyalarıyla beni kurban edeceklerdi. Çok susturmaya çalıştılar, çünkü onları iç yapısını biliyordum. Onlara ihanet ettiğimi düşündüler ve bu nedenle bana 'satılmış’ dediler. Her alanda mahalle baskısına uğradım. Reklam fotoğrafçısıydım. İşimi kaybettim. Çevremi kaybettim. Stüdyom kapandı.
Müslümanlar insanlığa olan umudumu arttırdılar
Gezi'den sonra özellikle sosyal çevresini kaybeden Erez, o dönemden sonra Müslümanlara olan bakış açısının da değiştiğini söyleyerek şunları belirtiyor: AK Parti iktidara geldiği ilk yıllarda ‘İslami faşistler iktidara geldi’ diyen bir insandım. Ama zannettiğim gibi AK Parti faşist bir parti çıkmadı ve çok şaşırdım. Çünkü eskiden bu camiaya hiç bakmazdık, okumazdık ve araştırmazdık. Bu çevreyi araştırdıktan sonra birşeyleri eksik anladığımızı fark ettim. Özellikle Müslümanların bakış açısı, benim insanlığa karşı olan umudumu arttırdı.