Görüşler

Eşyanın doğasından insanın davranışına: Termodinamik yaklaşımla

Eşyanın doğasından insanın davranışına: Termodinamik yaklaşımla

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Çamdalı “Bırakın farklı değerlerin yaşamasını neredeyse değerler yok oluyor. Küreselleşen dünyadaki yaşam bu noktada tek bir değere doğru evriliyor” diyor.

Geçen hafta Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Emrah Akbaş tarafından, Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nın Sosyal Bilim Söyleşileri etkinliğinde, “Pandeminin Toplumsal Etkileri” başlıklı sunum gerçekleştirildi. Sunum internet üzerinden yapıldı. Sunuma, Vakıf Başkanı ve Eski Bakan Prof. Dr. Beşir Atalay’ın daveti ile dinleyici olarak ben de katıldım. Oldukça faydalandığımı da ifade etmek isterim. 

Emrah Hoca; salgının toplumlar üzerinde ne tür etkiler oluşturduğunu, geniş bir çerçevede ve ana başlıklar altında ortaya koydu. Özellikle toplumların salgın (pandemi) sonrası yeni yapılanmalarından, bilişim teknolojilerinin kullanımına ve buradan da toplumsal yapıyı oluşturan temel duyguların (komşuluk, mahallelilik, hemşerilik vb.) ne kadar etkin olduklarının, yeniden sorgulanması ile ilgili konularda bilgiler verdi. Sunumdan sonra anladım ki salgının etkileri ve özellikle sosyal alanda doğurduğu sonuçlar, tahminlerimizin de ötesindedir… 

• SOSYOLOJİK TAHLİL  

Emrah Hoca yukarıda da ifade ettiğim üzere konuyu çok genel ve geniş çerçevede ele aldığından, burada hepsine değinmem mümkün değildir. Ancak ortaya koyduğu iki önemli hususu (savı) belirterek bunları mühendisliğin en önemli alanlarından olan, Termodinamik Biliminin bakış açısıyla analiz etmeye çalışacağım. Amacım konunun sosyolojik tahliline katkı yapmaktır. Konuyu farklı bir pencereden yani Termodinamik bakış açısından değerlendirmektir. Elbette sosyolojik tahlilleri yanlışlamak değildir…  

Hoca tarafından dile getirilen söz konusu iki sav şunlardır:  

1. Salgın kalktığında, toplumlar eski haline geri gelir. Zira toplumlar dolayısıyla onları oluşturan insanlar, yeni duruma adapte olma konusunda yeteneklidir. 

2. Salgın süresince, aile içi şiddet artmıştır. 

Sosyoloji Profesörü tarafından dile getirilen görüşe, yeni olmayan ancak sosyal değerlendirmelerden farklı bir yaklaşım getirmeye ve iki farklı sistemdeki (eşya ve insan) benzerlikleri belirleyerek anlam oluşturmaya gayret edeceğim. Kısacası eşyanın bilinen doğasından hareket ederek aynı kapsamdaki insanın davranışını, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışacağım… 

• TERMODİNAMİK YAKLAŞIM 

Sosyolojik savlara karşılık olarak, ortaya konan termodinamik yaklaşımlar:  

1. Evrendeki canlılar da dâhil olmak üzere tüm sistemler, ister kapalı isterse de açık olsun, çevreleri ile madde ve enerji etkileşiminde (alışverişinde) bulunur. Etkileşim, içinde dönüştürücü kuvveti de barındırır. Etkileşimin yönü bazen çevreden sisteme, bazen sistemden çevreye, bazen de her iki yönde gerçekleşir. Örneğin canlılar (açık sistemler), çevreden gıda ve diğerlerini (madde ve enerji) alarak yaşamlarını devam ettirir ve çevreye etki eder. Enerji santralleri de benzer şekilde yine çevreden enerji (doğal gaz, kömür vb.) alarak bunu başka tür enerjiye, genellikle de elektriğe dönüştürür. Ürettikleri elektriği yine çevreye iletirler. Etkileşimde hem sistem hem de çevre geriye dönüşsüz (tersinmez) olarak değişime uğrar. Bunun anlamı; ne sistem eski sistem ne de çevre eski çevre olur. Karşımıza yeni bir sistem ve yeni bir çevre ortaya çıkar.  

Etkileşim aynı zamanda değişim demektir. Değişim de iz barındırmaktadır. Evrende değişime maruz kalan her şey (sistemler ve çevre) mutlaka iz bırakır. Tıpkı rahmetli anacığımın “Yara geçse de izi kalır” demesi gibi… 

2. Gerçek bir sisteme; kütle (akışkan, insan, eşya vd.) ya da enerji (ısı) transfer edilirse sistemde kaos (kargaşa) gelişir. Bunun anlamı; sistem daha düzenli bir yapıdan, daha düzensiz bir yapıya doğru evirilir. Daha fazla kütle veya enerji içeren sistem için yeni durum oluşur. Yani sistemin entropisi artar. Bu kaçınılmaz sonuçtur. Eşyanın davranışı böyledir. Zira yasa eşyayı yönetir… 

• BENZEŞİM (ANALOJİ): EŞYA DOĞASI VE İNSANIN DAVRANIŞI  

1. Birinci sav ile ilgili olarak toplumları sisteme, salgını da çevreden sisteme gelen kütle veya enerji gibi olgulara benzetirsek; çevreden sisteme gelen her bir olgu, kuvvet oluşturarak sistemin hal değiştirmesine yani sistemin mevcut durumundan (halinden) farklı bir duruma (hale) dönüşmesine neden olur. Etkileşimle birlikte, sistem yeni duruma gelmiştir yani değişmiştir. Yeni durum, eskisinden farklıdır. Sistemin bazı özellikleri sabit kalsa da pek çok özelliği değişmiştir. Etkileşim sadece sistemi değil çevreyi de değiştirmiştir. Çevreden sisteme taşınan olgular (madde ve enerji), sistemi değiştirdiği gibi çevrenin de değişmesine neden olmuştur.  

Toplumlarda da eşyadakine benzer sonuç çıkmaktadır. Yeni duruma göre adapte olan toplum (sistem) artık farklı bir denge noktasına gelmiştir ve buna göre yapılarını (veya kurumlarını) oluşturmuştur.  

Burada sorgulanması gereken diğer bir husus da çevreden gelen virüs baskısı (salgın) ortadan kalktığında, toplumların tekrar eski haline dönüşüp, dönüşmediğidir. Evreni yöneten yasalar, eşya için geri dönüşümün imkânsız olduğunu ifade etmektedir. Eşyayı yöneten yasaların, toplumları da eşya gibi yönettiğini söylemek, mümkün değildir. Etkilediğini söylemek ise mümkündür. Fizik yasaları toplumları yönetemez ancak derinden etkiler. Hem de fark ettirmeden… Yasaların böyle gizemli yapısı da vardır. Burada eşya kadar olmasa da toplumların da tamamen eski haline geri gelmesi mümkün değildir. Çünkü etki bir kez iz bırakmıştır. En azından zihinlerde...  

Salgın ortadan kalksa bile salgını yaşayan tüm insanların; ömrü dolmadan, bu dünyadan göç etmeden, salgının unutulması mümkün değildir… Gelecek nesiller belki aynı duyguyu yaşamayacak fakat onlar da en azından salgın sonrası oluşmuş yapılardan etkilenecektir. Salgından kaynaklı oluşan yeni durum; evden çalışma, internetin daha yoğun kullanılmasına bağlı olarak dijital alana bağlı yaşam, kaçınılmaz olarak etkisini hep sürdürecektir. Dolayısıyla etki az veya çok kıyamete kadar devam edecektir. Yasaya göre tamamen geriye dönüş ise artık mümkün değildir…  

2. İkinci savla ilgili sosyal benzeşim konusunda da bazı görüşler belirtilebilir. Tıpkı eşyada olduğu gibi belirli bir zaman içerisinde, belirli bir hacimde (evde veya işyerinde: kapalı sistem modeli) artan insan sayısı, bulundukları yerin entropisini artıracaktır. Orada kaçınılmaz olarak kaos veya kargaşa doğacaktır. Bunu engellemenin yolu, söz konusu yerin yönetilmesidir. Sistemin yönetimi aynı zamanda entropinin veya kaosun yönetimi demektir. Onun artmasının engellenmesine yönelik çabadır. Daha teknik tabirle gelişen dönüştürücü kuvvete karşılık, karşı bir kuvvetin (iradenin) ortaya konmasıdır. Yönetim için irade konmazsa yani karşı kuvvet olmazsa entropi veya kaos (kargaşa) diğer ifadeyle çatışmalar artacaktır. Söz konusu sonuç sadece aileler için değil toplumlar, kurumlar ve diğerleri için de geçerli olacaktır. Yasalar bunun böyle olacağını belirtmektedir. Bu yüzden salgın döneminde aile içi çatışmaların artması, şaşırtıcı sonuç değildir…  

Bazıları bunun sadece Batı’da ve Çin’de oluştuğunu, Türk Ailesi için böyle bir sonucun olamayacağını (belki de geleneksel yapısından dolayı) ifade etse de benzer sonuç, bizim için de geçerli olabilir. Zira günümüz dünyasında, toplumların eskisinden daha çok birbirine benzediği gözlenmektedir. Kültürleri, dünya görüşleri farklı olsa da davranışlarındaki benzerlik geçmişe göre daha da fazladır.  

Modern yaşam anlayışı zaten kültürel farklılıkları kabul etmeyen, iddia ile çıkmıştı. Onun doğasında tek bir ideal yaşam anlayışı vardı… Modern anlayışa biraz da tepki olarak çıkan, yerel değerlerin de önemli olduğunu belirten postmodern anlayış ise farklılıkların yaşamasına engel olamamıştır. Bırakın farklı değerlerin yaşaması, neredeyse değerler yok olmaktadır. Küreselleşen dünyadaki yaşam bu noktada tek bir değere doğru evrilmektedir. Bu bakımdan Batı’da ve Çin’de ortaya çıkan olgunun, bizim ve benzer diğer toplumlar için de geçerli olduğunun ifadesi, sürpriz değildir. Çünkü geleneksel aile yapısı (nine, dede, anne, baba ve çocuklar) ülkemiz de dâhil olmak üzere artık günümüz toplumlarında pek de görülmemektedir. Ülkemizdeki geleneksel değerlerin en fazla yaşandığı ailelerde bile özellikle ebeveyn çocuk ilişkisi noktasında daha modern bir anlayışın benimsendiği, gözlenmektedir. Merkezde daha çok babanın etkin olduğu, ataerkil eski Türk Aile yapısı değişmektedir. Belki de çoktan değişmiştir; kim bilir…

 

İlgili Haberler
YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir