AGS Global’in araştırmasına göre, politik duruş nedeniyle başlatılan boykotlar toplumda karşılık buluyor. Ancak kontrolsüz boykot çağrıları, yerli markaları ve Türkiye ekonomisini derinden etkileyebilir. Markalar için kriz yönetimi ve güvene dayalı iletişim kritik önem taşıyor.
Son günlerde Türkiye’de bazı yerli markalara yönelik boykot çağrıları kamuoyunun gündeminde hızla yükselirken, 2 Nisan’da üniversite öğrencilerinden gelen “tüketimi durdurma” çağrısı bu dalgayı daha da büyüttü. Kamuoyunda tartışmalar alevlenirken, hükümet kanadı ise bu sürecin yerli üretim ve istihdama zarar verebileceğine dikkat çekiyor.
Peki, bu boykotlar gerçekten etkili mi? Ekonomik yansımaları ne olacak? Markalar bu süreci nasıl yönetmeli?
Bu sorulara yanıt arayan bağımsız araştırma şirketi AGS Global, 27 Mart – 1 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleştirdiği “Boykot Kültürü: Algılar ve Etkiler” başlıklı araştırmayla, kamuoyunun nabzını tuttu.
BOYKOTUN ANA NEDENİ: POLİTİK DURUŞ
Araştırmaya katılanların neredeyse yarısını Z kuşağı gençleri oluşturuyor. Katılımcıların %72,3’ü bir markayı boykot etme nedenlerinin başında, o markanın politik duruşunun geldiğini belirtiyor. Hizmet ve ürün kalitesi (%9,2) ile sosyal medya kampanyaları (%5) diğer motivasyonlar arasında öne çıkarken; fiyat politikası ve dini değerler gibi unsurlar %1,4 ile en düşük etkiyi yaratıyor.
Katılımcıların %58,9’u boykotların etkili olduğunu düşünürken, %36,9’u ise kısmi etkiler gördüğünü belirtiyor. Boykotların etkisiz olduğunu düşünenlerin oranı ise yalnızca %4,3.
İSRAİL BOYKOTU GENİŞ DESTEK GÖRÜYOR
Araştırmada, katılımcıların %50,4’ü İsrail destekçisi markalara yönelik boykotu kesin olarak desteklerken, %29,1’i kısmen desteklediğini ve bazı markaları kullanmak zorunda kaldığını ifade ediyor. Böylece her 10 kişiden 8’i bu tür boykotlara olumlu yaklaşıyor. Bu tutumu desteklemeyenlerin oranı ise %15,6’da kalıyor.
YERLİ MARKALAR ENDİŞE VERİCİ ŞEKİLDE ETKİLENİYOR
Katılımcıların %44,7’si boykotların halkın tepkisini göstermesi açısından önemli olduğunu düşünürken, %34,8’i yerli markaların bu süreçten zarar görebileceğini söylüyor. Her 10 kişiden 6’sı (%59,6) ise bu durumun Türkiye ekonomisine doğrudan zarar vereceği görüşünde.
Özellikle Z kuşağının %66,7’si boykotu desteklemezken, 35-44 yaş aralığında bu oran %30’a kadar geriliyor. Bu da boykot eğiliminin yaş gruplarına göre ciddi farklılıklar gösterdiğini ortaya koyuyor.
MARKALAR NASIL ETKİLENECEK?
Katılımcıların yarısından fazlası (%52), markaların boykottan etkilenip etkilenmemesinin kriz yönetim becerilerine bağlı olduğunu ifade ediyor. %33’lük bir kesim ise boykotların kaçınılmaz şekilde zarara yol açacağını düşünüyor.
Ayrıca, araştırmaya göre her 10 kişiden 6’sı gelecekte benzer boykot çağrılarının artacağını öngörüyor. Bu durum, markalar için daha proaktif bir strateji geliştirme zorunluluğunu ortaya koyuyor.
TÜKETİCİ MARKADAN NE BEKLİYOR?
Katılımcılara göre boykot sürecinde bir marka yöneticisinin en çok dikkat etmesi gereken unsurlar arasında şeffaf iletişim, toplumsal değerlere duyarlılık, sosyal sorumluluk projelerine ağırlık verilmesi ve kriz dönemlerinde indirim/kampanya stratejilerinin artırılması öne çıkıyor. Yeni pazarlara açılma ve profesyonel danışmanlıkla hareket etme de en çok dile getirilen çözüm önerileri arasında.
AGS GLOBAL'DEN UYARI: KRİZ SESSİZLİKLE AŞILMAZ
Araştırmayı değerlendiren AGS Global Kurucusu ve CEO’su Ahmet Güler, tüketici boykotlarının sadece markaların satışlarını değil, yerli üreticiler, dağıtım ağları ve küçük işletmeler gibi ekosistemdeki tüm aktörleri etkilediğini vurguluyor.
Güler, “Yerli markalar hedef alınırken, bu markalarla çalışan üreticiler ve perakendeciler de ciddi gelir kaybıyla karşı karşıya kalabilir. Aynı zamanda bu durum, küresel markalar karşısında yerli firmaların rekabet gücünü zayıflatabilir. Sessiz kalmak, krizi geçiştirmek yerine; değer temelli, şeffaf ve topluma kulak veren bir iletişim dili geliştirilmeli” dedi.
Ahmet Güler’e göre, bu süreci başarıyla atlatmak isteyen markaların, toplumsal beklentilere duyarlı, etik değerlere bağlı ve yerli üretimi güçlendirmeyi hedefleyen stratejilere yönelmesi şart. “Tüketiciyle güven temelli bağ kurmak, kısa vadeli zararların ötesinde, markalara uzun vadeli sadakat kazandırabilir” diye ekledi.