Bangladeş’teki protestolarda şiddet tırmandı. Ülke tarihinde en uzun süre görevde kalan Başbakan Şeyh Hasina Vecid ülkeden ayrıldı ve ordu geçici hükümet hazırlıklarına başladı. Bangladeş’teki protestoları ve protestolar sonrasında neler olacağını Dr. Öğr. Üyesi M. Nazmul İslam ve Araştırmacı Halid Abdurrahman KARAR’a değerlendirdi. İslam, eylemlerin herhangi bir ideolojik grubun öncülüğünde olmadığını belirtirken; Abdurrahman ise şiddetin tırmanmasını eylemcilerin can kaybıyla açıkladı.
Feyza Nur Çalıkoğlu
Yüksek mahkeme, Bangladeş’in Pakistan’dan ayrıldığı savaş döneminden sonra “Özgürlük savaşçıları” olarak adlandırdıkları kişilerin torunlarına memuriyette yüzde 30 kota açılmasına karar verdi. Öğrencilerin, bu karara karşı başlattığı protestolar, kısa sürede hükümete karşı geniş çaplı bir harekete dönüştü. Başbakan Şeyh Hasina'nın, mahkeme kararının iptali yönündeki öğrenci taleplerini reddetmesi, protestoların şiddetlenmesini ve çatışmaların artmasına yol açtı.
'ÖĞRENCİLERİN TALEPLERİ BANGLADEŞ'İN EN AYRIMCI SİSTEMİ OLAN KOTA SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİ'
Asya Uzmanı, Bangladeşli Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Nazmul İslam, Bangladeş ayaklanmalarının muhalefet kontrolünde siyasi bir yerden değil, kayırmacılığa karşı öğrencilerle birlikte başladığını anlattı:
“Bangladeş’te geçtiğimiz 15 yıl boyunca muhalefet kalmadı. Muhalif olan herkese caydırıcı cezalar uygulandığı için yapılan yeniliklere karşı Bangladeş’te sokağa inme pratiği yok. Son gelişen olaylarda dahi öğrenciler ayaklandı fakat bu da siyasi bir kararın neticesi değildi. Öğrencilerin talepleri, Bangladeş'in en ayrımcı sistemi olan kota sisteminin değişmesiydi. Bu sistemle öğrenciler iş bulma alanında eşit olmuyordu. Buna karşılık sokağa çıkanlar arasından 56 kişi bir günde hükümet güçleri tarafından öldürüldü. Halk buna karşılık ayaklanmaya ve iş bırakmaya başladı. Hükümet protestolar artmasın interneti tamamen kesti ve beş gün boyunca Bangladeş dünyadan koptu. Bu beş gün içerisinde resmi olarak 300 resmi olmayan verilerle 900 kişi öldürüldü. Hasina ülkeyi terk edene kadar hiç geri adım atmadı.”
Hükümet, bu süreçte 11 gün boyunca internet erişimini keserek tepkileri yatıştırmaya çalıştı ancak bu durum protestoları daha da alevlendirdi. Görüşmelerin başlamasıyla protestolar bir süre durulsa da öğrenciler, ülke genelinde sivil itaatsizlik çağrısında bulunarak Başbakan Şeyh Hasina'nın istifasını talep etti.
'TEPKİNİN SEBEBİ HÜKÜMETE YAKIN GRUPLARA SAĞLANAN İLTİMAS'
Öğrenciler, Hasina'dan yaşanan ölümler ve bakanlarının görevden alınması nedeniyle kamuoyundan özür dilemesini ve kapalı olan okulların ve üniversitelerin yeniden açılmasını istiyorlardı. Şeyh Hasina, ülkeyi terk edene kadar geri adım atmadı ve protestoculara şiddetle karşılık verdi. Yeni protestolarda 300'e yakın kişinin hayatını kaybettiği, binlerce kişinin yaralandığı ve bazı kaynakların ölü sayısını bine kadar çıkardığı belirtiliyor. Hasina'nın atadığı Genelkurmay Başkanı Waker uz Zaman'ın, Devlet Başkanı ile istişare ederek geçici bir hükümet kurmaya karar verdi. Halk tarafından sevilen Nobel ödüllü ekonomist Muhammed Yunus Bangladeşte kurulan geçici hükümetin başkanı oldu.
Muhammed Yunus Bangladeş'te geçici hükümetin başkanı oldu
Uzun yıllar Ortadoğu’da ve Güney Asya’da saha çalışmaları yapmış olan Halid Abdurrahman ise uzun zamandır Bangladeş’te siyasi yapıların, öğrenci hareketlerinin ve sendikaların güçlü olduğundan bahsediyor. Abdurrahman, mevcut hükümetin baskılarına dayanamayan halkın “memur kotası” kararıyla birlikte büyük çaplı protestolara başladığını ancak bu durumun yalnızca mevcut iktidara yönelik olmadığını şu sözlerle anlattı:
“Memur istihdamına yönelik kota, halk tarafından ülkede iktidara yakın çevrelere iltimas sağlamaya yönelik bir adım olarak görüldü. İnsanlar zaten ekonomik açıdan kötü olan durumlarını daha da zorlaştıracak bu girişime karşı sokaklara döküldü. Bir diğer husus, devrilen Başbakan Şeyh Hasina'nın durumu. Şeyh Hasina bağımsız bir siyasi figür değil, ülkenin kurucusu olarak kabul edilen Muciburrahman’ın kızı ve onun partisinin lideri. Yani temel olarak göstericilerin muhalefeti sadece mevcut iktidar sürecine karşı değil, aynı zamanda seküler ve baskıcı bir zihniyeti temsil eden rejimin kurucu ideolojisine de karşı.”
'DEMOKRASİ OLMAYAN BİR ÜLKE'
Nazmul İslam, Bangladeş olaylarının bir benzerini daha evvel 2013, 2014 ve 2018 yıllarında da yaşandığını ve Şeyh Hasina’nin demokratik usullere aykırı olarak başbakanlık yaptığının altını çizdi:
“Gelişen olayları kısa süreli değerlendirmemek lazım. 1 haftalık bir protesto oldu ve Şeyh Hasina düştü diyemeyiz. “Şeyh Hasina’nın geçtiğimiz 16 yıl boyunca süren iktidarı nasıldı?”, “Halka nasıl davrandı?” gibi soruları sormamız gerekir. Öncelikle biz bir otorite rejimi hakkında konuşuyoruz. Şeyh Hasina 2008’de gerçekleşen seçimde başa geçmiş olsa bile onun iktidarını babasından bağımsız göremeyiz. Halk ve muhalefet partileri tarafından sevilmeyen ve seçim dönemlerinde seçime kimsenin katılmamasıyla protesto edilen bir başbakan görüyoruz. Yani biz demokrasi olmayan bir ülke hakkında konuşuyoruz. Özellikle son 10 yılda Hasina diktatör haline gelmişti.”
Şeyh Hasina, iktidarında bir çok muhalefet parti liderini idam etmiş, bu idamlar da halk arasında ayaklanmalara neden olmuştu. İktidara muhalefet olarak çıkan yeni liderler ya hapsediliyor ya da ülkeden kaçmak zorunda bırakılıyordu. 2018 yılında Bangladeş’te bugüne benzer bir öğrenci protestosunun gerçekleşmesinin nedeni bu diktatörlük rejiminin gün geçtikçe daha sıkı hale gelmesiydi.
İslam, daha önceki protestolarında tıpkı bugünkü gibi öğrencilerin reformasyon telebine dayalı olduğunu fakat o dönemlerde iktidarın da geri adım atarak halkın taleplerine karşılık verdiğini ifade etti. İslam, Hasina hükümetinin 2024 yılında hiçbir açıklama yapmadan tekrar aynı ayrımcılığı uygulamaya başlamasına karşın başlayan protestoyu şöyle aktardı:
“Bangladeş’teki bu ayrımcılık 1972’de başladı, 1971’deki savaştan sonra orada savaşan vatandaşlara ve onların çocuklarına tanınan bir fırsat olarak yürürlüğe konuldu. Kontenjan ve ayrımcılık sistemi zaman zaman değişikliğe uğradı ve değiştirilmeye çalışıldı. 2018’de yüksek mahkemeyle beraber yine aynı hükümet bu uygulamayı tamamen ortadan kaldırdı. Geçtiğimiz Haziran ayında ise hükümet, tekrar eski sisteme dönüleceğini açıkladı. Buna göre memur alımında savaşçıların çocuklarına hatta torunlarına yüzde 30 kota koyuldu, onlar diğer vatandaşlardan daha öncelikli hale getirildi. Öğrenciler buna karşılık yüzde 30’u kabul etmediklerini reformasyon istediklerini söylediler. Başbakan Hasina bu taleplere karşılık vermedi ve eylem yapanları hainlikle suçladı.”
Bangladeş'te eylemler sürüyor: 231 kişi hayatını kaybetti
BANGLADEŞ’TE MİLİSLER, MISIR’DA BALTACILAR
Araştırmacı Halid Abdurrahman, eylemlerin hükümeti devirme noktasına nasıl geldiğini ise yüzde 5’e çekilen kotanın eylemleri durduramaması, eylemlerde öğrencilerin iktidar partisine bağlı güvenlik güçleri ve milislerce öldürülmesiyle açıkladı.
“Esasında hükümet söz konusu "memur kotası" girişiminden geri adım attığını açıkladı. Aslında bu tam anlamıyla bir geri adım değildi. Sadece mevcut kotayı yüzde 30’dan yüzde 5’e çektiler ancak bu kararla ilgili başını öğrencilerin çektiği eylemciler tatmin olmadı.
Tabi bu süreçte eylemcilere yönelik sonuçları ölüme varan şiddet olaylarının ve toplu tutuklamaların sürdüğüne şahit olduk. Bilhassa eylemcilerin güvenlik güçleri ve iktidar partisi bağlantılı milislerce öldürülmesi gösterilerin sürmesine ve daha da şiddetlenmesine yol açtı.”
Abdurrahman, Bangladeş olayları gündeme geldiğinde çokça bahsedilen ‘milisler’i, Mısır’daki devrim sırasında rejim destekçisi olan ‘baltacılar’a benzetti ve kim olduklarını şu sözlerle açıkladı:
“Daha evvel söylediğim gibi Bangladeş öğrenci hareketlerinin ve sendikaların yaygın olduğu bir ülke. Bunlara yalnızca muhalif kesimler değil iktidara yakın kesimler de dahil. Eylemler sırasındaki şiddet olaylarının büyük kesimi de Şeyh Hasina ve ittifak halinde olduğu gruplar ve öğrenci hareketi kisvesi altındaki yapılanmalardan kaynaklandı. Bunların hareket tarzını Mısır'daki devrim sırasında görülen rejim destekçisi "Baltacı" denilen gruplara benzetebiliriz. Tabi siyasi oluşum ve sosyoloji olarak iki yapı arasında farklar var.”
Şeyh Hasina’nın ülkeyi terk ettiğini ve geçici hükümet kurulacağını açıklayan Bangladeş ordusunu 2011 Mısır Devriminden örneklerle açıklayan Abdurrahman, bugün Bangladeş’te olduğu gibi halkın hükümeti devirmesine müdahale etmeyen ordu geçici hükümet sürecine dahil olmuştu diyerek iki devrim arasındaki benzerlikten söz etti:
“Mısır’da Mübarek iktidarının sürmeyeceği kesinlik kazanınca ordu tarafsız bir tutuma büründü ve Mübarek'in devrilmesine izin verdi. Ardından oluşan geçiş sürecine de ordu nezaret etti. Benzer şekilde Bangladeş'te de ordu uzun süre gösterilere karşı bir pozisyon alsa da Şeyh Hasina'nın devrilmesinin kaçınılmaz hale gelmesiyle devreye girdi. Hasina'yı sürgüne göndererek kendisini ve rejimi koruma refleksi gösterdi. Aynı zamanda geçiş sürecinde kendisini "tarafsız bir hakem ve koruyucu" pozisyonuna koymuş oldu. Muhtemelen geçiş süreci ve sonrasında gidişatı yine kendileri müesses nizamı muhafaza edecek şekilde tanzim edecektir. Şahsi kanaatim yukarıda da belirttiğim üzere ordunun bu süreçteki rolünün ülkedeki müesses nizamı koruma yönünde olacağıdır. Bu sebeple söz konusu ordulardan yana büyük beklentiler içerisinde olunmamalı. Nihayetinde bunlar gerek içerisinde yetiştikleri ideoloji gerekse dünyaya bakış açıları bakımından halklarının değerlerini yansıtan ordular değiller. Mısır'dan Bangladeş'e kadar durum aynı.”
İranlı yetkililerden Bangladeş'te geçici hükümet kurulmasına ilişkin açıklama
'İDEOLOJİK BİR KESİMİN ÖNCÜLÜĞÜ SÖZ KONUSU DEĞİL'
Halid Abdurrahman, “Protestoların tek sebebi memur kotası değil. Aynı zamanda ekonomik durumun kötülüğü, iktidarın halkın bir kısmına iltimaslı davranması ve halkın değerlerine uymayan politikalar uygulamaya çalışması Bangladeş devrimini doğuran sebeplerdir.” dedi.
Dr. Nazmul İslam da ordunun öğrenci devrimi sırasında halkın tarafında durmasının bir askeri darbeyi söz konusu duruma getirmeyeceğini çünkü ordunun Bangladeş halkını yönetebilecek güçte olmadığını belirtti. Bangladeş’in dünya gündemine oturmasıyla tartışılmaya başlanan temel konulardan biri devrimin hangi kesim tarafından yapıldığı olmuştu. Nazmul İslam, “Protestolar ideolojik bir kesimin öncülüğünde değil, her görüşten ve ideolojiden öğrenci, dayanışmayla bir araya gelerek protestoları başlattı.” dedi.
Halid Abdurrahman, Bangladeş’i ordunun etkisini arttırdığı, muhalif kesimlerin yeni bir yönetim kurmak üzere istişareler yürüteceği, uzlaşı arayışlarının artacağı bir dönemin beklediğinden söz etti.
“Süreç henüz oldukça erken aşamasında ve olgunlaşmış değil. Bu sebeple orta ve uzun vadede kesin tahminlerde bulunmak zor. Bangladeş'i muhtemelen ordunun etkisini artıracağı, muhalif kesimlerin yeni bir yönetim kurmak üzere istişareler yürüteceği, uzlaşı arayışlarının artacağı bir dönem bekliyor. Bu dönemde başta İslami hareketler olmak üzere çeşitli tarafların etkisini artırması muhtemel. Söylem gücü ve organizasyonel kapasite bakımından toplumu domine etmeyi başaran kesim hangisi olursa bu süreçten o kesim muhtemelen çok daha kazançlı çıkacaktır. Hasina'nın devrilmesinde ordunun büyük bir paya sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor. Ordu bir yandan geçiş sürecine nezaret edecek, diğer yandan devrim sonrası siyasi ve sosyal düzlemi kendi açısından değer kabul ettiği normlara göre şekillendirecektir.”
'BU BİR İSLAMİ DEVRİM DEĞİL'
Halid Abdurrahman, Bangladeş'te yaşanan olayların nasıl sonuçlanacağının Bangladeş’in komşu ülkelerinden olan Hindistan ve Pakistan için önemli olacağını özellikle de kurulacak yeni hükümetin yapısına göre Arakanlı Müslümanlara sahip çıkılması yönünde de yeni bir dönem açılabileceğini dile getirdi:
“Bangladeş'te halkın değer ve beklentileriyle uyum arz eden bir yönetimin kurulması, ülkedeki rejimin kendini ıslah etmesi halinde, bunun çevre ülkelere etkisi olabilir. Özellikle Pakistan ve Hindistan'a. Ayrıca Bangladeş'in Myanmar'ın batısındaki Arakanlı Müslümanlara komşu olduğu unutulmamalı. Bangladeş'te İslami yapıların güçlenmesi, Arakanlı Müslümanlara sahip çıkılması yönünde de etkiler doğurabilir. Bu söylediklerim özellikle şu anda Arakan'da Müslümanlara karşı yeni katliamların yaşanıyor olması ışığında değerlendirilmeli.”
Bangladeş halkı 1971 yılından itibaren halkın yapısına ters bir şekilde Hindistan destekli olarak seküler rejimle yönetiliyor fakat halkın tamamına yakınının müslüman olduğu bilinmekte. Seküler rejim halkın İslami düşüncesini silemedi. Bangladeş'te bir çok İslami oluşum halen aktif durumda. Cemaat-i İslami’den Hifazat-i İslam’a, Bangladeş İslami Hareketi’nden Bangladeş İslam Cephesi’ne kadar bu oluşumlar oldukça aktif. Bu oluşumların siyasi yapıları, öğrenci kolları, sendikalar gibi çok birimi ve üyesi var. Bu durumda hükümet karşıtı ayaklanmaların bir sebebi de seküler rejim karşıtlığı olarak okunabilir. Halid Abdurrahman, halkın islami ağırlıkta olmasına rağmen Bangladeş devriminin ‘İslami Devrim’ olarak nitelemenin isabetsiz olduğunu belirtti:
“İslami gruplar sürece aktif olarak katıldılar, meydanlarda bedel ödediler. Bu durum geçmişteki protestolarda da böyleydi. Özellikle Cemaat-i İslami ve Hifazat-i İslam, hükümet ve rejim aleyhtarı protestolarda ağır bedeller ödedi, yüzlerce üyesini kaybetti. Eylemciler arasındaki İslami hareket üyelerinin hükümet karşıtlığının bir sebebi de seküler politikalara olan tepkiydi. İslami yasalar yapılmasını, İslam ile çelişenlerin ilgasını istiyorlardı. Hatta bu amaçla geçmişte de büyük eylemler düzenlendi, hükümet güçleri birçok eylemciyi katletti. Fakat tüm bunlara karşın, yaşananları "İslami devrim" olarak nitelemek isabetli olmaz. Nihayetinde eylemciler arasında sol kesimler, milliyetçiler gibi kendisini İslami kesime atfetmeyenler de bulunuyor. Ayrıca İslami yapılar şu anda ülkede rejimi değiştirecek bir pozisyonda bulunmuyorlar. Özetlemek gerekirse hükümeti deviren süreç şüphesiz içerisinde İslami güçlerin olduğu bir süreç, fakat bunu "İslami devrim" olarak nitelemek yanlış olur.”