Modern dönemlerdeki kitlesel kötülüğü nasıl açıklamalı? Soykırım çağında akışkan duyarsızlık ya da modernitenin körlüğü

Modern dönemlerdeki kitlesel kötülüğü nasıl açıklamalı? Soykırım çağında akışkan duyarsızlık ya da modernitenin körlüğü

Gazze soykırımının gerçekleştiği dönemde, kötülük problemini daha derinlemesine ele almak, önem kazanmış durumda. “Kötülük” kavramı, tarih boyunca felsefi tartışmaların merkezinde yer almıştır. Kötülüğün modern toplumlar üzerindeki etkisini, akışkan modernite bağlamında ele alan Zygmunt Bauman ve Leonidas Donskis, bu tartışmaya yeni bir boyut kazandırıyor. İkilinin duyarsızlık, etik kayıplar ve alternatif yokluk üzerinden kötülüğü sorguladığı analizleri, çağımızın eleştirilerindendir.

Kötülük, uzun zamandır felsefi tartışmaların çekici ve çetrefilli bir konusu olmuştur. "Kötülük Problemi" olarak adlandırılan mesele, Antik Yunan uygarlığının başlangıcından bu yana tartışılmaktadır. Ancak kötülüğün siyasal sosyoloji perspektifinden ele alınması, benzer bir ilgi görmemiştir. Bu görevi, modernite eleştirmenleri arasında yer alan iki büyük sosyoloğun üstlenmesi ise oldukça verimli bir yaklaşım vaat etmektedir. Özellikle bu analitik çerçeveyi güncel olayları okumak için kullanmaya çalıştığımızda bu daha da anlam kazanır.

Bu iki bilim insanı, Zygmunt Bauman ve Leonidas Donskis'tir. Her ikisi de Doğu Avrupa kökenli Yahudilerdir ve modernitenin genel olarak vardığı sonuçlara ve ortaya çıkardığı felaketlere yönelik eleştirel bir bakışa sahiptirler.

yeni-sablon-her-sey-1-1-1-5-1-kopyasi-11.jpg

Polonya’da doğan Bauman, 1970'lerin başından itibaren İngiltere’ye yerleşmiş, Leeds Üniversitesi’nde fahri sosyoloji profesörü olarak çalışmıştır. Kitapları dünya çapında çok satanlar listelerine girmiş, onlarca dile çevrilmiştir. Bauman, 2017 yılında 91 yaşında hayatını kaybetmiştir.

Litvanya’da doğan Leonidas Donskis ise Vytautas Magnus Üniversitesi’nde profesörlük yapmış, Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçilmiş ve 30’dan fazla kitap yayımlamıştır. Donskis, 2016 yılında, 54 yaşında kalp krizi sonucu vefat etmiştir.

“AHLAKİ KÖRLÜK”: DUYARSIZLIĞIN ELEŞTİRİSİ

2013 yılında Bauman ve Donskis, birlikte yazdıkları “Ahlaki Körlük: Akışkan Modernitede Duyarsızlık” başlıklı kitapta, bireylerin başkalarının acılarına karşı duyarsızlık göstermesi fenomenine dikkat çekmişlerdir. Bu kitap, belirli insan gruplarının –hatta aynı toplum içindeki grupların– ahlaki yükümlülük ve değerlendirme dünyasının dışında bırakıldığını ele almaktadır.

Bu iki düşünür, sosyal dönüşümlere yönelik eleştirilerinde, duyarsızlığın artık sadece savaşlar ve felaketlerle sınırlı olmadığını, gündelik yaşamın her yönüne nüfuz ettiğini ileri sürmüşlerdir. İnsanların olağanüstü durumlar karşısında değil, gündelik yaşamın sıradan bir parçası olarak soğuk bir duygusuzluk sergilediklerini ve bunun temel yaşam pratiği haline geldiğini belirtmişlerdir.

“AKIŞKAN KÖTÜLÜK”

2016 yılında, Donskis’in ölümünden birkaç ay, Bauman’ın ölümünden ise yaklaşık bir yıl önce, ikili “Akışkan Kötülük: Alternatifsizlikle Yaşamak” başlıklı bir kitap daha yayımlamışlardır. Bu eser, Bauman’ın “akışkanlık” kavramı etrafında geliştirdiği modernite eleştirisinin bir devamı niteliğindedir. Postmodern çağda, değerler, normlar ve gerçeklikler akışkan bir hâl almış ve kötü olan şey, sevgi ya da ilerleme gibi görünen şekillerde sunulmaya başlanmıştır. Artık kötülük, geçmişteki gibi “katı” ve açıkça tanımlanabilir bir formda değil, doğal bir ilerleme olarak sunulmaktadır. Hatta kötülük, alternatiflerin yokluğunda kaçınılmaz bir seçenek olarak dayatılmaktadır.
Bauman’a göre, dünyayı yöneten seçkinler, insanlığa özgürlük, eşitlik, insan hakları ve sınırların ötesinde bir yaşam vaat eder. Ancak bu vaatleri gerçekleştiremediklerinde, insanları kaderleriyle baş başa bırakır ve onları, hayatlarının kontrolünü tamamen kendilerinin üstlenmesi gereken bireyler olarak sunar. Bu bağlamda “akışkan kötülük” alternatifsizlikten beslenir ve hayatın değişmez bir parçası haline gelir.

MODERNİTENİN MANİCİ YAPISI

Bauman ve Donskis, seküler modernitenin eski İran dini olan Maniheizm’in ikili yapısını benimsediğini vurgular. Maniheizm’e göre, iyilik ve kötülük evreni yöneten iki eşit güçtür ve her ikisi de ezeli ve ebedidir. Bu bağlamda kötülük, doğal ve zorunlu bir gerçeklik olarak kabul edilir. Bauman ve Donskis, bu felsefenin modern dünyada kötülüğün doğallaştırılmasına yol açtığını ileri sürer.

Donskis’e göre, modernitenin “katı” döneminde biyolojik determinizm hâkimdi, ancak “akışkan modernitede” ekonomi yeni bir kader haline gelmiştir. Bugün özgürlük, tüketim standartları ve kapitalist çıkarlarla tanımlanır. Politik propaganda yoluyla elitler, insanların ihtiyaçlarını şekillendirebilir, mutluluk standartlarını belirleyebilir ve kitlesel hayal gücünü kontrol edebilir.

Bauman, bu görüşe katılarak, modern toplumun artık bir tiyatro festivali ya da bir ekran komedisi gibi göründüğünü söyler. Gerçeklik ile eğlence arasındaki sınırlar bulanıklaşmıştır. Katı modernitede “doğa kitabı” matematik diliyle yazılmışken (yani bilimle), bugün ekonomi diliyle yazılmaktadır. Ancak bu dil, çoğu insanın anlayamayacağı kadar karmaşıktır.

DİNSİZLİĞİN GETİRDİĞİ BOŞLUK VE ANLAMSIZLIK

Bauman ve Donskis, sekülerliğin neden olduğu manevi boşluğu ve anlamsızlığı eleştirir. İnsanların artık kötülüğü şeytana yüklemek yerine, onun sorumluluğunu kendileri üstlenmek zorunda kaldığını belirtirler. Ancak, modern insanın kötülüğü ortadan kaldırma konusundaki başarısızlığı, bu sorumluluğu taşıyamadığını göstermektedir.

KÜRESEL SORUNLAR VE MODERNİTE ELEŞTİRİSİ

İkinci Dünya Savaşı, insanı ilahlaştıran moderniteye büyük bir darbe vurmuş, İngiliz yazar George Orwell, adalet ve merhametin siyasi çıkarlara göre nasıl seçici bir şekilde uygulandığını kaleme almıştır. “Uygar” insanın, acıya karşı duygularını çıkarlarına göre şekillendirdiğini gözler önüne sermiştir.

Litvanyalı filozof Emmanuel Levinas, eylemlerin ahlaki boyutlarını toplumsal ihtiyaçlardan türetmenin tehlikelerine dikkat çekmiş, Alman filozof Hannah Arendt ise ahlaki değerleri korumak için isyan ve başkaldırı çağrısında bulunmuştur. Ancak, bu uyarılar bir sonuç vermemiş ve modernitenin “akışkan” döneminde üretici toplumdan tüketici topluma geçilmiştir. Ulus-devleti birleştiren politik yapılar, bireyselcilik ve küreselleşmenin etkisiyle dağılmıştır.

YAZARLARIN SORUMLULUĞU

Alman romancı Elias Canetti, 1970'lerde yayımlanan “Kelimelerin Vicdanı” adlı kitabında bir yazardan, savaşları önleyecek sorumluluğa sahip olmasını beklemiştir. Bauman, gerçek bir yazarın bu sorumluluğu sürekli aklında taşıması gerektiğini, çünkü kelimelerin barış ile felaket arasında bir fark yaratabileceğini vurgular. Ancak, Bauman’a göre günümüz dünyası, felaketleri önlemek isteyen yazarlar ve düşünürlere kapalıdır. İnsanların çoğu bu tür uyarıları duymak istemez.
Bauman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in genişleme hedeflerini eleştirmiş, onu Adolf Hitler ile kıyaslamış ve Batı'nın bu duruma tepki göstermekte yavaş davrandığını belirtmiştir. 2016'da yayımlanan “Akışkan Kötülük” kitabında Putin'in Kırım'ı işgaline dikkat çekmiş, bu olayın bir dünya savaşı riskini artırabileceğini öngörmüştür. Yazarlar, kitabın yayımlanmasından sonra hayatını kaybetmiş ve 2022 yılında Putin'in Ukrayna'ya geniş çaplı bir saldırı başlatmasını görme şansı bulamamıştır.

BAUMAN’IN İSRAİL ELEŞTİRİSİ

Bauman’ın eserlerini ve söylemlerini analiz ederek, İsrail’in Gazze’deki şiddet olaylarına karşı ne söyleyebileceğini tahmin etmek mümkündür. Bauman’ın erken yaşamında İsrail vatandaşlığı bulunmuş, ancak ilerleyen yıllarda İsrail’i eleştiren bir figüre dönüşmüştür.

Bauman, İsrail’in geçmişte maruz kaldığı zulmü, kendi şiddetini haklı göstermek için kullanmasını eleştirmiştir. Ona göre, İsrail halkı ve hükümeti, yaşanan insani trajedilerden ders almak yerine başka halkların trajedilerine yol açmıştır. İsrail’in kurucusu Theodor Herzl’in “halksız bir ülkeye, ülkesi olmayan bir halk” söylemini, işgali ve şiddeti meşrulaştıran bir propaganda olarak tanımlamıştır. Ayrıca, Filistinli mültecilere yönelik kötü muameleye Arap hükümetlerinin de ortak sorumluluk taşıdığını savunmuştur.

SONUÇ: ALTERNATİFLERİN GEREKLİLİĞİ

Bauman, insanlık için karamsar bir tablo çizerken dahi, iyimserliği elden bırakmamıştır. Ona göre kötülük, insanlık tarihi boyunca geçici bir olgu olarak var olmuştur ve ona direnmek mümkündür. “Akışkan Kötülük” kitabında, kötülüğün alternatifsizlikle sunulmasına karşı mücadele etmenin bir insanlık görevi olduğunu savunur. İnsanlığın umudu kaybetmeden, daha adil ve insanca bir yaşam için çaba göstermesi gerektiğini vurgular.

YAHUDİ TORUNU VE ELEŞTİREL BAKIŞ

Bauman’ın torunu Michael Sfard, insan hakları savunucusu bir avukat olarak büyükbabasının mirasını devam ettirmiştir. Sfard, İsrail ordusunda görev yaptığı sırada edindiği tecrübelerle Filistin halkının haklarını savunma yoluna girmiştir. Sfard’ın, İsrail'in insan hakları ihlallerine karşı duruşu, Bauman’ın eleştirileriyle büyük bir uyum göstermektedir.

Kaynak: el Cezire

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN