UNICEF'in 'çocuklar için dünyanın en tehlikeli yeri' olarak nitelendirdiği Gazze Şeridi'ne gönüllü olarak giden iki ABD'li cerrah, bölgede gördükleri dehşeti anlattı. ABD'nin Karolina eyaletinden Mark Perlmutter ve Kaliforniya'dan Feroze Sidhwa, 57 yıllık gönüllülük hayatlarında gördükleri hiçbir acının Gazze'deki kadar şiddetli olmadığını söyledi.
SELMAN CÖMERT
"İkimiz de gönüllü cerrahız. Birlikte, 57 yıllık gönüllülük hayatımızda, dört kıtadaki gelişmekte olan ülkelerde 40'tan fazla cerrahi görevde çalıştık. Felaket ve savaş bölgelerinde çalışmaya, ölüm, katliam ve umutsuzlukla içli dışlı olmaya alışkınız" diyen Perlmutter ve Sidhwa, şu ana kadar gördükleri hiçbir acının Gazze’deki kadar şiddetli olmadığını belirtti.
ÇOCUKLAR İÇİN DÜNYANIN EN TEHLİKELİ YERİ: GAZZE ŞERİDİ
Politico'da yayınlanan makaleye göre iki cerrah da yoksul, yetersiz beslenen insanlara hizmet verme konusunda tecrübeliydi ve bu tür görevlere alışkınlardı. Ancak, Perlmutter ve Sidhwa, "Buna bir de inanılmaz nüfus yoğunluğu, çok sayıda ağır sakat çocuk ve ampute, insansız hava araçlarının kesintisiz uğultusu, patlayıcı ve barut kokusu eklenince UNICEF'in Gazze Şeridi'ni 'çocuklar için dünyanın en tehlikeli yeri' olarak ilan etmesine şaşmamak gerek" ifadelerini kullandı.
Mart ayında Filistin-Amerikan Tabipler Birliği aracılığıyla Dünya Sağlık Örgütü ile çalışmak için gönüllü olarak bölgeye giden iki cerrah, Kahire'ye indikten sonra diğer 10 gönüllüyle buluştuklarını söyledi.
'CERRAHİ EKİPMANLAR BİLE FAHİŞ ÜCRETLERLE GEÇİRİLEBİLİYOR'
Çeşitli insani yardım programları kapsamında Gazze'ye gönderilen yardımların bulunduğu konvoya katıldıklarını anlatan cerrahlar, uzun bekleyişten sonra şu anda kapalı olan Refah Sınır Kapısının nasıl verimsiz işlediğini şu sözlerle anlattı:
"(Refah Kapısı'nın) tek bir bagaj tarayıcısı, tuhaf prosedürler ve asgari düzeyde imkanları var. Düzinelerce yardım ekibinden gelen tıbbi ve insani yardım malzemelerini teker teker taramak son derece verimsiz bir uygulamaydı. Ancak Gazze'ye herhangi bir şey sokmanın tek güvenilir yolu buydu."
Yardımların transferi için İsrail makamlarından izin alma sürecinin şeffaf olmadığını ve tutarsız olduğunu anlatan Demokrat Partili Oregon Senatörü Jeff Merkley'in açıklamasına atıf yapan doktorlar, "'Bir gün izin verilen ürünler ertesi gün geri çevrilebiliyor.' Bu nedenle, herkes kişisel bagaj olarak getirebildiği her şeyi, cerrahi ekipmanı bile toplu nakliye ücretleri yerine fahiş havayolu bagaj ücretleri ödeyerek getirdi. Refah'ın kapatılmasıyla birlikte Gazze'deki hastanelere ikmal sağlayan bu yol bile kesilmiş oldu" ifadelerine yer verdi.
'ÖLÜM YOLUNDA' SEYAHAT
'Ölüm yolu’ olarak nitelendirilen Selahaddin Yolu'ndan geçerken İsrail'in "çatışmadan arındırma" (deconfliction) uygulamasına göre hareket etmek gerektiğini belirten Perlmutter ve Sidhwa, İsrail Savunma Bakanlığı'nın yönettiği bu sürece "itimat edilmediğini" söyledi.
Deconfliction sistemi, insani yardım kuruluşlarının İsrail yetkililerine yaptığı başvuru üzerine 'ölüm yolunu' belli bir süre için belli bir güzergaha kadar açması olarak tanımlanıyor. Akıllı telefon üzerinden de geçiş izni için başvuru yapılabildiği belirtilen makalede, izin verilen güzergahta yalnızca 15 dakika yol alınabildiği ve sonraki izin talebinin üç saat sonra edilebildiği belirtildi.
"İSRAİL'İN HASTANEYİ İŞGAL EDECEĞİ KORKUSUYLA YAŞADIK"
Gazze Avrupa Hastanesi'ne vardıklarında karşılaştıkları manzarayı anlatan doktorlar, kalabalık bir çocuk grubu tarafından karşılandıklarını, onların sevinç çığlıklarına rağmen "tepelerinde uğuldayan İsrail insansız hava araçlarının sesini duyabildiklerini" söyledi. Tecrübeli cerrahlar, "İlk gecemizi sürekli, odayı sarsan bombardıman altında uyuyarak geçirdik, orada bulunduğumuz süre boyunca İsrail'in hastaneyi işgal edeceği korkusuyla yaşadık" ifadelerini kullandı.
Bölgeye vardıklarında Gazze'deki tüm hastane yataklarının yüzde 59'unun yok edilmiş olduğunu; kısmen çalışan hastanelerde de gerçek yatak kapasitelerinin yüzde 359'u ile çalıştığını belirten doktorlar, İsrail'in bombaladığı hastanelerden sonra Avrupa Hastanesi'nin 1,5 milyondan fazla insan için tek travma merkezi olarak kaldığını ve en iyi koşullarda bile bu hizmetin verilmesinin imkansız olduğunu savundu.
'SANKİ BİR ZOMBİ İSTİLASININ İLK HAFTALARINI YAŞIYORDUK'
Perlmutter ve Sidhwa, gördüklerini şu ifadelerle anlatmaya devam etti:
"İlk olarak hastanedeki yığılmayı fark ettik: 220 yataklı hastaneye bin 500 kişi kabul edilmişti. Dört hastanın kalması gereken odalarda genellikle 10 ila 12 hasta kalıyordu ve hastalar radyoloji bölümü, ortak alanlar dahil bütün boş yerlere yerleştirilmişti. Daha sonra, hastane arazisinde ve hastane içinde barınan 15 bin kişiyi gördük. Koridorlarda, servislerde, banyolarda ve dolaplarda, merdivenlerde, hatta steril işleme ve gıda hazırlama tesislerinde ve ameliyathanelerde bile sıraya dizilmiş ve hatta buraları tıkamışlardı. Hastanenin kendisi yerinden edilmiş insanların kampı gibiydi."
Sadece ameliyathanelerin 'nispeten' temiz olduğunu belirten doktorlar, "Yoğun bakım üniteleri adeta çürüme ve ölüm kokuyordu; koridorlar pislikle dolu bir mutfak gibi kokuyordu; hastane arazisi lağım ve kullanılmış patlayıcı kokuyordu. Sanki bir zombi istilası olmuş ve onun ilk haftalarını yaşıyorduk. Hastanedeki manzara tıpkı öyle görünüyor ve hatta öyle kokuyordu" dedi.
'ÇOCUKLAR VURULURKEN YA SOKAKTA YA DA EVDE OYNUYORDU'
Çoğunluğu ergenlik çağında olan kafalarından vurulmuş çok sayıda çocuk gördüklerini ve onların yavaş yavaş öldüklerini belirten doktorlar, çocukların ailelerinden iki tür hikaye duyduklarını anlattı: "İsrail güçleri tarafından vurulduklarında çocuklar içeride oynuyordu ya da İsrail güçleri tarafından vurulduklarında sokakta oynuyorlardı."
'FİLİSTİNLİ DOKTORLAR GAZZE'DEKİ EN TRAVMATİZE İNSANLAR'
Filistinli sağlık çalışanlarının fiziksel ve zihinsel olarak iyi durumda olmadığına dikkat çeken Perlmutter ve Sidhwa, doktorların ve hemşirelerin vahim durumunu şu cümlelerle aktardı:
"Personelin çoğunda aciliyet duygusu ve hatta çocuklar için bile empati yoktu. Başlangıçta bu durum bizi şaşırttı, ancak kısa sürede Filistinli sağlık çalışanlarımızın Gazze Şeridi'ndeki en travmatize insanlar arasında olduğunu öğrendik. Gazze'deki tüm Filistinliler gibi onlar da aile üyelerini ve evlerini kaybetmişlerdi. Gerçekten de neredeyse hepsi şu anda hayatta kalan aileleriyle birlikte hastane içinde ve çevresinde yaşıyordu. Hepsi tam zamanlı olarak çalışmaya devam etse de 7 Ekim'den bu yana maaş alamıyorlardı; sağlık sektörü maaşları Filistin Yönetimi tarafından ödeniyor ve İsrail saldırıları sırasında her zaman kesiliyor."
'SADECE ÖLMEYİ BEKLİYORUZ'
Şifa ve Endonezya Hastanelerine yapılan saldırılardan sağ kurtulan Filistinli sağlık personellerinin başlarına gelenlere değinen Amerikalı cerrahlar, esaret altındayken çok az beslendiklerini, sürekli tacize uğradıklarını ve sonunda çıplak bir şekilde yol kenarına atıldıklarını belirtti.
Bazı doktorların hayattan ümidi kestiğine dikkat çeken ABD'li cerrahlar, bazılarının sadece ölmeyi beklediklerini ve İsrail'in bu işi bir an önce bitirmesini umduklarını söyledi.