Türkiye NATO Daimi Temsilcisi Basat Öztürk, S-400 konusunun NATO'nun bir meselesi olmadığını aksine ABD ve Türkiye arasındaki ikili bir konu olduğunu söyledi.
Öztürk, NATO karargahında AA muhabirine, Türkiye'nin S-400 tedariki, Türkiye-ABD ilişkileri, Doğu Akdeniz'deki durum ve NATO Savunma Bakanları Toplantısı gibi farklı konularda değerlendirmelerde bulundu.
NATO'nun temel özelliğinin kurulduğundan bu yana kendisini güncel güvenlik şartlarına uyarlayabilmesi olduğunun altını çizen Öztürk, İttifak'ın bu şekilde hayatta kaldığını ve bu özelliğini muhafaza ettiği müddetçe hayatta kalmaya devam edebileceğini belirtti.
Öztürk, bilhassa 2014'ten bu yana Rusya'nın Kırım'ı yasa dışı ilhakı, Suriye'de devam eden kriz ve çatışma ortamı, Libya ve Körfez bölgesindeki sıkıntılarla küresel boyuttaki diğer birçok sorun nedeniyle Avrupa-Atlantik güvenlik ve savunma ortamının çok değiştiğine işaret etti.
NATO'NUN HİSSEDARIYIZ
Dünyanın, sınamaların giderek yayıldığı ve nitelik olarak daha önce hiç görülmediği ölçüde karmaşıklaştığı bir dönemden geçtiğini vurgulayan Öztürk, "Böyle bir dünyada ülkelerin öncellikle kendi dirençlerini ve güçlerini çok iyi takviye etmeleri lazım. Bunun ötesinde ittifaklar, dostluklar ve kurulan sıkı müttefiklik ilişkileri de önem taşıyor. Bu bağlamda NATO da Türkiye'nin büyük itibar gördüğü ve istifade ettiği bir teşkilattır." ifadelerini kullandı.
Öztürk, Türkiye'nin NATO'nun "tam üyesi" olduğunu, bu tür haklara ve icra kabiliyetine sahip bulunduğu başka bir teşkilata üyeliği bulunmadığına da vurgu yaparak, şunları söyledi:
"Türkiye, NATO'nun bir hissedarıdır. NATO'da ne yapılacaksa tüm müttefiklerin oydaşmaya varması gerekir. Nitekim, biz de İttifaka katılım payları ödemişiz, muhtelif katkılar vermişiz ama aynı zamanda da almışız. NATO'dan Türkiye'ye güvenlik yatırımı olarak gelen katkılar 5 milyar dolardan fazla. Batı ittifakının en önemli siyasi-askeri örgütü NATO'dan istifade ettiğimizi görmek ve bunu bir kazanç olarak nitelendirmek gerekir."
"NATO, TÜRKİYE'YE DESTEK SAĞLIYOR"
Büyükelçi Öztürk, müttefik ülkelerin kendi iç güvenliklerini sağlama yükümlülüğünün asli olarak kendi mesuliyeti ve egemenliklerinde bulunduğunun altını çizerek, ülke topraklarının ötesinden kaynaklanan terörizm dahil tüm tehditlere karşı ise NATO'nun daha fazla neler yapabileceğinin ele alınmakta olduğunu açıkladı.
Öte yandan Öztürk, "NATO, Türkiye'ye yönelik uyarlanmış güvence tedbirleriyle ve hava savunmamıza takviye yapmak suretiyle ülkemizin güvenliğine destek sağlamaktadır." dedi.
Bu çerçevede erken uyarı ve gözlem uçaklarıyla (AWACS) devriye uçuşları yapıldığına değinen Öztürk, müttefiklerin Suriye'deki balistik füzelerden kaynaklanan güvenlik sorunlarıyla mücadele etmek üzere, Türkiye'nin hava savunmasını takviye etmek için hava ve füze savunma bataryalarını ülkede konuşlandırdıklarını anımsattı.
Öztürk, müttefiklerin rotasyon sistemiyle Türkiye'nin hava ve füze savunma takviyesini 2013'ten bu yana kesintisiz sürdürdüğünün altını çizerek, hala İtalya (SAMP-T) ve İspanya'nın (Patriot) bataryalarının ülkede bulunduğunu belirtti.
Diğer yandan, NATO'nun kendini uyarlama sürecinde güneyden kaynaklanan tehditlerin de gündeme geldiğini ifade eden Öztürk, İttifakın stratejisinin sadece Rusya odaklı olmaktan çıktığını, en acil tehdidin "terörizm" olduğunun kabul edildiğini söyledi.
NATO'NUN SORUNU DEĞİL
Öztürk, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alma kararına ilişkin olarak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in müttefiklerin istedikleri silah sistemini almakta özgür olduğunu, ancak silahlı kuvvetlerin birlikte çalışabilirliğinin önemli olduğunu da en başından beri söylediğini anımsattı.
Büyükelçi Öztürk, "S-400 konusu, ABD'deki bazı çevrelerce kendi mecrasından ve bağlamından çıkarılarak daha büyük ikili soruna dönüştürüldü. Bu kapsamda ABD'nin sorumluluğu büyüktür." diye konuştu.
ABD'nin ilk başlarda temel endişesinin askeri teçhizatın birlikte çalışabilirliği olduğunu ifade ettiğini aktaran Öztürk, Türkiye'nin de bu endişeleri gidermek için S-400'lerin NATO sistemlerine entegre edilmeyeceğini ve dolayısıyla bir sorun çıkmayacağını izah ettiğini belirtti.
Öztürk, ABD'nin son dönemde meseleye yeni boyutlar eklemek suretiyle konuyu siyasileştirdiğini ve S-400'leri, F-35 savaş uçakları tedarikiyle bağlantılandırdığını anımsatarak, Türkiye'nin F-35 uçakları projesine en başından beri dahil olduğunu, bu kapsamda ciddi yatırımların yanısıra F-35'in pek çok parçası için üretim yaptığına dikkati çekti.
Türkiye'nin kendisinin de kullanacağı F-35 uçaklarının bekasını etkileyecek ve zafiyet yaratacak bir durumdan doğal olarak kaçınacağını kaydeden Öztürk, Türkiye'nin bu çerçevede ortak çalışma grubu kurulması önerisinde bulunduğunu, ABD'nin NATO kapsamında çalışma grubuna sıcak bakmadığını ve ikili çalışma grubu tercih ettiğini ancak bunun da henüz hayata geçirilemediğini anlattı.
NATO'nun müttefiklerin arzu etmesi halinde ikili ilişkilerdeki sorunları çözmek için bir platform görevi görebileceğini kaydeden Öztürk, "NATO dayanışması da iki müttefikin birbirine anlayışla yaklaşmasını, birbirine tehdit, şantaj ve yaptırım dili kullanmamasını gerektirir. Bu şekilde hareket eden bir müttefik varsa yanlış yapıyordur." değerlendirmesinde bulundu.
Büyükelçi Öztürk, "S-400 normalde bir NATO sorunu değildir, ikili bir sorundur, ABD'nin bunu NATO'ya teşmil etmesi ve İttifak'ın insicamının bozulması hata olur." vurgusunda bulundu.
MÜTTEFİK RUHUNA UYGUN DAVRANMALI
Öztürk, "Ne NATO Genel Sekreteri ne de herhangi bir müttefik, bir üyenin diğerine yaptırımlar uyguladığı, müttefikler arasındaki ilişkilerin bozulduğu bir ortamı arzu eder. Burada asli sorumluluk ABD'nin üstündedir. ABD'nin, NATO'nun ortak değerlerine uyumlu şekilde dayanışma ve birlik içinde, müttefiklik ruhuna uygun hareket etmesi beklenir." ifadelerini kullandı.
Diğer yandan ABD ve Türkiye arasında yıllardan beri müttefiklik hukuku bulunduğuna işaret eden Öztürk, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye ve ABD'nin çok büyük ortak menfaati de var, iki müttefik de birbirini göz ardı edemez. Türkiye, NATO'nun yalnızca en büyük ikinci ordusuna sahip ülkesi değildir. Aynı zamanda İttifak'ın misyonlarına, operasyonlarına ve faaliyetlerine önemli katkılarda bulunmuştur ve bulunmaya devam etmektedir. Türkiye bir güvenlik tüketicisi değildir. Güvenlik sağlayan bir müttefiktir."
DOĞU AKDENİZ VE NATO
Öztürk, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hakları ve çıkarları kapsamında yürüttüğü faaliyetlerin Avrupa Birliğindeki (AB) durumun aksine, NATO'ya aksetmemesinin sağlandığını ifade etti.
"Türkiye NATO'ya üye olduğu için 'Doğu Akdeniz' konusu burada zehirleyici bir şekilde ele alınmamaktadır." açıklamasında bulunan Öztürk, "AB üyesi olmuş olsaydık, onlar da bu konuda böyle bir pozisyon alamazdı. AB, kendi üyeleri arasındaki sorunlarda bir taraf olamaz." dedi.
Sınamaların boyut ve şekil değiştirdiği bu dönemde, NATO'nun yapılanmasına ilişkin bazı kararlar alındığını da anımsatan Öztürk, örneğin Baltıklar bölgesindeki müttefiklere takviye yapıldığını ve Karadeniz'de uyarlanmış ileri mevcudiyet bulunduğunu, İttifak'ın burada rutin faaliyetlerini gerçekleştirdiğini kaydetti.
Öztürk, esasen Karadeniz'de en uzun sahil şeridine ve en büyük donanmaya sahip ülke olarak Türkiye'nin diğer sahildar ülkelerle ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin titizlikle uygulanması sayesinde Karadeniz'de güvenliği sağladığına işaret ederek, "Karadeniz'in deniz alanında bir çatışma yok, sorun karalarda. Sorun Ukrayna'nın, Kırım'ın gayrimeşru işgal edilmesinde, sorun Gürcistan'da Güney Osetya ve Abhazya'da ayrılıkçı cumhuriyetlerdeki durumun zaman zaman istismar edilmesinde, sorun Moldova'da. Dolayısıyla sorun karalarda." ifadelerini kullandı.
Öztürk, NATO Savunma Bakanları Toplantılarının geçmişten devam eden işlerin gözden geçirilmesi ve aralıkta Londra'da yapılacak liderler toplantısına hazırlık imkanı sunduğunu belirtti.
Brüksel'de 26-27 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek Savunma Bakanları Toplantısı'nda bir araya gelineceğini açıklayan Öztürk, bu çerçevede Orta Menzilli Kuvvetler Antlaşması'nın (INF) akıbetinin de ele alınacağını kaydetti.
Öztürk, 2 Ağustos itibarıyla Rusya'nın antlaşmayı uygulamaya dönmemesi halinde INF'nin tarihe karışacağına işaret ederek, Avrupa güvenlik ve savunmasına ilişkin ilave sıkıntılar çıkmamasının ve yeni bir silahlanma yarışına yol açılmamasının önem taşıdığını söyledi.
Büyükelçi Öztürk, diğer yandan toplantı kapsamında İttifak'ın caydırıcılık ve savunma yapılanması, külfet paylaşımı, Afganistan'daki son durum ve çığır açan yeni teknolojiler gibi konuların da gündeme geleceğini açıkladı.
NATO karargahının savunma bakanları oturumlarının ardından DEAŞ'la mücadele uluslararası koalisyonunun toplantısına da ev sahipliği yapacağını belirten Öztürk, bu çerçevede Suriye ve Irak'taki son gelişmelerin ele alınacağını kaydetti.