Görüşler

Amerika’da Türkiye nasıl konuşuluyor?

Amerika’da Türkiye nasıl konuşuluyor?

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı E. Fuat Keyman “Türkiye’nin Amerika’nın gözündeki önemi azalırken, Amerika’nın Türkiye’ye ilgisi de giderek artıyor” diyor.

Ocak sonu, şubat başı, üç hafta Amerika’daydım. Önce Atlanta, sonra Washington, en son New York. Konuşmalar, toplantılar, sohbetler: Burada, Türkiye nasıl konuşuluyor, Amerika’nın Ortadoğu yaklaşımı 2020 ve sonrası nasıl şekillenecek, bu bağlamda Türkiye nasıl bir konumda ve yerde olacak? sorularına yanıt arıyorum. Hemen söyleyeyim. Amerika’da ilginç bir ikilemle karşılaşıyorsunuz: Bir taraftan, Amerika’da, gerek karar vericiler, gerekse de düşünce kuruluşları ve uzmanlar, Türkiye’yle ilişkilere artık stratejik ortaklık ya da birlikte çalışmak temelinde bakmıyorlar. Belki, Amerika-Türkiye ilişkilerinde büyük bir kriz ya da kopuş yaşanması istenmiyor ama Türkiye’ye bakış, cidi derecede ve niteliksel olarak değişmiş durumda: Türkiye artık Amerika’nın bölgeye bakışında, stratejik ortaklığa gireceği ya da birincil düzeyde değer verdiği bir ülke değil. Diğer taraftansa, Amerika’da, Türkiye’ye ilgi çok yüksek. Yaptığımız toplantılar ve konuşmalar geniş kesimlerin kalabalık katılımıyla gerçekleşti; Türkiye’de son dönemde yaşanan yerel seçimler, mültecilerden genç işsizliğe sosyo-ekonomik sorunlar ve iktidar-muhalefet ilişkilerinin değişen yapısı, v.b sorular ve konular, Türkiye’ye ilgiyi “Türkiye=Erdoğan” odağının gerisine taşıyor ve çok-boyutlu ve çok-katmanlı bir niteliğe büründürüyor. Türkiye’nin Amerika’nın gözündeki önemi azalırken, Amerika’nın Türkiye’ye ilgisi de giderek artıyor. Bu ikilem, Amerika seyehatiminin en önemli gözlemi oldu.

***
Amerika seyahatim boyunca iki önemli gelişme oldu: Birincisi, Amerikan RAND Corporation kapsamlı bir ‘Türkiye Raporu’ yayımladı. Türkiye’nin Milliyetçi Rotası: ABD-Türkiye Stratejik İlişkileri ve ABD Ordusu Açısından Sonuçları’ başlık rapor, çok yazarlı, kapsamlı, geleceğe dönük farklı senaryolar içeren bir yapıda ve yukarıda bahsettiğim ikilem bağlamında da aydınlatıcı nitelik taşıyor. Rapor, Türkiye’de, özellikle hükümete yakın medya ve uzmanlar tarafından “darbe” olasılığı içinde tartışıldı. Bu olasılık raporun bazı bölümlerinden çıkartılabilir. Bununla birlikte rapor hem Amerika açısından Türkiye’nin artık stratejik ortak olma özelliğini kaybettiğini hem de Amerika’nın Ortadoğu’daki çıkarları temelinde Türkiye ile ilişkilerin devam etmesi gerektiği önerisini yapıyor; İkincisi, son günlerde giderek karmaşık hale gelen İdlib sorununda Türkiye-Rusya ilişkilerinin bozulması ve derinleşmesiyle, Amerika’nın Türkiye’ye ve Türkiye halkına, “yanınındayız ve sizi destekliyoruz” mesajını vermesiydi. Amerika’nın İdlib’de Türkiye’nin yanında yer almasının temel nedeninin, Türkiye-Rusya ilişkilerinden ve ittifakından duyduğu rahatsızlık ve Türkiye-Rusya arasında ortaya çıkan kriz durumundan yararlanma isteği olduğunu varsayabiliriz. İdlib örneğinde de Amerika, Türkiye’ye ittifaklık ya da stratejik ortaklığa dönme düşüncesiyle yaklaşmıyor. Amerika, Ortadoğu’ya, özellikle İran sorununa yaklaşımında Türkiye’yi yakınında görmek istiyor. Bu iki gelişmeyi de akılda tutarak, Türkiye-Amerika ilişkilerinin içerdiği ikileme, yani Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’da Amerika için stratejik önemi azalırken, Amerika’nın Türkiye’ye ilgisinin artması durumuna dönersek, şu saptamayı yapmak istiyorum: Türkiye-Amerika ilişkilerinin son dönemde Erdoğan-Trump ilişkisine indirgenmesi bu ikilemin ortaya çıkmasının temel nedeni. Erdoğan-Trump ilişkisi, Türkiye-Amerika ilişkilerinin kırılma düzeyinde bir krize girmesini engelliyor ama bunun siyasi maliyeti de var: Türkiye’nin Amerikan dış politikası için stratejik konumunun ve öneminin azalmasını ve Türkiye’ye işlevsel ve araçsal yaklaşımın Amerika devlet kurumlarında güçlenmesi. Bu ikilem, 2020 ve sonrası yıllar içinde de devam edecek gözüküyor. Bu saptamayı, Amerika seyehatim boyunca gözlemlediğim beş noktayla açımlayayım: Birinci olarak, Amerika, 2020 Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerine kitlenmiş durumda. Başkanlık seçimini Trump’ın kazanacağı düşüncesi giderek güçleniyor. Demokratlar arasında bile Trump’ın seçimleri kazanma olasılı daha yüksek görülüyor. Bırakın azledilmeyi, eğer sürpriz niteliğinde çok büyük bir sorun yaşamassa, Trump seçimleri kazanacak. Amerika, 2020-24 arası Trump’lı ikinci dört yıla hazırlanıyor gibi.

***

Bu, şüphesiz, Amerika ile ilişkilerini Trump ile ilişkisi temelinde sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sevineceği bir sonuç. Erdoğan-Trump ilişkisinin bu ve gelecek yılda Türkiye-Amerika ilişkilerini büyük ölçüde şekillendireceğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte, altını çizerek vurgulayacağım iki nokta, Trump’ın seçimi kazanmasının Türkiye için çok hayırlı olmama ihtimalini de içerdiğini bize söylüyor: Birinci nokta, aşağıda açımlayacağım “İran sorunu”, ikinci noktaysa “Amerika’nın Türkiye’ye bakışında başlayan değişim” ki bu değişim hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar tarafından paylaşılıyor. İkincisi, Amerikan dış politikası 2020’de, Suriye sorunu artık ikinci sırada öneme sahip. Amerika, stratejik ve taktiksel düzeylerde, dış politikasında tümüyle İran’a odaklanmış olarak hareket edecek. İran politikası ve odağı, Trump’ın seçimleri kazanmasında da önemli rol oynayacak gözüküyor. Amerika’nın İran’a yaklaşımı giderek hem söylem hem yaptırım hem eylem boyutları içinde sertleşecek. Amerika, İran’ı hem Irak’ta hem kendi içinde hem de bölgede elinden geldiği kadar zayıflatmak ve zayıf bir pozisyonda diplomasi masasına oturtmak istiyor. İran’a şahin yaklaşım Amerika’da güçlü ve bu yaklaşım dış politikayı 2020’de şekillendirecek. Üçüncüsü ve bizim için önemlisi, Amerikanın İran’a kitlenmiş yeni dış politikasında, daha da genel olarak, bu politikanın Orta Doğu’ya, Doğu Akdeniz’e ve Kuzey Afrika’ya bakışında, Türkiye artık eskisi kadar merkezi önemde bir aktör değil. Amerika, Türkiye’yi, bırakalım stratejik ortak ya da önemli ittifak dostu olarak görmeyi, İran’dan Suriye ve Orta Doğu’ya, Mısır’dan Libya, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’ya uzanan geniş alanda hareket eden dış politikasında “merkezi önemde kilit ülke” olarak görmüyor. Bu, bana da sürpriz olarak gelen bir gelişme.

***

Amerika’nın stratejik ortak, merkezi konumda ittifak edilecek ülke listesinde Türkiye, sanki ikinci sıraya düşmüş durumda. Yeni Amerikan dış politikası, Orta Doğu’ya, İran ve Suriye ile ilişkilerine, kendi söylemleri içinde, birincil ittifak aktörleri düzeyinde “Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri-İsrail-Mısır-Irak ve Suriye’deki Kürt aktörler ekseni”nde bakıyor. Amerika, Türkiye’nin, bu bağlamda, dengeleyici bir politika izlemesini, İran ile ittifak ilişkisi kurmamasını istiyor. Erdoğan-Trump ilişkisi temelinde gelişen Türkiye-Amerika ilişkileri, belki ilişkilerdeki krizi ve yaptırımları engelliyor ama Türkiye’yi de merkezi önemde bir ülke olarak konumlamıyor.
Daha önce, yeni Amerikan dış politika ekseninin Türkiye’yi bir tercih yapmaya zorlayacağını düşünürdüm. Daha önceki Amerika seyatlerimde bu düşüncemin haklı olduğunu görmüştüm. Ama artık böyle bir tercih yapma zorunda kalma gibi bir durumla Türkiye karşılaşmayacak. Çünkü, Amerika, İran ve Orta Doğu politikasında Türkiye’yi merkezi önemde bir ülke olarak görmediği sürece, Türkiye’yi bir tercih yapmaya da zorlamayacak. Sadece Trump’la ilişki temelinde Türkiye-Amerika ilişkilerini götürmenin maliyeti, Amerika’nın Türkiye’ye bakışındaki önemli değişim olmuş. Bunu, 2020’de de gözleyeceğiz. Dördüncüsü, Trump’ın başkanlığında gelişen Amerikan dış politikası, Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasından rahatsız. Daha doğrusu, Amerika, Rusya’nın Suriye’de kazanmasından rahatsız; Rusya’nın Orta Doğu’da, Doğu Akdeniz’de, Libya’da güç ve etki kazanmasından rahatsız. Türkiye’nin İdlib’de Rusya’yla sorun yaşaması Amerika’nın hoşuna gitti ve bu sorunu derinleştirmek için Türkiye’nin yanında yer almak isteğini ortaya koyan hamleler yaptı. Türkiye, Amerika’nın İran politikasına ve Orta Doğu politikasına ayak bağı olmadığı sürece ve Rusya’dan aldığı S-400’leri işlevselleştirmediği sürece Amerika, Türkiye-Rusya ilişkisinin bozulması için çalışacaktır. Beşincisi de, son seyahatimden farklı olarak, Beyaz Saray’da ve Amerikan dış politikasının şekillenmesinde Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun gücünün ve etkisinin giderek arttığını gözlemledim. Trump-Pompeo ilişkisi güçlü devam ediyor; Pompeo, özellikle İran politikasının şekilenmesinde çok etkili; böyle olunca da, başkanlık seçiminin kazanılmasında da etkili olacak. Trump’a, çok düşük işsizlik oranı yanında, izlediği İran politikasındaki başarıyla seçim kazandırmış aktör olacak. Eğer yerini korursa, Beyaz Saray’da, 2020-24 döneminde Pompeo’nun etkisi güçlü olacak gözüküyor. Pompeo’yu dikkatle izlemek gerekiyor. Amerika’nın Türkiye’ye bakışındaki değişimde de Pompeo önemli rol oynuyor.

***

Türkiye, İdlib’de Rusya ile yaşadığı sorunları düşünürken, Amerika ile ilişkilerinin de artık eskisi gibi olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya. Bu nedenle, bugün, İdlib sorununda, genelde de Suriye meselesine bakışında, hem Rusya hem de Amerika farklı yerde olan, bu iki büyük güçle güven sorunu yaşayan, bu ülklerin kendisine işlevsel ve araçsal yaklaştığı bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. İdlib, bize, son dönem dış politikamızı tekrardan masaya yatırmamız gerekliliğini de gösteriyor...


YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir