Görüşler

Abdulbaki Değer yazdı: Afrin, Levinas ve bekâ mücadelemiz

Abdulbaki Değer yazdı: Afrin, Levinas ve bekâ mücadelemiz

Türk Tabipleri Birliği üyelerinin Zeytin Dalı Operasyonu’na yönelik bildiri sonrası gözaltına alınmasını değerlendiren Özgür Eğitim-Sen Genel Başkanı Abdulbaki Değer “Eleştirilere devletin birimleri üzerinden karşılık verilmesi siyaseti kriminalize eder” diyor.

Malum olduğu üzere soğuk savaş sonrası kısa süreli ‘tarihin sonu’ iyimserliğinin ardından kaotik ve çatışmalı bir sürecin içinde sürükleniyoruz. İlk çeyreğine bakılacak olursa önümüzde yeni bir ‘uzun yüzyıl’ olacak. Yerel, ulusal, bölgesel ve küresel vaziyetin nasıl şekilleneceğine ilişkin olası tüm aktörler, hesaplar ve etnik, mezhep, ideoloji, din, enerji gibi birleştirici-ayrıştırıcı her unsur stratejik bir okumayla dolaşıma sokuluyor. 2011 yılında Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla Tunus’ta başlayan süreç İslam coğrafyasında ‘kelebek etkisi’ gibi dindirilemeyen küresel bir fırtınaya dönüştü. Otoriter bir anlayışla adeta dondurulan, tarihen askıya alınarak stabil halde tutulmaya çalışılan bölgenin hem iç hem de dış gelişmelerin etkisiyle çözülmeye başlaması bölgeyi bir operasyon alanına çevirdiği gibi Türkiye’yi de yeni bir kriz durumuyla karşı karşıya bıraktı. Güney hattımızın egemen bir devletten yoksun olacak şekilde çözülerek devlet öncesi hale sürüklenmesi ve terör örgütlerinin küresel mücadelenin taşeronları olarak sahaya sürülmesi bugün dört milyonu bulan mülteci akınının yanında daha temelde bir güvenlik açığı ve bekâ krizi olarak karşımızdadır.

Bugün bileşenleri ve ilişki ağıyla küresel bir boyut alan bu hadise, sadece bölgenin ve küresel dünyanın seyrine etki etmekle kalmıyor aynı zamanda Türkiye’nin hem iç hem de dış siyasetine doğrudan ve tayin edici bir şekilde nüfuz ediyor. Türkiye’nin olayların başlangıcından bugüne değin belirli baş etme yollarıyla süreci yönetmeye çalıştığını görüyoruz. Esed’in gitmesi ısrarından ÖSO’ya, İran ve Rusya ile ilişkilerden AB ve ABD’ye, IŞİD ve PYD’de ile mücadeleden ‘yerli ve milli’ vurgularında dile gelen ve AK Parti- MHP fiili koalisyonuyla belirginleşen milliyetçi duygu ve dile bakıldığında Türkiye’nin olaylarla nasıl baş ettiğini ve baş ederken aynı zamanda olayların Türkiye’yi ve iç siyasetini nasıl dönüştürdüğünü görebiliyoruz. Düşünce ve siyaset elbette steril ve korunaklı bir zihnin mahsulü değil hiçbir zaman. Belirli bir inancın, duygunun, ihtirasın, tehdidin ve şüphesiz hafızanın altında/etkisinde şekilleniyor düşünce/siyaset. Geçenlerde başlayan ve ülke ve uluslararası kamuoyunca da kabul gören Afrin Operasyonu da bu bağlam içerisinde anlam kazanıyor. Ancak insan dünyası doğası gereği tek okumaya indirgenecek, orada tüketilecek ve herkesçe o şekilde kavranacak bir dünya değil. Daima, kendisi üzerinde yapılacak tasarruflarda şerik bulunduran, tabiatı bu olan bir dünyadan bahsediyoruz. Dolayısıyla bugün hem ülke hem de uluslararası kamuoyunun önemli bir desteğine sahip olan Afrin Operasyonu, motivasyonları ve okumaları farklı pek çok kesim açısından da eleştirilen ve karşı çıkılan, eleştirilmesi ve karşı çıkılması gereken bir hadisedir. Hele hele ideolojik-politik yönü belirgin olan hadiselerde mevzuların tartışılması, kabullenenleri gibi karşı çıkanlarının olması doğal olduğu gibi aynı zamanda da siyasal alanın mevcudiyeti açısından zorunludur. Bir meselenin konuşulma, tartışılma şekli ve düzeyi; tıpkı Afrin Operasyonu’nda olduğu gibi siyasal alanın ahvaline ilişkin bir gösterge olmanın yanı sıra düşünce ve ifade özgürlüğünün boyutlarını gösterir. Ayrıca pragmatik anlamda da siyasal sistemin işleyişine ve toplumsal psikolojiyi/enerjiyi yönetme becerisine dönük vaziyeti gösteren boyutları da olduğu açık.

18-02/02/screenshot_1.jpg

Levinas ‘öteki’yle, ‘öteki’ne karşı sorumluluk üstlenmeyle ahlâkı ilişkilendirdiğinde nasıl ahlâk mevcudiyetini ötekine borçlu bir hal alıyor ise siyaset ve siyasal alan da bu anlamıyla farklı ve karşı bir sesin/siyasetin mevcudiyetiyle mümkün hale geliyor. Dolayısıyla siyasette çelişki ve çatışma; giderilmesi gereken bir yanlışlık, aşılması gereken bir sorun anlamına gelmez, gelmemeli. Bu açıdan baktığımızda makuliyeti ve meşruiyeti toplumun geniş kesimlerince kabul edilen Afrin Operasyonu’na karşı belirli kesimlerce dile gelen çekincelere, eleştirilere ve karşı koyuşlara devletin birimleri üzerinden karşılık verilmesi gereksiz ve lüzumsuz bir müdahale olduğu gibi siyaseti de kriminalize eden bir müdahaledir. TTB’nin belirli bir ideolojik-politik okumaya dayandığı ve maşeri vicdanla ters düştüğü açık olan ’Savaşa hayır, barış hemen şimdi!’ şeklindeki açıklaması bu durumun en güncel örneği olarak karşımızda duruyor. Açıklamaya cevabın savcı-hâkim üzerinden verilmeye çalışılması gerekli olmadığı gibi doğru da değildir. Belirli bir alanda kaldığı müddetçe sivil siyasetin uhdesinde bulunması ve orada karşılık bulması gereken bu tür hadiseler, devletin idari-hukuki birimleri ile muhatap kılındığında hem bu söylemi ve bu söylemin muhataplarını hak etmedikleri bir paye ile ödüllendiriyor hem de siyaset alanını daraltan, onu resmi bir hakikat rejiminin uzantısına dönüştüren bir uygulamaya alan açmış oluyor. Bu tarz baş etme stratejileri kamuoyunu kimi zaman duygusal anlamda tatmin ediyor olsa da sivil siyaset alanını daraltan, eleştiri ve karşı çıkışları baskılayan, gayrı meşru gören ve yer altına kaydıran niteliğiyle yanlıştır. Aynı zamanda düşünce ve ifade özgürlüğüne set koyan vaziyetiyle ve toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren boyutuyla da yanlıştır. Siyasal eylemler çoğunlukla bir stratejik hamle olarak da görülmelidirler. Bu açıdan TTB örneğinde somutlaşan vaziyet; duygusal onamalarla destek olan kamuoyu ve iktidardan gelen eleştirileri emir telakki edip el atan savcı-hakimler meşru ve makul bir operasyonu gölgelemiş olmakla birlikte sivil alanda baş edilmesi, hesap sorulması ve mahkûm edilmesi gereken bir söylemi tartışma dışı kıldılar.

Söylemi ve söylemin aktörlerini siyaset parkurundan çıkarıp hukuk alanına yerleştirmek içinden geçtiğimiz netameli koşulların atmosferine uygun ve bu atmosferde görece daha kolay olabilir ancak tarihsel tecrübeyle açık ki siyaseti kadük hale getirecek bu tarz uygulamaların sorun çözme becerisi olmadığı gibi aksine sorun büyütme özellikleri mevcuttur. Devletin iş ve işlemlerini destekleyecek pek çok buhran anlarında bile sivil siyaset alanını muhafaza eden bir yaklaşımla yürütmek Afrin Operasyonu’yla gidermek istediğimiz bekâ meselemizle doğrudan ilintilidir ve onun kadar önemlidir. Bu açıdan bu ülkenin yersiz uygulamalarla sahte kahraman üretme alışkanlığına araçla, ideolojik ve baskı aygıtıyla mücehhez olduğu aşikâr. Bunu yerli yersiz tahkim edecek uygulamalara alan açmak yerine temel hak ve özgürlükleri önceleyen ve bunu da en netameli dikkat etmekte başta ülke olmak üzere hepimiz için fayda var. Haklı ve meşru eylemlerini gölgeleyecek lüzumsuz iş ve işlemlerden devleti uzak tutmak siyasetin asli vazifesidir. Bu işte en büyük görevin sivil siyaset alanının mensuplarına düştüğü ve Afrin Operasyonu’na verilen destekle sivil siyaset alanın korunmasının aynı mücadelenin parçası olduğu anlaşıldığında gerçekten mesafe alacağız.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir