Sabahattin Ali’nin kızı Prof. Dr. Filiz Ali, anılarını ‘Yok Bi’şey, Acımadı ki...’ de anlattı. Kitapta Ali’nin annesiyle bir zamanlar sorunlu ilişkisinden Nurettin Sözen tarafından nasıl görevden alındığına kadar pek çok anekdot yer alıyor. Türkiye’nin kültür-sanat alanındaki değişime ışık tutan Filiz, devlet sanatçılığı unvanı alan bazı isimleri de eleştiriyor.
MELEK GEDİK / İSTANBUL
Türk edebiyatının naif kalemi Sabahattin Ali’nin kızı Prof. Dr. Filiz Ali, hayatını Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Yok Bi’şey, Acımadı ki...’ kitabında anlattı. Kültür-sanata yıllarca katkı sunan, bu alanda sayısız sanatçı yetiştiren Ali, kitabına “Elinizde tuttuğunuz bu kitapta üzüntü ve gözyaşı olmayacak” sözleriyle başlasa da 11 yaşında babası öldürülen bir kız çocuğu olarak hikayesi hem kırgınlık hem de kızgınlık dolu. Kitabında uzun uzun aile geçmişini anlatan Ali, babası Sabahattin Ali ile annesi Aliye Hanım’ın evliliklerine dair ise iç ısıtan notlar düşüyor. Ali’nin ilkokul hayatıyla ilgili maceraları ise maalesef babasının öldürülmesiyle sona eriyor. Zaten kendisi de süreci “Huzursuz yıllar başlıyor” diye tanımlıyor. “Babamı en son 1948’in Şubat ayında gördüm” diyen Ali, babasız geçen günlerdeki çaresizliğini de satırlara döküyor. Bu zorlu zamanda konservatuvara yazıldığını ve annesi Aliye Hanım ile problemli bir ilişki yaşadığını belirten Ali, kitabında “Aramızda zamanla oluşan adı konmamış bir savaş vardı. Annem beni, ben de annemi için için suçluyor, sonra da birbirimize suçladığımız için suçluluk duyuyorduk. Annemin uykusuz geçen buhranlı gecelerinde ‘Sabahattin seni başıma bıraktı, gitti, keşke erkek çocuğum olsaydı!’ demişliği vardır. Ben de babamın beni annem gibi biriyle bırakıp gitmesini affedemez ama yüksek sesle söylemeye de cesaret edemezdim” diyor.
Filiz Ali’nin kitabında geçmişin kültür-sanat havasını da soluyorsunuz. Ali’nin özellikle ‘devlet sanatçısı’ unvanına yönelik eleştirileri şu satırlarla öne çıkıyor: “Gel zaman, git zaman 80’ler 90’lara dönüştü, en burjuva ailenin iki göbek ötesinin köylü çıktığı toplumumuza gökten prensler, prensesler indi. Köylülükten aristokrasiye bir kuşakta öyle hop geçilemiyordu gerçi ama zengin akrabasının mirasına konup bir günde dünyası değişen evsiz barksızlar gibi vur patlasın çal oynasın deyip yayılıverdiler bu yeni saraylılar ortalığa. Onların sanat hakkında en ufak bir fikirleri bile yoktu. Ne var ki kendilerini eğlendirenlere ‘sanatçı’ demeye başladılar. O ‘sanatçılar’ da bunu pek ciddiye aldılar doğrusu. Yeni ‘sanatçı’ piyasası oluşmaya başladı. Sonra devlet, o ‘sanatçıları’ devlet sanatçısı yaptı. İş bir kez çığrında çıkmaya görsün.”
Filiz Ali, Bedrettin Dalan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Konser Salonu’nun (Cemal Reşit Rey) başına getirildi. Kitabında salon için harcanan emekleri aktaran Filiz, belediye başkanının değişmesinden sonra görevden alınma sürecini ise şu sözlerle anlatıyor: “En gergin günlerin birinde Nurettin Sözen beni makamına çağırdı, ‘itirazları basına sızdırarak suç işlediğimi’ beyan etti önce. Gencay Gürün hemen sözü alarak “Devlet memurunun basına demeç vermesi suçtur Sayın Başkan! buyurdu. Hilmi Yavuz başıyla onayladı, suçlu olduğum gerekçesiyle istifam istendi. İstifa etmeyince de yazılı bir deklarasyonla görevden alındım.” Filiz Ali, kitabında babası Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü yer olarak bilinen Kırklareli Sazara Köyü’ndeki Sabahattin Ali Günleri etkinliklerine özel bir yer ayırıyor: “1992’de babamın cesedini bulan çoban hayattaydı. Bizi babamı bulduğu çatağa götürdü. Çatak dedikleri bir dere yatağıydı. Çoban bize o anı yeniden yaşıyormuş gibi bütün ayrıntılarıyla anlattı. Benimse çatağın yukarısında kalan düzlüğün sonundaki iri kaya parçası dikkatimi çekti. Kayanın ötesi uçurumdu, orman uçurumun dibinden Bulgaristan’a doğru göz alabildiğine uzanıp gidiyordu. Uçsuz bucaksız dağlar ve orman. Tam babamın şiirindeki gibi: “Bir gün kadrim bilirse / İsmim ağza alınırsa / Yerim soran bulunursa / Benim meskenim dağlardır.”
Paris’in gerçek Türk Büyükelçisi Abidin Dino
1958 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitiren Filiz Ali, özellikle o dönemdeki kültür-sanat hayatına dair çeşitli notlarda düşüyor. Piyona eğitimi alan ve bu süreçte İngilizceye saldığı merak sayesinde yabancı hocalara da eşlik eden Filiz, Cumhurbaşkanılığı Senfoni Orkestrası müzik direktörlüğüne getirilen Amerikalı şef Robert Lawrence ile ilgili şunları anlatıyor: “Lawrence tarzında bir New Yorklu aristokratın 50’lilerin Ankara’sında sudan çıkmış balığa dönüşebileceği düşünülebilirdi. Oysa o sanki hale New York’ta yaşıyormuş gibi hiç istifini bozmuyordu. Önce manikürcü bulma sorunu çıktı. Ankara kazan ben kepçe, erkeğe manikür yapacak manikürcü aramaya koyuldum. Sonunda birini bulduk.” Ünlü ressam Abidin Dino’nun Paris’teki evinde yaşanan kültür atmosferini ise Ali şöyle aktarıyor: “Dinoların evi her zaman Paris’ten gelip geçen Türklerin uğrak yeriydi. Güzin Hanım’ın bundan her zaman çok hoşnut olduğu söylenemez ama Abidin Bey’in sınırsız konukseverliğini engellemesi de olanaksızdı. Abidin Bey, ölümüne dek Paris’teki gerçek Türk büyükelçiydi.”
Önemli görevler üstlendi
Filiz Ali, 30 Eylül 1937’de Ankara’da doğdu. 1958 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı’nı bitirdi, sonrasında Fullbright Bursu’nu kazanarak ABD’ye gitti. Türkiye’ye döndükten sonra Ankara Devlet Konservatuvarı’nda dersler verdi. İstanbul Şehir Operası, İstanbul Devlet Operası ve Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda çalıştı. 1987’de Mimar Sinan Üniversitesi’nin Müzikoloji Bölümü’ne geçti. 1990-2005 yılları arasında bu bölüme başkanlık yaptı. 1989-1992 yılları arasında Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Müzik, müzisyenler ve babası Sabahattin Ali’yle anılarından oluşan kitaplar yazdı.