4G mi? Yoksa 5G mi? Basamak atlamak cehalet mi? Yoksa başka bir bilişen mi var? Teknik ve stratejik olarak yakından bakalım.
Son yüz yıla kuşbaşı baktığımızda insanoğlunun teknolojik yükselişi maalesef insan ömrünün ortalama süresini kayda değer şekilde uzatamadı. Öte yandan asla son bulmayacak bu arzu farklı bir çözümü hayatımıza kattı. Ortalama yaşam süremizde daha fazla şey yapmak için teknolojinin imkanlarını kullanmaya başladık. Sonu gelmez ve asla gelmeyecek yaşama şehvetinin dinamizmi ile gelişen teknoloji ise her yıl trilyonlarca dolarlık bir tüketici elektroniği pazarı oluşturdu.
Tüketici elektroniği pazarının en önemli lokomotifi ise mobil iletişim teknolojileri oldu. Türkiye bu teknoloji ile resmen 23 Şubat 1994’de tanıştı. O günden bu yana önce tuğla büyüklüğündeki telefonlar giderek küçüldü ve aynı zamanda “akıllı” tanımını da alarak 7’den 70’e herkesin cebine girmeyi başardı.
Hikâyenin buraya kadar olan kısmını az çok 1990 yılından önce doğmuş her birey bizzat yaşamıştır. İnsan ömründe olduğu gibi mobil teknolojilerin de bir yaşam döngüsü var. Uzmanlar her bir yaşam döngüsü İngilizce “Generation” yani nesil anlamına gelen bir kelimenin ilk harfi olan G ile tanımlıyor.
Her bir mobil iletişim teknolojisi neslin ortalama 20 yıllık bir yaşam süresi oluyor. Bu sürenin ilk beş yılında teknoloji standartları olgunlaşıyor ve belirleniyor. İkinci beş yıllık dönemde bu standartlar üzerine teknoloji geliştirilmeye devam ediyor. Üçüncü beş yıllık dönem ürünlerin kârlılık sağlayacak şekilde ticarileştiği dönemi oluşturuyor ve dördüncü beş yıllık dönemde artık bu nesle yeni yatırım yapılmayarak, mevcut yapı ayakta kaldığı sürece korunuyor.
Her bir yeni nesil teknoloji ise 10 yılda bir doğuyor. Kısacası mevcut bir iletişim teknolojisinin yaşam döngüsündeki son 10 sene yeni iletişim teknolojisi standartlarının doğuşu ile eş zamanlı gerçekleşiyor.
Birinci nesil “1G” teknolojisinin yaşam döngüsü 1981 yılında başlıyor. 1991 yılında 2G doğuyor. 3G ise 2001 yılında konuşulmaya başlanıyor. Dünyanın önde gelen gelişmiş ülkelerinin 2005 yıllarında 3G teknolojilerini kullanmaya başlamasına rağmen Türkiye’de 3G ihalesi 2008 yılında gerçekleşiyor ve tüketiciler bu teknolojiyi ancak 2009 yılında kullanmaya başlıyor. Ancak bir gecikme gibi gözüken bu durum 3G’nin yaşam döngüsünde ürünlerin ve altyapının olgunlaştığı bir döneme denk geldiği için Türkiye öncü olarak bu teknolojiyi kullanmaya başlayan pek çok ülkeden daha iyi bir altyapıya sahip olma şansını yakalamış oluyor.
Nasıl oluyor da Türkiye’deki 3G dünyadaki 4G’den daha iyi olabiliyor?
Bu sorunun cevabı şu ana kadar anlattıklarımızda açıkça görülmüş olmalı. 3G teknolojisinin olgunluğa ulaşıp en üst noktaya geldiği bir demde 4G teknolojisinin standartları henüz yeni rayına oturmakta. Ancak tam bu noktada el çabukluğu maharet küresel bir oldu bitti gözden kaçırılıyor.
Her bir yeni nesil iletişim teknolojisi dünyanın lider ülke ve topluluklarının söz sahibi olmak istediği bir alan. Küresel çapta trilyonlarca dolarlık bir sektör söz konusu. Bu sektörün standartlarını belirlemek için liderlik yarışında olan ülke ve topluluklar, aynı zamanda tüketim çılgınlığını da körükleyecek şekilde bir paketleme yapıyorlar. Aslında 3G teknolojisinin en üst düzeyi olan 3.9G LTE teknolojisi 4G adı altında pazarlanıyor.
Kısacası şu anda tüm dünyada 4G olarak kullanılan 3.9G LTE standardı en fazla 300 Mbps hızını destekleyen bir sürümden başka bir şey değil. Gerçek anlamda 4G standardı ise 1000 Mbps hızı destekleyen LTE Advanced olarak tanımlanmakta. Şöyle özetleyebiliriz 5G’yi bırakın bir kenara henüz gerçek anlamda laboratuvar dışına çıkmış bir 4G servisi ile tanışmış değiliz.
Mobil iletişim nesilleri ve destekledikleri veri transfer hızları
3G Yatırımı henüz kendini geri ödemedi
NETAŞ İcra Komitesi Üyesi ve 2004-2010 yılları arasında BTK Kurul Üyesi olan Ahmet Hamdi Atalay Türkiye’de 3G kullanımının 2009 Haziranında başlamış olmasına dikkat çekip halen operatörlerin şebeke kurulumu ve Türkiye kapsamasını tamamlamadıklarının altını çiziyor.
Atalay şöyle izah ediyor; “Operatörlerin 4G’ye yatırım yapabilecekleri sermaye birikimi henüz oluşmamıştır. Operatörlerin 3G’den yeterince sermaye birikimi oluşturmadan 4G yatırımına zorlanmaları halinde bunun için bankalardan finans bulmak için borç almaları gerekeceğinden Türkiye’nin dış borcu artış gösterecek, bunun bedelini kullanıcılar ve ülkemiz ödeyecektir” ve ekliyor; “Qualcomm tarafından yapılan bir çalışmaya göre bir teknolojiden bir sonrasına geçmek için ortalama 8-10 yıl geçmesi gerektiği vurgulanmakta olup bunun ülkemiz için karşılığı lisanslamanın 2017’den sonra yapılması demektir.”
Oyunu kendi sahamıza taşımak
Türkiye gerek mevcut durumu göz önüne alarak gerekse küresel oyunda söz sahibi olmak için Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın 2013 yılında başlattığı ULAK projesi ile stratejik bir vizyon çiziyor. 40 milyon dolar devlet desteği ile ASELSAN, NETAŞ ve ARGELA konsorsiyumu gerçek anlamda 4G olarak tanımlanabilecek LTE Advanced standardı için yüzde yüz yerli bir baz istasyonu geliştirmek üzere kolları sıvıyor.
Aradan iki yıl geçiyor ve ULAK projesi başarıya ulaşıyor. Yüzde yüz yerli üretim ile LTE Advanced standardını “4G baz” destekleyen istasyonları Haziran ayında GSM operatörlerine test amaçlı dağıtılmaya başlamış olacak. Bu yılın sonunda ise seri üretime geçilmeye hazır hale gelecek. Türkiye bu teknolojiyi dünyada geliştirebilen beş ülkeden biri olmayı başarmış durumda.
Başlasın lobi faaliyetleri
Her bir operatör için ortalama beş milyar dolar ve toplamda ortalama 15 milyar dolara ulaşabilecek yeni nesil mobil iletişim teknolojileri yatırımı için küresel üreticiler Türkiye’deki ULAK projesini yakından takip ediyor ve gelişmeler karşısında lobi faaliyetleri başlatıyor. Amaç Türkiye’nin bir an önce 4G ihalesini gerçekleştirmesi.
Yönetmelikler öyle hazırlanmış ki ihale gerçekleştirildikten altı ay sonra GSM operatörleri büyük şehir merkezlerinde 4G hizmetini vermeye başlamak zorunda. Yani temel beş milyar dolarlık yatırımın musluklarının açılması gerekiyor. Peki, buna gerçekten ihtiyacımız var mı? Ve isteniyor mu?
Öncelikle GSM operatörlerinin 2008 yılından itibaren gerçekleştirdiği 3G altyapı yatırımı henüz kendisini geri kazandırmış değil. Bunun için hedeflenen tarih 2017 sonrasını işaret ediyor. Ancak hiç bir GSM operatörünün kalkıp bunu yüksek ses ile ifade etmek istemiyor.
Öte yandan bunu ifade etmeye de gerek yok zira her bir yeni nesil teknoloji bir önceki neslin tamamlayıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Yani 4G ihalesi gerçekleştirilip hizmete sunulduğunda mevcut 3G yatırımını hemen çöpe atmanız gibi bir durum söz konusu değil. Elbette GSM operatörlerinin yeni bir yatırım sürecine başlamaktansa mevcut teknolojiyi sunması işlerine daha çok gelecek bir durum.
Tüketiciler açısından henüz 3G gerçek anlamda tüm kapasitenin tüketildiği bir nesil değil. Evet sinyal düşüşü yaşanan noktalar, performans sıkıntıları yok değil ancak dünyadaki ortalamanın çok üstünde bir kaliteye sahip olduğumuz da aşikar bir gerçek. Bu durumu gelişmiş batı ülkelerine gidenlerin bizzat yaşayarak gördüğüne kendileri ile konuşarak ulaşabilirsiniz.
Oyuna dur diyecek birisi lazım
Tüm bu gelişmeleri bilen ve takvimler 26 Mayıs 2015’i gösterdiğinde gerçekleşecek 4G ihalesine dur diyecek bir cesaret lazımdı. O da Türkiye’nin en yüksek makamında bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Henüz ihale iptal edilmiş değil. Üstelik bu ihale kararı bakanlar kurulu tarafından alındığı ve bakanlar kurulu 26 Mayıs tarihine kadar tekrar toplanmayacağı için iptal olması da mümkün değil. Kısacası 26 Mayıs tarihinde 4G halesi gerçekleşecek.
15 milyar dolar yatırım ülke dışına ve ULAK projesi çöpe mi gidecek?
Elbette bu sorunun cevabı hayır. 4G ihalesi gerçekleştikten sonra onay için tekrardan bakanlar kurula gitmesi gerekiyor. Bakanlar Kurulu bu ihaleyi onaylamak zorunda değil. Bu noktada ihale iptal edilebilir. Öte yandan ihalenin gerçekleşmiş olması operatörlerin ihale için sunacağı tekliflerin seviyesini ölçmek için bir deneme olarak değerlendirilebilir. Elbette Bakanlar Kurulunun ihaleyi iptal etmeme seçeneğine karşın operatörlerin gereksiz bir yarış içine girmeyeceğini de söyleyebiliriz.
Şimdi güzelce paketleme zamanı
Tüm bu gelişmelerden sonra sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadelerinde yanlış anlaşılmalara yol açan bir durum oluştuğunu inkar edemeyiz. 4G yerine iki yıl bekleyerek 5G’ye geçmek teknik olarak mümkün bir durum değil. Google’da 5G yazanlar en erken 2020 yılında bu teknolojinin kullanılabilir olacağını görünce mal bulmuş mağribi gibi zafer çığlıkları atarak kabile dansları yapmaya başladılar. Gelin şimdi Cumhurbaşkanı’nın ifadesini şu ana kadar ele aldığımız hususlar ile birlikte revize edelim.
Türkiye ULAK projesi ile yüzde yüz yerli üretim ve gerçek 4G standardı olan LTE Advanced destekli baz istasyonlarına üretebilecek noktaya gelmiştir. Bu gün 4G ihalesini yaparak 3.9G LTE standardının 4G gibi paketlendiği, hadi biraz daha iyimser bir yaklaşım ile 4G Advanced standardına sahip ithal ürünlerin pazara girmesi yerine yerli üretim 4G istasyonları ile bu yatırım gerçekleşebilir. Kendimize sormamız gereken soru LTE Advanced uyumlu yerli baz istasyonlarımızı nasıl 5G olarak paketleyebileceğimizdir? Aslında bu sorunun cevabı bunu daha önce 3.9G LTE’yi 4G olarak pazarlayanların ne yaptığına bakmaktır.
Medya ve güzel İstanbul
Dünyadan ve Türkiye’den önde gelen ana akım medya kanallarında teknoloji, ekonomi ve konuyla alakalı olabilecek gazetecileri İstanbul’a davet edersiniz. Muhteşem boğaz manzaralı bir otelde konaklatır, Anadolu kültürünün harika yemek ve tatlıları ile beslersiniz. Sonra hepsini alıp yegane bir kaç AR-GE merkezini gezdirip, profesyonel bir sunum ile Türkiye’nin dünyada yüzde yüz kendi imkanları ile 4G baz istasyonu üreten ülkelerinden birisi haline nasıl geldiğini ve neyi hedeflediğini anlatırsınız. Bu paketin içine biraz eğlence, biraz jeopolitik yaklaşım, biraz siyaset, biraz politika baharatı eklersiniz...
Devler ligine hoş geldiniz.