Peygambere hakaret, olmadı Allah’ın evini yak…

İslam ve Müslümanlar hakkındaki negatif ve düşmanca düşüncelerini biliyoruz…

1980 askeri darbesinin kurup, Güneydoğu’da dindar Kürtlerin üzerine saldığı terör örgütünün, oraya niye gönderildiğini de çok iyi biliyorduk. Savaşın İslam ve Müslümanların manevi dünyası, inançları ile olduğunu kısa zaman anladık. Marksizm üzerine inşa ettikleri örgütleri, dindar Kürt halkı nezdinde uzun süre taban bulamadı. Kürt milliyetçiliğine makas değiştiren örgüt, dinle olan kavgasından asla geri adım atmadı…

Örgütün liderlerinden Murat Karayılan’ın yazdığı kitapta, Batı ülkelerine, “biz olmasak Kürtler İslamcı olur” mesajı gayet manidar ve açıklayıcıdır. Kemalizm’in Türkiye’den İslam’ın izlerini silme stratejisi büyük bir başarı kazanmıştır. 1980 darbesi ile bu izlerin tamamen silindiği ve geri dönüşün olmayacağı inancı ile sıra Kürtlere gelmiştir. Devletin gözetiminde kurulan ve lider kadrosunu atadığı PKK’ya yüklenen misyon “Kürt haklarını almak” değil, Kürtleri siyasi olarak İslam ve muhafazakar anlayıştan uzaklaştırmak olmuştur.

35 yıllık terör olaylarına bir de bu gözle bakın. Kürt halkında yaşanan değişimi görünce PKK’nın gerçekten de bir hak arama yapısı değil, halkı başka bir dünyaya götürme projesi olduğunu göreceksiniz.

Eski defterleri fazla karıştırmadan günümüze gelelim…

Aslında PKK, ilk yoklama ve büyük meydan okumayı 1 Kasım seçimlerinden önce yaptı. Seçim arefesinde HDP’li Diyarbakır Belediyesi, Peygamberimize hakaret karikatürünü bilbordlara asarak halkın nabzını yokladı. PKK’nın halkın manevi dünyası üzerindeki tahribatını test ettiler. Ulu Cami imamı ve küçük bir gurup Diyarbakırlı Müslüman dışında kimse Peygamberimize hakaret eden ve saldıran karikatürlere tepki göstermedi, göstermeye cesaret edemedi…

Halktaki dönüşüm büyük ölçüde tamamlanmıştı. Sıra cami işgallerine, cami cemaatini camilerden kovmaya, camileri çatışma üssü olarak kullanmaya, ezanları susturup; örgüt marşlarını cami hoporlörlerinden yayınlamaya gelmişti. Ama kimse saldırıların cami yakmaya varacağını tahmin edemedi. Ancak o da oldu. Artık savaşları, açık ve net bir şekilde İslam’ın Peygamberine, Ezan’a ve Allah’ın evine karşı yürütüyorlar…

Yakında Kur’an-ı Kerim yakarlarsa şaşırmayın…

35 yıllık terörün halk adına hiçbir kazanımı olmamıştır. Kürtlere verilen, verilmesi gereken tüm haklar, AK Parti iktidarı döneminde Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilmiştir. Ama terör cephesi, halkın hayat ve inanç dünyasında yapmayı başardığı değişimle, ülkesine ve dinine düşman büyük bir kitle oluşturmayı başarmıştır.

AK Parti’nin Batı’daki bozulmayı düzeltme çabasında, Güneydoğu’ya öncelik tanıması hayati önemdedir. Dini değerlerin, manevi hayatın yeniden hayat bulması için bölgeye, halka yeniden daha güçlü bir el uzatılmalı. Orada direnen halka devletin yanlarında durduğunu somut adımlarla göstermelidir.

Bizi birbirimize bağlayan, bir arada tutan bu manevi dünyadır. Biz bunu güçlendirdiğimiz ölçüde terörü yenebiliriz. Manevi dünyamızdan uzaklaşan insanlarla bir arada yaşamının zorluğu da açıkça görülmektedir. Demirtaş, “Biz, anlaşabileceğiniz son nesiliz. Bizden sonra gelen neslin sizinle anlaşmasına imkan yoktur” derken; bizi bekleyen tehlikeyi de dürüstçe itiraf etmiştir. Bölgeye ektikleri nefret tohumunun nasıl bir hal aldığını gözlerimizin önüne sermiştir.

Bu insanlar, bizim insanlarımız. Bin yıldır birlikte yaşadığımız kardeşlerimiz. Bizden ayrılıp gidecekleri bir yer de yoktur. Onları, İslam’a karşı geliştirilen uluslararası operasyon ve oyunlardan korumak da bu bin yıllık kardeşliğin hatırına bize düşmektedir.

Bu coğrafyanın İslam beldesi olarak kalması, insanlarının Müslüman kalması ile mümkündür. Bize ait topraklarda başka dinlerin, başka medeniyetlerin hayat bulup egemen kültür olması o coğrafyayı bizim olmaktan çıkarır. Diyarbakır, Peygamberimize hakaret karikatürlerini yayınlayan Danimarka ve Fransa’ya binlerce kilometre uzaklıkta. Demek ki, Diyarbakır’ı yönetenler ve onlara sessiz kalan halkın, Danimarkalı ve

Fransızlardan bir farkı kalmamış. Asıl tehlike budur. Diyarbakır’ın sizin ülke sınırlarınız içinde olmasından daha önemli olan nokta, halkın da bizim manevi dünyamız içinde kalmasıdır.

Konuya bakış açımız salt bir terörle savaş, ülke ve toprak bütünlüğümüz olarak görmeyelim. Bölge halkına empoze edilen manevi hayatın, ideolojik dünyanın daha büyük ve daha ileriki yılları hedef alan bir proje olduğunu gözden kaçırmayalım.

Ne acıdır ki, İslam Dünyası’nın dördüncü önemli İslam beldesi Diyarbakır’ın göbeğinde İslam Peygamberine hakaret edilmesine, Fatihpaşa Cami’nin (Kurşunlu Cami) yakılmasına Diyarbakır halkı sessiz kalmıştır. İşte asıl tehlike budur. Yoksa Türkiye, terörün kökünü kazıyacak iradeye de, güce de sahiptir.

Peygamberleri, sahabeleri bağrında saklayan Diyarbakır gibi, halkı da İslam ve Müslümanlığı hayatında ve bağrında saklamayı başarmalıdır. Selahaddin Eyyubi’nin torunlarına yakışan budur. “Kudüs haçlı işgali altında iken gülmek bana haramdır” diyen Selahaddin’in torunları manevi dünyalarını yeniden tahkim etmelidir…

Diyarbakır’da ezanlar gökkubbeyi yeniden kardeşlik için sarmadıkça gülmek size de, bize de haramdır Diyarbakırlı kardeşim…

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum