Başkanlığa mı, 'Başkan'a mı karşılar?

Başkanlık sistemi “Yeni Türkiye’nin” mihenk taşıdır. “Yeni Türkiye” bu taşın üzerine ve etrafına bina edilecektir. Hükümetin ısrarı ve muhalefetin karşı çıkmasının temel nedeni de budur.

Hükümet, 12 yıldır ayağa kaldırmaya çalıştığı “Eski Türkiye’nin” artık yamalarla “dünya devleti”, “bölgesel güç” ve “küresel aktör” olma hedefine ulaşamayacağını görüyor. Yaşlı bir kadına yapılan estetik ameliyatlar gibi, “Eski Türkiye’ye” yönelik yapılan tüm operasyon ve reformist değişiklikler de hastayı kurtarmaya, vaziyeti toparlamaya yetmiyor artık.

Cumhuriyet tarihinde, sistem değişikliğini gündeme getiren, Türkiye’nin dünya ile entegrasyonu, demokratik ve ekonomik olarak gelişmiş ülkelerle boy ölçüşebilmesi için bunun elzem olduğunu söyleyen ilk devlet idarecisi Turgut Özaldı. Özal’ın ülkeyi yönettiği dönemin zorlukları bu sistem değişikliğine izin vermedi. Özal’ın değişim talebinin adı “İkinci Cumhuriyet” olarak tarih sayfalarına not düşüldü ve kadük bir düşünce olarak ortada kaldı.

Başkanlık tartışmaları aslında teknik bir konu. Bu teknik konunun toplumsal yansımaları şimdilik kimsenin gündeminde değil. Tartışma, “Başkanlık sistemine geçmeliyiz”, “Erdoğan’ın Başkan olmasına izin vermeyeceğiz” sloganı arasında sıkışmış durumda. Oysa başkanlığa geçiş o kadar büyük ve köklü değişimlere sebep olacak ki, muhalefetin bu derin ve olumlu değişimi kavrayabildiğini zannetmiyorum.

Başkanlık sistemi için ilk deneme 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşandı. Bir araya gelemez denilen partiler aynı aday etrafında toplanıp seçim çalışması yürüttüler. Türk siyasetinin onlarca parti tarafından bölünen görüşleri üç aday etrafında toparlanıverdi. Kanlı-bıçaklı bildiğimiz siyasi çizgiler aynı safta buluştu. Muhalefet partilerini ve liderlerini korkutan, başkanlık sistemine geçildiğinde kepenk indirmek zorunda kalma gerçeğidir.

Küçük partilerin kepenk indirme, liderlerinin işsiz kalma gerçeğine rağmen, “Muhafazakar Demokratlar” ve “Laik Cumhuriyetçiler” başlığı altında yeniden yapılanacak olan siyaset dünyamız, hem toparlanmış olacak, hem de seçmenler arasındaki politik görüş ayrılıklarının oluşturduğu sis duvarı ortadan kalkmış olacak. Böylece farklı görüşler aynı çatı altında toplanıp daha güçlü bir iktidar ve daha güçlü bir muhalefet olma gerçeğiyle ülkeyi yönetecektir. Başkanlık sitemi sadece ülke yönetimini derleyip toparlamakla kalmayacak, siyasi partileri, yoğun politize olmuş toplumu da derleyip toparlayacaktır.

Şuanda “olup” “olamayacağı” tartışmasının dışına çıkmayan konunun dini cemaatlere de ciddi bir etkisi olacaktır. Birbirinden uzak duran cemaatler, siyasi tercih seçeneğinin ikiye düşmesi ile birbirleriyle olumlu iletişim kurmaya başlayacaklardır. Siyasi tercihleri toparlanan cemaatlerin birbirlerini pozitif etkileme ve birbirleriyle pozitif iletişim kurma kanalları da açılmış olacaktır.

Hükümetin “Yeni Türkiye” için öngördüğü başkanlık sistemine karşı, muhalefetin, “Tayyip’i başkan yapmayacağız” itirazı aslında çok önemli bir gerçeğin gün yüzüne çıkmasını sağlıyor. Muhalefetin ülkemizde, bölgemizde ve dünyadaki gelişmeleri; halkımızın ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal olarak aldığı yolu göremediğini gösteriyor. Muhalefet başkanlık sistemine neden karşı olduğunu makul gerekçelerle açıklayamıyor. Bundan dolayı muhalefet partilerine oy veriyor olsa bile başkanlığı destekleyen ciddi bir seçmen kitlesi gerçeği var.

Muhalefetin, “halka güvenmiyorum” mesajına karşılık “halka güveniyorum” kartını masaya koyan hükümetin bu çabasının Erdoğan için olmadığını halk gayet iyi biliyor. Erdoğan’ın başkanlık sistemi ile padişahlığa özendiğini, tartışmasız lider olmak istediğini iddia eden muhalefet liderleri nedense partilerinde padişah gibi davranmayı, tek ve tartışmasız lider olmayı, tüm seçim yenilgilerine rağmen genel başkanlıklarının tartışma konusu olmamasındaki çelişkiyi açıklama gereği duymuyorlar.

Başkan olamayacaklarına dair neden bu kadar ümitsizler? Muhalefet liderlerinin oturup sorgulaması gereken nokta burasıdır. Kendilerini neden başkanlığı kazanmaya namzet görmüyorlar. Erdoğan faktörü bu kadar derin bir mağlubiyet kabullenişi oluşturmuşsa, sadece kendi liderliklerini değil, temsil ettikleri görüşlerin toplumda karşılık bulamayışını da iyi analiz etmeliler.

Demek ki sorun başkanlık, tek adamlık değil. Öyle olsaydı partilerindeki durumlarından da rahatsız olmaları gerekirdi. Kendi partilerindeki tek adamlığa karşı olmayanlar; Türkiye için başkanlığa karşı çıkıyorlar. Bunda bir tuhaflık ve çelişki yok mu?

Bu kadar kelimenin özeti şudur, “seçim mağlubiyeti şampiyonu” kahraman muhalefet liderlerimiz başkanlık sistemine değil, Erdoğan’ın başkan olmasına karşılar. Kazanacaklarını bilseler, başkanlık siteminin hem etinden, hem sütünden, hem de derisinden faydalanılan çok güzel bir yönetim şekli olduğunu anlatmakta beis görmeyecekler. Sorun şu, başkan olmayı bırakın, başkan olmaya umutları bile yok.

Bu yazının özeti de şudur, parlamenter sistemle artık bir yere gidemediğimiz ve gidemeyeceğimiz gibi, böyle aciz bir muhalefetle de bir yere varamayız…

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum