T.rex’i nasıl bilirdiniz?

T.rex’i nasıl bilirdiniz?

Mezozoyik Çağ’ın yaratıklarına dönüşüm Steve Brusatte’ın Koç Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan ‘Dinozorların Yükselişi ve Çöküşü’ isimli nefis kitabıyla oldu. Brusatte’ın olağanüstü yaratıklar üzerine son zamanların en ilginç çalışması roman gibi bir ‘popüler bilim’ kitabı. İnanın Michael Crichton’unkiler kadar keyifle okudum. Bu kitap için üniveristeyi kutlarım. Bir de Walter Alvarez’in ‘T.rex and the Crater of Dom’ kitabını dilimize çevirttirip yayınlasalar çok sevineceğim.

TANER AY

Benim çocukluğumda ‘Godzilla’, ‘Gilala’, ‘Gappa’ ve ‘Gojire’ gibi dinozor benzerleri vardı; milyonlarca yıldır uyuyan bu dinozor benzeri yaratıklar atom bombası patlaması sonucunda uyanıp mutasyona uğramışlar ve birer canavara dönüşmüşlerdi. Toho stüdyolarında tasarlanan bu yaratıkların herbirini sanırım yedi sekiz defa seyretmişimdir. Bizler Soğuk Savaş döneminde doğup atom bombası korkusuyla büyüdüğümüzden, Japon sinemasının aslında neyi dillendirdiğini anlayabiliyorduk. Oğlum beş altı yaşlarındaykense ‘Jurassic Park’ çılgınlığı başlamıştı; dinozorların DNA zincirinin bir Afrika kurbağasıyla birleştirilerek altmış beş milyon yıl önce yaşamış olan yaratıklar yeniden dünyalarımıza girmişti. Onların ‘Godzilla’, ‘Gilala’, ‘Gappa’ veya ‘Gojire’ benzeri canavarıysa ‘Rexy’ denen T.rex’ti. Muhtemelen hepimiz onlarca dinozor arasından en fazla T.rex hakkında bilgi sâhibiyiz. Paleontologlar uzunluğu on üç metre kadar bu dinozor cinsinin beş tondan fazla çektiğini söylüyor. Kırmızı gözlü, yeşil derili ve elliden fazla sivri dişli bu canavar, her gün yaklaşık olarak yüz on bir ton et yemezse doymuyormuş.

Mezozoyik Çağ’ın yaratıklarına dönüşüm Steve Brusatte’ın Mehmet Doğan çevirisiyle Koç Üniversitesi Yayınları’ndan ikinci baskısı yapılan ‘Dinozorların Yükselişi ve Çöküşü’ isimli nefis kitabıyla oldu. Dinozorlar tarihin Triyas, Jura ve Kretase dönemlerinde yaşadılar, bu üç dönemle Mezozoyik Çağ diyoruz. Bilim insanlarınca Pangea olarak isimlendirilen süper kıtada doğan dinozorlar, Pangea’nın iki yüz bir milyon yıl önce, parçalanmaya başlayıp da kırk milyon yıl boyunca oradan kopup ayrılanların bugünkü kıtaları oluşturması esnâsında, altmış altı milyon yıl önce, bir göktaşının dünyamıza çarpması yüzünden yok oldular. Genişliği on kilometre kadar olan o göktaşının saatte yüz sekiz bin kilometre hızla, yani yüz trilyon tonu aşkın TNT’nin kuvvetiyle, dünyaya çarptığı tahmin ediliyor. Bu çarpma en az bir milyar atom bombasının enerjisine eşittir. Yeri yüz altmış kilometre genişliğinde bir krater oluşturacak şekilde kırk kilometre yarıp mantoya girerken, dünyayı güneş yüzeyinin dört veya beş katı bir ısıyla kavurmuştur. Çarptığı noktanın birkaç bin kilometre çevresindeki bütün ormanların ve canlıların yandıkları muhakkaktır, sağ kalan dinozorlarsa çarpma sonrasındaki ve küresel çaplı bir nükleer kışın dengi olan dönemde muhtelif nedenlerle yok oldular. Göktaşının çarpmasından ancak beş yüz bin yıl kadar sonra ekosistemlerin kendilerini toparlamaya başladığı düşünülüyor, iğne yapraklı ağaçlar, gingo ormanları ve çiçekli bitkiler kavrulmuş toprağı yavaş yavaş kaplar. Kretase’den bir şekilde çıkmayı başarabilen canlılarsa evrimleşerek Senozoyik Çağ’a girdiler. Bu çağın Paleosen döneminde ilk primat benzeri memeler görüldü.

25kr02man1.jpg

Elli üç ile otuz yedi milyon yıl önceki Eosen dönemindeyse primat benzeri memelilerden ağaçlara tırmanmaya yarayan el ve ayakları, burun çıkıntıları ve büyük beyinleri olan ilk gerçek primatlar evrimleşir. Otuz yedi ile yirmi beş yıl önceki Oligosen dönemde antropoidler ortaya çıkar. Bunlar maymunların atasıdır. Miyosen dönemde ilk hominoidler yayılır ve beş milyon yıl önce başlayan Pliyosen’de ilk hominoidler evrimleşir. İnsanın ortaya çıkışınaysa daha çok vardır, bekleyeceğiz: Steve Brusatte’ın ‘Dinozorların Yükselişi ve Çöküşü’, roman gibi bir ‘popüler bilim’ kitabı, inanın Michael Crichton’un romanları kadar keyifle okudum. Bu kitap için Koç Üniversitesi’ni kutlarım, bir de Walter Alvarez’in ‘T.rex and the Crater of Dom’ kitabını dilimize çevirttirip yayınlasalar çok sevineceğim. Bildiğim kadarın dinozorlar çağının alfabesi olan bu kitap dilimize henüz çevrilmedi, çevrilip çıktıysa da görmemem benim kabahatim.

KAPİTALİST EDEBİYAT PAZARININ GÖRMEZDEN GELDİĞİ BİR KİTAP

Timsah da dinozor soyundan, bu yüzden size ismi ‘Maskeli Timsahlar Kongresi’ olan ve kapağında nefis bir timsah deseni bulunan bir hikâye kitabını önereceğim. Barlas Özarıkça’nın on iki hikâyesini içeren ‘Maskeli Timsahlar Kongresi’ geçtiğimiz günlerde Metinlerarası Kitap’tan çıktı. Kendisi fazlasıyla ters adamdır, ne yazacağı ve yazdıklarını yayınlatıp yayınlatmayacağı belli olmaz, eminim kitaptaki hikâyelerin iki üç katı kadarını da dosyalarında bekletiyordur. Bana göre yaşayan en iyi romancıların, hikâyecilerin ve denemecilerin başındadır, ama icat edilmiş bir edebiyat yıldızı olmadığından kapitalist edebiyat pazarının simsarlarınca görmezlikten geliniyor. Pazarın çirkinleri Allahtan bu kadarla yetinmişler, ya bir de Barlas Özarıkça’yı yok saysalardı, ne yapardık? Barlas’ın hikâyeleri çok keyifli, ama Metinlerarası’nın bazı makamları tırmalayıp kitabı görünür kılmasını sağlaması da gerekiyor. Ben bilhassa Bağdat Caddesi üzerindeki Remzi’ye ve Penguen’e bakıp sordum, yok. Siz de sorun, yoksa ‘Maskeli Timsahlar Kongresi’ne pek yazık olacak; sadece Barlas’ın ustalığı için değil, son yıllarda en beğendiğim kapak tasarımı için de. Efendim, kapak tasarımı Araf Oude Ergelink’in, yayıncıların dikkatlerini çekerim.

25kr02man.jpg

HAFTANIN DERGİLERİ

Söğüt’ün 25’inci sayısı Fuzûlî’yi dosya yapmış. Önce Murat Kaymaz’ın ‘Fuzûlî İşimiz Çok’unu okudum. Murat, çok farklı bir yazar, yazılarındaki derin mizahı anlayabilmek için de felsefeden biraz çakmanız gerekiyor; felsefeden bîhaberseniz sakın okumayın, yoksa sokaktan caddeye çıktığınızda bir uzaylı ile karşılaşmış gibi olursunuz. Elbette, Orçun Üçer’in ‘Eleştiri Günlüğü’ var, kardeşimin okuruyum, ama bahsettiği biri var ki, kendisini ‘marjinal’ diye yutturmaya çalışan bir dediği bir dediğine uymayan o adamın yazılarını bu kadar fazla kafasına takmasını yadırgamadım dersem yalan olur. Ali Günvar’ın Shakespeare çevirilerinin hayranıyım, ama benim için asıl sürpriz kadim arkadaşım Engin Beksaç’ın José Maria Arguedas’tan çevirdiği ‘Rasu-Nitti’nin Ölümü’ oldu. Bugün bir derginin editörü olsam, ilk Engin Beksaç’ı, Adnan Özer’i, Alper Çeker’i, Murat Kaymaz’ı, Senail Özkan’ı ve Erdem Beliğ Zaman’ı dergiye bağlardım. Engin her dili lehçeleriyle bilen dünyadaki sayılı isimlerden biridir, maalesef medar-ı maişet denen kâbus yüzünden yeteneğini içine attı. Söğüt’ün bu sayısını alın ki, Beksaç farkını görün! Teneffüs ise Burdur Lisesi’nin ‘Çizgili Düşler Karikatür ve Mizah Topluluğu’ tarafından çıkarılan şeker mi şeker bir derginin üçüncü sayısı. Dergiye ‘burdurlisesi.meb.k12.tr’ internet adresinden ulaşmanız mümkün. Başta derginin editörü Said Çoşar olmak üzere, emeği geçen herkesi kutluyorum.

25kr02man2.jpg

25kr02-kutu.jpg

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN