Mümkün mü?
Bu yazı yazıldığı saatlerde seçimin ikinci tura kaldığı netleşmişti.
Ama hala muhalif kanallar bu gerçekle çarpışmaya devam ediyorlardı.
Bütün kampanyasında muhalefete demediğini bırakmayan Cumhurbaşkanı ise matematiğe karşı daha rasyonel ve hoşgörülüydü.
TRT’nin Cumhur’un sesine döndüğü, muhalefetin karşısına savaş gemisinin dahi çıkarıldığı adil olmayan bir seçimin sonuçlarının adil ve tarafsız bir şekilde ilan edileceğini herhalde kimse beklemiyordu.
Ama bazı muhaliflerin zannettiği gibi rakamlarla oynanmadı.
Ama anketlerin ve analistlerin tahmin ettiği rakamların tam tersi çıktı.
Erdoğan’ın yüzde 49, Kılıçdaroğlu’nun yüzde 45 ile gittiği bir ikinci tur bizi bekliyor.
Peki, şampiyon şimdiden belli mi?
Matematiksel olarak Kılıçdaroğlu oyu artı Oğan oyu Erdoğan’ı geçiyor.
Ama siyaset matematik değil.
İkinci turun ilk anahtarı yüzde 5 oy alan Sinan Oğan’da gibi görünse de aslında değil.
Anahtar onun adaylığını üçüncü yol seçeneği olarak tercih etmiş Türkçü- milliyetçi seçmenlerde.
Açık ki onların Kılıçdaroğlu ve ittifakıyla derdi, Erdoğan ve ittifakıyla derdinden daha büyük olmasa da daha taze.
Bütün kampanya boyunca Kılıçdaroğlu, üç adaya karşı yarıştı. Erdoğan ise sadece bir kişiye karşı…
Oğan ve İnce; tüm yığınaklarını Kılıçdaroğlu’nun muhafazakâr partilerle ittifakı ve HDP desteğine karşı yaptı.
(Hatta tüm kampanyasını helalleşme değil hesaplaşma üzerine kuran TİP bile esas olarak değişen CHP’yi hedef aldı)
Bu uğurda muhalif Kemalist ve milliyetçi seçmenleri tahrik ettiler, oylarına talip oldular ve yüzde 5’in üstünde olanını da aldılar ama en önemlisi onları CHP ve Kılıçdaroğlu’na karşı radikalleştirdiler.
Yani o yüzde 5’in şimdi rasyonel bir tercih yaparak ikinci turda tamamen Kılıçdaroğlu’na gelmesi kolay değil.
Bu oyların gelmesi için Kılıçdaroğlu’nun vereceği milliyetçi ve Kemalist tavizler başka oyların gitmesine neden olabilir.
İkinci anahtar Meclis’teki Cumhur çoğunluğunda.
O çoğunluğun önümüzdeki 15 günde Erdoğan’ın en büyük kozu olacağı kesin.
Erdoğan balkon konuşmasında “İstikrar ve uyum” için oy istemeye başladı bile.
Ama bu muhalefet için de güçlerin dengeli bölünmesi için bir fırsat olarak pazarlanabilir.
Türkiye’de bunun müşterisinin daha niş bir kitle olacağı açık.
Ama bu 15 günde muhalefeti bekleyen esas sorun bunlar değil.
Muhalefetin en büyük sorunu muhalif kitlelerdeki hayal kırıklığı hissi olacak.
“Birinci turda bitirelim” özgüveniyle sandığa giden, bütün anketlerle beklentisi çok yükselmiş büyük kitleleri bir kere daha Erdoğan’ın önde çıktığı bir seçimin ikinci turunda sandığa doğru yeniden motive etmek çok zor olacak.
20 yıldır Türkiye’de seçimler bütün partilerin katıldığı ama sonunda bir şekilde Erdoğan’ın kazandığı bir spora dönmüş durumda.
Dünyanın en yüksek beşinci enflasyon oranı, kötü yönetim, deprem sonrası fiyaskoları, hakaretler, gerçek dışı iddialar, camilerdeki mitingler bile bu durumu değiştirmeye yetmedi.
Erdoğan’ın toplumun yarısından aldığı koşulsuz ve kararlı destek, muhalif aktörlere bu kadar koşulsuz ve kararlı bir biçimde bağlı olmayan toplumun diğer yarısında yeis, bıkkınlık hissine neden olacaktır.
Reisçilik Türkiye’nin artık sadece siyasi değil, sosyal bir gerçeği.
Reis artık şahsında din-devlet-vatanı temsil ediyor, o yüzden kendisi demokratik olarak oylanmaya açık bir konu değil.
Reisçilerdeki bu değişmez bağlılık halinin, toplumun geri kalanında yaratacağı hissin neden olacağı en kötü sonuçtan bir önceki yazıda bahsetmiştim:
“En kötüsü de ülkenin yarısını oluşturan, çoğunluğu genç ve büyükşehirlerde yaşayan insanlardan oluşan muhalifler siyasete olan inançlarını kaybedebilir, bu hayal kırıklığı siyasi apati ve depolitizasyonla sonuçlanabilir.”
Muhalefet bu 15 günde en çok bu hisle mücadele edecek.
Ama Erdoğan ve iktidar bloğunu bekleyen de bir sınav var.
Büyük bir oy alsa da sonuç itibarıyla bu seçim Erdoğan ve AK Parti’nin son 21 yılda atı alıp Üsküdar’ı geçemediği ikinci seçim oldu.
İlki 7 Haziran 2015’di. AK Parti iki buçuk milyon oy kaybetti.
Toplumun yarısı, Cumhurbaşkanı’nın aylardır teröristlerle işbirliği yapmakla, hainlikle, kitapsızlıkla, kıblesizlikle LGBTci olmakla suçladığı muhalefete oy verdi.
Devleti, bayrağı, dini temsil eden Erdoğan’ın onayı ise ikinci tura kaldı.
Şimdi Erdoğan, bu marjinal farkı kapatmak için bu insanlardan oy isteyecek mi, yoksa bu suçlamalarına devam ettirerek Oğan’a oy veren kitleleri yanına mı çekmeye çalışacak?
Galiba artık birincisini yapması hiç kolay değil.
Milliyetçilik, mahallecilik ise çok kolay.
Bundan sonra herhalde biri “tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur” ya da “kimlikler önemini kaybetti” dediğinde herkesin aklına bu seçimin sonucu gelecektir.
Ama bu seçimden muhalefetin çıkaracağı en yanlış ders de bu mahalleleri aşmayı amaçlayan ittifak siyaseti yerine daha fazla kendi mahallesine doğru kapanma olur.
Kılıçdaroğlu, son 30 yıldır bir CHP’li siyasetçinin yapılabileceği en kapsayıcı ve pozitif kampanyayı yaptı. Kampanyanın materyalleri çok başarılıydı, seccadeye yanlışlıkla basmak dışında hatasızdı, verdiği mesajlar genelde doğruydu.
Ama Kılıçdaroğlu’na bağlı olmayan yapısal sorunlar vardı.
Birincisi HDP’nin desteğiydi.
Muhalefet HDP destek vermeden seçim kazanamıyor ama HDP destek verdiğinde de milliyetçi oyların bir kısmı gidiyor. Bu dengesini bulmanın zor olduğu matematiksel bir denklem.
Kandil’den gelen açıklamalar, bazı HDP milletvekili adaylarının Kürt asabiyesine seslenen konuşmaları ve Demirtaş’ın bitmeyen destek açıklamaları iktidarın elinde milliyetçi malzemeye, “Apo’yu bırakacaklar” gibi bir yalanın dolaşıma sokulmasının arka planına döndü.
Ama HDP rengini bu kadar belli etmeseydi, Kürt seçmenler bu kadar mobilize olur muydu cevabı bilinmeyen bir soru. Kürt oylarını ikame edecek bir kitlesel muhalif oy da görünmüyor.
Kılıçdaroğlu’nun Kürt ve Alevi kimliğinden çok, bu kimliğinin yanına gelen HDP desteği özellikle İç ve Doğu Anadolu’da Kürt ve Alevi nüfusların olduğu şehirlerdeki muhafazakar ve milliyetçi oyların konsolide olmasına neden oldu.
Ama buna rağmen Karadeniz, İç, Doğu Anadolu’daki illerin çoğunda CHP ve Kılıçdaroğlu (İnce’nin 2018’deki adaylığına göre) oyunu artırmış gözüküyor.
CHP 50 yıl sonra ilk kez Rize’de milletvekili çıkardı.
Kılıçdaroğlu ve CHP esas olarak taşrada değil, büyük şehirlerde beklenen sıçramayı yapamadılar.
Burada devreye ikinci yapısal sorun yani CHP’nin yükü girdi.
Daha kozmopolit büyükşehirlerde yaşayan ve siyasi kimlikleri daha güçlü olan muhafazakâr seçmenlerden eli Altı Ok’a gitmeyenlerin eli yine gitmedi.
İttifak içindeki muhafazakar partiler Meclis’e çok sayıda vekil soktular ama onlardan beklenen elleri taşıyamadılar.
Milletvekili listelerinde seçilecek yerler yerine, seçmenin önüne muhalefet ittifakı içinde seçilebilecek bir logo çıkarmayı başarabilselerdi, belki Meclis’e 30 değil 10 vekil sokarlardı ama daha fazla insanın AK Parti’den gönül rahatlığıyla kopmasını sağlayabilirlerdi.
Onlara gidemeyen küskün muhafazakâr oylar, aşı olanların çocukları beş kollu olur diyen Yeniden Refah’a, üzerine bir cinayetin gölgesi düşmüş MHP’ye hatta neredeyse Muhsin Yazıcıoğlu hatırası dışında bir işlevi kalmamış BBP’ye gitti.
Önemli bir kısmı da son haftalardaki konsolidasyonla herşeye rağmen AK Parti ve Erdoğan’la kaldı.
Son haftalarda konsolide edilenler küskün, büyük şehirlerde yaşayan daha eğitimli ve genç AK Partililerdi.
Ellerinin Kılıçdaroğlu’na gitmesi kolay değildi, CHP’ye gitmesi ise çok daha zordu.
Ama her seçimde olduğu gibi onları mahalleden çıkmamaya, çıkarlarsa kurtların onları kapacağına ikna etmek için yine öfkeli laiklerin birkaç videosu yeterli oldu.
Metroda sakallı bir vatandaşa saldırma görüntüsü, önündeki başörtülüye “Arabistan’a gidin diyen” adamın videosu, AK Parti’ye oy vereceğini söyleyen kadına küfreden ‘kahraman” teyze videosu bütün Whatsapp gruplarda ve sosyal medyada hızla yayıldı.
Kılıçdaroğlu’nun helalleşme için yıllardır yaptıklarını tekzibe, üç saldırgan laik videosu yetti.
Herkesin komşusu Kılıçdaroğlu olmadığı için, insanların kafasını karıştıran CHP’deki değişim onları mahallelerinden çıkarmaya yetmedi.
Muhalefet buradan iki sonuca varabilir:
“O kadar helalleşme dedi, yine de oy vermediler” denebilir ve bu hayal kırıklığı eski bilindik çizgiye geri dönmenin meşru zemini yapılabilir.
Ya da “tarihin yükü, toplum içindeki haklı güvensizliklerin ortadan kalkması için bir seçim yetmez, sabırla bu yolda ilerlemeli” de denebilir.
Hangisinin seçileceği sadece 15 gün sonraki sonucu değil, muhalefetin bundan sonraki skorlarını da belirlemeye devam edecek.
Siyasi elitlerle toplum arasındaki büyüyen makasın anket şirketlerinden analizcilere kadar herkesi yanılttığı bu seçimin ikinci turuna tabii ki Erdoğan avantajlı gidiyor.
Muhalefet; yıkılmış seçmenini ayağa kaldırmaya, eldeki seçmenleri kaçırmadan Sinan Oğan’ı muhalefetin içine çekmeye, Erdoğan’la bir beş yıl daha geçirmemek için son şans olarak seçimi yeni bir referanduma çevirmeye, muhalefeti iç hesaplaşmalar başlamadan bir arada tutmaya…
Erdoğan ise; kitlesini erken zafer havasından kurtarıp bir kere daha sandığa taşımaya, istikrarı pazarlamaya, Oğan’a gitmiş milliyetçi seçmenler için terörle işbirliği meselesini kaşımaya çalışacaktır.
Derin hesaplaşmalar için kısa, siyasi taktikler için müsait bir süre 15 gün.
Hepimiz için yine çok öğretici olacağı kesin.