Bu normalleşmeyi nereden hatırlıyoruz?
Erdoğan-Özel görüşmesinden sonra siyasette normalleşme ve yumuşama rüzgarları esiyor.
Muhalefet cephesinin bir kısmında hala demode “iktidara meşruiyet sağlamayalım” itiraz sesleri yükseliyor. 22 yıllık bir iktidarın meşruiyetini kendine görecek kadar gerçeklerden kopmuş bir kibrin neyse ki müşterisi artık az.
Özgür Özel’in genel başkan olarak öne çıkmasının ise ikinci geleneksel muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olacak olimpiyatlarını başlattığı anlaşılıyor. Bir seçim kaybettiren hizipleşmenin tadı damaklarda kalmış demek.
İktidar cephesinde ise itiraz sesleri kulaklarla duyulamayacak desibelde çıkıyor. Ekmeğini ve itibarını kutuplaşmadan çıkaranlar, mevsim normallerinin üzerindeki normalleşmeden rahatsızlar.
Bazı gazeteciler görüşmede Özel’in Erdoğan’dan talepleri diye gönüllerden geçen herşeyi yazmışlar. Onların yazdıklarına bakılırsa Özgür Özel, bildirisini okuyup salonu terk etmiş.
Halbuki anlaşılan bu görüşmenin önemi ve gündemi görüşmüş olmaktı. Ve görüşmeden çıkan en somut ve değerli sonuç da iade-i ziyaret oldu.
Erdoğan’ın 18 yıl sonra ilk kez CHP genel merkezine gidecek olması içinde yaşadığımız anormal şartların bir özeti aslında.
Ama bu anormal şartları sadece iktidara yıkmak haksızlık olur.
Son görüşmenin 2006’da yapılmış olması çok şey anlatıyor. Çünkü 2006’ya kadar Meclis’te AK Parti ile AB reformları yapan bir CHP varken, o tarihten sonra Cumhurbaşkanlığı seçimini krize çeviren, e-muhtıraları, hukuk dışı 367 kararlarını, AK Parti’ye kapatma davalarını, başörtüsü yasaklarını destekleyen bir CHP gelmişti.
İlişkiler uzun yıllar bu yüzden koptu. Ama 2015’de Davutoğlu’nun genel başkanlığı döneminde koalisyon görüşmesi yapacak kadar iki parti yakınlaştı.
Gerisi zaten malum.
Erdoğan, süper yetkili bir Cumhurbaşkanı olarak Meclis’ten uzaklaştı, diğer parti genel başkanlarıyla eşit ilişki kurmaktan uzak durdu.
Özel görüşmesindeki üçüncü koltuk onun simgesi.
Ama iade-i ziyaret zorunlu olarak eşit ilişkiye dönüş olacak.
Bunu da demokrasiye borçluyuz. Tabii bir de CHP’nin gözardı edilemeyecek politik gücüne.
Bu güç nedeniyle 14 Mayıs öncesi Erdoğan, YRP Genel Merkezi’ni de ziyaret etmişti.
Çok güçlü bir iktidarın göklerden fanilerinin arasına inmesinin kendisi bile normalleşme demek oluyor.
Ve bu bizim tarihimizde daha önce de yaşanmıştı. Üstelik bu kez göklerden fanilerin arasına inen 24 yıllık CHP iktidarıydı.
Tamamen benzemiyor, kabul. Ama benzerlik beynimizin çalışmayan hücrelerini harekete geçiriyor.
İkinci Dünya Savaşı bitmiş. Savaşı faşizmlere karşı demokrasiler kazanmıştı.
Savaşta tarafsız kalan Türkiye, son anda kazananlar cephesinde yer almıştı ama bu muzafferler cephesine kabulüne yetmemişti.
Demokrasiler kulübüne kabul edilip, San Francisco’daki konferansa davetiye alabilmek için o günlerin tabiriyle “Şeflik” rejiminden çok partili demokrasiye geçilmeliydi.
Sadece kazananlar kulübüne kabul için değil, ülkenin bekası için de bu şarttı.
Savaşın kazananlarından Sovyetler, savaş ganimeti olarak Türkiye’den Boğazlar’da imtiyaz ve kuzey illerinden toprak talep ediyordu. Bu komşu süper gücü dengelemek ve durdurmak için Türkiye’nin Batı’nın desteğine ihtiyaç vardı.
Ayrıca bütün Avrupa’yı yıkmış savaş, Türkiye’yi de yoksullaştırmıştı, pek çok alanda kıtlık vardı. Tarım, sanayi çökmüştü. Hollanda gibi Türkiye için de tek çare ABD’nin yardım programına dahil olmaktı, bunun şartı da demokratik rejimdi.
Öyle de yapıldı.
Çok partili hayata geçildi, partilerin kurulmasına izin verildi ve Türkiye San Francisco Konferansı biletini kaptı.
Sırada, Sovyetlere karşı Batı’nın koruma kalkanına girmek ve ABD’nin bütün Avrupa’ya vereceği askeri ve ekonomik Marshall Yardımları’ndan almak vardı.
Bu motivasyonlarla demokrasi arabasının tekerleri yavaş yavaş dönmeye başladı.
Ama 21 Temmuz 1946’daki ilk çok partili seçimde demokrasi arabası yolda kaldı.
Hileler ayyuka ulaşmış, açık rey, gizli tasnifle seçime gölge düşmüştü.
Günlerce tartışmalar sürdü. Sert açıklamalar yapıldı.
DP, Meclis’e küçük bir grupla girdi ama iktidar tehlikenin daha büyük olduğunun farkındaydı.
Peki 23 yıllık CHP tek parti iktidar şimdi ne yapılacaktı?
Normalleşme mi, sertleşme mi olacaktı?
Milli Şef İsmet İnönü, başbakan tercihiyle önce sertleşmeyi seçti.
CHP’nin en sert genel sekreteri Recep Peker, başbakan olarak kabineyi kurdu.
Önce ekonomide kemer sıkma politikaları başladı. TL’nin değeri devalüasyonla düşürüldü.
Sonra iç ve dış şartlar ileri sürülerek İstanbul, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale ve Kocaeli’nde sıkıyönetim altı ay uzatıldı.
DP’lilere göre bunun sebebi mitingleri, siyasi faaliyetleri engellemek, gazeteleri kolayca kapatmaktı.
Komünist tevkifatları başladı, gazeteler ve dergiler kapatıldı.
DP ile CHP iktidarı arasındaki gerilim ise Meclis’teki ilk bütçe görüşmesinde zirveye ulaştı.
Başbakan Recep Peker’in konuşması üzerine söz alan DP Aydın Milletvekili Adnan Menderes, tasarruf tedbirlerini eleştirince Peker tekrar kürsüye çıktı ve şöyle dedi:
“Muhterem arkadaşlarım, Demokrat Parti adına dinlediğiniz Adnan Menderes'in sesinde kötümser ve psikopat bir ruhun mariz karanlıklar içinde şanlı bir milletin ve arkada bıraktığı karanlıklardan azametli, şan ve şerefli bir istikbale gitmek azminde bulunan kudretli bir devletin hayatını bir boşluk halinde ifade eden ruh hâletinin akislerini dinledik.”
Peker, açık açık Menderes’e “psikopat” demişti.
DPliler Meclis’i terk etti.
Gerilimi azaltmak için Cumhurbaşkanı İnönü devreye girdi, Peker ve Bayar ile görüştü.
Ama gerilim azalmadı.
DP, Ocak 1947’deki Ankara’da 800 delegenin katıldığı, ABD ve İngiliz elçiliklerinin temsilci gönderdiği ilk kongresinde Hürriyet Misakı’nı yayınlandı.
Bayar’ın okuduğu misakta dört konuda adım atılması isteniyordu:
“DP üzerinde devlet baskılarının kaldırılması
Anayasa’ya aykırı olan kanunların kaldırılması
Parti başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığının ayrılması
Seçim kanununun değiştirilmesi.”
Adının misak yani yemin olmasının sebebi ise eğer iktidar bu adamları atmazsa DP’nin Meclis’ten çekileceğinin ilan edilmesiydi.
Hürriyet Misakı, CHP’lileri çok öfkelendirdi.
CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran, parti teşkilatına bir yazı göndererek kongre için “ülkeye zehirli telkinler saçılan zehirli propaganda” dedi, kongrenin CHP’ye karşı “içlerindeki sönmez kini gösterdiğini” söyledi.
Misaka Başbakan Peker’in cevabı da çok sert oldu.
Peker, “İstiklal Mahkemeleri kanununun hala yürürlükte olduğunu” hatırlattı.
Menderes, bu sert hatırlatmaya sert bir cevapla karşılık verdi:
“Memlekette demokrasi devrini açıyoruz, iddiasını ileri sürenler bu devri hile fesat ve zor kullanma temeli üzerine kuracaklarını farz ediyorlar.”
Bu konuşma üzerine CHP, Menderes’in dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etti. Komisyon dokunulmazlık dosyasını incelemeye başladı.
Bu arada 1947’de o zamanların belediye seçimleri olan muhtarlık seçimleri yapıldı. Seçimler bir kez daha skandala dönmüştü.
Muhalefet, bazı yerlerde seçimlerden çekildi, Arslanköy gibi örneklerde direnişler yaşandı.
Başbakan Recep Peker ile DP Lideri Celal Bayar arasında dozu artan sert münakaşalar yaşanıyordu.
Peker, DP’lileri Milli Şef’e saygı göstermemekle, Atatürk aleyhine olmakla, tahrikle, kışkırtmayla, bozgunculukla, ihtilale teşvik etmekle suçladı, CHP’liler DP için “ihtilal komitesi” demeye başlamışlardı. DP yanlısı gazeteciler tutuklanıyor, muhalefete baskılar artıyordu.
1.5 yıllık demokrasi büyük bir risk altındaydı.
Ama Türkiye’nin demokrasiden vazgeçme lüksü yoktu.
Aynı günlerde DP-CHP gerilimi dışında manşetlerde iki haber daha yer alıyordu.
Birincisi ABD’yle süren Marshall Yardımları görüşmeleriydi. Her gün askeri ya da sivil bir ABD heyeti Türkiye’ye geliyor, Amerika ve İngiltere ile dostluk gösterileri yapılıyordu.
ABD ordusunun Türk ordusuna hibe ettiği gemi, uçaklar gelmeye başlamıştı.
İkinci haberler ise Paris mahreçliydi. Savaşın ardından müttefik Sovyetleri hizaya getirmek için Paris’te görüşmeler sürüyordu. İngiltere, Fransa ve ABD’nin Sovyetler’i vazgeçirmeye çalıştığı başlıklar arasında Türkiye ile ilgili talepleri de vardı.
Siyasetçilerin ve gazetecilerin Amerikancılık, anti-komünizm duygularının en güçlü olduğu zamanlardı. Hasan Ali Yücel, DTCF hocaları gibi pek çok kişi hakkında da komünist cadı avı sürüyordu.
Yani Türkiye’nin demokrasiden vazgeçme lüksü yoktu.
İşte tam bu noktada Cumhurbaşkanı İsmet İnönü devreye girdi.
Başbakan Recep Peker ve DP Lideri Celal Bayar’la görüşmeler yaptı.
Önce İnönü’nün CHP liderliği ve üyeliğinden ayrılarak tarafsız bir Cumhurbaşkanı olacağıyla ilgili bir anayasa değişikliği gündeme geldi. Değişiklik önerisi gazetelerde bile yayınlandı.
Sonra İnönü’nün sadece genel başkanlıktan ayrılıp, basit bir CHP üyesi olarak kalacağı yazıldı. Hatta yeni genel başkan adayları bile tartışılmaya başlandı.
Ama bunlardan daha sonra vazgeçildi.
Nihayet 11 Temmuz günü Cumhurbaşkanı İnönü, radyodan halka seslendi, önce Peker ve Bayar ile yaptığı görüşmeler hakkında ayrıntılı bilgi verdi, sonra da şu tarihi sözleri söyledi:
“Benim, bu son dinlediğim karşılıklı şikayetler içinde mübalağa payı ne olursa olsun, hakikat payı da vardır. İhtilalci bir teşekkül değil, bir kanuni siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin, iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek lazımdır. Bu zeminde ben, Devlet Reisi olarak, kendimi her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm.
İdare mekanizması, yani Valilerimiz ve maiyetleri, bir seneden beri çok ağır bir tecrübe geçirmişlerdir. Öyle zamanlar oldu ki, memlekette hükümetin mevcut olup olmadığı bile şüphe götürür idi.
Sorumlu Hükümetin huzur ve asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat, meşru ve kanuni siyasi partilere karşı tarafsız, eşit muamele mecburiyeti, siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır. Bu arada, siyasi partilere mensup olan veya görünen hususi maksat sahiplerinin şirretliklerini pervasız olarak tesirsiz bırakmak hususunda partilerin dikkat göstermeleri icap eder.
Siyasi partilerin hangisi işbaşına gelirse gelsin, onları, idare mekanizmasında çalışanların, haklarına ve itibarlarına karşı adaletli bir zihniyette olacaklarına inandıracaklardır.”
Konuşma 12 temmuz günü gazetelerde yayınlandığı için 12 Temmuz Beyannamesi adını aldı.
Bu açıklamayla parti-devlet sistemi resmen olmasa da fiilen bitti. İktidarın barışçıl olarak seçimlerle devredileceği en yetkili kişi tarafından teminat altına alındı.
12 Temmuz Beyannamesi’nden sonra Başbakan Recep Peker bir süre ortadan kayboldu, izne çıktı.
Kısa bir süre sonra da sertlik politikaları Milli Şef’ten veto yiyen Recep Peker kabinesiyle birlikte istifa etti.
Hasan Saka başbakanlığında yeni ve mutedil bir hükümet kuruldu.
Beyannameyi, reformlar izledi.
Yeni hükümet savaş nedeniyle 7 yıldır devam eden sıkıyönetimi kaldırdı. İstiklal Mahkemeleri lağvedildi. Partilerin kuruluşunu düzenleyen Dernekler Yasası liberalleştirildi.
Kasım 1947’deki CHP Kurultayı’nda parti programında değişiklikler yapıldı, partinin çizgisi siyasi merkeze taşındı.
Parti okulları haline gelmiş Köy Enstitüleri ve Halkevleri’nin statüleri değiştirildi.
İlahiyat kökenli Şemsettin Günaltay Başbakanlığa getirildi.
İlahiyat Fakültesi ve imam hatip okulları kuruldu. Bazı türbelerin açılmasına izin verildi.
Nihayet en önemli adım olarak seçin kanunu değiştirildi ve 21 Şubat 1950’de demokratik seçimlerin güvencesi olan Yüksek Seçim Kurulu kuruldu. Radyoda muhalefete de yer verilmeye başlandı.
Bu reformlarla Türkiye Batı ittifakının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Marshall Yardımları kapsamına girdi, ordu, sanayi ve tarımda ciddi yardımlar gelmeye başladı.
1949’da kurulmasından hemen sonra NATO üyeliği için başvuruldu.
CHP hem sağa ve dindarlara açıldı hem iktidar yumuşadı, siyaset normalleşti.
CHP, bu açılımlarla iktidarını koruyabileceğini düşünmüştü ama iş işten çoktan geçmişti.
1950’da özellikle YSK’nın kurulması ve serbest seçimlerin yapılması DP’yi iktidara getirdi.
Bugün şartlar tam olarak aynı değil.
Aynı olanlar; 22 yıllık yorgun ve bir şey yapmazsa seçimleri kaybedebilecek bir iktidar ve normalleşmeyi zorlayanın yine demokrasiye duyulan büyük aşk değil, ekonomik şartlar olması.
En büyük fark ise 22 yıllık güçlü iktidarın sandıktan ikinci çıkması, büyük şehirleri seçimle kaybetmesi.
Kaybettiği seçimlerde oyların çalındığı, Suriyelilerin oy verdiği gibi safsatalarla kendini teselli eden muhalefet de kazandığı seçimlerin keyfini çıkarıyor.
Yine bir fark; Bugün normalleşme en çok muhalefetin değil, iktidarın ihtiyacının olması.
İktidarını korumak, daralan ve su kaçıran havuzunu genişletmek için tasfiyeciliği, içe kapanmayı, düşman kazanmayı bırakması gereken taraf 22 yıllık iktidar partisi AK Parti.
12 Temmuz Beyannamesi siyaseti normalleştirmişti. Bakalım Mayıs görüşmesinin yarattığı ılımlı rüzgarlar Türkiye gemisini nereye kadar taşıyabilecek.















Yıldıray bey, bir gün de köy enstitüleri ile ilgili uzun bir yazı yazsanız da keyifle okusak. Ne düşündüğünüzü çok merak ediyorum bu konuda.
Yanıtla (0) (0)Kucuk ve ortak ölçekli yüksek kaliteli üretim toplumun bel kemiği olmayıp büyük sanayii hertarafta olursa partizanlık artar. Çünkü çıkar kumelesmesi orada toplanır,,hatta gazteci esnafida vb vaziyet alir...İnsanların çoğunun işi,gücü yerinde olmazsa dön baba dönelim ,,olmadı baştan yine dönelim..
Yanıtla (1) (0)Bugünle önemli bir benzerlik de 1946 - 1950 arasında Cumhurbaşkanı İnönü'nün yurt gezilerinde DP İl Başkanlıklarını da ziyaret etmesiydi.
Yanıtla (7) (0)Diğer benzerlikte İnönü nün de bazı şehirlere girmesi engellenmeye çalışılmıştı, on senedir de Kılıçdaroğlu engellendi, saldırıya uğradı, farklılık dönemde bunun düzelmesi olur.
Yanıtla (0) (0)Teşekkürler sayın Oğur. Bize İnönü’yü hep başka anlattılar. Halbuki ülkemizi demokrasiye taşıyan o olmuş. CB iken parti başından ayrılmış daha hakem bir pozisyona geçmiş. Şimdi ise tam tersi yapıldı, en eskiye dönüldü, valiler bile parti elemanı oldu ve durum ortada.
Yanıtla (1) (0)Hem nalına hem mıhına, ama nala daha çok.
Yanıtla (1) (0)İsmet İnönü gunahiyla sevabiyla bu ülke için çalıştı. Eleştirilecek yönleri vardır ancak O hiç olmazsa tek partili rejimi değiştirip çok partili hayata geçirdi. Şimdiki iktidar ise çok partili bir ülkeyi alıp Parti-devlete dönüştürdü. 70 yıl geriye gittik
Yanıtla (9) (0)Amerikan baskısı ile de olsa çok partili hayata saygı gösterdi, izzetü İkbal ile babı hukumetten çekilmeyi bildi evet.
Yanıtla (2) (0)Memlekette tek muhalefet partisi Chp kaldı(gelecek, deva gibi tabela partilerini saymazsak) diğer tüm partiler Akpnin güdümünde siyaset yapıyor. Halkın en çok canını yakan enflasyondan bile söz edemiyorlar. Güdümlü olmayan tek parti olan Chp nin varlığı bu ülke için önemlidir çünkü güçlü iktidarlar diktatörlüklerde güçlü muhalefet ise demokrasilerde olur
Yanıtla (3) (1)Aslında yazının devamı yok . Çünkü DP. iktidara geldikten sonra tek parti yönetiminden kalan ve demokrasiye aykırı olan , kendilerinin de hep şikâyet ettikleri
Yanıtla (12) (0)mevzuata ve statükoya hiç dokunmadı, kısa bir süre sonra kendileri de tepe tepe kullanmaya başladılar !
Ve böylece bizde Ittihat ve Terakkiyle başlayan siyasi ahlaksızlık da devam edip gitti , bu günlere kadar geldi maşallah!
Bu görüşmelerle
bu ahlaksızlığın biteceğini düşünmek de safdillikten başka bir şey degildir !
Çok doğru, keşke yazar, demokrat Parti'nin kendisine verilen şansı nasıl kullandigini, demokrasi hayallerimizi yerle yeksan edip kaç yılımızın heba edilmesine vesile olduğunu da yazsaydi.
Yanıtla (4) (1)İsmet paşa yine demokrasiye mahkum diyorsun. Bakalım.. İsmet paşa makamından hep bir hesap görmeye alıştığımız icin kamuoyu, bu son görüşmede de yok koltuktu yok mekandı gibi bir sürü hinoğlu hinlik arıyor. İstifa etse, acaba ardında yine nasıl bir dümen gelecek diye bekliyecek herkes. Allah yazdığı kadar ömür versin, vefat etse, bunda da vardır yine bir hesabı diyecek vaziyette kamuoyu...
Yanıtla (0) (5)İsmet paşa bir makamı temsil ediyor. Milli şef. Tek millet tek parti tek şef tek reis tek....
Yanıtla (2) (0)Sadettin teksoy nerelerdesin?
Millet özledi seni
'Parti okulları haline gelmiş Köy Enstitüleri ve Halkevleri’nin statüleri değiştirildi.' yorumunuz yanlış. Köy enstitüleri 1946 yılından itibaren CHP tarafından kapatılmıştır. O günlerin Türkiyesinde, 17.342 öğretmen, 8756 eğitmen, 7300 sağlık memuru yetiştirilmiştir. Halkevleri DP tarafından 1951 tarihinde kapatılmıştır. Tarihi eğip bükmeye gerek yok. Kavga ile bir şey çözüldüğü görülmemiştir. Sadece yeni düşmalık ve kin yaratır. Kurnazlık ahlaksızlıktır. Siyasetçilerde de mebzul miktardadır.
Yanıtla (9) (2)Erdoğan değişmez, istese hatta bıraksa bile milletin kaynaklarını hortumlayan 20 milyon bıraktırmaz. Yeni sınavmız şu: Milleti son seçimde kandıramayan, çaldığı minarelere kılıf yetmeyen RTE şimdi milletin hiddetini yumuşatmaya, temsilcilerini kandırmaya çalışıyor. Milleti oyalamaya canını çıkarmaya devam ediyor. Enf+ vergi+sorma ver parası vb ile yarısı yardımlara (oy satınalmaya giden) trafik cezalarına abanıyor. Sabit gelirlilerin ahı Erdoğanı eninde sonunda götürecek. Zulümle abat olunmaz!
Yanıtla (7) (3)Tam bir Yıldıray Oğur klasiği guzel bi yazi olmuş
Yanıtla (3) (7)Yıldıraya inancımı pkk piknikcilerini aklama çabası yazisinda kaybetmiştim
Pkk /dem konusunda tarafsız/empati olma/ yapma takintisini bırakmalı
Hiç bir batili gazeteci işid konusunda tarafsız olma gibi bir lukse sahip değil
Böyle garabetler anca bizim ülkede görülür
Yinde de insaflı gazetecilerdendir severiz kendisini
Aslında Erdoğan daha önce 2018 yılında da normalleşmeye dönmek istedi. "Kızgın demiri soğutalım" "Türkiye ittifakı kuralım" dedi. Ama Mhp buna sert tepki gösterdi ve izin vermedi, Erdoğan da çaresiz Mhp nin dediğini yaptı. Kutuplaşma siyaseti ve sertlik Akp yi küçültüyor ama Mhp bu sayede ayakta kalıyor. Ne de olsa kavga, kaos ve kriz Mhp gibi marjinal partilere yarıyor
Yanıtla (6) (3)Eğer ikdidar partisi ben ikdidarı seçim ike devir ederim aklının ucundan geçiyormu pek emin değilim hadi tamam diyelim farzet ki kayıp etti Ak Parti 2042 seçimlerinde bir Ak Parti olurmu kesinlikle hay8r peki nerde olur milletvekilleri kesinlikle güçlü olan partide o neresi tabiki cHP yok canım o kadar da değil sakın demeyin islamcının vaz gecemediği üç şey vardır para makam ün bundan vaz gećmez ama bu üç şeye kavuşmak içinde elinin tersi ike itmeyeceği hiç bir ilahi güç hiçbir ilke .yoktur
Yanıtla (8) (7)Yazan ne yazdığını okumuyor veya Türkçesi ancak bu kadarına yetiyor, anladık, ama yorumları okuyup yayımlanmasına karar verenler ne yapıyor? Bu kadar bozuk ve yazım hataları dolu bir yorumu ya düzelttirin, ya siz düzeltin veya yayımlamayın. Hoşunuza gitmeyen yorumları Türkçesi düzgün, muhtevası haklı ve doğru olsa da görmezden geliyorsunuz...
Yanıtla (8) (1)Kaç makaleniz var, nerede yayınlandı
Yanıtla (2) (2)Arkadaş aslinda kendini memleketin gerçek sahibi olarak gören kibirli hazimsiz siyasal kemalistcilerin vazgeçemeyeceği şeyleri yazmış
Yanıtla (3) (5)Biz sıradan inananlar için yazdıkları şeylerin kıymeti harbiyesi yoktur
Sayın yazar bu günü 2.dünya savaşı dönemi ile kıyaslayacak kadar demode ve kibir yazısı yazmış. Günümüz şartlarının günahınıda sağolsun bize yüklemiş. Cumhur un seçtiği zatın bize valiz küfürlerini (sürtük buna örnektir) de unutmuşa benziyor. Özel CB ile görüşmelidir. Görüştü de sadece biz chp lilerin yediği hakaret ve küfürleri unutmamalı. Ve gerçek bir vatan ve halk sever olarak davranmalı dayatmalara gelmemeli hepsi bu…
Yanıtla (8) (2)Bu günden kalkarak yakın geçmişin güzel bir özeti olmuş. Teşekkürler.
Yanıtla (0) (3)Erdoğan normalleşmez, gücünü kimseyle paylaşmaz. Sadece öyle yapıyor görünür. Siyasi olarak aldığı darbeyi telafi edecek, gündemi değiştirecek, göstermelik temaslardır bunlar. Nerden biliyorum. Yaşadık gördük. Haziran 2015 seçiminden sonra yaptı, 15 Temmuz ertesinde Yenikapı mitingi sonrası yaptı. O her kesimin cumhurbaşkanı olma fırsatlarını hep elinin tersiyle iter. Boşuna umitlenmeye gerek yok.
Yanıtla (8) (0)"Parti okulları haline gelmiş Köy Enstitüleri" bu nitelemeyi ilk kez okuyorum. Evet komünist-dinsiz vs dendi Enstitüler için ama, parti okulu denecek veri var mıdır? (Köy Enstitüleri romantizmi içinde değilim, hepi topu 21 okulla da ülke yücelmez)
Yanıtla (12) (4)Taşranın genel sıkıntısıdır o, hiç hazzetmezler Köy enstitülerinden. Ama o okuldan yetişmiş birini görürseniz hemen ayırt edersiniz. Sevilmeyen yenilik ve gelişmedir.
Yanıtla (6) (3)"Son görüşmenin 2006’da yapılmış olması çok şey anlatıyor.
Yanıtla (2) (2)Çünkü 2006’ya kadar Meclis’te AK Parti ile AB reformları yapan bir CHP varken, o tarihten sonra Cumhurbaşkanlığı seçimini krize çeviren, e-muhtıraları, hukuk dışı 367 kararlarını, AK Parti’ye kapatma davalarını, başörtüsü yasaklarını destekleyen bir (Deniz Baykal' lı) CHP gelmişti."
Erdogan yerel secimlerde istedigi sonuclari alsaydi, ya da en azindan Istanbul'u alsaydi yumusar miydi, normallesir miydi? Baska sorum yok.
Yanıtla (7) (1)Normalleşme diye bir kavram, eylem Erdoğan’ın fıtratında yok. CHP seçim zaferleriyle Türkiye’nin normalleşmesini sağlayacak. Şu an bu konu konuşuluyorsa 31 Mart CHP seçim zaferinin sonucudur. Tek neden budur.
Yanıtla (4) (2)Yer Çekim Kanunu siyasi hayatımızda da geçerlidir..
Yanıtla (1) (1)CHP emanet oylarını korumak,Cumhur İttifakı sandığa gelmeyen seçmenini yeniden kazanmak için çakışacak. Anahtar mutfak,geçerli strateji iş-aş.... Bakınız son seçimde kim hangi projeyi tartıştı. Hiç kimse proje tartışmadı.
Evet, maalesef iktidarları, projeler, demokratik yaklaşımlar veya hukukun üstünlüğü değil, tencere değiştiriyor. Halbuki tencereyi dolduran da, boşaltan da, huzuru sağlayan da hukuk kuralları (adalet, şeffaflık, karşı fikre saygı) dır. Yani kendimiz için istediğimizi başkası içinde istemeli, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamalıyız. Bunu prensip edinmezsek aynı şeyleri tekrar tekrar yaşarız.
Yanıtla (3) (0)Bu arada İsmet inönü'yü rahmetle anıyorum. Demek ki demokrasi ve kanunlara uymak hiçbir iktidarın işine gelmiyor. Yoksa ayakta duramıyor. Yazıyı okuyan mevcut iktidar mensupları maalesef ayakta kalmak için, hiçbir yeniliğe gitmeyecek ve biz halk olarak ezilmeye devam edeceğiz. Adaletsizlik, hukuksuzluk, menfaat, yolsuzluk, ekonomik çöküntü vs. Devam edecek.
Yanıtla (3) (1)Geçmişe atıfta bulunup insanlarin kafasinin karismasinda çok başarılı bu KARDEŞ
Yanıtla (1) (1)Hep karamsarlik hep ortalik bulanık olsun istiyorsun 2034 deyiz unutma
Eski camlar bardak oldu
Sayın yazar kalemine sağlık, "Ben iktidarım istediğimi yaparım" Zihniyetini çok güzel anlatmışsınız. Bu anlayışı CHP de (aynısı değilse bile benzerini), daha sonra DP de ve şimdide AKP de gördük. Bundan kurtulmanın, huzurun ve kalkınmanın tek yolu, takım tutar gibi parti tutmadan, Oyumuzun rengini partiye veya ideolojiye göre değil, demokratik kurallara göre belirlememız (veya değiştirmemiz) gerekir.
Yanıtla (2) (2)Allah korumuş bizleri İnönü'nün dediği gibi sizi aç bıraktıysam vatansız yetim bırakmadım.. Ya o gün başımızda Erdoğan olsaydı nice olurdu halimiz.. Cumhuriyet tarihinde ilk defa toprağını kaybetti Atalarımız dediğimiz bu ülkeleri bize bahşedenlerin atası Süleyman şah'ı Ege'deki Akdeniz'deki haklarımızı terk ettik.. En zor günlerimiz de bile Kıbrıs'ı fethettik ambargolarla mücadele ettik ama hiçbir zaman ülkenin saygınlığını kaybetmedik...
Yanıtla (17) (6)İşte bu. Tıpkı kıymetli dava ve düşünce insanı sayın Hakan Albayrak gibi baktığı anda büyük resimi gören, ormana bakınca tek tek ağaçları seçen kıymetli bir yazı. Kıymetli iktidarımızın herşeyini eleştirmek yerine olaylara akıl gözüyle bakıp hakikati ortaya koyan bu tür yazıların daha da artması lazım.
Yanıtla (4) (21)Uzaya 4 şeritli yol yapacağım dese inanırsın körü körüne sorgulama yok senin gibilerde.
Yanıtla (5) (9)Yani o gün şartlar chp yi nasıl zorlayıp iktidarı Dp ye devrettiyse bu günkü şartlarda (konjoktür)akp yi zorluyor. Azı dişlerinin çekilme acısı gibi olsada chp yi millet iktidara taşıyacak.Yıldıray bey doğru anlamışmıyım?
Yanıtla (4) (3)Bu ülke ne zaman kurtulur? Demokrasinin değerini anladığımız zaman kurtulur. Karnımızın ancak demokrasi ile doyabileceğini milletimiz yavaş yavaş anlamaya başladı. Herkes şunu bilsin ne kadar demokrasi o kadar ekmek.
Yanıtla (3) (2)Ülkenin sağı solu ortası hep aynı. Tarih hep bize tekerrür ediyor acaba neden ki
Yanıtla (1) (1)Dikkat ettiniz mi iki recepin kaderi de fıtratı da aynıymış ah bumillet ne çekti receplerden...bundan kelli Recep secmeyelim kendini herşeyin sahibi herşeyi bilen sanıyor ... Ben ne dersem o diyor.. dünya beşten buyukk diyor ama Türkiye birden küçük diyor koskoca ülkeyi tek basına babasından kalma şirket gibi yönetmeye kalkiyor
Yanıtla (4) (2)Demokrasiye geçme mecburiyetinde ki İnönü ve CHP bunları zorla yaptı .ya daha öncesi .neler yaşandı...bugünü niye eleştiriyorum .o mesum günlere donulmesi emareleri uygulamalarına karşı çıktığım için..bugüne karşıyım .Kemalistler gibi o günleri kutsayamam .yanlışa yanlış denecek .CHP liler Kemalistler o günlere yanlış diyemiyor.28 şubata 27 Mayıs'a diyemedikleri gibi .
Yanıtla (7) (16)CHP yi devrim niteliğinde değişim yoluna sokan K, Kılıçdaroğlu'dur. Özel devam ettirebilrse, sol kalemler de din karşıtı yazılarından vazgeçerse merkez partisi olabilir. Çünkü milliyetçi ve muhafazakar kesimin ağırlıklı bir kesimi CHP' ye oy verdi . Bunun devamı din karşıtlığına devam edip etmemelerine bağlı.
Yanıtla (14) (5)Kimse dine karşı değil,badeci şeyhlere,sünnet diye sakal Birkan,şalvar entari giyen başına sarık saran amma deveye değil özel uçağa binen,yurtlarında kalan çocuklara tecavüz eden sözde şeyhleri eleştiriyor.
Yanıtla (6) (3)Keşke dediğiniz gibi olsaydı. Önemli bir kesim hala kendi halinde abdestli namazlı insanları bile gerici yobaz diye tanımlıyor. Gericilik bana göre geride kalmış ideolojilere tapınırcasına bağlı kalmaktır. sağda veya solda. Yobazlık ta hala litaratürde bile adı anılmayan ideolojilerle yatıp kalmaktır. Din inançtır. Ideoloji değildir.
Yanıtla (2) (2)Yanlışa yanlış demek ne kadar zor..yanlisi kardeşin baban bile yapsa yanlış diyeceksin..yoksa bir adım bile gidemeyiz herkes fikrini şiddete bulaşmadan söyleyecek hoşumuza gitmese bile işte o zaman herkes kul hakkina yetim hakkına kamu hakkına dikkat eder..israf etmez bilirki elestirilecek bilirki birileri yanlışını gösterecek yoksa aman duyulmasın yoksa kazanımlar gider ha
Yanıtla (4) (0)Yıldıray bey iyi hoşta siz gecmisi anarak anlatarak nereye varacaksin de hele..AKP CHP MHP aynisiniz diyeceksen doğru. Lakin bu ülkede herkesin bir fiyati vardir..bu yüzden kimi şeyhinin hocasinin reisinin başkanin dediğini yapar grup kararı alınır.. ve farklı ses çıkmaz bunada demokrasicik denir
Yanıtla (4) (3)Ülkemiz bu kokuşmuşluktan ve fakirlikten kurtulmalıdır artık.Vatandaş bunu yapabilecek olanın AKP olmadığını gördü nihayet.Cumhuriyet Halk Partisi sağlam bir görüntü veriyor.
Yanıtla (8) (1)Tepede yapılan şeylerin tabanda bir karşılığı yok. Oynayıp dursunlar. İttifak tabanda yapılmış durumda.
Yanıtla (1) (1)Iki olay tamamen zıt yönlerde hareket ediyor, İnönü zaten tek partili olan sistemi daha demokratik bir zemine taşıyan bir kişilik, Erdoğan ise göreceli bir demokratik sistemi tek partili hatta tek adamlı bir zemine çekmiştir. Suyun yolu bellidir, halkın verdiği destek Erdoğan'dan küçük tavizler koparmak uğruna feda edilmemelidir.
Yanıtla (24) (2)Türk sağı İnönü’ yü de Atatürk’ü de daha yeni yeni anlamaya başladı.
Yanıtla (11) (2)Bu günki iktidardan her hangi bir umudu kalanlar yine yetmez ama evet gibi vahim bir gafletin içinde demektir. Eğitimde iyice gerileme çabaları, ekonomide yağma düzeni, adalette, hukukta, sokak kültüründe keyfi tek adam rejimi ortadadır. İkinci dünya savaşı öncesi Hitleri yumuşatma çabası gibi bir ahmaklığa kapılan Avrupa bunun bedelini çok ağır ödedi. Gelişmelerden umutlu olmak toplumun genel durumuna bakınca pek de mümkün değil. Yapay zeka dönemi Ortadoğuyu medeniyet liginden düşürecek gibi.
Yanıtla (5) (1)‘Muhalefete meşruiyet kazandırmayalım’ diye 22 yılda tek bir ana muhalefet liderini muhatap almamış görüşmemiş birilerini neredeyse mütevazı muhalefetin bir kısmını da kibirli olarak tanımlıyorsunuz galiba? Bunu yazarken nasıl gözden kaçırdığınızın tanımını da siz yapın artık Yıldıray bey.
Yanıtla (6) (1)Konu genetik olunca yapacak çok da bir şey yok. Ama Rahmetli İnönü gerçek bir devlet adamı idi.
Yanıtla (5) (0)İnönü dönemi ile bu dönem arasında normalleşme mantığında böyle bir bağ kurmak ihtiyacı neden duyarsınız anlamam. İnönü çok partili hayata geçip demokrasiyi kurmuş adam. Koalisyon dönemleri olabilir belki. Amacınız bütün yazılarınızda bak o dönemde bu tür şeyler var deyip, bu dönemi legalleştirmek gibi geliyor.
Yanıtla (5) (2)Normalleşme iyidir,
Yanıtla (3) (1)hele ki millete "nas, faiz, enflasyon, sebep, sonuç" denilerek, ışıltıya bakın ilyizyonlarıyla !
milletin cebini deldikleri, ete süte hasret ettikleri, mutfağında yangın çıkarıp boşanma ve geçimsizliklere, aile parçalanmalarına sebep oldukları, sonra bahara kışa ertelemeli düze çıkıyoruz aldatmaları,
Adaleti kime nasıl dağıttırdıkları söylemleriyle yaptıklarıyla (yüzlerce ispatlı çelişmiş) olanların,
Mecburi de, Zoraki de ! olsa siyaseten normalleşmesi iyidir..
Kaleminize sağlık
Yanıtla (17) (1)Normalleşmeyi tedavülden kaldıran "Kibir abidesi" iktidar ve o iktidarın tek belirleyici kralının normalleşme talebi milleti 31 martta gösterdiği kartla doğrudan ilgilidir.
Herkes uyanık olmalı,yeni yalanlara fırsat vermemelidir.
Rahmetli İsmet İnönü devlet adamıydı.
Yanıtla (15) (1)Recep Tayyip Erdoğan siyaset yapar.
Burada da siyaset yapıyor.
İster fizik kuralı densin, ister doğa kanunu. Her şeyin bir sonu var. Devamlı uçan hiç bir kuş yoktur. Ya da tayyare. Atılan her taş önce yükselir sonra belirli bir eğimle yer ile buluşur. Faniler de öyle. Bir gün yaşamın sonuna gelirler. Bizde ki siyasette, dünya siyasetide değişimin etki alanındadır. Şaşılacak bir şey yok. Bir yüz yıl önce ki İngiltere, eski İngiltere değil…
Yanıtla (8) (0)Recep Tayyip Erdoğan'ın ruhunda sertlik var, ayrıştırma geni var. Çok kısa bir süre sonra görülecektir ki; Erdoğan ayrıştırmaya, ithamlara devam edecektir. Umarım yanılırız....
Yanıtla (21) (2)Görüyoruz ki AKP nin devrettiği belediyeler giderayak borç yükü altına girmiş. Görülecektir ki başkanlığı bıraktığında milletin milyarlarca doları birilerinin cebine doldurulmuş. Normalleşme adı altında hesap sorulması önlemek isteniyor. İllaki hesap sorulacak denirse , bunun için büyük bir savaş kapıda bizi bekliyor demektir.
Yanıtla (17) (1)Bu normalleşme keyfiyetten değil mecburiyetten, lakin yinede tedbiri elden bırakmamak lazım , işin içinde bir iş olma ihtimali yüksek, çünkü dilimiz yandı, Ensar - muhacir ayaklarıyla ülkenin nüfus yapısı değiştiriliyor, yarın konuşma, görüşme, normalleşme sevgi muhabbet ayaklarıyla devletin temel yasaları değiştirilebilir, ondan sonra ayıkla pirincin taşını, atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur. Ne yapacağız o zaman geçmiş olsun mu diyeceğiz?.
Yanıtla (21) (4)